Sahte fatura, temelde gerçek bir işlem bulunmadığı halde veya temelindeki gerçek işleme aykırı bir şekilde düzenlenmiş olan faturadır. Sahte faturanın düzenlenmesi veya kullanılması, duruma göre, Vergi Usül Kanunu bağlamında vergi ziyaı, usulsüzlük ve kaçakçılık suçlarının çeşitli türlerine birlikte sebebiyet verebilmektedir. Fakat bu suç düzenlemesi türlerinin uygulanması birbirinden farklı esaslara göre işlemektedir. Bu yazıda bu farklılıklara ve bu suçlar ve onların yaptırımları arasındaki ilişkilere değineceğim.

Öncelikle vergi ziyaı ve usulsüzlük suçlarına ilişkin yaptırımların muhatabı vergi mükellefi veya sorumlusu olmaktadır. Vergi ziyaı ve usulsüzlük cezalarından farklı olarak, kaçakçılık cezası vergi sorumlusu/mükellefi için değil, fail için uygulanır (VUK m. 333/3). 

Ayrıca VUK m. 360/5’e göre, vergi ziyaı ve usulsüzlük cezalarını uygulayan mercilerin kararları ceza mahkemesini bağlamayacaktır. Aynı şekilde ceza mahkemesi tarafından verilen karar da, vergi ziyaı ve usulsüzlük cezalarını uygulayacak mercilerin işlem ve kararlarını etkilemez. Bu bakımdan kaçakçılık suçuna ilişkin adli süreçle vergi ziyaı suçuna ilişkin idari süreç birbirinden bağımsız işler.

VUK m. 3/b-3’e göre, “İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.” Buna göre, ispat yükünün mükellefte mi yoksa idarede mi bulunduğu hususu, her suç bakımından somut olayın şartları m. 3/b-3’e göre değerlendirilerek tespit edilmelidir. Her ne kadar kaçakçılık suçuna ilişkin olarak Yargıtay kararlarında VUK’un bu hükmünün adli yargılama sürecinde de uygulandığı görülmekteyse de; Yargıtay 10.12.2015 tarihli bir kararında “...iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir. Öte yandan, VUK'nda suç olarak tanımlanan fiillere dair uyuşmazlıklarda ceza muhakemesi hukukunun “maddi gerçeği araştırma ilkesi” ile “kuşkudan sanık yararlanır ilkesinin” de uygulanacağı tartışmasızdır” şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur. Dolayısıyla bir bakıma, ispat yükünün kimde olduğu sorusuna verilecek cevap da idari ve kamusal vergi suçları arasında farklılık oluşturabilmektedir.

Vergi ziyaı suçu bakımından yapılacak değerlendirmede, Danıştay’a göre, ilgili somut olayda mal akışlarının gerçek olup olmadığı hususunun kesin olarak belirlenmesi ve kullanılan faturaların sahte olup olmadığının ortaya çıkarılması gerekmektedir. Buna göre, yalnızca faturanın alındığı şirketin sahte fatura düzenlemiş olduğunun tespitinden hareketle, kural olarak, bu şirketten fatura almış olan kişilerin kullandığı bu faturaların da sahte olduğu konusunda hüküm verilemez.

Vergi ziyaına ilişkin olarak, Maliye Bakanlığı’nın 306 sayılı Genel Tebliği’nde VUK m. 359’a atıfla üç kat ceza uygulanması için kasıt unsurunun oluşması gerektiği, faturayı düzenleyen kişinin bu faturayı bilerek ve isteyerek sahte olarak düzenlediği açık olsa da faturayı kullanan açısından aynı değerlendirmenin yapılamayacağı ve bu kişiler yönünden kastın ortaya çıkarılması gerektiği vurgulanmıştır. Aynı Tebliğ’de, faturanın sahte olduğu bilinmeden kullanıldığı durumda, “mükellefler adına vergi suçu raporları düzenlenmemesi ve haklarında cumhuriyet savcılıklarına suç duyurularında bulunulmaması” gerektiği belirtilmektedir.

Dolayısıyla sahte fatura kullanan kişiler yönünden vergi ziyaı cezası uygulanabilmesi, sahte olduğu iddia edilen faturalara ilişkin satışların sahte olduğunun ispatlanmasına bağlıdır ve vergi cezasının üç kat tutarında uygulanabilmesi için ise, faturayı kullanan kişilerin sahte olduğunu bilerek kullandığının tespit edilmesi gerekir. Bu bağlamda, kaçakçılık suçundan mükellefin değil, failin sorumlu tutulduğu da hatırlanmalıdır. 

VUK Ek 1’inci maddeye ve devamına göre vergi ziyaı ve usulsüzlük cezaları bakımından idare ve mükellef arasında uzlaşma gerçekleştirilebilmektedir. Ancak Ek 1’inci maddeye göre, kaçakçılık cezasını gerektiren fiillerle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi halinde uzlaşma hükümlerinden faydalanılamayacaktır.

Av. H. Ülkü Doğan / hukukihaber.net