Sahtecilik suçları ceza mahkemelerini en fazla uğraştıran suç tiplerinden birisi. Genel itibariyle haksız menfaat sağlamak amacıyla işlenen sahtecilik suçu ekonomik olarak da çok ciddi mağduriyetler doğuran bir yön taşıyor. Sahtecilik fiiline paralel olarak birçok hukuk davasının açılması da zorunlu hale geliyor. 

Uygulamada çok iyi çalışan soruşturma mercilerinin ortaya çıkardığı sahtecilik suçları mağduriyetleri önlerken bir başka yerde iyi çalışmayan soruşturma mercii birçok mağduriyete neden olabiliyor. Bu durum hiç şüphesiz hukuki güvenlik ilkesinin de zedelenmesi anlamına geliyor. Sahtecilik suçlarına yönelik standart önlemlerin asgari düzeye çıkarılması büyük bir zaruret olarak öne çıkıyor. Sahtecilik suçlarının soruşturma merciinin şevkinin, teknik imkanlarının, doğru analizlerinin ve gerçeği ortaya çıkarma merakının en fazla hissedildiği suç tiplerinden birisi olduğu anlaşılıyor. Bu suç tiplerinde iddianın ciddiye alınmaması veya soruşturmanın derinleştirilmemesi vahim sonuçların ortaya çıkmasına neden olabiliyor. Bu gevşeklik hiç şüphesiz suçluların iştahını kabartan bir olumsuzluktur. 

Özellikle kambiyo senetlerinin kullanılması yoluyla işlenen sahtecilik suçları bir anda kişiler aleyhine haksız icra takiplerinin başlamasına neden oluyor. 

İmzanın keşideciye ait olduğu durumlar daha da olumsuz tabloların ortaya çıkmasına neden oluyor. Soruşturma merciinin sadece imza incelemesiyle yetinmesi veya yüzeysel bir sahtecilik incelemesi yapması gerçeğin ortaya çıkmasına engel olabiliyor. Bu durumda imzanın borçluya ait olduğunun saptanması hiç şüphesiz sahtecilik suçu işlenmediğini göstermiyor. Zira bonoda yer alan zorunlu unsurlardan herhangi birisinin suç işleme kastıyla sonradan doldurulması, tahrif edilmesi gibi eylemler de sahtecilik suçu oluşturmaya yetmektedir. 

Sahtecilik suçunu işleyenler kambiyo hukukuna egemen olan “mücerretlik” ilkesinin gölgesine sığınarak hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar. Örneğin gerçeğe aykırı bir şekilde düzenlenen bir bono birkaç ciro ile icra takibine konu ediliyor ve son hamil “iyi niyet” iddiasında bulunarak icra takibine girişiyor ve zaman zaman hedefine de ulaşıyor. Mağdurların bu iştirak ilişkisini ispatlamaları her zaman mümkün olmuyor. Zira suçlular bu suçu bir plan dahilinde işliyorlar ve ne yazık ki hukukçulardan destek de aldıkları oluyor. 

Mücerretlik ilkesi kambiyo senetlerinde mündemiç olan hakkın temel ilişkiden bağımsız olmasını ifade eden bir ilke. Bu nedenle son meşru hamilin sahte bir senet karşısında kendisinden önceki cirantalara ve nihayet keşideciye karşı icra takibi yapması mümkün. Şüphesiz bu ilke kambiyo senetlerinin gerçek bir hukuki ilişki nedeniyle ihdas edildiği durumlarda geçerli olan bir ilke. Kambiyo senetleri de geçerli bir hukuki ilişki ile ihdas edilmek zorunda olunan belgelerdir. Kambiyo senetleri ödünç, satış sözleşmesi, bağışlama vaadi gibi hukuken geçerli olan sözleşmelere/hukuki ilişkilere dayanılarak ihdas edilmişlerse geçerli belgelerdir ve bu durumlarda mücerretlik ilkesi meşru hamil yönünden en geniş koruma alanı açar. Mücerretlik ilkesi hiç şüphesiz kambiyo senedinin hiçbir sebebe ve hukuki ilişkiye dayanmaması anlamına gelmiyor. Senedin ihdas nedeninin mantıklı, hukuka uygun ve ispat edilebilir bir şekilde izah edilmesi gerekiyor. Böyle bir izah beklemek mücerretlik ilkesine aykırı bir durum olarak kabul edilmemelidir. Örneğin hayatları boyunca bir araya gelmemiş, hiçbir hukuki ilişkide bulunmamış insanların bir bono üzerinde bir hukuki ilişkinin tarafı imiş gibi bir araya gelmelerine neden olan sahtecilik fiili nasıl ispatlanabilecektir?

Günümüzde sahtecilik suçunun faillerinin akıl almaz yöntemlerle belge üretebildikleri, kişileri kandırabildikleri bilindiğine göre bu konunun üzerine müştekinin imkanlarıyla değil devlet aklıyla gidilmesi hayati bir konu. Özellikle kayıt dışı ekonomi, banka aracılığı olmaksızın yapılan nakdi ödemeler sahtecilik suçlarının beslendiği fiili zeminler. 

Ödemelerini banka vasıtasıyla yapan, ticari defterlerini düzenli olarak tutan, her türlü ticari satışını fatura ile belgelendiren tacirlerin sahtecilik suçlarına karşı daha etkili korunması gerekiyor. Zira bu suç tipinin mağdurları genel olarak ekonomisi iyi olan insanlar. 

Mücerretlik ilkesi temel sözleşmenin tarafları arasında geçerli olan bir ilke değil. Mesela keşideci ile lehdar arasındaki temel ilişki kambiyo senedindeki hakkın miktarını değiştirebilecek bir nitelik taşır. Bir satış sözleşmesinde satıcının bono kabul ettiği durumlarda emtianın ayıp ve kusuru nedeniyle bonoda yazılan miktarda indirim yapılması mümkündür. Bu husus bononun tedavül etmemesi halinde geçerlidir. Bono tedavül etmişse ve ciranta borçluya zarar verme kastıyla hareket etmiyorsa yani iyi niyetlisi ise mücerretlik ilkesinden faydalanabilecek ve bonoda yazılı meblağın tamamını talep edebilecektir. 

Bonoda yazılı alacakların başka belgelerle ispat edilmesine gerek bulunmamaktadır. Bu durum sebepten mücerretlik ilkesinin bir gereğidir. Ancak bu hukuka uygun şekilde ihdas edilen bonolar için geçerli bir yoldur. Hukuka uygun şekilde ihdas edilmemiş bir bono sahte yolla üretilmiş demektir. Böyle bir durumda bonoya karşı yazılı delille ispat imkanı da kalmamaktadır. 

Zira taraflar arasında yazılı delille ispat imkanı sağlayacak bir hukuki ilişki bulunmamaktadır. Bu hukuki ilişkinin bulunmaması ispat hukuku yönünden maddi imkansızlık anlamına da gelmektedir. Bu nedenle özellikle menfi tespit davalarında ispat külfeti yönünden ince bir denge kurulması gerektiği açıktır. Sahtecilik iddiasıyla birlikte doğrudan veya dolaylı yoldan temel hukuki ilişkinin olmadığı da iddia edilmektedir. Bu durumlarda ispat külfeti bonoya dayanarak alacak iddiasında bulunan kişiye aittir. Kişinin sadece mücerretlik ilkesine sığınması ve makul, hayatın olağan akışına uygun bir açıklama yapamaması ispat şartının yerine getirilmediği şeklinde yorumlanabilir. 

Sahtecilik suçları kayıt dışı ekonomi, düzensiz ticari işletmeler ve ödünç alışkanlıklarından güç almaktadır. Devletin bu alanda ciddi bir düzenleme yapması şarttır.  

Şüphesiz kambiyo senetleri ticaretin gelişmesi açısından son derece önemli resmi belgelerdir. Bu nedenle mücerretlik ilkesini bir köşeye koyarak bu alanda düzenleme yapılması mümkün değildir. Ancak kayıt dışı ekonominin çocuğu olan faturasız ve belgesiz satışlar (dolayısıyla vergi kaçırma) ve banka vasıtasıyla yapılmayan ödünç işlemleri şeffaf bir ekonomi ve sağlam bir hukuk düzenine dayanan piyasa ekonomisi ile de bağdaşmamaktadır. Bu konuda bir yol haritası düzenlenmeli ve eylem planı geliştirilmelidir.