PKK’nın terör örgütünün şehir yapılanması olarak da ifade edilen KCK davası ile ilgili olarak “savunma hakkı ve savunmanın dili”  tartışması kamuoyuna yansımış ve siyasetçiler de kendi zaviyelerinden bir takım değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Hukuksal bakımdan ise, bu konuya ilişkin uluslararası sözleşme hükümleri, mer'i mevzuat hükümlerine kısaca bakmakta yarar var.

Yargılama usul ve esaslarını düzenleyen 5271 Sayılı CMK’nın 202/1 nci maddesi, “Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.” hükmünü içermektedir.

BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 14/3.a ve f bentlerinde de belirtilen kanun hükmü ile paralellik arzeden bir hüküm bulunmaktadır. Anılan sözleşmede de, “Herkes hakkındaki suç isnadının niteliği ve nedenleri konusunda ayrıntılı bir şekilde ve anlayabileceği bir dilde derhal bilgilendirme ; mahkemede konuşulan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa , bir çevirmenin yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkına sahiptir.” şeklinde hüküm bulunmaktadır.

Yine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3. a ve f bentlerinde de Herkes, kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek ; Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşmadığı takdirde bir tercüman yardımından para ödemeksizin yararlanmak hakkına sahiptir.” demek suretiyle savunma hakkının tercüman vasıtasıyla da olsa kullandırılması gereği ortaya konulmaktadır.

Dikkat edilecek olursa, gerek ulusal ve gerekse uluslararası mevzuatta, “anladığı dil” ifade ve ibaresi yer almaktadır. Anılan yasa ve sözleşme hükümlerinde “kişinin etnik dili” ifade ve ibaresine yer verilmemiştir.

Çünkü, işin özü “savunma hakkının” kullandırılması ve yargılamanın seri bir şekilde sonlandırılarak adaletli hükmün verilmesinin sağlanmasıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin belirtilen hükmü ile diğer uluslar arası sözleşmeler ve ulusal mevzuatın hedeflediği nokta, adil yargılanmanın gereklerinden olan “en kısa sürede ve en az masrafla yargılamanın sonuçlandırılması” bağlamında kişinin anladığı dilde savunma hakkı verilerek yargılamanın sonuçlandırılmasıdır.

Aksine bir değerlendirme ve düşünce, savunma hakkının insani olarak kullanılması ile ilgili değildir. Bir başka ifadeyle, yargılama dilini bildiği ve anladığı halde gerek etnik gerekse sair sebeplerle yargılama dili haricinde bir dilin kullanılması ve bunda ısrar edilmesi savunma hakkını vasıta konumuna indirgemek olacaktır. Oysa ki, savunma hakkı bir vasıta hak değildir, savunmanın özüdür. Bu anlamda, savunma hakkının gerek siyaseten ve gerekse başka bir takım gerekçelerle yargılama dili haricinde kullanılmasında ısrar hakkın kötüye kullanılmasıdır. Kişinin yargılama dilini bilmediği ve anlamadığı durumlarda ise, savunma hakkının kullanılması ve adil yargılamanın yapılabilmesi için yargılanan kişinin bildiği dilde savunmasını yapmasına olanak tanınması ulusal mevzuat gereğidir.

Saygılarımla.

Av. Ali Kemal Yılmaztürk