Günümüzde şirket hissesi devirleri çok sık yapılmaktadır. Özellikle de düşük sermayeli Limited Şirketlerde,  hisse devri trafiği daha yoğun yaşanmaktadır. Tabii, şirkette küçük hissedar olan veya  çoğu zaman da  en az iki şirket ortağı (hissedarı) zorunluluğundan dolayı usulen   ortak yapılmış kişiler, Noterden hisse devri yaptıklarında ortaklıkları ve sorumluluklarının sona erdiğini düşünmektedirler.

 Ancak hisse devrinin geçerli olması için;

-         Pay devri, yazılı şekilde  ve noter onaylı olmadıkça, devreden ve devralan arasında dahi hüküm ifade etmemektedir.

-         Noterde yazılı olarak yapılan pay devrinin, şirkete bildirilmesi (noterden,  bu hisse devrine ait yazılı devir sözleşmesinin şirkete tebliğ  edilmesi ve devirin pay defterine işlenmesinin de bu bildirime eklenmesi  istenmelidir.) ve şirket yetkilisince Pay Defteri’ne kaydedilmesi  ile şirkete karşı hüküm ifade etmektedir.

-         Devir işlemi, şirketin merkezinin bulunduğu Ticaret Sicilinde tescil ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde  ilan edilerek aleniyet kazanmak suretiyle  üçüncü kişilere karşı hüküm ifade edebilmektedir.

     Yani,  hisse devri yapan bir ortak, tüm bu aşamalardaki işlemlerin yapılıp yapılmadığını denetlemelidir.  Uygulamada, bu  işlemlerden özellikle  üçüncü aşamanın yerine getirilmediği, ya da ilk iki aşamadaki usule dahi  riayet edilmediği görülmektedir.  Böyle bir ihmal sonrası da, şirket ortaklığından ayrıldığını düşünen ortaklar, yıllar sonra diğer ortaklarla birlikte, vergi, SSK vs gibi kamusal borçlarla, rücuu davalarıyla karşılaşmaktadırlar.  Tabii böyle bir durumda, da kimin malvarlığı veya parası varsa, ondan bu alacaklar tahsil edilebilmektedir.

 Bu şekilde, aslında resmen şirket ortaklığının sona ermemiş olduğunu öğrenen  mağdur ortaklar, “Hisse devrinin tespiti” davası açma  yoluna gittiklerinde de, devrin  Ticaret Kanunu’ndaki emredici normlara uygun yapılmamasından ötürü bu davaları da reddedilmektedir.

TTK 519 maddesi 3. fıkrasına göre,  “Pay defterinin ve listelerin kusurlu ve noksan tutulması veya verilen malûmatın yanlış olması yüzünden husule gelecek zarardan; müdürler şahsan ve müteselsilen mesuldürler.” Yani noterden yapılıp, şirkete bildirilen hisse devrini Pay Defterine işlemeyen şirket müdürlerinden, bu yüzden zarara uğrayan mağdur eski ortaklar, zararlarının tazminini talep edebileceklerdir. Şirkete bildirilen ve pay defterine kaydedilen hisse devrinin, Ticaret Sicilinde tescil ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde  ilan edilmesini sağlamak ta yine şirket müdürünün görevidir. Şirket müdürü, ilk aşamaları yerine getirmiş ancak tescil ve ilanı yerine getirmemişse, bundan zarar gören mağdur ortak yine şirket müdüründen zararının tazminini isteyebilecektir.

TTK 520 maddesi 2. fıkrasına göre,  “Devir hususunun pay defterine kaydedilebilmesi için, ortaklardan en az dörtte üçünün devre muvafakat etmesi ve bunların esas sermayesinin en az dörtte üçüne sahip olması şarttır.” Bu şart yerine getirilmezse zaten pay devri geçerli bir pay devri dahi olamayacaktır. Ancak, günümüzde genelde şirketler patron şirketi olduğu ve buradaki oran veya daha fazla oranda hisse bir ortakta olabilmektedir. Muvafakat çoğu zaman bu  ortağa bağlı olmaktadır. Pay devri, şirkete  bildirilmiş, şirkette dörtte üç veya daha fazla paya sahip olan ortak veya ortaklarca da  kabul edilerek pay defterine de işlenmişse, ya da kabule rağmen pay defterine işlenmemişse, yahut işlenmesine rağmen tescil ve ilan  yapılmamışsa yine mesul şirket müdürü olacaktır.

Önemli bir husus ta; şirketle ilişiği kesilen ortaklar veya bu şekilde, pay devri yaparak ortaklığının sona erdiğini düşünen ortaklar, her nasılsa şirketle ilgili ortaklar kurulu kararlarında imza atmış olarak görünebilmektedir. Böyle bir durumda da, Hisse Devrinin tespiti davası dinlenebilirliğini dahi yitirmekte, ortaklar arasındaki müracaatı kıemsne veya tamamen engellemekte veya müdürün sorumluluğuna gitme yolu da tıkanmaktadır. Hisse devri yapan bir ortağın, daha sonraki tarihte herhangi bir şirket ortaklar kurulu kararını imzalamamasını,yıllar sonra bahsettiğimiz gibi bir sorunla karşılaşan mağdur ortakların da aleni olan Ticaret Sicili’ne giderek, şirketten ayrılması sonrasındaki ortaklar kurulu kararlarını incelemesi yararlarına olacaktır. Kendi elleri mahsulü olmayan bir imzayı kendi isimlerinin altında görmeleri halinde de yasal haklarını kullanmalıdırlar.

İzah etmeye  çalıştığımız pay devirlerinin geçerliliği  ve vergiden sorumlu olunup olunmadığı hakkında, Danıştay Üçüncü Dairesinin kararı yol gösterecektir.  

Av. Vedat ORUÇ 
 
Limited şirket hisse devrinin, üçüncü kişilere ve şirkete karşı hüküm ifade edebilmesinin şartları.
 
DANIŞTAY ÜÇÜNCÜ DAİRE
ESAS NO: 2001/4624
KARAR NO: 2003/4931
KARAR TARİHİ: 11/11/2003 
KARAR ÖZETİ 

Limited şirket hisse devrinin üçüncü kişilere ve şirkete karşı hüküm ifade edebilmesi için sadece noter tasdikli hisse devir sözleşmesinin ve buna ilişkin ortaklar kurulu kararının yeterli olmadığı, Türk Ticaret Kanunu’nun 511 ve 515'inci maddeleri hükümleri göz önünde bulundurulduğunda, şirket ortaklarının tümü, ortaklık payları, ortak sayısı ile şirketi temsile yetkili olanların da değişmesi sonucunu doğuracak şekilde yapıldığı anlaşılan devir işleminin ticaret sicilinde tescil ve ilan edilerek üçüncü kişilere ve pay defterine kayıt suretiyle şirkete karşı hüküm ifade edecek şekilde aleniyet kazanıp kazanmadığının saptanması gerektiği hk.

KARAR METNİ
Temyiz Eden : ? Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf : ?
Vekili : Av?.

İstemin Özeti : ? Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. 'nin 1997 yılına ilişkin ödenmeyen vergi borçlarının, 6183 sayılı Kanunun 35'inci maddesi uyarınca şirket ortağı olan davacıdan tahsili amacıyla düzenlenen 1.9.2000 tarih ve 2000/4668, 4669 sayılı ödeme emirlerini; davacının dosyaya ibraz ettiği belgelerden, ? 15. Noterliğince onaylı 4.3.1997 tarihli limited şirket hisse devir sözleşmesi ile şirketteki hissesini ?'a devrettiği ve şirketin diğer ortaklarınca bu işlemin aynı tarihte oybirliğiyle benimsendiği, 4.3.1997 tarihinde hissesini devrederek şirket ortaklığından ayrılan davacının 6183 sayılı Kanunun 35'inci maddesi uyarınca şirketin vergi borçlarından sorumlu tutulması mümkün olmadığından dava konusu ödeme emirlerinde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden Bursa Vergi Mahkemesinin 10.7.2001 gün ve E:2000/2786, K:2001/1076 sayılı kararının; şirket tüzel kişiliğinin bilinen adreslerine tebligat yapılamaması nedeniyle şirket ortakları adına ödeme emri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, şirket esas mukavelesinde yapılan her değişikliğin tescil ve ilan edilmesi gerektiği halde dosyada bu konuda herhangi bir bilgi bulunmadığı, davacı devir yapıldığı tarihte bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediğinden dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, kaldı ki vergi incelemesinin davacının sorumlu olduğu yıllar için yapıldığı ileri sürülerek bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.


Tetkik Hakimi : Süleyman Kurt Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Savcı : Ahmet Alaybeyoğlu Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Vergi Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.


TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Kuruluşunu 24.2.1995 tarihinde tamamlayarak, sözleşmesinde gösterilen adresin yetki alanındaki ? Vergi Dairesi Müdürlüğünün mükellefi olarak faaliyetine başlamışken, 1.12.1995 tarihinde iş yeri adresini değiştirmesi nedeniyle ? Vergi Dairesi Müdürlüğünün mükellefi olan ve 5.2.1996 tarihinde vergi dairesine bildirilen yeni adresinde faaliyette olduğu; 8.2.1996 tarihinde ise evvelce bastırdığı fatura ve sevk irsaliyelerinden kullanılmamış olanların seri ve sıra numaraları yoklama ile saptandıktan sonra işlem yaptığı vergi mükelleflerinin gerek mali müşavirleri, gerekse bağlı oldukları vergi dairelerince hakkında sürekli bilgi istenmesi üzerine nakil sırasında yoklama yapılan iş yeri adresinde 2.12.1996 tarihinden itibaren başka bir mükellefin faaliyette bulunduğu saptanan, yeni adres bildirmeyen, 1995 takvim yılına ait kurumlar vergisi beyannamesini posta ile gönderen, 1996, 1997 ve 1998 takvim yıllarına ilişkin kurumlar vergisi beyannameleriyle 30.11.1997 tarihinden sonra katma değer vergisi beyannamesi de vermeyen, bu tarihe değin verilen katma değer vergisi beyannamelerinde devreden vergi bildiren, 100.000.000 lira sermayeli bir limited şirketin eşit paylı dört ortağından biri olan davacı adına beyannameleri verilmeyen dönemler için şirket tüzel kişiliği adına re'sen salınan ve ilan yoluyla duyurulup, ödeme emriyle de istenmesine karşın şirketten tahsil edilemeyen vergi ve ceza borçlarının tahsili amacıyla ve ortak sıfatıyla düzenlenen ödeme emri dava konusu edilmiş; davacı, şirketteki payını imzası noterde onaylı pay devir sözleşmesiyle 4.3.1997 tarihinde bir üçüncü kişiye devrederek şirketle ilgisini kestiğini ve ortak sıfatıyla ve ödeme emriyle takip edilmesinin hukuka aykırı düştüğünü ileri sürmüştür. Bu iddiaya kanıt olmak üzere dilekçeye eklenerek sunulan limited şirkete ait karar defterinin onaylı sayfası ile pay devir sözleşmesinin incelenmesinden; ortaklar kurulunun 4.3.1997 günlü ve (1) sayılı pay devri kararının tüm ortakların katılımıyla ve davacı da dahil olmak üzere kuruluştan bu tarihe kadar ortaklık sıfatı devam etmekte olan dört ortağın da şirketteki paylarının devredilmesi şeklinde alındığı, çıplak gözle incelenen yazı metninden, payların devredildiği kimselerin isimlerinin sonradan ve başka bir kalem ve yazı ile tamamlandığı ve kararın şirketin kuruluşundan itibaren kullandığı karar defterinde değil, yeni onaylanan bir defterde yazılı olduğu anlaşılmaktadır. İlk sayfasına bu kararın yazılı bulunduğu defterin, ? 15.Noterliğince 4.3.1997 tarihinde 7000 yevmiye numarasıyla; pay devir sözleşmelerinin de aynı tarihte, aynı noterde ve izleyen 7010 ve 7044 yevmiye sayısıyla onaylandığı belirlenmektedir.

Vergilendirmede, vergiyi doğuran olay ve hukuki işlemlerin gerçek mahiyeti esas alınabileceğinden, 1995 yılında baba, oğullar ve dede tarafından kurulan aile şirketi niteliğindeki limited şirketin tüm ortaklarının şirketle ilgisini kesmesi sonucunu doğuracak şekilde gerçekten karar defterinde ve pay devir sözleşmesinde yazılı olduğu gibi iki ayrı kişiye devredilip devredilmediğ i konusunda beliren uyuşmazlığın, yukarıda değinilen gerçeklik kuralı doğrultusunda ve Vergi Usul Kanununun, vergi yasalarıyla kabul edilen durumlar ayrık tutularak, vergi yükümlülüğü ve sorumluluğuna ilişkin özel sözleşmelerin vergi idaresini bağlamayacağı yolundaki kuralı da göz önüne alınarak çözümlenmesi gerekmektedir.

Davacı, şirketteki paylarını devrederek şirketle ilgisini kestiğini ve bu durumu vergi idaresine bildirme ödevini de yerine getirdiğini iddia etmişse de, şirketin davacının da aralarında bulunduğu dört ortağınca adlarına ödeme emri tebliği üzerine dava dilekçesindeki iddialarla vergi dairesi müdürlüğüne yaptıkları başvuru üzerine tarh dosyasındaki belge ve bildirimler incelenerek idarece yazılan ve ilgililerine tebliğ edilen 19.2.2001 tarihli yazıdan, vergi dairesi müdürlüğüne pay devrine ilişkin herhangi bir bildirim yapılmadığının belirlendiği de anlaşılmaktadır.

Tüm bu saptamalar karşısında pay devrinin sadece biçimsel ve devrin, devreden ile devralan arasında hüküm ifade etmesi için gerekli koşullarının yerine getirilmesinin, şirkete ve üçüncü kişilere yönelik sorumluluğu etkilemeye yeterli olup olmayacağının, Türk Ticaret Kanununun bu konudaki düzenlemelerine göre değerlendirilmesi gerekecektir.

Türk Ticaret Kanununun, ortakların hak ve borçlarını düzenleyen kurallarından olan ve pay devrinde intikale ilişkin 520'nci maddesinin ilk fıkrasında, bir payın devrinin ancak şirkete bildirilmek ve pay defterine kaydedilmekle hüküm ifade edeceği kurala bağlandıktan sonra son fıkrada, pay devrinin veya devir vaadi hakkındaki sözleşmenin yazılı şekilde yapılmış ve imzası notere onaylatılmış olmadıkça devreden ile devralan arasında dahi hüküm ifade etmeyeceğinin düzenlenmesi karşısında ve aynı Yasanın 511 ve 515'inci maddelerine göre ortaklarının tümü, ortaklık payları, ortak sayısı ile şirketi temsile yetkili olanların da değişmesi sonucunu doğuracak şekilde yapıldığı anlaşılan 4.3.1997 günlü devir işleminin ticaret sicilinde tescil ve ilan edilerek üçüncü kişilere ve pay defterine kayıt suretiyle şirkete karşı da hüküm ifade edecek şekilde aleniyet kazanıp kazanmadığı saptanmaksızın, sadece taraflar arasındaki ilişkiyi etkileyecek biçimsel koşulları taşıyan ortaklar kurulu kararı ve pay devir sözleşmelerine dayanılarak verilen hüküm hukuka uygun düşmemiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle Bursa Vergi Mahkemesinin 10.7.2001 gün ve E:2000/2786, K:2001/1076 sayılı kararının bozulmasına, 492 sayılı Harçlar Kanununun 13'üncü maddesinin (j) bendi parantez içi hükmü uyarınca alınması gereken harç dahil olmak üzere yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine 11.11.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi 

Danıştay Kararlar Dergisi Sayı : 4
Bu yazıdan alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir : 

'Şirket hissesini devrettim deyip geçmeyin!' başlıklı yazının tüm hakları yazarı Av.Vedat ORUÇ'a aittir.  Yazı, yazarı tarafından Hukuki Haber Portalı (http://www.hukukihaber.net) sitesinde yayınlanmıştır.