Konu: İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM’ın) 23.11.1983 tarihli ve 1980/8919 başvuru numaralı Van Der Mussele – Belçika kararının incelenmesi.

Antwerp’te ikamet eden avukat stajyeri Van Der Musselle, 27.09.1976 tarihinde Antwerp Barosu’na “stajyer avukat” sıfatıyla kaydolmuştur. Gözetmen avukatının kendisine verdiği bazı dava dosyalarında görev aldıktan sonra kendi bürosunu açmıştır. Yasal staj süresinin tamamlanma tarihi 01.10.1979 olan başvurucu, bu tarihten itibaren Antwerp Barosu’na kayıtlı bir avukat olarak mesleğini icra edecektir.

Hırsızlık ve uyuşturucu madde ticareti yapma ve uyuşturucu madde bulundurma suçlarından iki ay önce gözaltına alınan Gambiya vatandaşı Njie Ebrima, Belçika Ceza Usul Kanunu’na göre kendisini temsil etmek üzere müdafi atanması için başvuruda bulunmuştur. Başvurucu staj süresinin bitiminden yaklaşık iki ay öncesinde, Antwerp Barosu Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu tarafından ilgili iç hukuk kuralları ve yasa hükümleri gereğince, Ebrima’yı temsil etmek üzere “zorunlu müdafi” olarak atanmıştır.

Tutukluluk halinin devamına karar veren ilk derece mahkemesi Ebrima’nın, ilk suçlamalara ek olarak “sahte isim kullanma” ve “yasadışı ikamet etme” suçlarından da cezalandırılması gerektiği kanaatindedir.  Ebrima, gerek tutukluluk halinin devamına ilişkin karara ve gerekse hükme eklenecek olan suçlara itiraz etmiş, itirazı inceleyen üst derece mahkemesi ise tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

Başvurucu, yargılamada “atanmış müdafi” sıfatıyla Ebrima’ya hukuki yardımda bulunmuştur. Göçmen polisleri tarafından sınırdışı edilmek üzere olan Ebrima, başvurucunun Adalet Bakanlığı’na gönderdiği dilekçeler ve başvurularla salıverilmiştir. Bu süreçte fiilen yaklaşık 17 veya 18 saat çalışan başvurucuya, ertesi gün Antwerp Barosu Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu tarafından “yasal stajyerlik süresi iki ay önce biten Van Der Mussele’nin davadaki görevinden alındığı, Ebrima’nın mali gücü yeterli olmadığından ücret ve masrafların (dava dosyasının hazırlanması için 250, yazışmalar için 1.800, cezaevine ve mahkemelere gidiş-geliş için 1.300, belge fotokopisi almak için 50 olmak üzere toplam 3,400 Belçika Frangı) Van Der Mussele tarafından ödeneceği” bildirilmiştir.

Başvurucu; staj süresinde yaklaşık 250 davaya baktığını, bunlardan 50 dava dosyası için “atanmış müdafi” olarak görev yaptığını, ortalama 750 saat çalıştığını, yasal staj süresi bitmesine rağmen atandığı davaya bakmakla görevli bulunduğunu, ancak vergilendirme işlemleri öncesinde net geliri ilk ve ikinci yılında 15.800 Belçika Frangı iken, üçüncü yılında 20.800 Belçika Frangı kazandığını belirtmiştir.

Belçika Hukuku’nda avukatlık mesleği serbest bir meslek olup, Baronun yürütme organından bağımsız ve kamu tüzel kişiliğini haiz bir kurum olarak, avukatlık mesleğine kabul şartlarını değerlendiren Yönetim Kuruluna sahip olduğu ve bu Kurulun kararlarına karşı itiraz yolunun kapalı olduğu görülmektedir. Üç yıl süren yasal staj, avukat mesleğine geçişte bir ön koşuldur.

Antwerp Barosu, Belçika Barolar Birliği’nden aldığı yetkiye dayanarak, stajyer avukatların görevlerini belirleme yetkisine sahiptir.

Stajyer avukatların temel görevleri arasında; gözetmen büronun mesleki faaliyetlerine katılma, mesleki davranış kuralları ve savunma sanatını kavrayıp, bu hususa ilişkin dersleri tamamlayarak duruşmalara girme ve Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu’nun atadığı davalarda “müdafi” olarak görev alma hususları yer almaktadır. Baro Yönetim Kurulu bu görevlerin yerine getirilmesini sağlamakla yükümlü olup, gerekli gördüğü takdirde Baroya kaydetmeme hakkını saklı tutarak, yasal staj süresini uzatma yetkisine sahiptir. En fazla beş yıl içinde görevlerini yerine getirmeyen stajyerler, staj listesinden silinirler. Ancak stajyerler, Baro levhasına kayıtlı avukatlar ile aynı yetkilere sahip olup, salt Temyiz Mahkemesi ile Yüksek İdare Mahkemesi huzurunda savunma yapma ve Baro Başkanı ile Yönetim Kurulu üyelerinin seçiminde oy kullanma haklarına sahip değillerdir.

Mali gücü yeterli olmayan kişilere ücretsiz hukuki yardım hizmeti vermekle yükümlü bulunan Antwerp Barosu Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu, “zorunlu müdafi” olarak büyük çoğunlukla stajyer avukatları görevlendirmekte ve staj süresi bitmesine rağmen stajyerlerin davadaki görevine son vermemektedir. Stajyer avukatlar ise, “zorunlu müdafi” sıfatıyla görevlendirildikleri davalarda gerçekleştirdikleri işlemlerle ilgili Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu’na rapor vermekle yükümlüdürler. Yönetim Kurulu, yeterli sayıda davaya atanmayan stajyer avukatları, Baro levhasına “avukat” olarak kaydetmeme hakkına sahiptir. Bu hususta, Staj Yönetmeliği’nde asgari veya azami bir sınır belirlemeyen Antwerp Barosu, oldukça geniş bir takdir yetkisine sahiptir.

Stajyer avukatlar, “görevlendirmenin uygun olmadığına dair objektif sebepler” ileri sürerek atanma işlemine itiraz edebilirler. Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu tarafından görevlendirildiği davayı haklı olmayan sebeplerle reddeden veya görevlerini gereği gibi yerine getirmeyen stajyerler hakkında, üç yıl olan yasal staj süresini beş yıla kadar uzatma hakkına sahip olan Baro Yönetim Kurulu; stajyerin kaydını staj listesinden silme ve Baro levhasına “avukat” olarak kaydolma talebini reddetme hakkına da sahiptir.

Zorunlu müdafi, masrafların ödenmesi ve ücret talep etme hakkına sahip değildir. Bununla birlikte Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu, somut olaydaki koşullara göre yardım alan tarafın avans veya ücret için ödemesi gereken miktarı tespit etme yetkisine sahiptir. İstisnai olan bu uygulamada stajyer avukatlar, tespit edilenlerden yalnızca dörtte birini alabilirler. 09.04.1980 tarihli Kanun ile getirilen düzenlemeye göre, adli yardım konusunda görevlendirilen stajyer avukatlara Devlet tarafından ücret ödenmesi kabul edilmiştir. Ancak bu düzenleme işlemez durumdadır; zira ilgili Kanunun yürürlüğüne ilişkin Yönetmelik, bütçe sebepleri ileri sürülerek engellenmiştir.

Başvurucunun ileri sürdüğü üç iddia;

I- Antwerp Barosu Hukuki Danışma ve Müdafilik Bürosu tarafından “zorunlu müdafi” sıfatıyla görevlendirilen Van Der Mussele, atamayı reddetmesi halinde Baro Yönetim Kurulu tarafından belirlenen yaptırımlara tabi tutulacağından ve atanma görevine ilişkin herhangi bir ücret alamadığından veya masrafın ödenmesi hususunda talepte bulunamadığından bahisle, 07.03.1980 tarihinde Komisyona başvurmuş[1] ve koşulların İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) m.4/2’ye aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Van Der Mussele, Belçika’daki avukatların ve özellikle stajyer avukatların yükümlülükleri hususunda kamuoyunun sorgulama mekanizmasını çalıştırabilecek tipik bir dava örneğini seçtiğini belirtmiştir. Hükümetin, hukuki danışma ve müdafilik konusunda meslek kuralları çerçevesinde atama yapan Baronun yetkili olduğuna, dolayısıyla Sözleşme ile tanınan güvencelerin ihlalinden Devletin sorumlu tutulamayacağına yönelik savunması, Komisyon ve Mahkeme tarafından kabul edilmemiştir. Ayrıca Hükümet, Belçika Hukuku’nda stajyer avukatlara ödeme yapılmasına ilişkin herhangi bir hükmün mevcut olmamasının, stajyer avukatların aldıkları davalarda yaptıkları masraflara kendilerinin katlanacağının zımnen kabulü anlamına geldiğini ileri sürmüştür. Ancak Mahkemeye göre, “sistemin kendisini işletmesi” şeklinde öngörülen çözüm, Belçika Devleti’nin Sözleşme ile üstlendiği yükümlülükleri hafifletmeyecektir.

İHAS m.4/2’ye göre, “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz.” İHAS m.4/3’de ise “zorla çalıştırma ya da zorunlu çalışma” sayılmayacak haller belirlenmiştir. Bunlardan birisi de, olağan yurttaşlık yükümlülükleri kapsamına giren her türlü çalışma veya hizmettir[2].

 “Zorla çalıştırma” ve “zorunlu çalışma” kavramları, İHAS m.4’de tanımlanmamıştır. Zorla Çalıştırma ve Zorunlu Çalışmaya İlişkin 29 Numaralı Sözleşme’nin 2. maddesine göre[3]; zorla veya zorunlu çalıştırma, “herhangi bir ceza tehdidi altında kişinin rızası olmaksızın mecbur edildiği, yani kendi iradesiyle yerine getirmediği her türlü iş ve hizmetler” olarak ifade etmektedir. 29 Numaralı Sözleşmenin 2. maddesine getirilen istisnai haller arasında, bizzat kendi kendini yöneten bir ülkenin vatandaşlarının olağan kamu hizmeti yükümlülüklerinin parçasını teşkil eden bir iş veya hizmet ile küçük çaplı toplumsal hizmetler, yani toplum fertleri tarafından doğrudan doğruya toplum menfaatine yapılan işler, bizzat toplumun fertleri veya doğrudan doğruya temsilcilerinin, bu çalışmaların gerekli olduğunu beyan etmeleri hakkının tanınması şartıyla toplum üyelerine düşen olağan kamu hizmeti mükellefiyetleri” yer almaktadır.

 

İHAM, somut olayda öncelikle “cezai tehdit” altında gerçekleştirilen bir hizmet veya iş olup olmadığını değerlendirmiştir. Geçerli bir mazeret sebebi olmaksızın Ebrima’yı temsil etmeyi reddetmesi ihtimalinde başvurucu; adının staj listesinden silinmesi veya Baro levhasına avukat olarak kaydedilme talebinin reddedilmesi yaptırımı ile karşılaşılacaktır. Bu hususun “cezai tehdit” başlığı altında incelenip incelenmeyeceği hususu ayrıca değerlendirilecektir. Bu aşamada, başvurucunun adli yardım hizmetine ilişkin rızasının varlığı incelenecektir.

 

Başvurucunun adli yardım hizmetine “stajyer avukat” sıfatıyla önceden verdiği rızanın varlığı halinde zorunlu çalışmadan bahsedilebilmesi için; amaç (bu bağlamda amaç, avukatlık mesleğine hak kazanmaktır) ile amaca ulaşmak için kabul edilmesi gereken yükümlülükler arasında “makul olmayan bir dengesizlik” olması gerekir. Somut davadaki hukuki mesele; başvurucudan beklenen hizmetin, rızaya dayalı olarak kabul edilmediğini gösterir derecede, avukatlık mesleğine yönelik kazanılacak avantajlara nazaran çok ağır ve orantısız bir yük teşkil edip etmediğinin belirlenmesi olacaktır[4].

 

Komisyonda çoğunluk görüşe göre; mesleki tecrübe anlamında olanakları değerlendiren stajyer avukatlar, zorunlu adli hizmet kapsamında mesleğin lehe olduğu gibi aleyhe yönlerini de tartabilecektir. “Müdafi” sıfatıyla görevlendirilen avukatların, yükümlülüklerini ücretsiz olarak yerine getirecekleri ve yükümlüğün nicelik olarak (yılda ortalama en az 15 dava) ve staj süresi ile sınırlı olduğu hususlarının, stajyer avukatların bilgileri dahilinde olduğunu belirten çoğunluk görüşe göre; somut olayda İHAS m.4/2’nin ihlal edilmediğini kanıtlamak için, zorunlu çalışmanın ayırt edici unsurlarının bulunmaması yeterlidir.

 

Gerçekleştirilen adli hizmet faaliyetinin İHAS m.6/3 ile bağlantılı olduğunu belirten İHAM’a göre; ücretsiz hukuki yardım hususu, her ne kadar başvurucu tarafından mesleki gerekliliklerle kabul edilmiş olsa da sözkonusu gereklilik, avukatlık mesleğini kazanabilmek için gerçekleştirilen bir hizmetin ifasında gösterilen rızadan, dolayısıyla genel karakterli bir yasal rejimin uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Bu halde başvurucunun rızasının varlığı, adli yardımla ilgili üstlendiği yükümlülüklerin İHAS m.4/2 kapsamında “zorunlu çalışma” olmadığı sonucuna ulaşmayı zorunlu kılmamaktadır.

 

Komisyon Iversen – Norveç kararında[5] benimsediği görüşü, somut olayda da vurgulamıştır. Bu görüşe göre, zorla veya zorunlu çalışmadan bahsedilebilmesi için iki hususun bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir. İlk olarak, gerçekleştirilen iş veya hizmet, kişinin iradesi hilafına yerine getirilmeli; ikincisi ise, bu yükümlülük “haksız”, “gereksiz derecede bunaltıcı” ve “belli ölçüde usandırıcı” olmalıdır. Komisyon, somut olayda her iki şartın da gerçekleşmediği kanaatine ulaşmıştır.

 

Stajyer avukatın mesleki eğitimine dahil edilen hukuki yardım uygulamasının “olağan yurttaşlık faaliyeti” ile benzer olduğunu belirten ve başvurucuya yüklenen külfetin, ücretli işlere ayrılan zamanı kısıtlamadığına değinen İHAM’a göre; zorla çalıştırma veya zorunlu çalışmadan bahsedilebilmesi için, haksız/baskıcı olan iş veya hizmetin, kişinin iradesi hilafına gerçekleştirilmesi ve kaçınılmaz bir zorluk içermesi gerekir. Komisyonun ileri sürdüğü ikinci kriterin 29 Numaralı Sözleşme m.2/1’de ifade edilmediğini gözlemleyen İHAM, bu kriterin “zorla veya zorunlu çalıştırmanın tamamen kaldırılması amacıyla, zorla veya zorunlu çalıştırmaya, geçici bir müddet için, sadece kamu yararı ve istisnai önlem olarak, ilgili Sözleşmenin 2. maddesi ve devamında belirtilen şartlarda ve garantilerle başvurulabileceğinden” hareketle geçiş dönemi sırasında ortaya koyulduğunu belirtmektedir.

 

İHAM’a göre, belirli bir mesleği edinmek için gerekli görülen hizmetin, mesleğin lehe ve aleyhe unsurlarını orantısız kılacak ölçüde aşırı külfet yüklemesi, zorunlu çalışmanın kabulünü gerektirecektir. Ancak başvurucunun bu yükümlülüğü, Ebrima’nın İHAS m.6/3-c’den yararlanmasını sağlayan bir araç ve “sosyal dayanışma” kavramı altında şekillenen makul bir yükümlülük olarak görülmüştür. İHAS m.4/3-d’de öngörülen “olağan yurttaşlık yükümlülüğü” kategorisinde değerlendirilen bu yükümlülüğün orantısız olmadığını, üç yıllık staj döneminde bir davada 17-18 saat harcandığı, 50 davada yaklaşık 750 saat harcanacağı ve bu sebeple ücretli işlere yeterince zaman kalacağı ileri sürülmüştür.

 

Başvurucunun iddiası, adli hizmet görevinin varlığına değil, bu hizmetin yerine getiriliş tarzının iki yönü ile sınırlıdır. Birincisi, ücret ödenmemesi; ikincisi ise masrafların karşılanmamasıdır. Başvurucuya göre, mali gücü yeterli olmayan kimselere etkin hukuki yardımda bulunma görevinin, kendileri de yeterli mali kaynaktan yoksun bulunan stajyer avukata verilmesi ve stajyerin “zorunlu müdafilik” olarak kanunda öngörülmüş bir kamu hizmetinin masraflarına katlanmak zorunda bırakılması hakkaniyete aykırıdır.

 

Komisyon azınlık görüşünün de aynı kanaatte olduğu bu iddia hakkında Hükümet; Devlet Hazinesinden resmi ücret tarifesine göre stajyer avukatlara ödeme yapılmasının, Baro üyeleri arasında köklü çekişmelere yol açtığını ve mesleğin geleneksel tutumuyla bağdaşan bu anlayışın, hiyerarşik yapılanma gerekliliğinden esinlendiğini ileri sürmüştür. Komisyon, modern yaşamın gereklerini karşılamayan bu uygulamadan vazgeçilmesini, stajyer avukatların ücret alması halinde mesleki eğitimlerinin zarar görmeyeceğini ifade etmiştir.

 

Mahkeme, ücretlendirilmiş bir işin de zorla veya zorunlu çalışma olarak nitelendirilebileceğini kabul etmekle birlikte, yükümlülüğün orantılı olup olmadığı hususunda ücret ödenmemesi ve masrafların karşılanmaması gibi etmenlerin de dikkate alınacağını belirtmektedir.

 

Stajyer avukatlara Devlet Hazinesinden ücret ödenmesinin, Baronun bağımsızlığını tehdit etmeyeceğini vurgulayan İHAM; başvurucunun kısmen zarar gördüğünü, davadaki masrafların az olduğunu, ancak zararın aşırı olup olmadığının ispat edilemediğini ileri sürmüştür. Van Der Mussele’nin iddiaya konu uygulama hakkında bilgi sahibi olduğunu ve avukatlık mesleğine isteyerek katıldığını belirten İHAM; “avukatlık mesleğine hak kazanma” şeklindeki amaç ve bu amacı gerçekleştirmek için üstlenen yükümlülükler arasında makul olmayan bir dengesizliğin bulunmadığını, ücret ve masraflar ödense bile bunun tatmin edici olmayacağını kabul etmiş, bu çalışmanın “zorunlu çalışma” olmadığı sonucuna ulaşmıştır. İHAM; İHAS m.4/3-d’de öngörülen “olağan yurttaşlık yükümlülüğü” kavramının, işgal ettikleri mevki ve toplumda yerine getirilmesi kendilerinden beklenen işlev sebebiyle özel kategoride bulunan yurttaşlara (avukatlara) yüklenen yükümlülükleri de kapsayacak şekilde geniş yorumlanamayacağına hükmetmiştir.

 

Belirtmeliyiz ki, masrafların azlığı/çokluğu veya yükümlülüklerin orantısız iş gücü teşkil edip etmediği göreceli bir değerlendirme olup, bu yükümlülüğün makul olup olmadığının ölçülmesi, gerçekleştirilen faaliyetin “zorunlu çalışma” kapsamında kabul edilmesini engellemeyecektir. Artico – İtalya kararında[6] İHAM; İHAS m.6/3-c bendinde atamadan değil, yardımdan söz edildiğini, salt avukat atanmasının etkili hukuki yardım sağlamayacağını, avukatın görevinden kaçınabileceğini, dolayısıyla kamu makamlarının avukatı görevini yerine getirmeye zorlayabileceğini ifade etmektedir. Somut olayda mesleğin eleştirilebilir ve olumsuz yanlarının farkında olan başvurucunun, salt mesleki tercihi sebebiyle rızasının varlığından bahisle ihlal olmadığına karar verilmesi, gerçekleştirilen faaliyetin zorunluluk gereği yerine getirilip getirilmediğini belirlemeye yeterli değildir.

 

Avukat olmak isteyenin zorunlu olarak yapmak zorunda olduğu stajı, avukatlık mesleğine hak kazanmak isteyen bireyin isteği ile gerçekleştiğini, bu sebeple de ücretsiz çalışma ve masrafları karşılamamanın hak ihlali oluşturmadığını, bu yükümlülükleri yerine getirmeyen stajyerlere disiplin cezası uygulanmasının hukuka aykırılık taşımadığını söylemek isabetli değildir. Sırf mesleki tercihte bulunmak, bundan dolayı bireyin ücretsiz bir şekilde zorunlu çalışmasının, bu çalışmaya katılmaması halinde de disiplin cezasına muhatap olmasının dayanağı yapılamaz. Bireyin rızası, avukatlık mesleğini hak kazanmaya yönelik staj yapmaktır.

 

Staj kapsamına, zorunlu ve ücretsiz müdafilik ve bu zorunluluk yerine getirilmediğinde uygulanacak disiplin cezası dahil edilemez. Zorunlu müdafilik, belki mesleki eğitimin tamamlanması, avukatlık yapmaya başlayacak olan stajyerin yargı sistemine katılması için bir gerekçe olabilirse de, bunun ücretsiz gerçekleştirilmesi, angarya dışında kalan bir mesleki eğitim sayılmasının gerekçesi yapılamaz. Yasal staj süresinde devlete ait yükümlülüğe katılan stajyere, “adli hizmet” adı altında gerçekleştirdiği çalışmanın karşılığı ödenmelidir. Stajyere bu ödeme yapılmadığı gibi, bir de zorunlu faaliyette bulunmadığından bahisle disiplin cezasının uygulanması, net bir şekilde Sözleşmenin 4. maddesinin ihlali sayılmalıdır. Disiplin cezası, bir hapis veya para cezası ile desteklenmese de, stajyere getirdiği ek staj yükümlülüğü, staj listesinden silinme, baro levhasına kaydedilmeme gibi sonuçları itibariyle ciddi yaptırım tehdidi içermektedir.

 

II- İHAS m.4’le birlikte değerlendirmeye alınan m.14’ün ihlal edildiği iddiası ise, adli hizmete ilişkin çalışmanın olağan olduğu, fakat bu hizmeti yerine getirecek olan grup veya bireylerin ayırımcı faktörler altında seçilmesinin, yerine getirilen faaliyeti olağandışı hale getirdiği, Belçika’daki avukatların diğer meslek mensuplarına göre daha az lehte muamele gördüklerine dayanmaktadır.

 

Adli yardım konusunda yargıçlara, yazı işleri müdürlerine, çevirmenlere Devlet Hazinesinden ücret ödenmesine ve kamu hizmeti için atanmış görevlilerin harç giderlerinin, bilirkişi ücret ve masraflarının, tanıkların giderlerinin karşılanmasına ve icra memurları ile diğer kamu hizmetlerine atanmış kimselerin masrafları ile aylıklarının dörtte birinin adli yardım talep eden kişi namına ödenmesine rağmen, avukatların ücret ödenmeksizin ve masrafları karşılanmaksızın zorunlu adli hizmet ile görevlendirilmesi, objektif ve haklı sebepten uzak olduğu gibi keyfi bir eşitsizlik örneği teşkil etmektedir.

 

İHAS m.14’ün bağımsız varlığı olmadığını ve diğer maddelerde güvenceye alınan hak ve özgürlüklerin kullanılmasıyla etki kazandığını, m.14’ün ihlalinin diğer maddelerin ihlalini gerekli kılmadığını, m.14’ün özerk biçimde uygulanabilen bir madde olduğunu belirten İHAM; barolar, yargı faaliyetinde bulunan ve yargı benzeri meslekler ile başvurucunun işaret ettiği diğer meslekler arasında mesleki koşul, yasal statü ve mesleki faaliyetlerin yerine getiriliş tarzı bakımından herhangi bir ayırımcı faktörün etkili olmadığını, her birisine ilişkin hak ve yükümlülüğün bütünlük arz ettiğini ve bunlardan sadece birinin ele alınmasının suni bir girişim olacağını belirtmiş ve m.14’ün ihlal edilmediğine karar vermiştir.

 

III- 1. Protokolün 1. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının, sadece mevcut malvarlığı için ihlal edilebileceği ve doğmamış alacak için hak ihlali iddiasında bulunulamayacağı kanaatini taşıyan İHAM; başvurucuya adli hizmet görevi karşısında ücret ödenmemesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmediğine karar vermiştir.

 

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Nilüfer Yenice

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------

[1] Başvuru tarihinde, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin yapacağı inceleme öncesinde gerçekleşen ve tarafları dostane çözüme davet eden İnsan Hakları Avrupa Komisyonu bulunmakta idi. Ancak 01.11.1998 tarihinde yürürlüğe giren 11. Protokolle, Komisyonun yetki ve faaliyetlerine son verilmiş ve Mahkemenin doğrudan inceleme yapmasının önü açılmıştır.

[2] Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin m.8/3-a bendine göre, “Hiç kimseden zorla veya zorunlu olarak çalışması talep edilmeyecektir”. Bu husus aynı maddenin 3. fıkrasının (c) bendinde, “olağan yurttaşlık yükümlülüklerinin bir parçasını oluşturan herhangi bir iş veya hizmet” şeklinde öngörülmüştür. Bu istisna ile İHAS m.4/3 benzerlik taşımaktadır.

[4] D.J. Harris, M.O. Boyle, E.P. Bates, C.M. Buckley, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, 1. Baskı, Şen Matbaa, Ankara, 2013, s.117.

 

[5] Norveç Hukuku’nda diş hekimlerinin sayısının azlığından bahisle, bir yıllık zorunlu ücretli çalışma öngörülmesinin ve bu yükümlülüğü reddetmenin cezai yaptırıma bağlanmasının İHAS m.4/2’yi ihlal ettiğini ileri süren başvurucu hakkında Komisyon, çalışmanın “zorla çalıştırma” teşkil etmediğine kanaat getirmiştir.