Günümüzde mevcut evliliklerin bir kısmı, zamanla eşler arasında fikren ve ruhen anlaşmazlıkların ortaya çıkması, evliliğin artık iki taraf içinde sürdürülemez bir hal alması gibi bir takım sebepler nedeniyle boşanma ile sona ermektedir.

Evlilik birliğinin boşanma ile sona ermesi durumunda eşlerden birinin talebi üzerine hâkim, kanunda düzenlenen şartların varlığı halinde eşlerden birinin diğer eşe yoksulluk nafakası ödemesine karar verebilmektedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda; yoksulluk nafakası, şartları, ne şekilde talep edilebileceği, hangi hallerde sona ereceği ya da miktarının yeniden düzenlenebileceği, talep edilebilme süresi, ne zamana kadar nafaka yükümlülüğünün devam edebileceği hususları özel olarak düzenlenmiştir.

Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ‘yoksulluk nafakası’ üst başlıklı 175. Maddesi:

“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”

Şeklindedir.

Bahse konu kanun maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası için belirtilen şartları açıklamak gerekirse:

(1) Taraflardan biri yoksulluk nafakasının tarafına verilmesi için talepte bulunmalıdır.

Hâkim, yoksulluk nafakasına ancak eşlerden birinin talep etmesi halinde karar verebilmektedir.

Hâkim, kendiliğinden yoksulluk nafakasına hükmedemeyeceği gibi nafaka talebinde bulunan tarafın ekonomik durumunun diğer eşe nazaran daha iyi olması halinde de re’sen diğer eş için nafaka ödenmesi yönünde karar veremeyecektir.

Yoksulluk nafakası talebinde bulunacak eş, boşanma davasını açarken dava dilekçesinde, boşanma davası devam ederken dava sırasında ya da boşandıktan sonra yeni bir dava açarak söz konusu nafakayı talep edebilmektedir.

Aynı zamanda mezkûr kanunda yoksulluk nafakası talep hakkı için eşler arasında herhangi bir ayrım yapılmamış, erkek ve kadın arasında eşitlik ilkesi gözetilerek hem kadına hem de erkeğe söz konusu talep hakkı tanınmıştır.

4721 sayılı kanunun 178. Maddesi:

“Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.”

Şeklinde düzenlemiştir.

Bu düzenleme boşanmanın ardından yoksulluk nafakası talebinde bulunacak taraf için önem arz etmektedir.

Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere nafaka talebinde bulunacak taraf, boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra bir yıl içinde dava açarak nafaka talebinde bulunabilecek aksi takdirde dava hakkı zamanaşımına uğrayacaktır.

Eşlerden birinin boşanmadan sonra açacağı nafaka davası için yetkili mahkeme ise 4721 sayılı kanunun 177. Maddesinde:

“Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.” şeklinde ifade edilmiştir.

(2) Yoksulluk nafakasını talep edecek tarafın boşanmada kusurunun bulunmaması ya da daha az kusurlu olması gerekir.

4721 sayılı kanunda yoksulluk nafakasının düzenlendiği 175. maddesinin lafzından da anlaşılacağı üzere,  söz konusu nafakayı talep edecek eş için boşanmada kusursuz olma şartı aranmamıştır. Eş deyişle, nafakayı talep edecek eşin diğer eşe nazaran boşanmada daha az kusurlu olma şartı aranmıştır.

Önemle belirtmek isteriz ki; boşanmada diğer eşe nazaran daha kusurlu tespit edilen eş, yoksulluk nafakası talebinde bulunamaz.

Aynı zamanda söz konusu kanun maddesinde: “Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”  şeklindeki ifade ile boşanmada kusuru olmayan eşin de nafaka yükümlüsü olabileceği özel olarak belirtilmiştir.

(3) Yoksulluk nafakası talebinde bulunan tarafın, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olması gerekir.

Madde metninde yer verilen yoksulluk kavramıyla; çalışma gücünden yoksun olmak, herhangi bir servet veya gelire sahip olmamak kastedilmektedir.

Bunun yanında yoksulluk nafakası talep eden tarafın, emekli maaşının ya da mallarının olması halinde dahi, bunların onu yoksulluktan kurtarıp kurtarmayacağına bakılması gerektiğine dair Yargıtay kararları da mevcuttur.

Nafaka talebinde bulunan tarafın 4721 sayılı kanunun 364. Maddesinden düzenlenen yardım nafakasını isteme imkânın olması dahi yoksulluk nafakası istemesine engel olarak kabul edilmemektedir.

Kanunda ifade edilen ‘yoksulluğa düşmek’ kavramı hiç kuşkusuz nafakaya karar verecek hâkimin takdirindedir.

Kanımızca hâkim, nafaka talebinde bulunan tarafın evlilik öncesinde ve sırasında mevcut ekonomik durumunu nazara alarak evlilik nedeniyle yoksulluğa düşüp düşmediği yönünde değerlendirme yapmaktadır.

Önemle belirtmek isteriz ki; hâkim yoksulluk nafakasına hükmederken, yoksulluk nafakası talebinde bulunan tarafın, talep ettiği miktar ile bağlı değildir.

Eş deyişle 4721 sayılı kanunun 175. maddesinde, “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, …geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.şeklinde ifade edilse de, hâkim talep edilen miktardan farklı nafaka miktarına hükmedebilmektedir.

Hâkimin, talep halinde yoksulluk nafakasına karar verirken dikkate alması gereken en önemli kıstas, mezkûr kanun maddesinde ifade edildiği üzere nafaka yükümlüsünün mali gücüdür.

Zira hâkim, mali gücü nafaka ödemek için yeterli olmayan tarafı, hakkaniyet ilkesi gereği nafaka ödemeye mahkûm edemez.

Öte yandan, 4721 sayılı kanunun 175. maddesinde yoksulluk nafakasının süresiz olarak istenebileceği düzenlenmiş olmasına rağmen, hâkim, tarafların sosyal, ekonomik ve kişisel durumlarını göz önünde bulundurarak yoksulluk nafakasının belirli bir süre sonunda sona ereceğine karar verebilecektir.

Aynı zamanda yoksulluk nafakasının miktarına, eşlerin aralarında kararlaştırmasına kanuni bir engel de bulunmamaktadır.

Boşanan eşler aralarında özgür iradeleri ile kamu düzenine, ahlaka, emredici hukuk kurallarına aykırı olmamak şartıyla nafaka miktarı kararlaştırabilirler. Ancak tarafların aralarındaki anlaşmanın geçerliliği, hâkimin onaylamasına bağlıdır.

Bahse konu durum 4721 sayılı kanunun 184. Maddesinde:

“Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:  …

5. Boşanma veya ayrılığın fer'î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz. …” Şeklinde ifade edilmiştir.

Yoksulluk nafakasının nasıl ödeneceği, nafaka miktarının hangi durumlarda yeniden düzenlenebileceği ya da nafakanın ödeme yükümlülüğünün sona ereceği hususları 4721 sayılı kanun 176. Maddesinde özel olarak düzenlenmiştir.

4721 sayılı kanunun ‘Tazminat ve nafakanın ödenme biçimi’ üst başlıklı 176. Maddesi:

“Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir. … İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.Şeklindedir.

Kanun maddesinden açıkça anlaşıldığı üzere; nafakanın sermaye şeklinde ödenmesine karar verilebileceği gibi, irat şeklinde ödenmesine de karar verilebilmektedir.

Öte yandan, yoksulluk nafakasının belirlenebilmesi için eşlerden birinin talepte bulunması gerekirken, kanunda belirtilen sınırlı hallerde nafaka kendiliğinden kalkmaktadır.

 Söz konusu istisnai haller kanun maddesinde; taraflardan birinin ölmesi ya da nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi şeklinde düzenlenmiştir.

Nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi halinde söz konusu nafaka kendiliğinden kalkacak ve nafaka alacaklısı evlilik tarihinden itibaren eski eşinden nafaka talep edemeyecektir.

Önemle belirtmek isteriz ki; kanun maddesinde nafaka alacaklısı eşin yeniden evlenmesi halinde söz konusu nafakanın kendiliğinden kalkacağına yönelik düzenlemenin yer almasına rağmen, nafaka borçlusunun yeniden evlenmesi halinde aynı durumun düzenlenmemiş olması, eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

Nitekim nafaka borçlusunun yeniden evlenmesi sadece MK m.176/IV’e göre bir indirim sebebi sayılmakta ve yeniden evlenen nafaka borçlusunun nafaka ödeme yükümlülüğü altında olması eşiyle arasında ciddi bir sorun olabilmektedir.

Bu nedenle nafaka borçlusu ve alacaklısı arasında herhangi bir ayrım yapılmadan, tarafların yeniden evlenmesi halinde iki taraf içinde söz konusu düzenlemenin geçerli olması gerekmektedir.

Nafakanın kendiliğinden kalktığı bir diğer hal ise; taraflardan birinin ölmesidir. Nafaka alacağı kişiye bağlı bir alacak, nafaka borcu da kişiye bağlı bir borç niteliğindedir ve bu sebeple mirasçılara geçmemektedir.

Ancak bu durum nafaka alacaklısının ölüm anına kadar muaccel olmasına rağmen, ödenmeyen nafakanın, nafaka alacaklısının mirasçıları tarafından istenmesine engel değildir. Aynı şekilde nafaka borçlusunun mirasçıları da, miras bırakanın muaccel olmasına rağmen ödemediği nafakayı ödemekle yükümlüdürler.

4721 sayılı kanunun 176. maddesinde nafakanın mahkeme kararıyla kalktığı durumlar ise:

“Alacaklı tarafın; (1) evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, (2) yoksulluğunun ortadan kalkması veya (3) haysiyetsiz hayat sürmesi” şeklinde düzenlenmiştir.

Yukarıda sayılan durumlardan en az birinin varlığı ile nafaka borçlusunun talebi halinde hâkim nafakanın kaldırılması yönünde karar verecektir.

Önemle belirtmek isteriz ki; nafaka ödemesine hükmedilen taraf, nafakanın mahkeme kararıyla kaldırılması için kanunda öngörülen koşulların mevcut olup olmadığını tespit etmek amacıyla nafaka alacaklısının özel hayatına müdahale edebilecektir.

Ne yazık ki bu ihlale de söz konusu kanuni düzenleme zemin oluşturmaktadır. Böylesi bir ihlalin yaşanmasının başlıca sebebi, nafaka için belirli bir sürenin belirlenmemiş olması ya da uzun süreli nafakaya karar verilmiş olması nedeniyle nafaka borçlusunun bu yükümlülükten kurtulmak istemesidir.

Öte yandan hâkim talep halinde, tarafların değişen malî, sosyal ve ekonomik durumlarını dikkate alarak ve hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde nafakanın artırılmasına veya azaltılmasına karar verebilmektedir.

Unutulmamalıdır ki; yoksulluk nafakasının amacı, talepte bulunan eşi boşanma nedeniyle yaşayacağı yoksulluktan kurtarmak, onun zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması sağlamaktır.

Bu nedenle nafaka borçlusu hakkında ömür boyu sürebilecek mali bir yükümlülüğün düzenlenmesi yoksulluk nafakasının amacıyla bağdaşmamaktadır.

Nitekim bir kimsenin boşandığı için yoksulluğa düşeceği, maddi anlamda zorluk yaşayacağı kabul edilse de, söz konusu durumun bir süreliğine geçerli olacağı da kabul edilmelidir.

Basında nafaka konusunda, süresiz nafaka nedeniyle nafaka borçlularının mağdur olduklarına dair haberlere sık sık rastlamaktayız.

Söz konusu haberlerde süresiz nafaka nedeniyle yaşanan mağduriyetleri en iyi anlatan durum ise, 40 gün süren evliliğin ardından 8 yıldır eski eşine nafakaya ödeyen Ö.Ş.’nin yeniden evlenmesine ve bu evlilikten de bir kızının olmasına rağmen halen daha eski eşine nafaka ödemeye devam ettiğini ifade etmesidir.

Ek olarak belirtmek gerekirse, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun ‘Nafakaya ilişkin kararlara uymayanların cezası’ üst başlıklı 344. Maddesinde nafaka ödememe cezası özel olarak düzenlenmiştir.

Söz konusu kanunun 344. maddesi:

Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir. Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde, ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir.” Şeklindedir.

Kanun maddesinde açıkça ifade edildiği üzere; nafaka alacaklısının icra ceza mahkemesine yapacağı başvuru ile nafakasını ödemeyen eski eş hakkında 3 aya kadar hapis cezasına hükmedilir. Söz konusu ceza, nafaka borçlusunun muaccel olan tüm nafaka borcunu yatırması ile birlikte ortadan kalkmaktadır. Ancak durumun tekrar yaşanması halinde nafaka borçlusu hakkında 3 aylık hapis cezasına yeniden hükmedilmektedir.

Günümüzde hâkim tarafından yoksulluk nafakasına hükmedilirken çoğunlukla süresiz nafakaya karar verilmesi, nafaka borcunu ifa edemeyen eş hakkında hapis cezasının düzenlenmiş olması, nafaka borçlusu olan tarafların ciddi anlamda mağdur olmasına sebebiyet vermektedir.

Bu nedenle ömür boyu nafaka nedeniyle mağdur olan tarafların, bu soruna bir çözüm bulmak amacıyla ilgili yerlere söz konusu mağduriyetlerinin giderilmesi için başvurmakta ve bir şekilde seslerini duyurmak istedikleri görülmektedir.

Nitekim geçtiğimiz yıllarda 4721 sayılı kanunun 175. Maddesinde geçen ‘süresiz olarak’ şeklindeki ifade, Anayasanın 2. , 10. ve 41. maddelerine açıkça aykırı olduğu gerekçesiyle madde metninden çıkartılması için Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olmuştur.

Ancak Anayasa Mahkemesi, 2011/136 Esas, 2012/72 Karar Sayılı ve 17.5.2012 tarihli kararında söz konusu başvuruyu reddetmiş ve savını şu ifadelerle açıklamıştır:

İtiraz konusu 'süresiz olarak' ibaresi, nafaka alacaklısının her zaman ölünceye kadar yoksulluk nafakası alacağı anlamına gelmemektedir. Kanun koyucunun 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 175. Maddesinde 'süresiz olarak' ibaresine yer vermesinin amacı, boşanmadan dolayı yoksulluğa düşecek olan eşin diğer eş tarafından, şartları bulunduğu sürece ekonomik yönden desteklenmesi ve asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanmasıdır.

Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, ahlâki değerler ve sosyal dayanışma düşüncesi yer almaktadır. Yoksulluk nafakasının amacı nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması gerekmektedir.

İtiraz konusu kuralda, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşen eşi korumak için diğer eşin, koşulları bulunduğu sürece, herhangi bir süre sınırı olmaksızın yoksulluk nafakası vermesi düzenlenmiş olup bu yükümlülüğün sosyal hukuk devleti ilkesinin gereği olarak getirildiği kuşkusuzdur.”

Ancak bahse konu AYM kararında yer alan Karşı Oy’da ise:

“Yoksulluk nafakasının süresiz olması, ileride nafakanın artırılması, nafakanın azaltılması veya nafakanın kaldırılması davalarının açılmasına neden olacaktır. Bu durumda nafaka yükümlüsü eski eşin nafaka alan tarafın kanunda yazılı şartları taşıyıp taşımadığını kontrol amacıyla, onun özel hayatına müdahale anlamına gelebilecek davranışlara ve onun üzerinde psikolojik baskı kurmasına neden olabilecektir. Yoksulluk nafakasının süresiz olması bu nafakayı alan tarafın, karşı tarafı ömür boyu cezalandırmak amacıyla gelir getirici bir işte çalışmama ve evlilik ekti yapmadan birlikte yaşama gibi davranışlara itebilecektir. Bu haller yoksulluk nafakasının süresiz de olsa bir ceza olmadığını savunan görüşleri haksız çıkarmaktadır. Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir hukuk sistemi boşanan eşlerden biri yoksulluğa düşecek diye diğeri için ömür boyu sürebilecek yoksulluk nafakası yükümlülüğü öngörmemiştir. Dolayısı ile yoksulluk nafakasının süresiz uygulanmasının nedeni ahlaki ve sosyal gerekçelerle açıklanamaz.

… Devletin aktif olarak mücadele etmesi gereken yoksulluğun sorumluluğunun, boşanan taraflardan birisinin üzerine ömür boyu yüklenmesi, kanımca, sosyal devlet ilkesine, hakkaniyete ve mantığa da uygun bir çözüm değildir.”

Şeklinde açıklanmış ve ‘süresiz olarak’ ifadesinin Anayasanın 2. maddesine açıkça aykırı olduğu ifade edilmiştir.

Hali hazırdaki kanunda hâkimin takdir yetkisi gereği nafakaya, nafaka miktarına ve nafaka süresine karar verebileceği kanunda düzenlenmiştir.

Kanundaki bahse konu ifade sadece nafaka alacaklısının süresiz nafaka talebinde bulunabileceğini ifade etmektedir ve söz konusu ifadenin madde metninde olmadığı durumda da nafaka talebinde bulunacak taraf nafaka miktarını ve süresini özgürce belirleyebilecek ve talebini hâkime bildirebilecektir. Bu nedenle ifadenin madde metninde çıkarılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.

Hâkimin nafakanın süresini takdir edebileceği konusuna örnek olarak Ankara 5. Aile Mahkemesi tarafından verilmiş ‘süreli nafaka’ kararı gösterilebilir.

Söz konusu mahkeme kararında hâkim, tarafların boşanmada eşit kusurlu olduğunu, nafaka talebinde bulunan eşin üniversite hayatı bittikten sonra çalışabileceğini dikkate alarak, nafakanın boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren iki yıl süre ile geçerli olacağına karar vermiştir.

Ancak bahse konu kararın aksine, nafaka konusunda verilen kararların çoğu ‘süresiz nafaka’ olarak verilmektedir.

Kanun koyucu mevcut yasal düzenlemenin tarafların özel hayatını, ekonomik özgürlüğünü sınırlandırdığını, hakkaniyete uygun olmadığını, boşanan kişiler arasında huzursuzluklara sebebiyet verdiğini, nafaka ödeyen eşin yeni bir hayat kurmasında ödediği nafakanın engel olabileceğini ve bu durumun da sosyal hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığını göz önün bulundurmalıdır.

Nafaka konusunda yeni bir kanuni düzenleme yapılmalı ve söz konu kanuni düzenlemede mevcut evliğin süresi, tarafların yaşları ve eğitim durumları, nafaka talebinde bulunan tarafın ileride çalışabilme ve gelir elde edebilme imkânın varlığı gibi pek çok husus göz önünde bulundurulmalıdır.

Söz konusu mağduriyetlerin daha fazla yaşanmaması için, hukukun doğru ve hakkaniyete uygun uygulanması için kanun koyucu tarafında gerekli yasal düzenlemelerin bir an evvel yapılmasını temenni ediyoruz.

Av. Begüm GÜREL (L.L.M)

(Stj. Av. Sümeyye GÜL)

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Begüm GÜREL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)