Bilindiği üzere tüketici hakem heyetleri her ne kadar sürekli olarak tüketici lehine karar verseler de; bankalar ellerindeki mali gücü kullanmak suretiyle en küçük meblağları bile tüketici mahkemelerine itiraz yoluyla taşımakta ve böylelikle hem tüketici hakem heyetlerinin kurulmasındaki saiki hiçe saymakta; hem de tüketici mahkemelerinin iş yükünü artırarak daha önemli davalar için aylar sonrasına gün verilmesine neden olmaktadırlar.

Bu yazımda bir avukatın tüketici mahkemelerine itiraz yoluyla başvurmuş bankalara karşı sunulacak  argümanlardan (iddialardan) bir kısmını paylaşmak istiyorum.

ARGÜMAN 1  :  MATBU SÖZLEŞMELER ve MÜZAKERE HUSUSU

Taraflardan birinin tüketici olduğu davalar öncelikle Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanuna tabidir. 23.02.1995 Kabul ve 08.03.1995 yayım tarihli 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 6. Maddesi;

“Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır.
Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar tüketici için bağlayıcı değildir.
Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu maddenin uygulanmasını engellemez.”

Kanun hükmü açıktır. Günümüz şartlarında bankalara giden hiçbir tüketici (bir avukat, hakim, savcı, milletvekili bile olsa!) matbu sözleşmeler imzalamakta ve bazı maddeleri değiştirme; düzenleme; çıkartma şansına sahip olmamaktadır.

6502 sayılı yeni Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 5. Maddesi’de bu düzenlemeyi tekrar eder niteliktedir. Madde şu şekildedir :

“(1)Haksız şart; tüketiciyle müzakere edilmeden sözleşmeye dahil edilen ve tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme şartlarıdır.

(2) Tüketiciyle akdedilen sözleşmelerde yer alan haksız şartlar KESİN olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin haksız şartlar dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda sözleşmeyi düzenleyen, kesin olarak hükümsüz sayılan şartlar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez.

(3) Bir sözleşme şartı önceden hazırlanmış ve standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının TÜKETİCİYLE MÜZAKERE EDİLMEDİĞİ kabul edilir. Sözleşmeyi düzenleyen, bir standart şartın münferiden müzakere edildiğini iddia ediyorsa bunu ispatla yükümlüdür. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, SÖZLEŞMENİN KALAN KISMINA bu maddenin uygulanmasını engellemez.”
Yani kanun açık bir şekilde tüketici sıfatına sahip olan kişiyle müzakere edilmeyen; diğer bir değişle onun değişiklerle yapamayacağı; ekleme ya da düzenleme yapamacağı; MATBU OLARAK BASILMIŞ ve imza edilmiş sözleşmelerin TÜKETİCİ LEHİNE YORUMLANACAĞINI ve tüketicinin lehine olmayan hükümlerin aykırı olacağını açıkca tespit etmiştir.

ARGÜMAN 2 : GENEL İŞLEM ŞARTLARI HUSUSU

6098 sayılı yeni Borçlar Kanunu’muz 20. Maddesinde Genel İşlem Şartlarını açıklamıştır. Buna göre;

“Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz.
Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez.
Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz.
Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır.”

Kanun burada açıkca genel işlem koşullarının bir sözleşmede bir tarafın hazırlayıp diğer tarafa DAYATTIĞI sözleşme türü olduğunu belirtmiştir.

Kanunun 25. Maddesiyse; “Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.” demek suretiyle Medeni Kanunun 2. Maddesindeki dürüstlük kurallarına atıf yapmış ve eski tabiriyle “Gabin” durumunun önüne geçmeye çalışmakla zayıf durumda olanı korumaya çalışmıştır.

Gene Borçlar Kanunun 21. Maddesi; “Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında AÇIKCA bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkanı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları YAZILMAMIŞ sayılır.” demektedir.

Yeni Borçlar Kanunu ve yeni TKHK kapsamında tüketiciye yükledikleri bu fahiş ücretlerden rahatsız olan bankalar son zamanlarda sözleşme imzalamasına ek olarak; sanki sözleşmenin müzakare edildiğini belirten GENE MATBU bir belgeyi tüketicilere imzalatmaktadırlar. Bunların makalemizin şu kısmına kadar olan yerinde HAKSIZ olduğu açıktır.

ARGÜMAN 3 : TÜKETİCİYE YÜKLETİLEN EK KÜLFETLER HUSUSU

Tüketicinin bir bankadan bir kredi ya da kredi kartı kullanması bankanın menfaatinedir. Zira kullanmaya başladığınız anda banka faiz alacaklarını almaya (hatta öncelikli olarak almaya!) başlamaktadır.

Bununla birlikte bir kredi kartı kullandığınızda; ay içindeki harcamanızın tamamını ödeseniz dahi bankalar verdikleri pos/elektronik pos cihazları münasebetiyle hem kullandırdıkları işletmelerden komsiyon almakta hem de bu paraları bir süre kendi hesaplarında tutarak (işleterek) mevduatı işletmekten kaynaklanan gelir elde etmektedir.

Haliyle bir tüketinin kredi kartı kullanması durumunda banka sadece kullanan tüketiciden değil; kullandıran işletme sahiplerinden de gerekli geliri elde etmektedir. Zaten o sebeple bankalar sokakta-pazarda; meyve satar gibi kredi kartı satmaya çalışmaktadırlar. Tüketiciden alacakları aidatlar için değil; kullandırdıkları kartlar neticesinde işletmelerden kesecekleri komisyonlar ve uhdelerinde bir süre tutarak işlettikleri mevduat münasebetiyle…

ARGÜMAN 4 : BANKACILIK KANUNU ve BDDK RAPORLARI HUSUSU

Bankacılık mevzuatı uyarınca bankaların asli gelirleri “mevduatı işletmekten” kaynaklanmalıdır. Mevduat dediğimiz likit işletilmeli; bankalar bunları bankacılık sektörünün bitmez tükenmez terimleri olan bonolar, tahviller, hisse senetleri, altın, dolar vesair yatırım kaynakları, hazine bonoları vs. şekillerde işletmeli ve bu ASLİ GELİRLERİNİ oluşturmalıdır.

Ancak günümüz Türkiye’sinde bankalar; asli gelirlerini bir kenara bırakmış ve tali gelirlere yönelmişlerdir. BDDK’nın 2013 yılı raporunda BDDK bazı bankaların mevduatı işletmekten olan gelirlerinin İKİ KATI TUTARINDA GELİRİ TÜKETİCİYE YÜKELEDİKLERİ BU EK GELİRLERDEN kaynaklandığını tespit etmiş; ve bankalara bazı tavsiyelerde bulunmuştur.

Çok basit bir hesapla; bir tüketicinin kullanmış olduğu kredi kartı münasebetiyle işletmeden komisyon alan; transfer edilen ücreti bir ay uhdesinde tutarak işleten bir bankanın; 3 milyon kredi kartı sahibi olan kişinin bilgilerini tuttuğu sunucuya bir komut vermek suretiyle yıllık 60 TL “kredi kartı kullanma komisyonu” gibi bir tutar yansıttığını düşünelim… 3 milyon kişiye 60 TL’nin yüklenmesi; 180 milyon TL gibi bir tutar yapar ki bu SADECE BİR BİLGİSAYAR İŞLEMİ’dir. Kanaatimizce mevduatı işletmekten çok daha kolay bir yoldur.

ARGÜMAN 5 : TÜKETİCİ LEHİNE YORUM İLKESİ HUSUSU

İş hukukumuzda malum olduğu üzere egemen olan ilke “İŞÇİ LEHİNE YORUM İLKESİ”dir. Yargıtay; açık kanun hükümlerine rağmen kanun hükmü aksine kararlar verip işçinin hakkını savunmaya çalışmaktadır.

İş Hukuku da bilindiği üzere spesifik bir hukuk dalı olup; amacı ZAYIF olan işçiyi GÜÇLÜ olan işverene karşı korumaktır.

Şahsen benim incelemelerime göre Yargıtay tarafından şu ana kadar kabul edilmiş bir tüketici lehine yorum ilkesi yoktur. Ancak şahsımın dilekçelerinde defaaten belirttiği üzere; nasıl ki iş hukuku zayıfı korumak üzerine kuruluysa aynen bunun gibi tüketici hukuku da zayıfı korumak üzerine kuruludur. Haliyle “TÜKETİCİ LEHİNE YORUM İLKESİ” kaçınılmaz bir iddiadır ve kaynağını da Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’dan almaktadır.

DEĞERLENDİRME

Yukarıda izahına çalıştığımız argümanlar tüketici hukukunun temel kaideleridir. Her davada dayanak oluşturması mümkün –hatta gerekli- argümanlardır. Bankaların her dosyayı Tüketici Mahkemelerine taşıyıp çelişik kararlar çıkarması; 100 liralık davaya 10 sayfa dilekçeyle 25 tane çelişik karar sunmasının hiçbir hükmü olmadığı kanaatindeyiz.

Zira yukarıdaki “AMİR” hükümler olabildiğince açık olup; her tüketici davasında öne sürülmesi “ELZEM” olan kaidelerdir.

Sizi 1995 tarihli eski Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun; amacını anlatan birinci maddesini ekleyerek yazımı sonlandırmak istiyorum:

“Madde 1 - Bu Kanunun amacı, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Faruk ENES tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)