A)  Giriş


Hukukumuzda ilke olarak ‘’sözleşme serbestisi’’ esastır. Sözleşme serbestisi ilkesi gereğince, taraflar bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar dâhilinde özgürce belirleme hakkına sahiptirler (BK m.26).

Ancak sözleşmenin taraflarından birinin çeşitli nedenlerle diğer taraf karşısında zayıf olduğu hallerde, karşılıklı edimler arasında açık oransızlıklar içeren sözleşmeler meydana gelebilmektedir. Tarafların edimleri arasında açık oransızlık içerecek şekilde bir sözleşme serbestisi ilkesi yorumunun kanunun öngördüğü sınırlar dâhilinde yer alması beklenemez ve hukuk düzeninin de böyle bir neticeyi korumaması gerekmektedir. İşte söz konusu hallerde bir sözleşme ilişkisinde çeşitli sebeplerden ötürü sömürülen zayıf tarafı, sömüren güçlü tarafa karşı korumaya yönelik bir amaçla hareket eden kanun koyucu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 28.maddesinde ‘’aşırı yararlanma (gabin) ‘’ kurumunu düzenlemektedir.

Söz konusu maddeye göre: ‘’ Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.

Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.’’

Çalışmamızda aşırı yararlanma(gabin) kavramı, aşırı yararlanmayı ortaya çıkaran şartlar ve kurumun sözleşmeye etkisi açıklanmaya çalışılacaktır.

B)  Aşırı Yararlanma (Gabin) Kavramı

Doktrinde aşırı yararlanmanın pek çok tanımı yapılmıştır. Bu tanımları da göz önüne alınarak aşırı yararlanmayı (gabin) genel olarak şu şekilde tanımlayabiliriz: ‘’Aşırı yararlanma (gabin, laesio enormis) iki tarafa borç yükleyen (sinallagmatik) sözleşmelerde, sözleşmenin kuruluşu (inikadı) esnasında mevcut olan taraflardan birinin düşüncesizliği, deneyimsizliği veya zor durumda olması (müzayaka halinde kalması) gibi nedenlerden dolayı zayıf konumda bulunmasından sözleşmenin diğer tarafının yararlanarak karşılıklı edimler arasında meydana getirilen açık oransızlık (nispetsizlik) sonucu zayıf tarafın sömürülmesi durumudur.’’

Yargıtay bir kararında; ‘’Gabin(aşırı yararlanma) … sözleşmelerin güçsüz veya korunmaya muhtaç olan taraflarını korumak imkanını veren sosyal amaçlı bir hukuk müessesidir. Sözü geçen madde(TBK m.28,eBK m.21) sözleşmelerde, taraflardan birinin ötekini sömürmesini önleyen, alış verişlerde karşılıklı edimler arasında ekonomik denge kurulmasını sağlayan çok yararlı ve geçerli yasal bir mekanizmadır.’’ diyerek aşırı yararlanma(gabin) kurumunu tanımlayıp işlevini ortaya koymuştur.

C)  Hukuki Niteliği

Aşırı yararlanmanın hukuki niteliği konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır.

Bir görüşe göre, aşırı yararlanma (gabin); hata, hile ve korkutma (ikrah) gibi bir irade bozukluğu halini oluşturmaktadır.[1]

Bizim de katıldığımız diğer görüşe göre; aşırı yararlanma (gabin) sözleşme serbestisi ilkesine getirilen bir kısıtlama olarak kabul edilmelidir.[2] Bu kısıtlama münferit sözleşmeler için değil, tüm sözleşmelerde dikkate alınması gereken bir kısıtlama teşkil etmektedir.

D)  Karşılaştırmalı Hukukta Aşırı Yararlanma

Alman Hukukunda aşırı yararlanma, ahlaka aykırı işlemlerin bir türü olarak BGB § 138 düzenlenmektedir. İsviçre-Türk Borçlar Kanunlarından farklı olarak aşırı yararlanmaya bağlanan hukuki yaptırım mutlak butlandır.

Fransız Hukukunda ise, gabin nedeniyle iptal hakkı tüm sözleşmeler için değil, münferit sözleşmeler bakımından kanunda özel olarak kabul edilmiştir. Code Civil’in 1118.maddesi ‘’ Gabin, anlaşmaları, ancak bazı akitlerde veya bazı şahıslar bakımından ifsat eder.’’ demekle bu hususu ifade etmektedir.

Hukukumuza ilişkin yapacağımız açıklamaları İsviçre Hukuku için de kabul edebilmekteyiz.

E) Şartları

Aşırı yararlanmadan bahsedebilmek için gereken şartları şu şekilde belirtebiliriz:

1-  Karşılıklı edimler arasında açık nispetsizlik (oransızlık) bulunmalıdır:

Aşırı yararlanmanın objektif şartı da denilen bu şartta söz konusu nispetsizlik sözleşmenin kurulduğu esnada mevcut olmalıdır.[3] Sözleşme kurulduktan sonra böyle bir nispetsizliğin ortaya çıkmasında aşırı yararlanma kurumuna başvurulamaz.[4]

Açık nispetsizlik ifadesinden karşılıklı edimlerin objektif olarak tayin edilecek değerleri arasındaki farkın açıkça göze çarpması, toplumdaki ekonomik değer ölçülerini ve ticari ahlak kurallarına aykırı düşmesi anlaşılmalıdır.[5]

Örneğin; bir malın çok pahalıya veya çok ucuza satılması, bir evin çok yüksek veya çok düşük bir bedelle kiralanmasında durum böyledir.[6]

Yargıtay, kanuni dayanağı bulunmamasına karşın uygulamada kolaylık sağlamak için çeşitli kararlarında edimler arasındaki oransızlığın en az %50 olduğu hallerde gabini kabul etmekte,%25 ve aşağı farkı gabin olarak kabul etmemektedir. Farkın bu oranlar arasında kaldığı hallerde hâkimin takdir hakkı söz konusu olacaktır.[7]

2-  Karşılıklı edimler arasındaki açık nispetsizlik (oransızlık); zarar görenin deneyimsizliğinden, düşüncesizliğinden veya zor durumda kalmasından karşı tarafın yararlanması ile meydana gelmiş bulunmalıdır.

Borçlar Kanunu’nun 28.maddesinde sayılan ve aşırı yararlanmanın sömürülen açısından sübjektif şartı da denilen bu 3 halde, zor durumda kalma; kişinin sıkıntı içinde bulunmasını, düşüncesizlik; düşünmeden karar verme ve deneyimsizlik ise söz konusu sözleşmeyi yapmak için gerekli özel bilgiye sahip olmamayı ifade etmektedir. [8]

Ekonomik açıdan zor durumlarda olduğu için çok değerli bir malını çok düşük bedelle satmak zor durumda kalmaya, temyiz kudretini kaldırmayan ölçüdeki akıl zayıflığı düşüncesizliğe[9] ve iş hayatının şartlarına göre bir sözleşmenin esaslı unsurlarını bilmeme durumları ise deneyimsizlik hallerine örnek verilebilir.

Doktirinde aksi bir görüşe karşın, BK 28.maddede sayılan bu 3 halin sınırlı olmadığını, sözleşmede bir tarafın diğer tarafa nazaran daha zayıf konumda bulunmasına neden olabilecek başkaca sebeplerin de (ileri derecede yaşlılık, hastalık vb.) aşırı yararlanama kurumunun uygulanmasına neden olacağını düşünmekteyiz.[10]

3-  Karşılıklı edimler arasındaki açık nispetsizlik, sömürenin sözleşmenin zayıf tarafının durumundan bilerek yararlanması sonucunda meydana getirilmiş olmalıdır.

Sömüren açısından sübjektif şart da denilen bu şartta, aşırı yararlanan taraf zayıf tarafın durumunu bilmesi[11] ve bundan isteyerek yararlanmak kastı bulunmaktadır.

Sözleşmenin yapılması teklifinin aşırı yararlanandan gelmiş olması şart değildir. Teklif mağdurdan da gelmiş olabilir. Önemli olan mağdurun durumundan bilerek yararlanılmış olmaktır.[12]

F)  SÖZLEŞMEYE ETKİSİ

TBK m. 28’de aranan şartlar gerçekleşirse aşırı yararlanmadan zarar gören taraf, dururmun özelliğine göre, ya sözleşme ile bağlı olmadığını (sözleşmeyi iptal ettiğini) diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini (henüz ifada bulunmamışsa bu borçtan kurtulmayı) yada sözleşme ile bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.[13]

1- Edimler Arasındaki Oransızlığın Giderilmesi Talebi: Aşırı yararlanma halinde zarar görene tanınmış haklardan birisi aşırı yararlanma içeren (gabinli) sözleşmenin iptali yoluna gidilmeden edimlerin azaltılması veya arttırılması yoluyla ayakta tutulması olarak tanımlayabileceğimiz edimler arasındaki oransızlığın giderilmesi talebidir. [14]

Edimler arasındaki oransızlığın giderilmesi, bedelin arttırılması şeklinde olabileceği gibi, aşırı yararlanmaya maruz kalanın edimi cins borcu( örneğin para borcu) ise bunun azaltılması şeklinde de yapılabilir. Örneğin; (A) deneyimsziliği sebebi ile (B)’nin 100 bin TL değerindeki evini 500 bin TL’ye almışsa, oransızlığın bedel borcunun azaltılması yoluna gidilebilmesini isteyebilecektir.[15]

2- Sözleşme İle Bağlı Olmama: Kanunun zarar görene tanıdığı diğer hak sözleşmeyle bağlı olmamaktır. Sözleşmeyle bağlı olmamak ifadesinde kastedilen husus bizim de katıldığımız hakim görüş uyarınca ‘’iptal hakkı’’ dır.[16]

Aşırı yararlanma içeren sözleşme baştan itibaren geçerlidir. Ancak aşırı yararlanmaya maruz kalan, süresi içinde iptal hakkını kullanarak sözleşmeyi baştan itibaren hükümsüz hale koyabilir. Diğer bir ifadeyle BK m.28’de ‘’bozulabilir geçerlilik’’ söz konusudur.[17]

Zarar gören, iptal hakkını karşı tarafa varması gerekli bir taraflı beyanla kullanabilecektir. Ayrıca dava açmasına gerek bulunmamaktadır.

İptal beyanının içeriğinde zarar gören, gabin sebebiyle sözleşmenin iptal edildiğini hiçbir tereddüte yer bırakmayacak şekilde açık bir surette bildirmelidir.

İptal beyanı için maddede herhangi bir şekil kuralı öngörülmediğinden, Borçlar Hukukumuza egemen olan şekil serbestisi ilkesi gereği iptal beyanı herhangi bir şekle tabi değildir. Ancak olası bir uyuşmazlıkta (dava vb.) ispat kolaylığı için yazılı olmasında fayda bulunmaktadır.

İptal beyanı sonucunda gibi, iptal hakkının kullanılmasından önce ifa edilmiş edimleri  isteyebilirler.[18] Ancak, ifa edilmemiş edimlerin ifasını söz konusu olmayacaktır.

Hukukumuzda hâkim olan görüş uyarınca, karşı tarafın zayıf durumunu istismar ederek gabinli sözleşme yapmak bir “ culpa in contrahendo “ oluşturur ve sömüreni ( kıyas yolu ile uygulanan sözleşmeye aykırılık hükümleri çerçevesinde ) diğer tarafın olumsuz zararını tazmin etme yükümlülüğü söz konusu olmaktadır.[19]

Zarar gören oransızlığın giderilmesi ve iptal haklarını düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilecektir. 1 ve 5 yıllık süreler hak düşürücü nitelikte olup, bu sürelerin geçmesinin ardından söz konusu haklar düşmekte ve aşırı yararlanmanın sözleşmenin geçerliliğine etkisi söz konusu olmayacaktır.



Oğuz ERSÖZ
Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Lisans Öğrencisi    
   

---------------------------------------

[1]Kocayusufpaşaoğlu, Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C. I.,Filiz Kitapevi 6.Tıpkı Bası, İstanbul 2014, s. 479,  dn.1’de anılan yazarlar

[2] Aşırı yararlanma kurumunun kanun sistematiğinde irade bozuklukları halleri arasında düzenlenmeyerek, sözleşmenin içeriği başlığı altında sözleşme serbestisi başlıklı 26.maddeden sonra düzenlemesi ve bu kuruma aykırılığa katıldığımız görüş uyarınca bozulabilir geçerlilik yaptırımı öngörülmüş olması bu fikri desteklemektedir. Aynı görüşte: Kocayusufpaşaoğlu, s.479, dn.2’de anılan yazarlar.

[3] OğuzmanÖz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt Vedat Yayıncılık 11.Baskı, İstanbul 2013, s.137

[4] Şartları varsa başta emprevizyon olmak üzere diğer kurumlara başvurma olanağı söz konusu olabilir.

[5] Yargıtay HGK 6.11.1974 tarih, E. 9731-956, K. 1146

[6] OğuzmanÖz, s.137

[7] Kocayusufpaşaoğlu, s.484

[8] OğuzmanÖz, s.138

[9] Yargıtay da bir kararında gabine uğrayan şahsın şuurunun yerinde olmasının, hekim olması dolayısıyla kültürlü, bilgili bir kimse olması, orduda senelerce hizmet edip binbaşılığa kadar yükselmiş olmasını hiffet(düşüncesizilik) ve tecrübesizliğin göz önüne alınmasına engel olarak görmemektedir. (1. HD. 28.12.1946 t. ve 6096 E., 5306 K. s. Karar)

[10] Aynı görüşte: Kocayusufpaşaoğlu, s.489, dn.35’de anılan yazarlar

[11] Bilmeyi ispat etmek her zaman kolay değildir. Bu sebeple ‘’apaçık bilinebilir olma’’, bilme ile bir tutulmalıdır. Kocayusufpaşaoğlu,s.491

[12] Ayrıca aşırı yararlanmaya maruz kalan (sömürülen), bir gerçek kişi olabileceği gibi bir tüzel kişi de olabilir. OğuzmanÖz, s.139

[13] 818 sayılı BK m.21 hükmünde sadece sözleşmeyi iptal etme hakkı bulunmaktaydı.

[14] Doktrinde sömüren tarafa da edimler arasındaki oransızlığın giderilmesi talebinde bulunma hakkını tanıyan görüşe katılamıyoruz. Sömüren tarafa bu hakkı tanımak gabinli sözleşmesinde amaçladığı menfaati sağlayamasa da en kötü ihtimalle sözleşmenin objektif değeriyle bu sözleşmeyi ayakta tutabileceği düşüncesine yol açar ki bu durumda gabinli sözleşme yapmayı teşvik etmek gibi gabini düzenleyen 28.madde ve Borçlar Kanunu’muzun sözleşmenin zayıf tarafını korumak şeklindeki işlevine aykırı bir durum yaratılmış olur. Gerek maddenin lafzından gerekse ruhundan bu hakkın (iptal hakkının da ) münhasıran zarar görene tanındığını kabul etmenin doğru olacağı kanaatindeyiz.

[15] OğuzmanÖz, s.140

[16] OğuzmanÖz’de bu ifadenin iptal hakkı olduğunu belirtmektedir s.140.

[17] OğuzmanÖz s.140,Öğretide aşırı yararlanmadaki iptal ile irade bozuklukları arasındaki iptaller ararsında fark bulunmadığı ileri süren görüş mevcuttur. (Eren,Borçlar Hukuku,cilt I,s.507) Ancak irade bozuklukları hallerinde (hata,hile ve ikrah) ortada geçersiz bir sözleşme vardır,ancak süresinde iptal beyanında bulunulmadığında bu sözleşme baştan itibaren hüküm doğurmaktadır ki burada yaptırım ‘’düzebilir hükümsüzlük’’ olarak karşımıza çıkmaktadır.

[18] Her iki tarafın iade talebi de şartlara göre istihkak davası ya da sebepsiz zenginleşmeye konu olabilecektir.

[19] Eren, s. 393;  Kocayusufpaşaoğlu, s. 497