Bu yazımızda; Türk ırkını tanımlayıp, “ırk” veya “millet” kavramları üzerinden vatandaşlık açıklaması yapacak değiliz. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk vatandaşı ve tüm vatandaşların da eşit hak ve hürriyetlere sahip olduğu tartışmasızdır.

“Türk vatandaşlığı” kavramının yanında, Türklüğün bir ırk olduğu, gerek Türkiye Cumhuriyeti’nde ve gerekse uluslararası toplumda “Türk” kimliği ile yaşayan insanların bulunduğu, bu insanların bir hukuki kavram olan “vatandaşlık” esası ile değil “Türklük” nedeniyle “Türk” kimliği kavramını taşıdıkları ve bu özelliklerine sahip çıktıkları bir gerçektir.

Türklük; nerede olurlarsa olsunlar Türklere özgü müşterek kültürün ortaya çıkardığı ortak varlığı taşıyan insanların sıfatıdır. Bu kavram, “Türk vatandaşlığı” ve “Türk Milleti” kavramlarından farklı ve geniştir. Türklük, Türkiye Cumhuriyeti dışında yaşayan ve aynı kültüre sahip olan insan, topluluk ve toplumları da kapsar. Buna benzer açıklamalar, Türk Ceza Kanunu m.301’in gerekçesinde de bulunmaktadır.

Esasında TCK m.301’in ilk şekli ile korunan Türklük kavramından bir ırk anlaşılmamalı idi. “Türkiye” kavramı, Türkün yaşadığı yer ve yurdu anlamına gelse, hatta Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayanların çoğunluğu Türk ırkından olsa da, TCK m.301’in ilk şekli ile anlatılan ve korunan hukuki yarar Türk vatandaşlığı ve Türk Milleti idi.

TCK m.301 ile ilgili, özellikle gerekçeden kaynaklanan yanlış anlaşılmalar ile bu hükmün ırkçı yaklaşım taşıdığına ilişkin eleştirileri ortadan kaldırmak isteyen kanun koyucu, 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5759 sayılı Kanunun 1. maddesi ile TCK m.301’de başlığında ve metninde değişikliğe giderek, korunan hukuki yarar olarak “Türklük” yerine “Türk Milleti” kavramını öngörmüştür. Bu değişikliğin sebebi, Kanunun ırkçı veya bir ırkı koruyan yaklaşımdan kurtulması olarak gösterilmiştir. Kanaatimizce, “Türklük” kavramında da bir sorun bulunmamaktadır. Elbette ırk olarak ele alındığında da Türklüğün, alenen aşağılamaya karşı korunması gerekir. Bu koruma; bir ırkçılık olmadığı gibi, ifade hürriyetinin hukuka aykırı kısıtlanması anlamını da taşımaz.

Ancak son yılarda yapılan vatandaşlık, millet ve ırk tartışmaları sebebiyle, Türklüğü içine alıp bunun bir Millet adı olduğunu ifade eden “Türk Milleti” ve bu kavramın saygınlığının bir hukuki yarar sayılıp korunmasında sakınca yoktur. Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki, coğrafi adla milleti ve vatandaşları isimlendirmenin, yani “Türkiye Milleti”, “Türkiye vatandaşı”, “Türkiyeli” gibi suni kavramlarla insanları nitelendirmenin kimseye bir faydası olmayacağı gibi, millet kimliğine, birliğine ve bütünlüğüne zarar verecektir. Bu sebeple herkes, rahatsız olmadan “Türk vatandaşı”, “Türk Milleti” ve “Türk” kavramlarını kullanabilmelidir.

Bu açıklamalardan sonra, “Türklük” çatısı altında toplanan, kendisini müşterek kültüre bağlı bireyler olarak gören insanların, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nde değil farklı memleketlerde ve zor şartlarda yaşadığı bilinmektedir. Kendisini Türk sayıp, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı hisseden veya sevgi, saygı ve sempati ile bakan insanların farklı memleketlerde yaşaması ve bizleri temsil etmesi gurur kaynağıdır. Türk vatandaşı veya Türk olarak başka memleketlerde yaşayan insanların varlığı, aynı zamanda bir kuvvettir. Bu gurur ve kuvvet kaynağının korunmaya ihtiyacı olduğu zamanlarda, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk vatandaşları, güç koşullar altında yaşayan Türklere gerekli desteği vermelidir.

Günümüzde Ahıska Türkleri, Uygur Türkleri, Kırım Türkleri, Balkan Türkleri, Suriye Türkmenleri ve Irak Türkmenleri başta olmak üzere birçok Türk, hak ve hürriyetleri bakımından ciddi tehdit ve baskı altında yaşamlarını sürdürebilmektedir. Doğru olan, bu insanların bulundukları yerlerde sorunsuz ve güvenli şekilde yaşamlarını sürdürebilmelerinin sağlanmasıdır. Ancak bu olamıyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin zor, baskı ve korku altında yaşayan Türklere kapılarını açmak ve onlara sahip çıkmak zorunda olduğu ve bunu tüm uluslararası topluma göstermesi gerektiği tartışmasızdır. Bu birlik, dayanışma ve onurlu duruş, Dünya üzerinde yaşayan Türklerin kültür ve inançlarını kaybetmeden ve özgürce yaşayabilmelerinin de dayanağı olacaktır.

Son söz; Türkiye Cumhuriyeti, Dünya üzerinde yaşayan tüm Türk vatandaşları ile Türklerin anayurdudur ve bu yurdun kapıları onlara her zaman açıktır.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)