Toplumsal olaylara duyarlı olmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Bazı kişiler “Yapsan ne olacak?”, “Söylesen ne olacak?” derler. Ben, başlangıçta netice alınamasa bile söylemenin ve yapmanın gerekli olduğuna inanıyorum ve böyle de davranacağım. Anlatacağım üç olay: “Yaptın da ne oldu?” şeklinde bitse bile, gene de yararlı ve zorunlu olduğuna inanıyorum ve inandığım yolda devam edeceğim.

VARAN 1

Resmi Gazete’de 2014 yılında, “Terörle sözde mücadele” için bir Bakanlar Kurulu Kararı yayınlandı. Bu kararla oluşturulan Kurul’a olağanüstü yetkiler veriliyor ve Kurul üyelerinin “görev nedeniyle işledikleri suçlar için hukuki, cezai, idari hiç bir işlem yapılamaz” deniyordu.

Görev nedeniyle işlenen suç” olur mu, “işlenen suçlar cezasız bırakılır mı” demeyin, böylece “Dünya hukuk litratürüne” bir “görev nedeniyle işlenen cezasız suç” deyimini hediye etmiş olduk. Bu kararnamenin iptaline ilişkin olarak ve kişisel olarak açtığım davanın, aradan 5 yıl geçtikten sonra reddedildiğini, Danıştay Dava Daireleri Kurulu’nun bu gün (Nisan 2018’de) gelen kararı ile öğrenmiş bulunmaktayım.

VARAN 2

Gene Resmi Gazete’de yayınlanan “Farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasını” serbest bırakan bir yönetmelik yayınlandı. Bu yönetmeliğe dayanarak kürtçe, arapça yayınlar yapılmaya başlandı. Anayasa’nın değiştirilemez nitelikteki 4. maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti’nin dili Türkçe’dir.” ibaresine tamamen aykırı olan bu yönetmeliğin iptali için, değişik ülkelerden ve dünya literatüründen örnekler vererek gene kişisel olarak açtığım, dava da Danıştay Dava Daireleri Kurulu’nda reddedildi.

VARAN 3

Minare ne için yapılır. Müezzin’in, minareye çıkarak ezan okuması için değil mi. Minarede ezan okuyan müezzinin, emsalsiz ve ruhani bir görüntüsü vardır. Peki, siz hiç “minareden canlı ezan okunduğunu” gördünüz mü? Hayır, değil mi. Aşağıdan bir yerden, teybin veya CD’nin düğmesine basılıyor ve hoparlörden ezan sesi geliyor. Üstelik sesi açmak ve kapamak için düğmeye basarken “klik, küt” diye mekanik bir ses etrafa yayılıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’na 28.6.2016 tarihinde yaptığım 54891 sayılı başvuru ile, bu uygulamaya son verilmesini istedim. Aylar sonra Ankara Müftülüğü’nün verdiği bir cevapda, konunun kendilerine intikal ettiğini, araştırılıp cevap verileceğini yazdılar, aradan iki seneye yakın zaman geçti, herhalde araştırma devam ediyor olmalı ki, başka bir cevap vermediler.

BAŞKA İŞİN YOK MU, YAPTINDA NE OLDU

Başka işin yok mu, yazdın da ne oldu diye düşünebilirsiniz ama ben doğru olanı ve doğru olduğuna inandığım işi yaptım. Tarihin sayfalarına ve yargının kayıtlarına işlendi.

En doğru kararı verecek olan asıl yargıçlar sizlersiniz yani “Kamuoyu”. Kararınızı verin.

Av.A.Erdem AKYÜZ