Prof. Dr. Ersan Şen yazdı;

“Hakim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkarılır.

Yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde yakalandığı yer adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hakim veya mahkeme tarafından bu kişinin sorgusu yapılır veya ifadesi alınır”.

Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.5 ve Anaysa m.19’un güvencesi altındadır. Hiç kimse, yasal gerekler oluşmadan fiili tutulmaya, yakalanmaya, gözaltına alınmaya tabi tutulamaz, usule uygun olarak hakim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi de, en geç 24 saat içinde yetkili hakim veya mahkeme önüne çıkarılmaktan alıkoyulamaz. Hatta Kanunda belirtilen bu süre azami süre olup, bu süre öncesinde hakim veya mahkeme huzuruna çıkarılma şartlarının oluştuğu ilk anda şüpheli veya sanık bir dakika bile bekletilmeksizin hakimin veya mahkemenin huzuruna çıkarılmalıdır.

Yakalanan kişi en geç 24 saat içinde yetkili hakim veya mahkeme huzuruna çıkarılamayacaksa, aynı sürede, yani yakalama emri üzerine yakalandığı andan itibaren yine 24 saat içinde yakalandığı yer adliyesinde, burada mevcut değilse, en yakın adliyede ve bizce yakalanan kişinin tutulduğu yerde (nezarethanede) bulunan sesli ve görüntülü iletişim sisteminin (SEGBİS) kullanılması suretiyle yetkili hakim veya mahkeme tarafından şüpheli veya sanığın sorgusu yapılır veya ifadesi alınır.

CMK m.94/2’de “sorgu” kavramının yanında “ifade” kavramına yer verilmesinin sebebi, sorgusu yapılan sanığın daha sonra gerekli olduğu takdirde ifadesinin alınması ihtiyacına dayanmaktadır.

Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda hakim veya mahkeme kararı dışında yakalama CMK m.90 ve 91/6’da; suçüstü halinde herkese, yakalama emri veya tutuklama kararı düzenlenmesini gerektirip de gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluğa ve gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hakiminin kararı ile serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiil ile ilgili yeni ve yeterli delil ortaya çıktığında cumhuriyet savcısına tanınmıştır.

Bunun dışında yakalama emri verme yetkisi; CMK m.98 uyarınca soruşturmada sulh ceza hakimliğine ve kovuşturmada mahkemeye ve yine CMK m.199’a göre kovuşturmada “yakalama emrine ilişkin karar” adı altında mahkemeye aittir.

Bu şartlar gerçekleşmeden kişinin yakalanması sokakta bilinen adıyla “adam/insan kaçırma” yani hürriyeti tahdit ve şahsın üstü aranıp eşyası alınmışsa da yağma suçunun konusunu oluşturacaktır. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.5/1-c’de öngörülen şartlardan birisi gerçekleşmeden yapılan yakalama Ceza Yargılaması Hukukunda “fili tutma” ve Ceza Hukukunda da “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçunu gündeme getirecektir. Hatta bu sırada kamu görevlisinin gerçekleştireceği üst araması da TCK m.120’de tanımlanan “haksız arama” suçunu oluşturacaktır.

İHAS m.5/1-c’ye göre; bir kişinin suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebepler bulunmadıkça veya suç işlenmesine veya suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğunu gösteren makul gerekçe olmadıkça, hiç kimse yakalanamaz ve tutulamaz. Yakalama bir tedbir olup, bu hükümde gösterilen şartlardan birisini ve dolayısıyla hukukiliği taşımadıkça, kolluğun yaptığı yakalama b sayılır.

Yeri gelmişken; yakalama konusunda uygulamada yaşanan en önemli sorunun, acil durumlarda kollukça doğrudan veya yakalama emri üzerine yakalanan kişinin yetkili hakimliğe veya mahkeme önünde geç getirilmesinden kaynaklandığını ifade etmek isteriz. Bu sebeple, zorla getirilmesine karar verilen veya hakkında yakalama emri çıkarılan kişinin kollukça tutulduğunda bekletilmemesi ve derhal yetkili adli merciin önüne götürülmesi gerekir.

Günümüzde,  kolluğun yakalanan kişiyi adliyeye geç getirmesinin dışında soruşturma aşamasında sorun yaşanmadığını, fakat kovuşturma aşamasında sorgu veya ifade için hakkında yakalama emri verilen sanıkların yetkili mahkeme huzuruna çıkarılmalarında ciddi sorunların yaşandığını ve bu konuda bir karmaşanın olduğunu görmekteyiz.

Esasında yakalama; sebepleri olan ve fiil gerekçesi ilgili yazılı emir, karar veya tutanak yerinde gösterilmesi gereken, bir başka tedbiri veya ceza yargılaması müessesesinin tatbiki için başvurulan vasıtadır.
Bu şartlarda; sorgu veya ifade için veya bir başka nedenle kovuşturmayı yürüten mahkemede hazır bulundurulması emredilen sanık, bir başka mahkemede ve heyet üzerinde hazır bulundurulmamalıdır. Kanaatim şudur; sanığın yakalanma emrini hangi mahkeme düzenlemişse sanık o mahkemede, yani davayı gören mahkemede hazır bulundurulmalıdır.

Yine yeri gelmişken; uygulamada tutuklama maksatlı yakalama emri veya kararlarının verildiğini görmekteyiz. Bu çok yanlıştır ve yasal dayanaktan da yolsundur. “Yakalama kararı” kavramının Kanunda olmaması bir yana, CMK m.199’da öngörülen sanığın mahkemeye yakalama emri ile getirilmesi kararı üzerine sanık yakalandığında, Ceza Muhakemesi Kanununda “gıyabi tevkif/yoklukta tutuklama” müessesesi olmadığından, bu sebeple de yakalanan sanığın yakalama emri kendiliğinden tutuklamaya dönüşemeyeceğinden ve dönüştürülemeyeceğinden ayrıca nihai kararı vermekle yerel mahkeme dava ve dosyadan el çektiğinden, tutuklama maksatlı yakalama emrine başvurulması mümkün değildir. Anayasa m.13 ve m.19’a uygun düşecek şekilde yasal düzenleme yapılmadıkça, ya sanık duruşmada hazır olmalı veya hapis cezası öngören mahkumiyet kararı kesinleşmelidir ki, sanığın tutuklanması veya cezanın infazı için yakalanması, alıkoyulması mümkün olabilsin.

Konumuza döndüğümüzde, devam eden bir kovuşturmada mahkemenin yakalama emri üzerine sanık Cuma günü saat 18:00’da yakalandığında ya o anda emri veren mahkeme hakimi veya heyeti hazır bulunmadığında, yakalanan sanığın 24 saat içinde sorgusunu kim yapacak, ifadesini kim alacak veya yakalama emrinin nedenini oluşturan ceza yargılaması tasarrufunu kim gerçekleştirecek? Çünkü yakalama Cuma günü akşam gerçekleşmiş olup, devam eden iki gün hafta sonu tatiline denk düşmüştür. Sanığın yakalandığı gün ve devamı günleri resmi tatile rastlamış olabilir.

Şahıs şüpheli olmayıp sanık olduğunda, soruşturma aşamasında yetkili sulh ceza hakimi veya emri veren mahkemeye denk olmayan bir mahkemenin huzuruna çıkarılabilmesi mümkün değildir. Ancak sanığın bekletilmemesi de gerekir. Çünkü sanık keyfi olarak bekletildiğinde veya 24 saatte yetkili mahkeme huzuruna çıkarılamadığında, yasal süre aşılmış olacak ve sanığın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlale uğrayacaktır. Kanaatimizce bu durumda; sanığın sorgusunun yapılması veya ifadesinin alınması veya herhangi bir ceza yargılaması işlemine tabi tutulması davayı gören mahkeme için önem taşımakta ise, derhal yetkili mahkeme heyetinin, cumhuriyet savcısının, sanığın ve müdafinin duruşma salonunda toplanması gerekir ki, bunun takdir ve değerlendirmesi mahkemece yapılacaktır. Yetkili mahkeme 24 saat içinde, ya duruşma salonunda sanığın yüzüne karşı veya SEGBİS ile duruşma açmak zorundadır.

Kovuşturmayı yürüten mahkeme toplanamamakta ise, bu durumda devreye nöbetçi mahkeme girmeli, getirilecek dava dosyası üzerinden sanığa sorgusunu, tutuklanma veya adli kontrol tedbirlerine ilişkin şartların varlığına göre değerlendirme yapmalı, sanığın ifadesini almak veya sanık ne için yakalanmışsa o ceza yargılaması işlemini tamamlamalıdır. Böylece, yakalama emri üzerine yakalanan sanık hakkında CMK m.94’de öngörülen merasim gerçekleşmiş sayılır.

Mesai saati dışında ve tatil günü yakalanan sanığın sorgu, savunma ve ifadesinin alınması ile ceza yargılaması işlemlerinin tamamlanmasının nöbetçi mahkemece yerine getirilmesinde hukuki bir sakınca yoktur. Hatta bu durum bir yasal zorunluluktur. Aksi halde, keyfi veya 24 saatten fazla bekletilen sanığın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur.

CMK m.196/2’de istinabe suretiyle sorguya çekilmenin mümkün olabildiği bir durumda, yetkili mahkemenin toplanamaması sebebiyle aynı adliyede bulunan nöbetçi mahkemenin sanığın sorgu, savunma ve ifadesini almasında ne tür bir hukuki sakınca ve eksiklik olabileceği anlaşılamamaktadır. Burada amaç, elbette yetkili mahkeme ve hakimin sanığı doğrudan veya SEGBİS ile dinlemesidir, ancak bu sağlanamadığında sanık bekletilemez. Davayı gören mahkeme daha sonra ihtiyaç duyarsa, sanığı tekrar mahkemeye çağırabilir veya SEGBİS ile dinleyebilir.


Kaynak: Haber7