Prof. Dr. Ersan Şen yazdı;

İade-i muhakeme, yani yargılamanın yenilenmesi; bitip kesinleşmiş davalar için hükümlünün lehine ve aleyhine öngörülmüş olağanüstü kanun yolu olup, davayı gören yerel, yani ilk mahkeme tarafından yürütülür. Yargılamanın yenilenmesinde amaç; yargılamada esası etkileyen bir hata olmuşsa bunun giderilmesi suretiyle maddi hakikate ve adalete ulaşılması, böylece kararla ortaya çıkan adaletsizliklerin giderilmesidir.

Yargılamanın yenilenmesi kolay bir yol değildir, oldukça zordur. Bitip kesinleşmiş bir davanın sonucuna, dolayısıyla kesin hüküm niteliği taşıyan yargı kararına müdahale niteliği taşıyan yargılamanın yenilenmesi; kolay tatbik edilip, her hatadan veya ortaya çıkan yeni durumdan dolayı bitmiş dava dosyalarının tekrar esasa girilmesini mümkün kılmaz. Hatanın veya yeni durumun işin esasını etkileme gücü olmalıdır.

Yargılamanın yenilenmesi taleplerini, kesinleşen ilk kararı veren mahkemeler inceler, fakat aynı hakimler inceleyemez. Yargılamanın yenilenmesi sırasında kararın ve dosyanın usul ve esas incelemeleri farklı bir gözle, yani başka hakimler tarafından yapılmalıdır, çünkü ilk kararı veren hakimlerin tarafsız olamayacakları kabul edilir. Bu düşünce doğrudur, hatta ilk kararı veren hakim yargılamanın yenilenmesi talebinin usulle ilgili ilk incelemesini yapması da uygun değildir.

Özellikle hükümlünün aleyhine olan ve esasa etkili olduğu anlaşılan, yani kesinleşmiş yargı kararı ile arasında illiyet bağı bulunan eksiklik, yeni delil, sahte delil veya bilirkişi raporu, Anayasa Mahkemesi’nin veya İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin yargılamanın yenilenmesini öngören hak ihlali kararlarından birisi varsa, duruşma yapılmaksızın (dosya üzerinde yapılan inceleme ile) yargılamanın yenilenmesi talebi kabule değer görülür, toplanması gereken deliler toplanır, cezanın infazına başlanmamışsa infazın ertelenmesine, infaz başlamışsa da infazın durdurulmasına, yargılamanın yenilenmesi ile başlayacak dava dosyasının yeniden incelenmesi ve duruşma açılması sonucunda kararın haksız olduğunun anlaşılması ve daha fazla haksızlığa sebebiyet verilmemesi amacıyla tedbiren karar verilebilir.

İnfaz erteleme veya durdurma kararı, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer görülüp işin esasına girilmesi halinde verilmesi gereken mutlak veya nihai bir karar olmayıp, davayı yeniden görecek mahkemenin takdir ve değerlendirmesine bağlıdır ve geçici nitelik taşır.

Yargılamanın yenilenmesi talebinde süre ve sayı sınırı yoktur. Kesinleşmiş kararla biten davanın esasına müessir her yeni olayda veya delilde, ilgilinin davayı gören mahkemeden yargılamayı yeniden görmesini, yani dava dosyasını tekrar açması hususunda talepte bulunma hakkı vardır. Mahkeme; yargılamanın yenilenmesi usulden incelemek, usulden reddetmeyip kabule değer bulduğu talepleri de deliler yönünden inceleyip duruşmasız veya duruşmalı karara bağlamak zorundadır. Sadece Anayasa Mahkemesi’nin yargılamanın yenilenmesini öngördüğü hak ihlali kararlarında, ilgilinin talebine gerek olmaksızın esas mahkemesince yargılamanın yenilenmesi yapılmalıdır, ancak bu durumda da esas mahkemesi kararını değiştirmek zorunda değildir. Hak ihlali kararı ile mahkumiyet kararı arasında illiyet bağı (sebep ve sonuç ilişkisi) kurulduğunda, yani giderilen hak ihlalinin işin esasını etkilediği tespit edildiğinde, kesinleşen ilk karar değiştirilir, aksi halde ilk karar geçerliliğinin korur.

Aynı usulün, yani otomatik olarak yargılamanın yenilenmesinin, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin yargılamanın yenilenmesi öngören (hak ihlalinin ancak yargılamanın yenilenmesi ile giderilebileceğini söyleyen) kararları için geçerli olmadığı bir gerçektir. Bu konuda ilgilinin talebi aranır, hatta yerel mahkemenin bu talebi işin esasına girmeden de reddedebileceği ileri sürülür. Yerel mahkemenin; İHAM’ın hak ihlali kararının ön incelemesini yaparak, verdiği kararın İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne aykırılığa dayanıp dayanmadığına karar verip vermediğini tespit ettiği halde, işin esasına girmeyeceği yönünde düşünceye katılmadığımızı ifade etmek isteriz. Ceza Muhakemesi Kanunu m.311/1-f ve m.321/1 yerel mahkemeye, işin esasına girmeden İHAM’ın ihlal kararına konu olan yargılamanın yenilenmesi talebini usulden reddetme yetkisini vermez. İHAM ihlal kararının gerekçesinde, İHAS’ın ihlalinin ancak yargılamanın yenilenmesi yoluyla giderebileceğini söylediğinde artık yerel mahkeme bunun gereğini yapmak ve işin esasına girmek zorundadır. Zaten CMK m.321/1’e göre de yerel mahkeme işin esasına girmelidir, fakat yapacağı duruşma ve incelemede aynı, yani ilk verdiği kararda yer alan sonuca varabilir ki, kararı gerekçeli olmak şartıyla bunda serbesttir, yani yerel mahkeme kararını mutlaka değiştirmek mecburiyetinde değildir.

Yargılamanın yenilenmesinde işin esasına girme kararı veren yerel mahkeme, ilk kararını askıya alır ve bizce bu eski karar etkisini yitirir. Yargılamanın yenilmesi sonrasında ise mahkeme, ya eski kararı onaylar veya yeni bir karar kurar. Bu kararlara karşı kanun yolu açıktır.

2005 yılında özel yetkili ağır ceza mahkemeleri ile başlayan tartışmalı yargı süreçleri ile bilhassa 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında yargıda yaşanan hakim ve savcı ihraçları ile tutuklamaları, bu hakim ve savcılarca karara çıkarılan dosyaların yeniden görülmesi ve devam eden davaların da gözden geçirilmesi taleplerini artırmıştır. Mevcut yargılamanın yenilenmesi müessesesi; üç bin civarında hakim ve savcının meslekten ihraçlarında baktıkları davalar konusunda ne yapılacağına, ortaya çıkan güvensizliğin nasıl giderileceğine dair bir düzenleme ve çözüm içermemektedir ki, Ceza Muhakemesi Kanunu’ndan, böyle pek istisnai düzenlemeyi öngörmesi de beklenemez.

Ancak gelişen olaylar, dava taraflarının yaptığı şikayetler ve tüm yaşananlar sonrasında yargı kararlarına olan güven azalması, sübjektif kıstaslarla seçilmiş bazı karar ve dosyaların incelenmesini ve diğerlerinin gözardı edilmesini haklı kılmayacaktır. Ya CMK m.311/1-c’ye veya “yeni olay” kavramından hareketle, 15 Temmuz sonrasında yaşananlardan yola çıkılmak suretiyle CMK m.311/1-e’ye göre, kesinleşen tüm yargılamalar yenilenmeli veya çıkarılacak bir kanunla kurulacak adalet komisyonları şikayetlere konu olan tüm dava dosyaları gözden geçirmeli, yani ön incelemelerini yapmak suretiyle dinlenebilir olanları hakkında yargılamanın yenilenmesi yolunu açmalıdır. Devam eden, yani kesinleşmemiş dosyalarda hata gidermek daha kolaydır. Burada da her iddia ve şikayet üzerinde durulmalı, olağan zamana göre daha dikkatli inceleme yapılmalı, böylece dosyalar üzerinde dedikodu, şaibe ve iddialara son verilmelidir.

Bir döneminin tüm yargı kararlarının şaibeli sayılması veya “yok” kabul edilmesi mümkün değildir, bu durum yargıda kaosa, karmaşaya ve dinmeyecek bir güvensizliğe sebebiyet verebilir. Elbette Türk Milleti adına verilmeyen yargı kararlarının veya meslekten ihraç edilen bir yargı mensubunun verdiği kararlar ve baktığı dosyalar gözden geçirilmeli ve iyiniyetli, dayanaklı şikayetler dikkate alınmalıdır. Hakim ve savcılarla ilgili devam eden disiplin ve yargı süreçleri gözönüne alındığında, bu işin ne kadar süreceği ve nerelere uzanacağını henüz bilinmemektedir. Şu an bir genel af da gündemde olmadığına, nihayetinde Özel Hukuk, İdari Hukuku ve Vergi Hukuku ile ilgili davalarda da sorunlar yaşandığı bir durumda, en akılcı olan yapılacak yasal bir düzenleme ile haklarında meslekten ihraç kararları verilip yargı süreçleri başlatılan hakim ve savcıların katıldığı yargılama ve dava süreçlerinin incelenip gözden geçirilmesi olacaktır. Böylece; herkesin dile getirdiği haksızlık ve mağduriyet iddialarının incelenmesi, varsa dosyalarda mevcut usul ve esas hatalarının ortaya çıkarılması, hatta bunu aşan kusurların araştırılması mümkün olabilecektir.

Yargılama dosyalarının incelenmesi ile yargı mensupları hakkında başlatılan ihraç ve yargı süreçleri birbirine karıştırılmamalıdır. Hakim hakkında meslekten ihraç ve yargı süreci baktığı bir dosya ve dava nedeniyle olmuşsa, zaten CMK m.311/1-c tatbik edilecek ve yargılama yenilecektir. Sorun sadece hakimle bitmeyebilir, cumhuriyet savcısından, Yargıtay veya Danıştay üyesinden veya tetkik hakiminden de kaynaklanabilir. Bu durumda CMK m.311/1-c’nin yeterli olmayacağı, her yargı mekanizmasının kendi incelemesini yapması veya geçici bir yasal düzenleme çıkarılması gereği doğabilir.

Yeri gelmişken CMK m.311/1-c’den kısaca bahsedelim.    
    

CMK m.311/1-c’ye göre; “Hükme katılmış olan hakimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkumiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.” yargılama yenilenebilir.

Hakimin karar verdiği somut dava ile kusurlu eylemi arasında illiyet bağı kurulamamakta, yani kusurlu davranışından dolayı davada yargıladığı hükümlüye haksızlık etmemişse, sırf görevden uzaklaştırılması, disiplin cezası alması, meslekten ihraç edilmesi ve hakkında ceza soruşturması veya kovuşturması başlatılması, o hakimin baktığı tüm davaların otomatik olarak yargılamalarının yenilenmesine yol açmayacaktır. Aksi halde; bir dava ile ilgili suç işleyen (örneğin; rüşvet alan, irtikap eden veya görevini kötüye kullanan) ve karara etki eden veya mesleki yaşamı etkileyecek şekilde özel hayatında suça karışan hakimin baktığı tüm davaların ve verdiği kararların, o kusurlu eyleminden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın yeniden yargılamaya konun edilmeleri, bu nedenle de kararlarının “yok” sayılması gerekir ki, mevcut yasal düzenlemeye göre bu sonuca ulaşılamaz.

15 Temmuz sonrasında başlayan disiplin ve yargı süreçlerinin nev’i şahsına münhasır olduğu ve ortaya çıkan yargı sorunlarının yalnızca CMK m.311/1-c ile çözülemeyeceğini ve bu konuda, yan “yeni olay” kavramından hareketle CMK m.311/1-e’den veya çıkarılacak geçici bir yasal düzenlemeden yararlanılması gerektiği açıktır.

Binlerce hakim ve savcının ihracı ile ortaya çıkan iddia ve şaibelerin araştırılması, yargılama ve dava süreçleri ile ilgili şikayetlerden hangilerinin ilgili, doğru ve kabul edilebilir, hangilerinin keyfi, dayanaksız ve kabul edilemez olduğunun anlaşılabilmesi için, 15 Temmuz öncesinde biten veya görülen dava dosyaları ile incelemelerinin başlatılması elzemdir. Bu usul, yargılamaların tarafları ve yargılamaları yapanlar dahil olmak üzere herkes için lüzumludur. Yargı erkini rahatsız eden ve yargı disiplinini bozan bu duruma yine hukuka bağlı kalarak ve hukukilik denetimi yaparak son verilmeli, bunun için de her bir dosya ile ilgili şikayet objektif olarak, ön yargısız incelenmeli, iddialar sonuca bağlanmalı ve şaibeler ortadan kaldırılmalıdır.


Kaynak: Haber 7