Yargılamanın yenilenmesi olağanüstü kanun yolu olması itibariyle, maddi hakikate ve adalete ulaşılabilmesi amacıyla kabul edilmiş istisnai bir yoldur. Çünkü ortada daha önceden verilmiş ve kesinleşmiş bir yargı kararı mevcuttur. Yargılamanın yenilenmesi niteliği itibariyle kesin hükmü ortadan kaldıran ve yenilik doğuran bir kanun yolu olduğundan, mutlak gerçeğe ulaşılması amacıyla başvurulan bu olağanüstü kanun yolunda, başvuru sebepleri ve inceleme yöntemi itibariyle daraltılmış usul kabul edilmiştir. “Bu kurum maddi hakikate hizmet eder ve münferit vakıalarda sınırlı kanuni neden ve verilerin varlığı halinde hukuk güvenliğinden devlet lehine bir vazgeçişi ifade eder. Yargılamanın yenilenmesi, mahkemece verilip kesinleşen hükümde, hukuksal hatanın yapıldığının bilahare tespiti üzerine başvurulan özel nitelikli bir yoldur. Kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturur. Kesinleşen hükmün maddi gerçeğe uymadığının anlaşılması halinde düzeltilmesi gerekir”[1]. Deyim yerinde ise kanun koyucu, maddi temelleri sarsılmış kesin hükümden fedakarlık yapmak zorunda kalmış ve bunun şartlarını CMK m.311 ve devamında belirlemiştir[2].
 
CMK’nın 311 ila 323. maddelerinde düzenlenen “yargılamanın yenilenmesi” adlı olağanüstü kanun yolunun aşamalarını sıralayacak olursak;
 
1- Başvuru ve açıkça dayanaktan yoksunluk (CMK m.311, 313, 314, 315, 316, 317),
2- Kabule değer görülme (CMK m.318, 319),
3- Delil toplama (CMK m.320) ve delil değerlendirme (Yenileme isteminin esassız olması sebebiyle duruşma açılmaksızın reddi için CMK m.321/1 ve itiraz kanun yolu için CMK m.321/3),
4-  İşin esasına girme (Duruşma açılmadığında; “hükümlü ölmüşse” gerekli deliller toplandıktan sonra CMK m.322/1 uyarınca beraat veya yenileme isteminin reddine karar verilir, “yeterli delil varsa” cumhuriyet savcısının görüşü alındıktan sonra CMK m.322/2 uyarınca “derhal beraat” kararı verilir. Duruşmalı açıldığında ise CMK m.321/2 tatbik edilir),
5- Hükmü askıya alma/infazın geri bırakılması veya durdurulması (CMK m.312),
6- İlk hükmü onaylama veya eski hükmün iptali ile yeniden hüküm kurma ve kanun yolu incelemesi (CMK m.323).
 
CMK m.311’de sınırlı şekilde sayılan yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden, özellikle yeni olay ve yeni delil meselesinde “içerik itibariyle yenilik” şartı aranmaktadır. Bu yenilik kriteri; yerel mahkemenin daha öncesinde incelemesine sunulmayan, delil değerlendirme safhasında ortaya koyulup tartışılmayan, taraflarca bilinmekle birlikte mahkemenin bilgi sahibi olmadığı, dolayısıyla maddi hakikate ve ilk hükme etkisi bakımından sonuç doğurabilecek nitelikte yeni vakıa ve delilleri kapsamaktadır.
 
“Yeni olay” ve “yeni delil” kavramından ne anlaşılması gerektiğini belirli ölçütlerle ortaya koyan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.03.2014 tarihli, 2012/3-909 E. ve 2014/121 K. sayılı kararında;
 
“…Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için ‘yeni’ olması gerekmektedir. Hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi sebebiyle, hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın ‘yeni’ olarak nitelendirilmektedir. Olay ya da delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sarasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da ‘yeni’ sayılmalıdır. Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de ‘yeni’ sayılmaktadır.
 
…Daha önceden mahkemeye bildirilen ancak mahkeme tarafından değerlendirilerek inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil ve olgular ‘yeni’ değildir. Buradaki yenilikten anlaşılması gereken taraf bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasıdır. Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen deliller ‘yeni delil veya olay’ kapsamındadır. Yenilik açısından önemli olan delil vasfına sahip olacak biçimde içerikteki yeniliktir. Bu nedenle hükümlünün bildiği veya bilmesi gereken bir olay veya delil, mahkemece bilinmiyorsa veya öğrenilmekle birlikte değerlendirilmemişse yargılamanın yenilenmesi nedeni olabilecektir.
 
…Yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmadığı konusunda şekil şartının yerine getirilmesi yeterli olmayıp, ikame olunan olay ve delillerin önceden ileri sürülmeyen ve tamamen yeni nitelik taşıyan yapıda olması ve tek başına veya diğer deliller birlikte incelendiğinde hükümlü lehine değerlendirmeye ve önceki hükmü değiştirmeye mahkemeyi yönlendirecek ciddiyette bulunması gerekmektedir. Bu özelliği taşımayan iddialarla, sırf şekli unsurların yeterliliğinden bahisle yargılamanın yenilenmesinde delil toplamaya ya da bu safha aşılarak duruşmalı incelemeye yönelmek kanun koyucunun amacıyla ve olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinin yapısıyla uyuşmamaktadır. Diğer bir ifade ile yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden dönülmesini gerektirecek, duruşma açılmasını haklı ve gerekli kılacak ciddiyette yeni delil ve olayların ortaya konulması zorunludur.
 
Buna göre, yargılama aşamasında yerel mahkemece temas edilen, bilgi sahibi olunan, incelenen ve hüküm verilirken gözönüne alınan, temyiz aşamasında da Özel Dairece incelenip değerlendirilen bir delile ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmak mümkün olmadığı gibi, bu tür nedenlere dayalı olarak yapılan taleplerin de kabul edilmemesi gerekmektedir.
 
Bu nedenle, gerek ilk derece yargılamasında gerekse temyiz aşamasında ileri sürülen, yargılama makamlarının bilgi sahibi olduğu, suçun sübutu ve nitelendirmesi bakımından gözönüne alınan, bu şekilde aşamalarda değerlendirilen olay ve delillere dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması durumunda, CMK'nun 318/3. maddesi uyarınca mahkemece yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule değer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir”.
 
- “Yargılama aşamasında mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen delil” kavramı;
 
Dinlenmeyen tanıkların yargılamanın yenilenmesi sebebi sayılması hususunda, Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 23.09.2016 tarihli, 2016/14431 E. ve 2016/12711 K. sayılı kararında; “…kovuşturma ve temyiz aşamasında sanık müdafiince bir kısım tanıkların dinlenilmesi talebinde bulunulmuş ise de, yargılama mercilerince bu taleplerin kabul görmediği, olayın meydana geliş ve sübutu noktasında mahkemece tanık beyanlarına dayanarak hüküm kurulmuş olması da dikkate alındığında, söz konusu tanıkların dinlenilmesinin önceden sunulan delillere birlikte değerlendirildiğinde sanıkların beraatını veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte bulunduğu, bu yönüyle de dinlenilmeyen tanıkların beyanının ‘yargılama aşamasında mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen delil’ olarak kabulü gerekeceği cihetle, sanıklar müdafinin yargılamanın yenilenmesi talebinin esastan incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir”.
 
- Yargılamanın yenilenmesi sebebinin “adli hata” niteliğinde olması gerektiği, yerel mahkemenin takdir hakkına giren bir hatadan bahisle yargılamanın yenilenemeyeceği meselesi;
 
Doktrinde Kunter’e göre; “…mahkemenin takdir denilen serbest değerlendirme yetkisine dayanarak kanunla çizilmiş hadler arasında tayin ettiği cezanın değiştirilmesi için yenilemeyi kabul etmemektedir. Bir diğer söyleyişle, takdir hatalarını önemsiz saymaktır. Hatta daha da ileri giderek diyebiliriz ki, böyle bir yetkiye dayanılarak yapılan işlemin hakimden hakime değişebilmesi ve dolayısıyla denetlenememesi, serbest değerlendirme yetkisinin kabulünün mantıki sonucudur ve değerlendirme farklılıklarının hata sayılmadığının kabulü anlamına gelir”[3].
 
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23.03.2010 tarihli ve 2/29-56 sayılı kararında ifade edildiği üzere; olağanüstü yasa yollarında, her türlü hukuka aykırılık iddiası gündeme getirilemeyecek, bu kapsamda hakimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak olağanüstü yasa yollarına konu edilemeyecektir. Bu hususta Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 12.10.2016 tarihli, 2016/13422 E. ve 2016/17399 K. sayılı kararında belirtildiği üzere; “Tanık beyanlarının ve delillerin değerlendirilmesi bizatihi mahkemenin takdirine ilişkin bir konu olup mahkeme bu hususta eylemin sübut bulduğunu kabul ederek takdir hakkını bu yönde kullanarak uygulama yapmıştır”. Somut başvuruda Yargıtay, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer görülmediğine ilişkin Yerel Mahkeme kararını isabetli bulmuştur.
 
- CMK m.311’de sayılan sebeplerle bağlılık veya başvurucunun ileri sürdüğü sebeplerle sınırlılık bakımından ise, aşağıda iki farklı görüş çerçevesinde değerlendirme yapılmıştır.
 
İlk görüşe göre;
 
CMK m.311’de sayılan sebeplerin kabul edilebilirlik aşaması ile sınırlı olduğu ileri sürülebilir. Yerel mahkeme; kimisine göre CMK m.318 uyarınca kabule değer bulunan her talebin esasa yönelik incelemesinde ve kimisine göre de bu aşama geçilip CMK m.321/2’ye göre işin esasına girdiğinde, yani yargılamanın yenilenmesine karar verdiğinde, CMK m.311’de öngörülen sebeplerle bağlı değildir. CMK m.311’de sayılan sebepler, yalnızca yargılamanın yenilenmesi talebinin “kabule değer olup olmadığının” tespiti bakımından geçerlidir. Birinci görüşe göre yerel mahkeme; m.311 uyarınca kabule değer gördükleri bir talep hakkında, CMK m.320 uyarınca delil toplama ve değerlendirme serbestisine sahiptir.
 
Delil toplama evresinde tatbik edilen bu serbestlik, yerel mahkemelerin esas incelemesinde de başvuru sebepleri ile sınırlandırılmadığının en açık göstergesidir. Gerek başvurucunun ileri sürdüğü sebepler ve gerekse m.311’de sayılan sebepler, yalnızca kabul edilebilirlik safhasında yerel mahkeme için bağlayıcıdır. Kabule değer görülen her başvuru neticesinde, ilk hükümde var olan hukuki hataların ve sakatlıkların telafi edilmesi amaçlanır ve eski hüküm askıya alınır. Esasa ilişkin inceleme neticesinde yerel mahkeme, eski hükmünü onaylar veya bu hükmü ortadan kaldırarak yeniden hüküm kurar. Bu aşamaya kadar, yerel mahkemenin verdiği eski hüküm, kabule değer görülüp esası incelenen bir dosya açısından “askıda” olur. Dolayısıyla; hukuki hatanın varlığını kabul ederek esas incelemesine geçen her yerel mahkeme ve hukukilik denetimi yapacak olan Yargıtay, CMK m.311’de sayılan sebeplerle sınırlı olmaksızın esasa yönelik tüm argümanları re’sen gözetebilecektir.
 
Bu hususu destekleyen istisna şudur ki; CMK m.311’de öngörülen sebeplerden herhangi birisi ile uyumlu olmadığı için kabule değer görülmeyen bir başvuru, ancak itiraz kanun yoluna tabidir ve itiraz merciinin vereceği red kararı üzerine, kanun yararına bozma yoluna başvurulduğunda, başvuruyu Adalet Bakanlığı ve Savcılığın tebliğnamesi aracılığıyla inceleyecek olan Yargıtay, bu aşamada kabule değer görülmeyen bir başvuru hakkında, CMK m.311’de öngörülen sebeplerle sınırlı olarak hukukilik denetimi yapacaktır. Dolayısıyla, CMK m.311’de sayılan sınırlı sebepler, ancak kabul edilebilirlik evresinde bağlayıcılık arz edecektir.
 
Hukuken hatalı veya sakatlanan yargılamanın bir telafisi olarak görülebilecek bu olağanüstü kanun yolunda; yalnızca kabul edilebilirlik safhası için sınırlı sayıda öngörülen başvuru sebeplerinin, yenilenen yargılamada, yani kabule değer görülüp esas incelemesine geçilen başvurularda da geçerli olduğunu ortaya koyan yasa hükmü de yoktur. CMK’nın “Yargılamanın yenilenmesi” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan m.311 ila 323’de; kabule değer görülüp esasa dair yenilenen yargılamada, başvurucunun ileri sürdüğü sebepler veya CMK m.311’de öngörülen sınırlı sebeplerle bağlı kalınacağına dair yasal dayanak mevcut değildir. Bu nev’ide bir kısıtlılık için, öncelikle Kanunda açık hüküm olması şarttır. Kısıtlılık halinin, başvurucu aleyhine yorum yoluyla genişletilmesi mümkün değildir. Kanun maddesi ile öngörülmeyen hiçbir husus, başvurucu aleyhine tatbik edilemez. Dolayısıyla, esas incelemesine geçilen yeniden yargılama evresinde; gerek yerel mahkeme ve gerekse (esasa dair yapılan inceleme sonucunda verilen eski hükmün onaylaması kararı üzerinde) hukukilik denetimi yapan Yargıtay, yalnızca kabul edilebilirlik şartları olarak Kanunda sınırlı şekilde sayılan CMK m.311 ile bağlı kalmayacak ve yargılamayı bir bütün olarak yenileyip denetleyecektir. Her iki yargı mercii de, bu safhada yenileme sebepleri ile bağlı olmayacaktır.
 
Bununla birlikte, esasa yönelik inceleme evresine geçilmesi halinde, yerel mahkemenin ilk hükmünün “askıda” olacağına ilişkin deyimden kastımız şudur;
 
Yerel mahkemeler, başvurunun CMK m.311’de öngörülen sebeplerle uyumlu olup olmadığına karar verirken, talep üzerine eski hükmün infazına ilişkin bir değerlendirme de yapabilmektedir. CMK m.312’ye göre; yargılamanın yenilenmesi istemi hükmün infazını ertelemez, ancak mahkeme infazın geri bırakılmasına veya durdurulmasına karar verebilir. Dolayısıyla; kabul edilebilir görülen her başvuru için, infazın geri bırakılması veya infazın durdurulmasına ilişkin bir değerlendirme yapılması yerel mahkemeden talep edilebilecektir. Bu halde, eski hükmün hale etkisini koruduğu düşünülebilir. Ancak yerel mahkemenin infaza ilişkin yaptığı bu değerlendirme; hukuken sakatlandığı veya hatalı olduğu düşünülen ve bu sebeple de yargılamanın yenilenmesi talebinin haklı olduğu kanaati ile kabul edilebilir bulunan başvurularda, yerel mahkemelerin eski hükmün doğurduğu aleyhe neticeleri bertaraf etmek ve mağduriyeti geçici de olsa ortadan kaldırmak amacıyla hareket ettiğini göstermektedir.
 
Eski hükmün infazına ilişkin yapılan değerlendirme neticesinde yerel mahkeme, ortaya çıkacak yeni sonuca kadar, başvurucunun hak kaybı yaşamasını engellemek amacıyla infaza ilişkin bir karar verebilecektir. Bu aşamada; infaza ilişkin neticelerin askıya alınmasına binaen, yerel mahkemece verilen ilk hüküm de “askıda” olacak ve esasa yönelik ikinci aşamada yargılama kül halinde yenilenerek, yeniden kurulacak hükümle ilk hüküm ortadan kaldırılacaktır. İlk hükmün hukuken ortadan kalkması için, yerel mahkemenin yeniden yapacağı yargılamada, CMK m.323/1’in lafzına göre, eski hükmün iptal edilmesi ve yeniden hüküm kurulması gerekecektir. Yargılamanın yenilenmesi neticesinde, yerel mahkemenin eski hükmünü onaylanması ihtimali bulunduğundan, bu aşamaya kadar ilk hüküm hukuken geçerliliğini koruyacaktır. “Askıda” olma deyimini tercih sebebimiz; hukuken geçerliliğini yitirmeyen ilk hüküm ortadan kaldırıp, CMK m.323/1 uyarınca yeniden hüküm kuruncaya kadar, eski hüküm hukuki varlığını devam ettirmesine rağmen, yerel mahkemeye infazın geri bırakılması veya durdurulması gibi iki tür yetki tanınması ve bu yolla ilk hükmün infaza ilişkin neticelerinin askıya alınmasıdır.
 
İkinci görüşe göre;
 
CMK m.311’de gösterilen sebeplerden serbest hareket edilmesi, yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer görülmesi ile başlamaz, yargılamanın yenilenmesi talebinin esastan kabulü ve dosyanın duruşma açılarak veya dosya üzerinden sonuçlandırılması kararının alınması ile başlar. CMK m.321/2’ye göre yargılamanın yenilenmesi ve duruşma açılmasına karar verilmesi ile yerel mahkeme, CMK m.311’de gösterilen sebeplerden serbest hareket etme ve karar verme yetkisine sahip olur.
 
Kanaatimizce ikinci görüş doğrudur, bunun nedeni de CMK m.321/1’de gösterilen “sebeple bağlılık” kuralıdır. Kanun koyucu bu hükümde CMK m.311’e atıf yaparak yargılamanın yenilenmesi istemi ile ileri sürülen iddiaların esastan kabule değer görülüp görülmemesinde yerel mahkemenin, hem CMK m.311’de gösterilen yargılamanın yenilenmesi sebepleri ve hem de başvuru tarafından belirtilen sebeplerle bağlı olacaktır. Yerel mahkeme; CMK m.321/1 uyarınca ileri sürülen iddianın yeterince doğrulandığını veya önceden verilen hükme etkisi olduğunu kabul edip, yargılamanın yenilenmesi istemini esaslı görürse, duruşma açarak yargılamayı yenileyecektir. Yerel mahkeme; CMK m.321/1’de öngörülen koşulun yerine getirilmesinden sonra, CMK m.311’de sınırlı sayıda öngörülen başvuru sebepleri ile bağlı kalmaksızın yargılamayı yenileyecek, bu aşamada başvurucunun ileri sürdüğü sebeplerle sınırlı olmaksızın, ortaya çıkan yeni delilleri de dikkate alacak ve serbestçe delilleri takdir edecektir.
 
Bu görüşü doktrinde desteleyen Kunter, Yenisey, Nuhoğlu’na göre; “…Yargılamanın yenilenmesine karar verilince muhakeme yenilenir. Mahkeme bu safhada yenileme sebepleri ile bağlı değildir. Eski kesin hüküm henüz kalkmamıştır. Buna rağmen ilk defa mahkeme yapılıyormuş gibi hareket edilecek ve mahkeme yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verecektir”[4]. Doktrinde Ünver - Hakeri’ye göre; “Amaç sadece talep eden tarafın ileri sürdüğü ve sundukları ile yetinmemektir; çünkü ceza muhakemesinin maddi gerçeği araştırmak amacı, sadece yerel mahkemeler veya olağan kanun yollarında değil, olağanüstü kanun yolları ve diğer tali yargılamalarda da geçerlidir”.
 
Yine “…Yenilemede kanun yollarına başvurmadaki genel hükümler uygulanacağından (CMK m.317/1), yeni karar şartlar varsa (CMK m.306) yenileme istememiş olanlara da sirayet edebilir.” görüşü de[5]; yargılamanın yenilenmesinin esastan incelemeye geçilmesi evresinde, hem CMK m.311’de gösterilen sebep ve hem de başvurucunun şahsı yönünden sınırlılığı ortadan kalkacak, hukuken sakatlanan eski hükmün sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılama bir bütün olarak yenilenecek ve böylelikle yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunmayan diğer hükümlü de lehe yenilenecek yargılamanın sonuçlarından yararlanacaktır.
 
İkinci görüşün aksine, başvurunun kabule değer görülmesi ile serbestliğin başlayacağını savunan ilk görüşe göre; yerel mahkeme başvuruyu kabule değer bulduktan sonra, başvurucu tarafından ileri sürülen ve CMK m.311’de gösterilen hukuki ve fiili sebeplerle bağlı olmayacaktır. Kabule değer görülmeyen yenileme istemine karşı yalnızca itiraz kanun yoluna başvurulabilir ki, bunun hukuki dayanağı olan CMK m.321/3’dür. Dolayısıyla, yargılamanın yenilenmesi isteminin esastan incelemeye değer görülmesi ile başlayan süreçte yerel mahkemenin serbest hareket etmesi mümkündür.
 
- Yargılamanın yenilenmesine ilişkin esastan verilen kararların 20.07.2016 tarihinden sonra istinaf mahkemelerinde görüleceği meselesi;
 
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 05.04.2017 tarihli, 2017/1843 E. ve 2017/1862 K. sayılı kararında;
 
“Sanık hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından yapılan yargılama sonucunda atılı suçlardan mahkumiyetine dair mahkemece verilen 13.03.2014 gün ve 2012/435 esas, 2014/162 sayılı kararın sanık ile müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 23.10.2014 gün ve 2014/5076 Esas, 2014/11520 Karar sayılı ilamı ile hükümlerin onanmasına karar verilmesinin ardından hükümlü müdafii tarafından sunulan 19.01.2015 havale tarihli dilekçe ile eksik tahkikat yapıldığı ve esasa etkili yeni delil bulunduğu gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması üzerine mahkemece anılan talebin kabulü ile yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilerek duruşmalı gerçekleştirilen inceleme neticesinde ileri sürülen nedenler yerinde görülmediğinden 5271 sayılı CMK'nın 323/1. maddesi gereğince yargılamanın yenilenmesi isteminin esastan reddiyle mahkemece verilen 13.03.2014 gün ve 2012/435 esas, 2014/162 karar sayılı ilamın onaylanmasına dair verilen 05.01.2017 günlü ek kararın, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden sonra verilmesi nedeniyle istinaf kanun yoluna tabi olduğu ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8/1. maddesindeki 20.07.2016 tarihinden önce ilk derece mahkemelerince verilen hükümlerin temyiz incelemesinde bozulması üzerine mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda kurulacak ikinci hükümlerin de temyiz incelemesine tabi olacağı yönündeki düzenleme gözetildiğinde anılan ek kararın 8. madde kapsamına girmediği anlaşıldığından, esası incelenmeyen dosyanın Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesi için mahkemesine iadesine 05.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi”.
 
5320 sayılı Kanunun “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasına göre;
 
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ila 326. maddeleri uygulanır. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez. Yargıtay ceza daireleri ile Ceza Genel Kurulu kararlarındaki yazıma ilişkin maddi hataların düzeltilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, ilgili ceza dairesi veya Ceza Genel Kuruluna başvurabilir”.
 
Yargıtay 14. Ceza Dairesi kararında özetle; bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihinden sonra verilen (yargılamanın yenilenmesine ilişkin esastan verilen) mahkeme kararları istinaf kanun yoluna tabi olup, yerel mahkemeler tarafından verilen yargılamanın yenilenmesi talebinin esastan reddi ile eski hükmün onaylanmasına ilişkin kararlar, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesinde öngörülen kuralın (ilk inceleme üst merci olan Yargıtay tarafından yapılmış ise, yeniden yapılacak incelemenin BAM’da değil, Yargıtay’da görüleceği hususunun) kapsamına girmediğinden, yargılamanın yenilenmesi talebine ilişkin esastan verilen kararlara yönelik inceleme Yargıtay tarafından değil, BAM tarafından yapılacaktır.
 
Aynı dava daha önce temyiz kanun yolu ile Yargıtay incelemesinden geçtiği için, kanaatimiz; yargılamanın yenilenmesi yolunda esasa ilişkin verilen kararların da istinaf kanun yolunda değil, temyiz kanun yolunda çözümlenmesi gerektiği, dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi hususunda verilen kararların da 5320 sayılı Kanunun 8. maddesinin kapsamına girdiği yönündedir. Dava dosyası her ne kadar yeni esas numarası alsa da, yargılamanın yenilenmesi talebinin esastan reddi ile eski hükmün onaylandığı durumda, ortada yeni bir karar olmayacaktır. İlk hükmün ortadan kaldırılıp yeni hüküm verildiğinde de, her ne kadar yargılama bütün olarak ve baştan bir itibar yenilenmiş olsa da, daha öncesinde Yargıtay’ın hukukilik denetiminden geçen bir somut hadisenin yine Yargıtay tarafından kanun yolu incelemesi ile incelenip denetlenmesi gerekecektir.

Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Nilüfer Yenice

 
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------------
[1] Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 10. Baskı, Ankara, Eylül, 2015, s.892.
[2] Yener Ünver, Hakan Hakeri, a.g.e., s.894.
[3] Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, 9. Baskı, İstanbul, 1989, s.1130.
[4] Kunter, Yenisey, Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul, Ekim, 2010, s.1816.
[5] Kunter, Yenisey, Nuhoğlu, a.g.e., s.1819.