2 aydır cmk avukatlığı denen müdafilik görevi yapıyorum ve malum, İstanbul Barosu tarafından 5 günlük zorunlu bir ceza hukuku eğitimi sonucu verilen sertifika ile zorunlu müdaafilik sistemine dahil oluyorsunuz. Seminere katılmazsanız, olamıyorsunuz.

Ne ilginçtir anlı şanlı profesörlerimizin yıllarca verdikleri ceza hukuku dersleri, bir avukatın ceza avukatlığı yapabilmesi için yeterli olmuyor. Ben ki ceza hukuku hocalarını severim, işini iyi yapan ve kürsünün fıtratı gereği mi bilmem, en adilane hocalardır. Lakin bu öyle bir üniversite eğitimi ki; avukatın avukatlık yapmasına yetmiyor ve baromuz 5 günde daha iyisini verebiliyor, heyhat! Maalesef durum bu, ve fakat durum buysa baro eğitimini daha nitelikli hale getirmek gerekir.

Evvela; müdafilik yapacak avukatların bazı özellikleri taşıması gerektiğinden bu seminer zorunlu tutulmuş, güzel fakat bir eğitime sadece katılmış ve imza atmış olmak, bunun böyle olduğu anlamına gelmez. Verilen eğitimin başarılı olup olmadığı, seminere katılan avukatların seminer sonunda amaçlanan seviyede bulunup bulunmadığı belirsizdir. Bu seminerin olmazsa olmaz niteliği de göz önüne alındığıda; eğitim sonunda ölçme ve değerlendirme yapmak gerekir. Aksi durum hukuk, mantık ve bütün bir eğitim sistemiyle çelişmektedir.

Bir başka konu adliyedeyim uygulaması. Adalet Bakanlığı vakit kayıpları yaşanmaması için (hakim savcı vakitleri tabii, vatandaş boşuna heyecanlanmasın) barodan böyle talepte bulunmuş, baromuz ve başkanımız “madem öyle ücreti mukabil adliyede nöbetçi avukat bulunsun, böylece vakit kaybı yaşanmasın” dememiş; “hayhay” demiş ve uygulamaya geçmiş. Bir haftasonu adliyede buluduğum sırada çalan bir telefonla tecrübe ettiğim için kısaca bahsedeyim.

Sanık yakalanmış ve birazdan mahkemede ağır ceza heyetinin karşısına çıkacak, alelacele yanıma gelen katip, başkan bekliyor diyor. Bekleyebilir ve sanıkla görüşüyorum, sonrasında mahkeme başkanından dosyayı istiyorum ancak ne fayda, dosya yok. Dosya yoksa biz burada ne yapıyoruz? Mahkemeyle beyhude tartışmamızın neticesinde benim bu dosyaları kabul etmemem üzerinde anlaşıyoruz, sanık serbest bırakılıyor, ben artık bu celseleri kabul etmiyorum ve baroya şunu söylüyorum: Olmayan dosyanın duruşması yapılmaz.
Eğer niyet adalet hizmetinin hızlanması ve mali kayıpların önüne geçmekse yapılması gereken bellidir ama önce baroya avukatların meslek örgütü olduğunu hatırlatmam gerekir ve adalet hizmetleri ise adalet bakanlığına bağlıdır. Baronun yapması gereken avukat talebi kabul etmek değil, adalet bakanlığından savcı talep etmektir.

Adalet hizmetine kavuşmak için en başta olması gereken nöbetçi savcıların “adliyedeyim” demesidir. Özellikle mesai saatinin bitiminden sonra gözaltına alınan veya yakalanan kişiler için yahut sıfatının ssç olmasından başka farkı olmayan çocuk ifadeleri için nöbetçi savcının “adliyedeyim” demesi gerekir. İfadeyi kolluğa aldıracaksa da ifadesinin alınıp gerekli işlemin yapılması için gecikmeden talimat vermelidir. Ancak uygulamada kişinin ifadesi kollukta müdafisi huzurunda alındıktan sonra, ertesi gün mesaisine başlayan savcı tarafından müdafisi ile birlikte tekrar alınmaktadır.

Şüpheli, müdafii ve dahi polis mağdur ve meşgul edilmektedir. Avukat ve kolluk hep görevinin başında iken savcının da “adliyedeyim” demesini talep ediyorum.
Sistemin etkili işlemesini sağlamak baronun görevidir ve bu görev sadece avukatlarla sistemden yararlanan vatandaşı bir araya getirmekten ibaret olmamalıdır. Zorunlu müdaafilik sistemi devletin demokrasi aşkından doğmuş değildir.

Karakollardaki işkence olayları ve adil yargılanma hakkı ihlalleri neticesinde, AİHM’in Türkiye aleyhindeki istikrarlı cezaları sonucu olarak getirilmiştir. Ceza davalarının önemli bir miktarı müdafilik sistemiyle ilişkilidir lakin sistem ücretsiz ceza avukatlığına dönüşmüş durumdadır. Aksayan ve eksik yönleri maalesef çoktur ve bir yazıya sığmaz ancak sistemin tekrar değerlerdirmeye tabi tutulması gerektiği açıktır.

Av. Özgür Eraslan