İptal kararları, iptal konusu tasarrufun unsurlarındaki sakatlıkların tasarrufun doğuşunda mevcut olması dolayısıyla hukuki bir durum yaratmadığını, hukuk aleminde bir değişiklik meydana getirmediğini gösterirler. İptal davasında idari kararın iptal edilmesi halinde bu karar ve bu kararda doğmuş olan hukuki durum ortadan kalkmış olur. Ancak, iptal kararları, ortadan kalkmış olan idari tasarrufun yerini almaz. Bu sebeple idare iptal edilen kararın yerine bir karar almak zorunluluğundadır. Tabii ki idarenin yeniden alacağı karar mahkemenin iptal hükmüne uygun olmalıdır.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 9. maddesinde, yargı yetkisinin, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanıldığı 10.maddesinde; herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşit olduğu... Devlet organları ve idare makamlarının bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda oldukları belirtilmiş, 125.maddesinde; "idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." hükmü yer almış, "Mahkemelerin bağımsızlığı" başlıklı 138. maddesinde de; "yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" hükmüne yer verilmiş bulunmaktadır.

Diğer taraftan; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinde ise, "Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri, İdare ve Vergi Mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının, icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur." hükmü yer almıştır.

İYUK 28/1 Maddesi ne göre Danıştay, bölge idare Mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.

Kanunla 30 günlük bir süre belirlenmiş olması idarece kararın uygulanması için 30 gün beklenebileceği manası içermemekte, idare tarafından ne olursa olsun 30 gün içerisinde işlem tesis edilmesi gerektiğini hüküm altına almaktadır. Olması gereken idarenin yargı kararlarının tebligatını alır almaz buna uygun işlem tesisi için harekete geçmektir.

İYUK'un 28/2 Maddesine göre Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir. “Bu nedenlerle Danıştay'ca verilen yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının yalnızca uygulanmamasının, bu kararları uygulamayan kamu görevlilerinin zararın gerçekleşmesi halinde tazminatla sorumlu tutulması için yeterli olduğu, sorumluluk için ayrıca kin, garaz husumet ve benzeri duyguların etkisi altında hareket ettiklerinin araştırılmasına gerek bulunmadığı kabul edilmiştir. ...”

Öte yandan yargı kararlarının uygulanmaması ceza hukuku açısından da suç oluşturmakta ve kararı uygulamayan kamu görevlileri aleyhine cezai takibat yapılmaktadır. Danıştay'ca verilen yürütmenin durdurulması kararlarının yerine getirilmesinde ihmal gösterilmesi veya ısrarla yerine getirilmesinden kaçınılması; derece derece görevi savsaklamak ve görevi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu; Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun içtihadı Birleştirmeye konu olan 25/09/1978 gün ve 230/303 sayılı kararında da benimsenmiştir.

Adalet Bakanlığı aradan 2-3 ay geçmesine rağmen ilgililere olumlu ya da olumsuz hiçbir bildirimde bulunmamıştır. Haricen alınan bilgilere göre karar gereği yerine getirilmeyip, sınav hakkı verilmeyeceği şeklindedir

Bu durumda, iptal ve yürütmeyi durdurma kararı alan kişiler, bakanlık yetkililerinden, kararın gereklerine uygun hareket etmelerini, yani kendilerine "Ek Eğitim ve Ek sınav hakk" verilmesi beklenilmektedir.



memurlar.net