Geçtiğimiz aylarda haber sitelerinde ve çeşitli hukuki sitelerde yer alan haberde, yapılan bilimsel bir çalışmaya göre Türkiye’de en mutsuz meslek grubunun avukatlar olduğu belirtilmişti. Elbette bu durumun psikolojik, sosyolojik, ekonomik bir çok nedeni mevcut. Ancak en temel nedenin mesleğin idamesinde harcanan emek ve katlanılmak durumunda kalınan stresin karşılığı olarak hak edilen ücretlerin alınamaması olduğu konusunda eminim birçok kişi benimle hem fikir olacaktır.

Bugün birçok büyük şehirde iş gören avukatlar olarak tabir edilen işçi avukatların çok düşük maaşlarla çalıştığını, kendi bürolarında serbest avukatlık yapmak isteyen genç avukatların ise müvekkillerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin dahi altında ücretler aldıkları tüm meslektaşların malumudur.
   
Bu durumun en temel sebebi ise yine herkesin malumu olan avukat enflasyonu durumudur. Avukat enflasyonunun ne durumda olduğunu ortaya koyabilmek adına bir takım istatistiki bilgiler vermekte fayda görüyorum.
   
İstatistiki Veriler
   
Türkiye Barolar Birliği’nin yayınladığı bilgilere göre 31.12.2008 tarihinde, yani 2009 yılının başında Türkiye’de toplam avukat sayısı 63.487 iken, Türkiye’nin aynı tarihte toplam nüfusu 71.517.100’dür. Söz konusu bu istatistiğe göre 2008 yılı sonu, 2009 yılı başı itibariyle Türkiye’de bir avukat başına kabaca 1126 kişi düşmekteydi.
   
31.12.2013 tarihi itibariyle duruma bakıldığında Türkiye Barolar Birliği’nin yayınladığı resmi rakamlarına göre Türkiye’de aktif avukatlık yapan 81.554 kişi mevcutken, Türkiye’nin toplam nüfusu 76.667.864 kişidir. Bu durumda 2014 yılının başlarında Türkiye’de avukat başına düşen kişi miktarı 940 kişidir.

>> En mutsuz meslek grubu 'avukatlık'
   
Günümüz itibariyle henüz Türkiye Barolar Birliği güncel avukat sayısını açıklamamıştır, ancak tahmin edilen rakam toplam faal avukat sayısının 86.000 kişiyi geçtiği yönündedir.
   
Bir diğer istatistiki veri ise 2012 sonu ile 2013 sonu arasında avukat sayısındaki artış yüzdesinin %4.2 olduğu, aynı tarihlerde Türkiye’nin toplam nüfusundaki artış oranının ise %1.375 olduğu verisidir. Avukat sayısındaki artış yüzdesi söz konusu 1 yıl içinde 3.336 yeni avukatın mesleğe başlamasıyla gerçekleşmiştir. Şu anda faal bulunan hukuk fakültelerinin toplam kontenjanının 16.095 olduğu ve çok yakın bir gelecekte her yıl 15.000 (yazıyla onbeşbin) meslektaşın aramıza katılacağı düşünüldüğü zaman; avukat sayısındaki artış oranının ne boyutlara ulaşacağını tahmin etmek benim gibi genç meslektaşların tamamında korkunç bir umutsuzluğa yol açacaktır.
   
Mevcut Çözüm Önerileri
   
Yükseköğretim Kurulu Mart ayının başlarında aldığı ve kamuoyuyla paylaştığı kararında, tıp fakülteleri için 40.000, hukuk fakülteleri için ise 150.000 başarı sırası barajı getirdiğini duyurmuş ve söz konusu sıranın altında kalan öğrencilerin tıp ve hukuk fakültelerini tercih edemeyeceğini açıklamıştır.
   
İlk bakışta söz konusu uygulama hukuk fakültelerinde yaşanan aşırı öğrenci artışına YÖK’ün en azından hassasiyet göstermeye başladığını çağrıştırsa da, durum aslında öyle değil. Nitekim ÖSYM’nin 2013-2014 dönemine ilişkin hazırladığı tercih kılavuzuna bakıldığında, 150.000 barajının altında kalmasına rağmen hukuk fakültelerine yerleşen öğrenci sayısı 2425’dir. Diğer bir deyişle YÖK’ün getirdiği bu yeni baraj sisteminin bir önceki yıl mevcut olduğu varsayıldığında, 16.000 küsür hukuk fakültesi kontenjanının sadece 2425 kişilik kısmına etki ettiği görülmekte ve yaşanan hukuk fakültesi ve avukat enflasyonuna bir çözüm olamayacağı anlaşılmaktadır.
   
Söz konusu baraj sisteminin en iyimser tahminle 50.000 gibi bir sınır belirlenmesi halinde avukat enflasyonunun önüne geçebileceği düşünülebilecektir. Ancak sürekli yeni üniversite ve yeni hukuk fakültesi açma politikasında olan siyasi iktidarın böyle bir baraj sistemini  kabul edeceğini düşünmek, en basit tabiriyle hayalcilik olmaktadır.
   
Nitekim Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, yaşanan avukat enflasyonuyla ilgili siyasi iktidardan “iyiyi kötüyü piyasa ayıklasın” şeklinde bir cevap aldığını defalarca belirtmiştir. Ancak iyinin ve kötünün piyasa tarafından ayıklanması sürecinde vatandaşın “kötü” olana denk gelmesi halinde yaşayacağı hak kayıplarının hiç düşünülmemesi ve peşinen mevcut sistemin “kötü” olanı da mezun edebileceğinin kabul edilmesi de, eminim herkesi hayretler içinde bırakan bir başka konudur.
   
Avukatlık Sınavı
   
Avukatlık sınavı tartışmaları bilindiği üzere 2000’li yılların başından beri gündemde olan bir konudur. Sınav bir çıkmakta, bir iptal edilmekte ancak hiçbir zaman uygulanmamaktadır. Avukatlık sınavının tarihçesine değinmektense mevcut durumu ortaya koymayı daha faydalı bulmaktayım.
   
Türkiye Barolar Birliği 17 Haziran 2014 tarihinde Avukatlık Staj Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklikle avukatlık sınavının yapılacağını ve mesleğe kabulde sınavda başarılı olunması şartının aranacağını kabul etmişti.
   
Ancak siyasi iktidar, 6552 Sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yapılandırılması Hakkında Kanun’un 10 Eylül 2014 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından kabul edilmesiyle avukatlık sınavının yönetmelikle veya diğer bir düzenleyici işlemle öngörülmesini imkansız kıldı.
   
Adalet Bakanlığı’nın yeni Avukatlık Kanunu Tasarısı Taslağı’nda ise avukatlığa kabul şartlarından biri olarak yapılacak sınavda başarılı olmak hükmü mevcuttur. Ancak tasarı diğer bir çok maddesiyle tartışmalı olup, yasalaşıp yasalaşmayacağı, yasalaşacaksa ne zaman gündeme geleceği ve ne zaman yürürlüğe gireceği belli değildir.
   
Türkiye Barolar Birliği’nin yönetmelikle düzenlediği avukatlık sınavı, kanun ile iptal edilmiş olsa da, Adalet Bakanlığı’nın Avukatlık Kanunu Tasarısı Taslağı’nda mevcut olması sebebiyle hala gündemden düşmüş değildir. Ancak sorulması gereken soru, avukatlık sınavının yaşanılan avukat enflasyonuna çözüm olup olamayacağıdır.
   
Yukarıda verilen istatistiki veriler neticesinde rahatlıkta görülebileceği üzere avukat sayısındaki 3.000 kişilik bir artış dahi, nüfustaki artış oranından daha büyük bir oran ihtiva etmekte ve avukat enflasyonuna neden olmaktadır. Hukuk fakültelerinin yakında her yıl 16.000 kişiyi aşkın mezun vereceği düşünüldüğünde, yapılacak olan avukatlık sınavına girenlerin %25’inin başarılı sayılması halinde bile avukat enflasyonu artan bir oranla devam edecektir. Diğer bir deyişle hukuk fakültesi mezunlarının dörtte birini başarılı sayacak çok seçici bir sınav yapılması halinde dahi avukat sayısındaki artış oranı azaltılamayacak, aksine yüzdesel bazda artacaktır. Nitekim yapılacak sınavın bu kadar seçici olacağına inanmak da pek mümkün değildir.
   
Hukuk fakültelerinden mezun olan binlerce insanın avukatlığa kabul sınavını geçemediği takdirde ne yapacağı, hangi sıfatla hangi mesleği idame ettireceği sorusu gündeme gelecektir. Binlerce insanın avukatlık ruhsatnamesi alamaması halinde mağdur olması durumu, siyasi iktidarın göze alabileceği bir husus değildir. O halde avukatlık sınavı uygulanmaya başlansa bile bir formaliteden öteye geçemeyecek, formaliteden öteye geçip oldukça seçici bir biçimde mezun sayısının dörtte birini avukatlığa kabul etse bile istatistiki verilerle açıklandığı üzere enflasyona engel olamayacaktır.
   
O halde avukatlık sınavının avukat enflasyonu bakımından tek başına bir çözüm olmadığı çok açıktır. Hukuk fakültesi kontenjanlarının azaltılması tek çözüm gibi gözükse de bunun da siyasi ve toplumsal konjonktür gereği mümkün olmadığı ortadadır.
   
Çözüm: Amerikan Modeli !
   
Amerika Birleşik Devletleri’nde hukuk eğitimine kabul şartları Türkiye’dekinden oldukça farklıdır. Amerikan Üniversitelerinin hukuk eğitimleri Türkiye’dekinin aksine 3 yılla sınırlıdır. Ancak iki sistem arasındaki en belirgin fark, Amerika Birleşik Devletleri’nde hukuk eğitimi alabilmek için önce başka bir lisans diplomasına sahip olmanın gerekliliğidir. Yani, Amerikan Sistemi’nde hukuk eğitimi almak ve ardından avukat olmak isteyen kişiler, öncelikle ekonomi ya da fizik gibi hukuk eğitiminden bağımsız bir lisans diplomasına sahip olmak zorunda ve bu lisans diplomasıyla hukuk okullarına başvurabilmektelerdir. Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri’nde 4 yıl süren bir lisans eğitimi ve üstüne okunacak 3 yıllık hukuk eğitimiyle, hukuk mezunu olabilmek için 7 yıllık bir eğitimden geçmiş olmak gerekmektedir.
   
Amerikan Sistemi’nde görülen bu eğitim, avukat olmak için yeterli olmayıp böylesine uzun bir eğitim süresine rağmen baroların yaptığı seçici sınavlardan başarılı olmak gerekmektedir.
   
Söz konusu sistemin Türkiye’ye uyarlanması şahsi kanaatimce oldukça mümkündür. Türkiye’de erken yaşlarda hakim, savcı ve avukat olabilmenin mümkün olması ve kişinin henüz karakter anlamında olgunlaşmadan toplum bakımından kritik görevler üstlenmesi kamuoyunca tartışılan bir konu olup, söz konusu Amerikan Sistemi, 7 yıllık bir eğitim ve ardından çok ciddi bir sınavla avukat olabilmeyi mümkün kılmakta ve orta öğretimden çıkan bir öğrencinin iyi ihtimalle 8-9 yıl gibi bir süre sonra avukat olabilmesine imkan vermektedir. Bu durum, ülkemizde de tartışılan ve sistemin kişilere olgunlaşmadan genç yaşta önemli görevler yüklediği yönündeki eleştirileri gideren bir sistem izlenimi vermektedir.
   
Sistemin bir diğer faydasıysa avukatlık sınavında başarılı olamayan kişilerin açıkta kalmasını engellemesidir. Nitekim hukuk eğitimi alabilmek için öncelikle farklı bir lisans diplomasına sahip olunmasının zorunlu kılınması, avukatlık sınavında başarısız olunması halinde alternatif bir kariyer imkanının kişilerin elinde olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla söz konusu sistemde avukatlık sınavı bir formalite olmaktan çıkmakta ve seçici bir sınav olma niteliğini koruyabilmektedir.
   
Bu bakımdan mesleğin geleceğini kurtarabilmek ve vatandaşların hak arama özgürlüğüne ulaşabilmesi adına sadece avukatlık sınavının gündeme getirilmesinin yeterli olmadığı çok açıktır. İstatistiki veriler avukatlık sınavının tek başına enflasyona engel olamayacağını göstermekte, kontenjanların düşürülmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Ülkemizde yapılacak avukatlığa kabul sınavının formaliteden öteye geçebilmesi ve avukat enflasyonuna engel olabilmesi ise seçici bir sınav yapılması halinde bile açıklandığı üzere mümkün gözükmemektedir. Buna rağmen seçici ve ciddi bir avukatlık sınavının enflasyona engel olamasa da her sene 15.000 yeni meslektaşın mesleğe katılımını durdurabileceği ve sayının azaltılabileceği savunulabilmektedir. Ancak seçici yapılan sınavda başarılı olamayanların durumunun ne olacağı sorusuna en iyi yanıt veren sistem Amerikan Sistemi olup, çözüm önerileri arasında hiç gündeme gelmemesi ise ülkemizde yerleşik bir anlayış olan günü kurtarma geleneğinin bir yansımasıdır. Kalıcı çözümler yerine, tek başına çözüm olamayacağı belli olan avukatlık sınavının tek başına savunulması  maalesef benim gibi genç avukatları umutsuzluğa sevk etmeye devam etmektedir.
                                   
Av. Onur ALTINKAN / hukukihaber.net

(Bu makale, sayın  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi yazının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)