MUĞLAK KALDI

Beykoz Adliyesi Ceza Mahkemesi’nde görülen bir davada, sanığın ifadesi alınmış, akabinde müdafisine sanığın ifadesine ilişkin beyanları sorulmuştu. Bu hususa cevap olarak Avukat İpek Biter Gündüz tarafından: “Müvekkilimin beyanlarına bir diyeceğim yoktur, tanık dinlenmesi yönünde talebimiz mevcuttur, esas hakkında savunma yapmak üzere tarafımıza süre verilmesini talep ederiz” şeklinde talepte bulunulmuş olmasına rağmen; mahkeme hakimi tarafından bu beyan, duruşma tutanağına “Müvekkilimin beyanlarına bir diyeceğimiz yoktur, tanık dinlenmesi yönünde talebimiz mevcuttur, tarafımıza süre verilmesini talep ederiz” olarak yansıtılmak suretiyle neye ilişkin süre talep edildiği muğlak bırakıldı.

Söz konusu beyanın ardından tanık dinlenmesi yönündeki talep reddedilmiş ve bunun üzerine Avukat İpek Biter Gündüz tarafından “Tanık dinlenmesi yönündeki talebimizin reddedilmesi, müvekkilimin adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğindedir. Buna ilişkin itiraz ve beyanlarımı, ara karardan rücu yönündeki talebimi ve savunmamı yapmak için süre talep ediyorum” şeklinde beyanda bulunulmuş olmasına rağmen; ne avukat Gündüz’ün bu yöndeki beyanı ne de mahkeme hakiminin bu talebi reddettiği hususu duruşma tutanağına geçirilmedi.

Sanığın diğer müdafii avukatı Dilara Demirkan'a, duruşmada talep ettiği halde hiç söz verilmedi, kendisinin savunma talebi de, şikayet olunan hakimin bu talebi reddettiğine ilişkin kararı da tutanağa geçirilmedi.

Olay duruşma salonunda bulunan; Avukat İpek Biter Gündüz, Avukat Dilara Demirkan, duruşma bekleyen başka bir avukat ve iki vatandaş tarafından tutanak altına alındı.

Duruşmanın ardından dosya karara çıkartıldı ve sanığın 4.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmedildi.

HAKİMDEN GEREKÇELİ KARAR İÇERİĞİNDE AÇIKLAMA 

Olay günü, duruşmanın hemen akabinde avukatların tutanak tuttuğunu fark eden mahkeme hakimi, söz konusu kararın gerekçesinde “Av. İpek Biter Gündüz’ün sanığı son celse hazır ettiği, son celsede yargılamayı uzatmaya yönelik talepleri nedeniyle vaki taleplerin reddedildiği, duruşmada hazır bulunup söz istemeyen sanığın diğer vekili Av. Dilara Demirkan dinlenmemiştir. TEK MÜDAFİİ’NİN SAVUNMASIYLA YETİNİLMİŞTİR.” açıklamasına yer verildi.

HAKİMİN AÇIKLAMASI AVUKATLARA ŞİKAYET GEREKÇESİ OLDU!

Hakimin mezkur açıklaması üzerine avukatlar soluğu Hakimler Savcılar Kurulu’nda aldı. Yerel mahkeme hakimini; 

• Savunma hakkını kısıtlamış ve bunu açıkça ikrar etmiş olması,

• Yargılama süresince yalnızca tek tarafın delillerini toplamak suretiyle kanun önünde eşitlik ilkesini ihlal etmiş olması,

• Soruşturmanın başından itibaren çelişkili beyanlarda bulunan şikayetçinin beyanlarını “tutarlı ve samimi” olarak nitelendirmek suretiyle şüpheden sanık yararlanır ilkesini ihlal etmiş olması, 

• Kanunen ve hukuken verilmesi mümkün olmayan bir karara imza atmış olması,

• Gerekçeli kararın 11/06/2018 tarihinde yazılmış ve tebliği talep edilmiş olmasına rağmen dosyanın işlemsiz bırakılmış olması,

• Hakimin hukuki bilgisinin yetersiz olması,

nedenleriyle HSK'ya şikayet etti.

ŞİKAYET DİLEKÇESİNDE ÇARPICI İDDİALAR

Yedi sayfadan ibaret şikayet dilekçesi içeriğinde yer alan bir kısım çarpıcı iddialar şu şekilde:

• Öncelikle ve önemle belirtmek isteriz ki; Av. Dilara Demirkan, söz istemesine rağmen kendisine söz ve savunma hakkı verilmemiş olup bu durum ibraz olunan tutanak ile de sabittir. Keza; bir avukatın duruşmada hazır bulunmasına rağmen söz istememiş olması düşünülemez; kaldı ki, avukata savunma hakkı tanınması için “söz hakkı istemesi” gibi bir şart da bulunmamaktadır. Avukatlık meslek hayatının olağan akışı çerçevesinde; bir avukatın, sanık olan müvekkilinin duruşmasına, yalnızca izleyici olarak katılması da mümkün olmayıp; avukatlık görevinin ihmali kapsamında değerlendirilebilmektedir.

• Duruşmaya iki müdafii olarak katılım sağlanmasının sebebi, müvekkilimizin haklarının en iyi şekilde korunmasıdır. Bir avukatın savunma makamı, diğerinin seyirci olarak duruşma salonunda bulunuyor olması düşünülemez. Şikayet olunan hakim tarafından “tek müdafiinin savunmasıyla yetinme” hususu, savunma hakkının kısıtlandığının bizzat şikayet olunan hakim tarafından ikrarı mahiyetindedir.

• Son olarak; her ne kadar şikâyet olunan hakim tarafından “tek müdafiinin savunmasıyla yetinildiği” beyan edilmişse de; her iki avukata da savunma hakkı tanınmadığı, yalnızca bir avukata “müvekkilinin ifadesine karşı diyecekleri” nin sorulup, diğer avukata söz hakkı dahi verilmediği hem ibraz olunan tutanak hem de duruşma tutanağı ile sabittir.

• Tüm yargılama boyunca toplanan ve verilen karara gerekçe olarak gösterilen deliller yalnızca katılan tarafından sunulan, olayı ispat edemeyen, oldukça şüpheli ve ihtiyatla yaklaşılması gereken birtakım belgelerdir. Şikâyet olunan hakim, şikayete konu gerekçeli kararda “…bu hususların Genel Adli Muayene Raporu, soruşturma aşamasında alınan beyanlar, katılanın aşamalardaki tutarlı ve samimi beyanları, olaya ve oluşa uygun adli tıp raporu, dosya içerisine sunulmuş olan katılana ait fotoğraf çıktıları, sanığa ait nüfus, adli sicil kaydı ve tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.” ibaresi ile vermiş olduğu kararın gerekçelerini listelemiştir. Görüldüğü üzere, sanık müvekkil adına incelenen tek unsur; nüfus ve adli sicil kaydıdır. Şikâyet olunan hakimin, tek taraflı ve şüpheli delillere dayanarak bir karar vermesi haksız, hukuka ve maddi gerçeklere aykırı düşmüş, eşitlik ilkesinin ihlali sonucu müvekkilin savunma hakkını kısıtladığı gibi, hukuki dinlenilme ve adil yargılanma haklarını da ihlal etmiştir. 

• Şikayet olunan hakim; duruşma esnasında, tanık dinlenmesi yönündeki talebimize ilişkin olarak; “yargılamaya katkı sağlamayacağı” gerekçesi ile red kararı vermiş olmasına karşın, gerekçeli kararında red kararının gerekçesini değiştirmiş ve “Sanık Müdafii Av. İpek Biter Gündüz’ün sanığı ilk iki celse hazır etmediği, son celse hazır ettiği, son celsede yargılamayı uzatmaya yönelik talepleri nedeniyle vaki taleplerinin reddedildiği…” şeklinde bir açıklamaya yer vermiştir. Burada kısa karar ile gerekçeli karar arasında açık bir çelişkinin mevcudiyeti her türlü tartışmadan uzaktır. Salt bu husus dahi, duruşmanın ne denli özensiz ve hukuki gerekliliklerden uzak bir şekilde yürütüldüğünü gözler önüne sermeye yeterlidir. 

• Tarafımızca tanık dinlenmesi talebinin 3. Celse gündeme getirilmesinin sebebi, müvekkilimizin ifadesinin akabinde tanık dinlenmesinin yargılamaya katkı sağlamasından kaynaklıdır. İlk celse tarafların katılmamış olması ve ikinci celse müşteki/katılanın duruşmaya katılmasının ardından müvekkilimin ifadesinin alınmış olması neticesinde tanık deliline ihtiyaç duyulmuş ve bu durum vaki duruşmada dile getirilmiştir. Burada ne yargılamayı uzatmaya yönelik ne de herhangi bir hak kaybına sebebiyet verecek bir durum olmadığı aşikardır. Keza Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun “Delil ve Olayın Geç Bildirilmesi” başlıklı 207. Maddesi de “Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez.” hükmünü amir olup tanık dinlenmesi yönündeki talebimizin reddi kararının kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, şikâyet olunan hakimin ise kanunu nazarı itibara almaksızın hüküm tesis ettiğini göstermektedir.

• Müştekiye ait iki ifade arasında ortalama zekaya sahip her vatandaş tarafından da anlaşılacağı üzere açık bir çelişki olmasına karşın; şikâyet olunan hakim tarafından bu beyanlar “TUTARLI VE SAMİMİ” olarak nitelendirilmiştir.

Sayın makamınızın da malumu olduğu üzere; aşamalardaki çelişkili beyanlar, Yüksek Mahkeme Yargıtay tarafından “şüpheden sanık yararlanır” ilesinin bir gereği olarak beraat sebebi olarak kabul edilmektedir ancak şikayet olunan hakim tarafından bu kural da hiçe sayılmıştır.

HAKİMİN HUKUKİ BİLGİSİNİN DE İNCELENMESİ VE TESPİTİNİ TALEP ETTİLER

Şikayet dilekçesinin sonunda en az diğer iddialar kadar çarpıcı olan bir başka iddia da hakimin hukuki bilgisine ilişkindi. Şikayetçi avukatlar, buna ilişkin iddialarını da şu şekilde dile getirdiler:

"Şikayet olunan hakim tarafından hukukun temel ilke ve prensipleri hiçe sayılmak suretiyle müvekkilin mahkumiyetine hükmedilmiştir. Buna ilişkin tarafımızca gerekli itirazlar hali hazırda yapılmıştır ancak şikayet olunan hakimin hukuki bilgisinin de sayın makamınız tarafından incelenmesi ve tespiti gerektiğini düşünmekteyiz. Zira, şikayet olunan hakim tarafından verilen kararda bilgi eksikliğine dayalı da birtakım hatalar mevcuttur. Şöyle ki;

• 24/05/2018 tarihli celsede, neticeten müvekkilin 4.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiş olup “…kararın tefhim tarihinden itibaren 7 gün içinde mahkememize bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine beyanda bulunulması ve bu beyanın tutanağa geçirilip hakime onaylattırılımak suretiyle itiraz yolu (mahkememizce itiraz yerinde görülmezse, itirazı incelenmek üzere İstanbul Anadolu Ağır Ceza Mahkemesi’ ne dosya gönderilecektir) açık olduğu halde verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı” şeklinde itiraz kanun yolu açık olarak karar verilmiş ise de; sayın makamınızın da malumu olduğu üzere; işbu dosyada itiraz mercii Bölge Adliye Mahkemesi, itiraz kanun yolu ise “istinaf”’tır. 

• Şikâyet olunan hakim tarafından verilen kararda “… 4 ay karşılığı 120 tam gün adli para cezası ile cezalandırılmasına…” ibaresi ile sanki hapis cezası verilip bunun adli para cezasına çevrildiği algısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Oysa ki; para cezası verilen hükümlerde “4 ay karşılığı” gibi bir ibareye yer verilmesinin hukuken mümkün olmadığı tartışmasızdır. 

• Şikâyet olunan hakim tarafından (suçu kabul etmemek kaydıyla bir an için adli para cezası verilmesi gerektiği düşünülse dahi) adli para cezasının günlük 20 TL üzerinden hesaplanması gerekirken, hiçbir gerekçe belirtmeksizin 30 TL üzerinden hesaplanması da hukuka aykırı düşmüştür. "

ASTLIK - ÜSTLÜK İLİŞKİSİ VARMIŞ GİBİ...

hukukihaber.net'e konuşan Avukat İpek Biter Gündüz, "Avukatlar olarak meslek hayatımızda birçok zorlukla karşılaşıyoruz ancak bizi en çok üzen şüphesiz ki aynı fakülteden mezun olduğumuz, aramızda astlık-üstlük ilişkisi olmayan hukukçular ile sanki bir astlık-üstlük ilişkisi varmış gibi yaşadıklarımız. Unutulmamalıdır ki, yargının; iddia (savcı), savunma (avukat) ve karar (hakim) olmak üzere üç sacayağı vardır ve her üçünün de önemi tartışılamaz. 

Hakim-savcılar ile aramızdaki tek fark, onların bir sınava girip devlet kadrosunda iddia veya karar mercii olarak çalışmayı tercih etmesinden kaynaklanmaktadır. Serbest çalışan avukatlar olarak bizler, gerek avukat meslektaşlarımıza gerekse hakim-savcılara elimizden geldiğinde saygı, sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmamıza rağmen, bu yaşadığımıza benzer birçok olayı meslektaşlarımızdan maalesef ki duyuyoruz. 

Meslektaşım Dilara Demirkan ile duruşma ve yargılama esnasında yaşadığımız bu hukuksuzluğa ilişkin hali hazırda adaletin tecelli etmesi adına gerekli tüm hukuki yollara başvurmuş bulunmaktayız. Şikayet ettiğimiz hakimin hükmettiği 4.500 TL miktarlı cezanın müvekkilimiz açısından hiçbir önemi yok ancak gerekli ve yeterli inceleme yapılmaksızın, hakkaniyet, hukuk ve kanun hiçe sayılarak verilmiş olması sebebiyle bizler için en büyük ceza ile eşdeğer.

Bu nedenle durumun değişmesi ve gerekli hukuki ve cezai aksiyonların alınması için elimizden gelenin en iyisini yapmaya devam ediyor olacağız.

Umudumuz o ki; işi “uyuşmazlık” ve “sorun” olan yargının üç sacayağı arasında bu veya benzer “uyuşmazlık” ve “sorun”ların yaşanmaması." dedi. (hukukihaber.net)

Av. Dilara Demirkan