Tuzcu konuşmasında, "Avukatlık Kanunu 1.maddeden itibaren Avukatlık mesleğinin kamu hizmeti olduğu,avukatın yargının kurucu unsurlarından biri olduğu önemle vurgulanmaktadır.Bu husus dünyanın her demokratik ülkesinde kabul gören genel geçer,evrensel bir kuraldır.Avukatlar,savcılar ve hakimler bütünü oluşturan yargının temel unsurlarıdır.Bu nedenle avukatlar,hakimler ve savcılar ile eşit muhatap olarak görülmelidir.

Adaletin mülkün temeli olduğu kabulüyle, savunma da adaletin temelidir.Avukat yoksa savunma yoktur,adalet yoktur.Avukatlık mesleğinin önüne dikilecek her engel adaleti zedeleyecektir.Adaletin olmadığı bir toplumda ise toplumsal huzur ve barış bozulacaktır.Böylesi bir toplumda demokrasiden insan haklarından, özgürlükten bahsetmek mümkün olmayacaktır. Savunmanın temsilcisi avukatlar demokrasinin ve özgürlüklerin teminatıdır. Avukatlar halkın sesidir. Bu nedenle savunmaya karşı yapılan saldırılar doğrudan doğruya halka yapılmış sayılır.

Mahkemelerin görevi adaleti gerçekleştirmek amacıyla maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Bunun mümkün olması ise savunmanın bağımsızlığını kabulle onu işlevsel hale getirmek, savunmaya saygı duymaktan geçmektedir. Sadece mesleğinin gereğini icra ediyor diye sanıkla, mağdurla avukatı aynı kefeye koyan zihniyet değişmelidir. Savunma yapan avukatın sözünü kesen, ona tepeden bakan zihniyet değişmelidir.Yine Bu bağlamda silahların eşitliği ilkesi uygulanmalı,savcının ulaştığı delillere savunmanın da aynı anda ulaşması sağlanmalıdır.

Ancak ülkemizde bırakın soruşturma aşamasında, kimi davalarda kovuşturma aşamasında dahi bu mümkün değildir. Yargılama faaliyetinin merkezine savunma yani avukat konulmazsa onun adı yargılama değil yargısız infaz olur. Yargıç ve savcılar Türkiye Cumhuriyeti kanunlarından biri olan, herkesin uymakla mükellef olduğu Avukatlık Kanunu 1.maddesindeki gibi savunmanın yargının kurucu unsuru olduğu hükmünü içselleştirmek zorundadır.Bunun aksine olan zihniyetin acilen değişmesi gerekmektedir.

Mahkemeyi temsil eden hakime duyulan saygı, savunmayı temsil eden avukata da duyulmalıdır.Savunma hakkına ve temsilcilerine saygı ve özen gösterilmeden yapılan her türlü yargılama demokratik olmadığı gibi adil de değildir. Hukukçuların uygulamaları doğrudan hukuk devletini etkiler. Bu nedenle hukukçular nitelikli kişiler olmak zorundadır. Hukukçuların nitelik kazanımı, verilen kaliteli bir hukuk eğitimi ile başlayacaktır.Bu bağlamda özel veya devlete bağlı hukuk fakültesi açılmasına izin verilirken ciddi kıstaslar getirilmeli ve fakülte boyunca verilen eğitime özen gösterilmelidir.Bir takım kaygılarla fakültelerin kontenjanları arttırılmamalıdır.Böylesi bir tavır Türkiye'nin hukuk sistemine zarar verecektir.Fakültelerden Mezun olanlar hakimlik ve savcılıkta olduğu gibi avukatlık mesleği için de sınava tabi tutulmalıdır.

Donanımlı ve ciddi bir stajın ardından yargı mensupları göreve başlatılmalı ve görev esnasında hizmet içi eğitimler verilmelidir.Hakim- savcı alım yöntemi değiştirilmelidir.Hukuk fakültesini yeni bitirmiş,henüz 20li yaşlarındaki gençler yerine en az 5 yıl fiilen avukatlık yapmış, 30 yaşını doldurmuş kişiler sınava alınmalıdır.

Zira Adalet uygulayıcıların yetersizliğine ve kişisel kaprislerine kurban edilemeyecek kadar üstün bir değerdir.Ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçların soruşturulmasında, asıl inisiyatif alması, soruşturmayı bizzat yürütmesi gereken makam, Cumhuriyet Savcılığıdır.Savcılar, sadece sanığın aleyhine olan delilleri toplamakla görevli değildir, sanığın lehine olan delilleri de toplamak durumundadır. Savcılığın görevi delilleri toplayıp iddiasını hazırlamak,bunları götürüp mahkemenin önüne koymaktır. Karar makam .mahkemedir" şeklinde konuştu.

Tuzcu, "Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının sağlanması için yargı siyasi iktidardan uzaklaştırılmalıdır. Bu bağlamda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Savcılar Yüksek Kurulu ve Hakimler Yüksek Kurulu olarak ayrılmalıdır.Türkiye Barolar Birliği tarafından 2007 yılında hazırlanmış Anayasa taslak metninde belirtildiği gibi hakimlik ve savcılık iki farklı meslek grubudur,bu nedenle iki farklı yapıda örgütlenmelidir. Özlük işleri açısından Hakimler Yüksek Kurulunun başkanlığı Cumhurbaşkanlığı Yüksek Makamına, Savcılar Yüksek Kurulu ise Adalet Bakanlığına tevdi edilmelidir. Her iki kurulda da savunmanın temsilcisi avukatlara yer verilmelidir.

Adliyelerin idareleri de bu konuda özel akademik eğitim almış uzman kişilerce yerine getirilmelidir.Bu yönetim anlayışında adliyenin kullanıcıları olan Avukatların,Hakimlerin, Savcıların ve Personelin temsil edilmesi sağlanmalıdır.Adliye yönetiminden kastettiğimiz şu an kimi pilot adliyelerde uygulanan, ki Kırşehir Adliyesi de bunlardan biridir, ve adliyeleri avukatların kartla giriş yaptığı,halkın ise hiç giremediği veya merasimle girdiği alanlara dönüştüren adliye yönetim modeli hiç değildir. Ülkemizde Sık sık yapılan kanun değişiklikleri ile adeta hukukun hafızası bozulmuştur.Bu nedenlerle pek çok insan hak kaybına uğramıştır.Ve uğramaya da devam etmektedir. Buna verilecek en güzel örnek gider avansı uygulamasıdır. Yargının hızlanacağı düşüncesiyle kanunlaştırılan bu uygulama vatandaşın mahkemeye başvurmasını zorlaştırmıştır.

Müdafinin soruşturma evrakını incelemesini düzenleyen Cmk maddeleri Yasama organından geçmiş kanun maddeleridir.Hukuk fakültesi 1.sınıftan itibaren öğretildiği üzere normlar hiyerarşisine göre kanuna aykırı alt düzenlemeler yapılamaz.Yani Vekaletname aranmaksızın müdafinin dosya incelemesi yasal güvence altına alınmışken buna aykırı davranılması açıkça kanuna muhalefettir.Maalesef uygulamada Kanuna muhalefet eden uygulayıcılar mevcuttur,bunlar hakkında yasal yollara başvurulmalıdır.Zira hiç kimse kendisine tanınan yetkiyi kanuna aykırı kullanamaz,devlet otoritesine dayanarak keyfi uygulamalar yapanlar müeyyidesine katlanmalıdır" ifadelerini kullandı.