T.C.
Yargıtay
13. Hukuk Dairesi
Esas No:2013/28918
Karar No:2014/16608 


Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, avukat olduğunu, davalı tarafından 27.06.2007 tarihinde verilen vekalete dayanarak davalının alacaklısı olduğu senetlerle ilgili ihtiyati haciz kararı aldığını ve bu karara dayanarak Bursa 12. İcra Müdürlüğü' nün 2008/1026 Esas sayılı icra dosyası ile 42.361.63.TL' nın, 2008/1031 Esas sayılı icra dosyası ile de 54.806.23.TL' nın tahsili için icra takibi başlattığını, davalının 09.07.2008 tarihinde kendisini haksız olarak azlettiğini ve hakettiği Vekalet ücretini ödemediğini ileri sürerek avukatlık asgari ücret tarifesine göre hesaplanan 11.100.00.TL vekalet ücreti alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişitir.

Davalı, davacı avukata ihtiyati haciz kararı alması için teminat olarak 15.000.00.TL verdiğini, davacının takip kesinleştikten sonra teminatı mahkeme veznesinden tahsil etmesine rağmen tamamını almadığını söyleyerek 6.000.00.TL' nı iade ettiğini, kalan miktarı ise iade etmediğini, icra dosyasından istenilen sonuçların alınmadığını, davacıyı haklı olarak azlettiğini, haklı azilden dolayı davacının vekalet ücreti isteyemeyeceğini belirterek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, azlin haksız olduğu gerekçe gösterilmek ve bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın kısmen kabulü ile 4.830.00.TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.


1-Avukatın, vekil olarak borçları dava tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu' nun 389 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır.

Avukatlık Kanununun 166. maddesinde tanımlanan hapis hakkı, sadece vekalet ücreti alacakları ve yapılan giderler oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve varsa masraf alacağından fazla bir miktarını “hapis hakkı” adı altında elinde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek kurallarına da aykırıdır.

Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın, müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğunu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilendirdikten sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullanması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yükümlülüğünün de tabii bir sonucudur.

“Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.” hükmü, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. maddesinde de, “Müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir.” şeklindeki hükümler ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.

Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.

Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde,

“Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Avukat bu durumda ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilir. Buna karşılık Haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa;

Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi olmadan avukat olan davacının davalıya hukuki yardımlarda bulunduğu, vekalet ilişkisinin 09.07.2008 tarihli azilname ile sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise, davacının görevini sadakat ve özenle yerine getirmediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur. Hal böyle olunca taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlığın azlin haklı olup olmadığı noktasında toplandığının kabulü gerekir. Azlin haklı bulunup bulunmamasının sonucuna görede davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir.

Davaya dayanak olan Bursa 12. İcra Müdürlüğü' nün 2008/1026 2013/28918-2014/16608 Esas sayılı icra dosyasında da 42.361.63.TL' nın, 2008/1031 Esas sayılı icra dosyasında da 54.806.23.TL' nın tahsili için yapılan icra takipleri ile ilgili olarak öncesinde davalı şirket tarafından davacıya ihtiyati haciz kararı alınması için teminat olarak kullanılmak üzere 18.02.2008 tarihinde 15.000.00.TL' nın verildiği, takiplerin kesinleşmesinden sonra 22.05.2008 tarihinde teminatın 6.000.00.TL' tutarındaki kısmının iade edildiği, bakiye kısmı ise azil tarihine kadar davacı avukatın üzerinde tuttuğu dosyada mevcut bilirkişi rapor ve ek raporu ile sabit olduğu gibi bu yön mahkemenin de kabulündedir. Hâl böyle olunca davacı avukatın hapis hakkını Avukatlık Kanunu ve meslek kuralları hükümlerine göre, usulüne uygun olarak ve gerektiği gibi kullanmadığı, davacı avukatın üzerine aldığı vekalet görevinin gereklerini tam ve sağlıklı olarak yerine getirmediği ve davalının vekil olan davacıyı 09.07.2008 tarihinde yaptığı azilde haklı olduğunun kabulü zorunludur.

Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Bu itibarla somut olayda, sonuçlanıp kesinleşen iş bulunmadığından mahkemece açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken az yukarıda yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre, davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 28.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.



www.hukukmedeniyeti.org