Av.K.’nın 38. maddesinde düzenlenen bu hüküm uyarınca avukat;

a) Kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan haksız veya yolsuz olduğu kanısına varırsa,

b) Aynı işte menfaati zıt olan bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa,

c) Evvelce hakim, Cumhuriyet savcısı, bilirkişi veya memur olarak o işte görev yapmış olursa,

d) Kendisinin düzenlediği bir senet veya sözleşmenin hükümsüzlüğünü ileri sürmek durumu ortaya çıkmış ise,

e) Görmesi istenilen iş, Türkiye Barolar Birliği tarafından tespit edilen mesleki dayanışma ve düzen gereklerine uygun değilse, kendisine yapılan iş teklifini reddetmek zorundadır.

Maddede belirtilen hallerden ilki ve sonuncusu öznel bir değerlendirme ile ortaya çıkabilecek hallerdir. Bu hallerin varlığı konusundaki değerlendirme kişiden kişiye değişebilir. Avukatın bu konuda yapacağı değerlendirme, kendi bakış açısına, mesleki değerlendirmesine tabidir ve bu değerlendirmeyi yapmakta avukat serbesttir. Esasen bu sebepler olmasa bile avukat işi herhangi bir neden göstermeden reddedebilir. O nedenle avukatın yaptığı değerlendirmenin yerindeliği tartışılamaz.

Bunun dışında kalan sebepler ise, maddi olgulara dayalıdır ve birer vakıa olarak karşımıza çıkar. Bu hallerin varlığında artık avukatın değerlendirme yapma yetkisi kalmayıp işi ret zorunluluğu doğar.

Avukatın iş ret zorunluluğu bulunduğu halde bunu yerine getirmeyerek iş sahibi ile anlaşıp avukatlık sözleşmesi kurmuş olması durumunda sözleşmenin akıbetinin ne olacağı kanunda düzenlenmemiştir. Bizce bu durumda, Kanuna aykırı bir sözleşme yapılmış olur ve kanuna aykırı sözleşmelerin geçersizliğine ilişkin kurallar burada da uygulanır. Zira, kanun koyucu özellikle avukatın kişisel durumuna ilişkin olarak getirdiği düzenlemeleri meslek onurunun, saygınlığının ve güvenilirliğinin korunması amacıyla getirmiş olup, bu hallerden birisinin kendisinde olduğunu bilen avukatın buna rağmen yaptığı sözleşmenin geçerli olduğu ileri sürülemeyecektir. Böyle bir davranış içerisine giren avukat disiplin cezası ile de karşılaşabilecektir.

Durum bu olmakla birlikte kanun koyucu 4667 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle geri adım atmış ve Av.K.’nın 163/2. maddesinde yaptığı düzenleme ile “İfa edilmiş sözleşmenin geçersizliği ileri sürülemez” hükmünü getirmiştir. Buna göre, avukat örneğin, daha önce aynı iş nedeniyle karşı tarafın avukatlığım yapmış olmasına rağmen kendisine yapılan iş teklifini kabul edip avukatlık sözleşmesini yapsa ve işi yerine getirip ücretini alsa artık sözleşmenin geçersiz olduğu ileri sürülerek ödenen ücretin iadesi istenemeyecektir. Bizce bu durum avukatlık mesleğinin saygınlığının korunması çabalarına aykırıdır. Bizce olması gereken çözüm tarzı; bu durumda da sözleşmenin geçersiz olduğunu kabul etmek, ancak iş sahibi tarafından bu durum başlangıçta biliniyor olmasına rağmen sözleşme yapılmış ise sonradan iş sahibinin ödediği ücreti geri istemesinin hakkın kötüye kullanımı olduğu kabul edilip ödenen ücretin geri verilmemesi olmalıdır. Aksi durumda hem avukatın meslek onuruna yaraşmayan davranış nedeniyle disiplin cezası alınası hem de buna rağmen sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülememesi ile karşılaşılır. Böyle çelişkili bir durum kanımızca hukuka uygun olmayacaktır.


Adli Forum