31.03.2015 günü İstanbul Adliyesi’nde görevli Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınması olayının ardından düzenlenen operasyonda eylemcilerle birlikte Cumhuriyet Savcısının da hayatını kaybetmesi meslektaşları olarak bizleri derinden üzmüştür. Bu terör eylemini kınıyoruz. Merhum Cumhuriyet Savcısının yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Gerekçesi ne olursa olsun kabul edilemez olan bu eylemi gerçekleştiren eylemcilerden birinin bir hukuk fakültesi öğrencisi olması, olayı daha da üzücü hale getirmektedir. Hiçbir gerekçeyle haklı çıkarılamayacak olsa da, bu eyleme neden olan olayların herkesçe düşünülmesi gerekir. Eylemin bir provokasyon olma ihtimalini bir yana bırakırsak; ülkemizdeki adalet sisteminin çürümüşlüğünün, geç gelen veya hiç gelmeyen adalet olgusunun insanların güvenini zedelemesinin, bizzat bazı devlet yetkililerinin kolluk kuvvetlerini suç işlemeye yönlendirmesinin ve ardından suç işleyen kolluk kuvvetlerini olumlayan açıklamalarının bu eylemdeki payı düşünülmelidir. Yine, eylemcilerin talepleri arasında yer alan, “Berkin Elvan’ın katillerinin açıklanması” gibi isteklerin yerine getirilip getirilemeyeceği, en azından eylemcileri ikna etmek amaçlı bir plan yapılmasının mümkün olup olmadığı gibi sorular, operasyonu yürüten kolluk kuvvetleri ve ilgili birimlerin sorumluluklarının sorgulanması için gereklidir. Nihayetinde, eylemcilerin de rehinenin de hayatını kaybettiği bir operasyon “başarılı” olarak nitelendirilemez. Öte yandan, Cumhuriyet Savcısı’nın ölümüne neden olan kurşunların sahiplerinin de şeffaflıkla kamuoyu ile paylaşılması gerekir.
 
Söz konusu hadisenin ardından, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın açıklamalarında, “eylemcilerin avukat cübbesiyle odaya girdikleri”, “avukatlık mesleğinin ayrıcalıklarından faydalanarak eylemi gerçekleştirdikleri” yönünde açıklamalar yapılmış ve avukatların mesleki ayrıcalıklarına kısıtlamalar getirilebileceği, adliyelere giriş-çıkışlarına ilişkin yeni düzenlemeler yapılabileceği yönünde söylemlerde bulunulmuştur. Bu söylemler, elim olayın etkisini kullanarak, büyük oranda dik duran ve ele geçirilemeyen savunma makamı temsilcilerinin haklarını elinden almaya ve onlara karşı hiddet duygularını beslemeye yöneliktir. Kabul edilemez!

Olayın gerçekleştiği Adliye’de, daha önce,  silahlı çatışmalar yaşanmış, koruma altındaki bir kadın polislerin gözü önünde koruma polisiyle birlikte öldürülmüş, bir hakim tarafından katibi silahla rehin alınmış ve bunun gibi nice olaylar yaşanmıştır. Adliyelerdeki güvenlik zafiyetinin sorumluluğu avukatların üzerine yıkılamaz! Bu olayda da, eylemciler avukat olmadıkları gibi, öyle olsalardı dahi, avukatlık mesleğinin doğasından kaynaklanan, yüzyılların birikimiyle ve haklı nedenlerle oluşturulan evrensel değer ve kurallar, münferit olaylar nedeniyle değiştirilemezdi. Avukatların aranamaması gibi ayrıcalıkları, kendilerinden önce müvekkillerinin korunması içindir. Adliyeler, hakim ve savcılar gibi avukatların da işyerleridir. Özgürlük/güvenlik çekişmesi içerisinde bir ağırlık noktası belirlenecekse, bu tüm hukukçu meslektaşlar arasında eşit olarak uygulanmak zorundadır.

Başta yürütme yetkilileri olmak üzere ülkedeki tüm sorumlulara çağrımız, öncelikle kendi sorumluluklarını düşünerek (istifa dahil) gereğini yapmaları, yaşanan olayların gerçek sorumlularından hesap sorulması yönünde irade göstermeleri, bir açıklama yaparken ciddi devlet adamlarından beklenen şekilde söylenen sözlerin hukuktaki karşılığını/önünü arkasını düşünmeleri, başta taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerle evrensel hukuk kurallarına ve demokratik ülkelerdeki kabullere göre konuşmaları, Türkiye’nin her şeye rağmen, en azından teorik olarak, bir hukuk devleti olduğunu unutmamalarıdır. Avukatlar, yargının üç temel unsurundan biri olan savunmayı temsil ederler ve yargı dünyasının üvey evladı asla olamazlar. Buna izin vermeyeceğiz…Kamuoyuna duyurulur.

AVUKATLAR SENDİKASI