AVUKATLARIN (T)ARANMASI MEVZUSUNA İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI

İstanbul Adliyesi’nde görevli Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınması olayının ardından düzenlenen operasyonda öldürülmesinin üzerine, adliyelere girişlerde bir güvenlik zafiyeti olduğu, bu zafiyetin sebebin avukatların aranmadan adliyelere girişi olduğu yönünde bir safsata, Devletin en yüksek makamlarından başlayarak dile getirilmiş, meslektaşlara yönelik bir hiddet kampanyası başlatılmıştır. Konuyla ilgili olarak, olayın ertesi günü (1 Nisan 2015’te) açıklama yapmış idik; atıfta bulunmakla yetiniyoruz.

Konunun her gün ülke gündemine taşınması ve adliyelerde birdenbire değişen ve avukatların adliye kapılarında sürünmelerine/kavgalarına yol açan uygulama üzerine İstanbul Barosu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile bir görüşme yapılacağını ve olayın çözüleceğini duyurmuştur. Bahsi geçen görüşme öncesinde bir kısım baro başkanları ile TBB Başkanı Av. Metin Feyzioğlu, Bursa’daki 5 Nisan 2015’teki “Türkiye Adaletini Arıyor” Mitingi’nin sonrasında bir araya gelerek toplantı yapmışlardır. Ardından İstanbul Barosu Yönetimi, 6 Nisan 2015’te Başsavcılık ile görüşmesini gerçekleştirmiş ve tarihi bir hata olarak nitelendirdiğimiz “Çağlayan Adliyesi Girişleri İle İlgili Meslektaşlarımıza Duyuru” adlı açıklamasını yayımlayarak meslektaşlara duyurmuştur.

Bu açıklamaya göre, avukatlar çipli avukat kimliklerini okuttuktan sonra, çantalarını x-ray cihazına koyup kendileri de “sadece silah, patlayıcı ve benzeri ağır metallere müdahaleyi gerektirir tepki verecek surette ayarlanan” duyarlı kapıdan geçeceklerdir. Çantasını x-ray cihazına bırakmak istemeyen avukatlar çantalarıyla birlikte duyarlı kapıdan geçeceklerdir. Bu kapıdan geçiş esnasında sinyal gelmesi (kapının ötmesi) halinde avukat, çantasındaki ötmeye neden olacak eşyayı çıkartıp gösterecektir; aksi takdirde adliyeye alınmayacaktır. Hakim ve savcılar da aynı uygulamayla adliyeye giriş yapabileceklerdir. Yine bu açıklamaya göre, bu bir “arama” işlemi değildir.

Bu açıklamayla ilgili söyleyeceklerimizi toparlarsak:

1-Öncelikle belirtmek gerekir ki, bir terör saldırısından sonra konunun avukatların aranmasına getirilmesi asla kabul edilemez; konuyu buraya getiren siyasi iktidarın başı Başbakan ve yürütmenin başı Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarına karşılık takınılan bu tutum, en başta “bir saldırının sonrasında” bu konunun gündeme gelmesi nedeniyle kabul edilemez.

2-İkincisi, her ne kadar baro yönetimleri her konuyu üyelerine sormak ve ona göre hareket etmek durumunda olamazlar ve temsil kabiliyetleri gereği baroyu temsilen yönetim kurulunda karar alırlarsa da, böylesine önemli ve geri dönüşü neredeyse imkansız bir mevzuda baroyu olağanüstü genel kurula çağırmaları, bu da yapılmıyorsa en azından bir toplantı tertiplemeleri beklenirdi. Oysa ki İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, kendilerini aday göstererek o makama seçilmelerini sağlayan Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu’na, 8 Nisan 2015 günü toplantı tarihi verdikten sonra bu tarih bile gelmeden, Başsavcılık ile kendi görüşleri doğrultusunda sözde protokol ve açıklama yapmayı tercih etmişlerdir.

3-Açıklama ilk önce anlatım açısından sıkıntılıdır. Açıklamanın başında avukatların çantalarını x-ray cihazına bırakacakları öngörülmekte, sonra bırakmak istemeyenlerin çantalarıyla birlikte duyarlı kapıdan geçecekleri ifade edilmekte, fakat daha sonra her halükarda (çanta x-ray’e konsa da konmasa da) duyarlı kapıdan geçiş yapılacağı söylenilmektedir. Eğer her durumda duyarlı kapıdan geçilecekse neden başlangıçta avukatın çantasını x-ray’e koyması “bir temenni gibi” öngörülmektedir?

4-Söz konusu duyarlı kapının sadece silah, patlayıcı ve benzeri ağır metallere müdahaleyi gerektirir tepki verecek surette ayarlı olacağı ifade edilmiştir. Bu ifade de muğlaktır. “Benzeri ağır metaller” hangi ağırlıktaki metallerdir? Açıklamanın ardından yaşananlardan, adliye girişindeki kapıların her metala öttüğü, hatta konuyla ilgili bir Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekilinin “Kadın avukatlar buna göre giyinsin” gibi tarihe geçecek sözlerinin de gösterdiği üzere, kapıların sütyen teline dahi ötecek duyarlılıkta olduğu açıktır.

5-Avukatların, ağır cezalık suçüstü hali hariç aranamayacağı Avukatlık Kanunu Md. 58’in amir hükmüdür. Bu amir hüküm hala mevzuatta dururken, “tarama” adı altında tartışmalı bir kavram üzerinden aranmalarına yol açan, ayrıca yaklaşık 88.000 avukatın içlerinden çıkabilecek münferit eylemcileri önleme bahanesiyle işyerleri olan adliyelere girişte böylesi bir tavra maruz kalmalarının İHAM’ın “ölçülü ve orantılı olma” kriterine aykırı bulunduğu bu halde, var olan durumdan geriye gidişi öngören bir anlaşmaya varılması kabul edilemez. Bizler, ettiğimiz yemin gereği sadece ve sadece hukukla bağlı olduğumuzu, hukuksuz hiçbir uygulamayı kabullenmeyeceğimizi duyururuz.

6-Anlaşma gereği sözde “güvenlik kontrolü/(t)arama”nın hakim ve savcı meslektaşlar için de uygulanacağının öngörülmesi, gerçeklikten uzak olmuştur. Hakim/savcı meslektaşlar, Çağlayan Adliyesi’ne avukatlarla aynı kapıdan alınmamaktadır dolayısıyla varsayılan uygulamayı denetleme imkanımız yoktur. Kaldı ki onlara da Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 88. Maddesi, avukatlarla aynı hakkı bahşeder. Hakim ve savcıların “önleme araması”na tabi tutulmalarıyla ilgili soru içeren bir yazıyı cevaplayan Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü[1], “hâkim ve savcı suç işlese dahi kolluğun arama yetkisi sınırlı iken, suçun işlenmesinin önlenmesi amacıyla üzerlerinin aranmasını kabul etmek belirtilen gerekçeler karşısında uygun görülmemektedir.” diyerek, önleme aramasının mümkün olmadığını ifade etmiştir. Aynı durum, Avukatlık Kanunu’nun 58. Maddesi gereği biz avukatlar için de geçerlidir. Bahsi geçen x-ray ve diğer denetleme cihazlarından geçme uygulamasının sınırları ile arama/tarama kavramları, cihazlar öttüğünde yaşanılacaklar ile ilgili pek çok tartışma noktası vardır.[2]

Öte yandan, polis ve güvenlik görevlilerinin silahlarıyla girebildikleri adliyelere, Cumhuriyet savcılarının, hakimlerin, avukatların, meslek ve konumları gereği kolay edinmelerinin öngörüldüğü ruhsatlı silahlarıyla giremeyecek olmaları da tartışılmaya değerdir. Hülasa burada amaç üzümü yemek değil bağcıyı dövmek olduğundan, hukuki tartışmalar bir yana, bu saldırılar karşısında geri adım atmak hatadır.

Yeri gelmişken, hakim ve Cumhuriyet savcıları ile avukatların (t)aranmalarıyla ilgili YARSAV ve Yargıçlar Sendikası örgütlerinin açıklamasına katıldığımızı belirtir, bu iki örgütün en doğal haklarını kullanarak meslektaşlarını ilgilendiren konuyla ilgili basın açıklaması yapmaları ve eleştiri haklarını kullanmaları üzerine, kendilerine yönelen yakışıksız tutumları kınadığımızı da ifade ederiz.

7-İstanbul Barosu’nun açıklamasının ardından bizzat yaşadıklarımız, “sözde “protokol”ün dahi uygulanmadığını, avukatların “ötmeden” duyarlı kapıdan geçmelerinin dayatıldığını, aksi takdirde içeriye alınmadıklarını, adliyenin önünde uzun avukat kuyruklarının oluştuğunu ve meslektaşların duruşmalarına geç kaldığını, kavgalar etmek zorunda kaldıklarını, yaralandıklarını, müşteki ve şüpheli durumuna düşecekleri onlarca davaya yol açıldığını, bundan daha da önemlisi meslek onurunun ayaklar altında kalarak saygısız muamelelerin çok daha kolaylaştığını, siyasi iktidarın bir krizden yola çıkarak, TBB’nin ve İstanbul Barosu’nun da katkısıyla, olayı savunmayı itibarsızlaştıran ve özgürlükleri kısıtlayan bir fırsata dönüştürdüğünü belirtmek zorunluluğumuz doğmuştur.

Yaşanan son hadiseler, avukatların serbestçe örgütlenmelerinin önemini bir kez daha göstermiştir. Konuyla ilgili olarak belirtmek isteriz ki sonuçta; adliye ve diğer kamu binalarının girişlerinde, avukatların yüz yıllarca süren mücadelelerinin sonucunda evrensel hukukta kabul ettirdikleri ve iç mevzuatta da Avukatlık Kanunu Md. 58’de yer alan ayrıcalıkları savunulacak; saldırı ya da hukuksuzluk hangi erkten gelirse gelsin buna karşı durulacaktır.

AVUKATLAR SENDİKASI

-------------------------
[1] İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NA (Emniyet Genel Müdürlüğü) İlgi :26/12/2012 tarihli ve B.05.1.EGM.0.61.34294-(63210)-983-1286/2011-250977sayılı yazı.

[2] Kıyaslama yapılan havaalanlarıyla ilgili özel yasalar ve uluslararası sözleşmeler bulunduğunu, cezaevleriyle ilgili de 5275 Sayılı Yasa’nın özel nitelikleri gereği “özel norm/genel norm” ilkesi gereğince buralarda x-rayden geçme ve dedektör uygulamalarının kabul edildiğini de belirtelim. Özgürlük kısıtlama konusunda kıyas yoluna gidilemez. Yasal düzenleme ile kısıtlama söz konusu edilmedikçe serbesti esastır. Bu nedenle adliyeler yönünden yargıç, savcı ve avukatlar için, cezaevlerinin aksine, esas olan serbestidir.