BARODA ALÇAK DEĞİL “YÜKSEK SİYASET” VAR,  BARO’DA ÜMİT VAR

 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           : ÇAG’ın Baro Başkanı adayı Av. Filiz Kerestecioğlu “BARO ’da yüksek siyaset yapılıyor” diyor. Bu konu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL   : En azından şu hakkı teslim etmişler, demek ki BARO ’da “alçak siyaset” yapılmıyor!
 
BARODA YÜKSEK SİYASET
 
Zaten biz de siyaset yaparsak bunun “yükseğini” yaparız, “alçağı” ile bir işimiz olmaz… Şaka bir yana Yeşim Hanım,  BARO ’da nasıl bir siyaset yapılıyor, yani bundan kastedilen ne? Buradaki temel mesele bizim için şu; Baro’ların işlevi nedir? Baro, sadece mesleki sorunlarla ilgilenmesi gereken bir yapı mıdır? Yoksa başka konularla da ilgilenmeli midir?
 
Sübjektif görüşleri bir yana bırakalım. Yasa zaten Baro’lara bir görev yüklüyor. Baroların görevleri arasında mesleki sorunlarla uğraşmak, mesleği ve meslektaşı korumak, meslek onurunu korumak ve buna yönelik saldırıları önlemek ve bertaraf etmek, direnmek gibi görevler var. Bir de 76.maddeyle Barolara hak ve özgürlükleri, insan haklarını, hukuk devletini koruma kollama, gözetme görevi yüklemiş. Peki, bunlar nasıl yapılacak? Bunlar ancak; kimden gelirse gelsin, nereye yönelirse yönelsin, her türlü hukuksuzluğa karşı çıkarak yapılabilir. Peki, hukuka, hak ve özgürlüklere saldıralar nerden gelir? Eşyanın tabiatı gereği Hiçbir zaman muhalefetten gelmez, gelemez. Bu saldırlar ancak iktidarlardan gelebilir. İşte iktidardan gelebilecek bu tür saldırılara karşı çıkıldığında, iktidarın bir takım uygulamalarına da karşı çıkmış oluyoruz. Eğer yüksek siyasetten anlaşılması gereken bu ise, yani siyasi iktidarın hak ve özgürlüklere yönelik ihlallerine karşı durmak ise bu bizim için siyaset değildir ya da tam da söylendiği gibi gerekli, yararlı, “yüksek” bir siyasettir.
 
Ben bu görevi toplum adına yerine getirirken, bu haksızlıklara karşı çıkarken, iktidara karşıtmış gibi bir görüntü verebilirim. Ama burada iktidarın kimliği bizim için önemli değildir. Hukuka karşı yapılan saldırılar, hangi iktidar döneminde ve hangi iktidardan kaynaklanıyorsa kaynaklansın, karşı çıkarız. Biz bunu siyaset olarak görmüyoruz. İlla buna siyaset deniyorsa da,  az önce belirttiğim gibi bu yüksek ve faydalı bir siyasettir. Çünkü başka türlü hak ve özgürlükleri koruyamazsınız.
 
Gene eğer  “Yüksek siyaset” ile kastedilen Cumhuriyet değerleri ile ilgili hassasiyetlerimiz ise; bundan kim rahatsız olursa olsun, Cumhuriyet’i, Cumhuriyet’in temel değer ve ilkelerini, Anayasa’mızın değişmez ilkelerinde anlamını bulan bu Cumhuriyet kazanımlarını, başta üniter devlet yapısı olmak üzere, korumak, kollamak bizim için siyaset değil, vatan ve namus borcudur. Bu eğer “yüksek siyaset” ise, bu “yüksek” ve şerefli siyaseti yapmaya devam edeceğiz.  Bu anlamda kendimizi hiç gizlemedik. Her yerde de bunu söyledik. Bizim “ilkemize, ülkemize, cübbemize sahip çıkacağız” beyanımızın altında yatan budur.
 
İlkelerimiz derken; bu grubu, bizleri biz yapan ilkeleri kastediyoruz ki bunların da en önemlisi Cumhuriyet değerleridir. Bizim ayırıcı vasıflarımızdan bir tanesi, koşulsuz ve içten bir şekilde Cumhuriyet’e, onun değerlerine, Atatürk İlke ve Devrimlerine olan bağlılığımızdır. Bu sizim kimliğimizin en önemli parçasıdır. Bunu tamamlayan ise hukuk ve demokrasi talebi ve mücadelemizdir.
 
Başka ne dedik?  Ülkemize, tam bağımsızlık ideali ve şiarına, üniter devlete, resmi dilimize ve demokratik laik ve sosyal hukuk devletine sahip çıkacağız dedik ve çıktık.
 
Nihayet cübbemize sahip çıkacağız dedik. Bununla da kast edilen, başta meslek onurumuz ve onunla birlikte mesleki sorunlarımızdır. Çünkü bu konuda bizim anlayışımız şudur: Hiçbir sorunumuz, meslek onurumuzdan daha önemli ve daha öncelikli olmadığı gibi, meslek onurumuzun korunmasına katkı sağlamayan hiçbir mesleki çözüm de bizim için çözüm olamaz. Elbette, siyasi iktidara yakın durarak, moda deyimle “biat ederek”, susarak ve boyun eğerek, “uyumlu” bir baro olarak da belki bir takım meseleleri çözebilirsiniz. Fakat ödediğiniz bedel o kadar ağır olur ki,  bu bir kazanım değil kayıp olur. Oysa meslek onurunuzu koruyarak da mesleki sorunlarınızı çözebilirsiniz. Bu böyle olmalıdır.
 
Avukatlar, tarih boyunca baş eğmeyen, susmayan bir anlayışın temsilcileri olmuşlardır. Bizler de onun mirasını genlerimizde taşıyoruz. Molierac’ın  “Avukatların köle kullanmadı ama efendileri de olmadı” sözü boşuna değildir. Dolaysıyla yüksek siyaset denilen bu ise, evet biz bu anlamda yüksek siyaset yapıyoruz. Ve yapmayı sürdüreceğiz.
 
Çünkü biz her şeyin yükseğini yaparız, alçağı ile de işimiz olmaz… 

Adaletbiz / Yeşim TURAN           : Sandık ve Demokrasi tartışması hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL :
 
SANDIK VE DEMOKRASİ
 
Sandık, tek başına demokrasinin göstergesi değildir. Herkes Hitler döneminin Almanya’sına baksın. Sandık hiç bir şey değildir, önemsizdir demiyorum. Ama tek başına bir gösterge dedeğildir.Sandığı fetişleştirmemek gerekir.  Eğer siz o sandığı, sadece aslında belirli bir durumun şekli bir tescili, onun bir ambalajı gibi ortaya koyarsanız, hiç te inandırıcı olamazsınız ve bu demokrasi falan da olmaz.
 
Bizim grubumuzun kendine has bir demokrasi anlayışı vardır. Bunu geçen seçim sürecinde de uyguladık,  bu sene de uyguluyoruz. Bir tür “Doğrudan demokrasi” uyguluyoruz. Doğrudan demokraside, herkes ortaya fikrini koyuyor, bir ikna, müzakere ve tartışma içerisinde genel bir eğilim ortaya çıkıyor. Bu da demokrasidir.
 
Demokrasi şekli bir şey değildir. Demokrasiyse ilişkin ben size örnekler söyleyeyim, bizi demokrat göremeyenler açısından…
 
Biz göreve gelir gelmez, bütün grupları seçimde aldıkları oy oranına göre birebir mecliste temsilini sağladık. Bütün gruplara da bu sebepten ötürü buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Bütün meclislerimiz avukatlara yakışır olgunluk düzeyinde geçmiştir. En küçük bir düzeysizlik yaşanmadı ve çok yararlandığımız sonuçlar ortaya çıktı. Bu sene bütün grupların, seçim bildirgelerini ve çalışmalarını Baro’nun resmi web sitesinde yayınlayacağız. Demokrasi, esas olarak fırsat eşitliğidir. Herkesin eşit bir biçimde kendini ifade etmesine temine çalışıyoruz.
 
 “DİNİME KÜFREDEN MÜSLÜMAN OLSA”
 
Demokratik olmadığımızı iddia edenler, geçen seçim döneminde bizzat o çok fetişleştirdikleri sandıktan, çıkan insanların bir anda nasıl üzerini çizebildiklerini açıklamak zorundadırlar.
 
Bizde güzel bir atasözü vardır; “Dinime küfreden bari Müslüman olsa” diye. Bizi eleştirenlerin, önce fetişleştirdikleri sandıktan çıkan iradeye saygı göstermeleri gerekir, buna hak kazanmaları için.
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN: Üzerlerinin çizmelerinin sebebinin, bu iki kişiye yakıştırılan yaftadan dolayı zorunlu olduğunu söylüyorlar.
 
KOCASAKAL       :Eğer bu bir yafta ise ve gerçek değilse,  bu durumda, o insanlara ve onlara oy verenlere olan saygınızdan dolayı direnmeniz ve sonucu kabullenmeniz lazım. Yok eğer bu bir gerçeklik ise, o zaman da bu gerçekliği kabullenmeniz ve bunu inkar etmemeniz,  biz gerçekten bu tür bir anlayışla beraber hareket ediyoruz demeniz, gene silmemeniz gerekir. Aksi halde kişisel politik çıkarlarınız uğruna birlikte olduğunuz kişileri kolaylıkla feda ediyorsunuz demektir. Peki bu bırakın demokrasiyi insani ve ahlaki mi ?
 
Diyelim ki sonuçta yafta veya gerçek…  Ne olursa olsun, eğer sandığı bu kadar önemsiyorsanız, sandıktan çıkan sonucun üzerini çizemezsiniz. Yani nereden bakarsanız tutarsızlık…
 
O iki kişiyi çizmekle, sırf kendi politik çıkarlarınız uğruna insanları siz o şekilde damgalamış, ona haksızlık etmiş ve o insanı feda etmiş oluyorsunuz.
 
 
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           : İki yılda neler yaptınız? Bundan sonrası için neler yapmayı planlıyorsunuz?
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL: Çok müsterih bir şekilde genel kurula gidiyoruz. Ben pireyi deve yapmak, çok basit şeyleri büyük şeylermiş gibi göstermek derdinde değilim. “Biz her şeyi hallettik, hiçbir eksiğimiz ve hatamız olmadı” da demiyorum. Ama vicdan gözüyle baktığınızda yaptığımız çok somut şeyler var. Bunu genel kurul takdir edecektir.
 
Ancak ben şunu söyleyebilirim: Biz büyük bir iyi niyetle, öz veriyle ve dürüstlükle çalıştık. O yüzden 2 sene önce teslim aldığımız emaneti, büyük bir rahatlıkla sahibine yani genel kurula teslim edeceğiz.  Çok sevdiğim bir söz vardır “Hiçbir yastık, rahat ve temiz bir vicdandan daha yumuşak ve rahat olamaz”. Vicdanen çok rahatız.  Bizim de eksiklerimiz olmuş olabilir. Bunları genel kurulda görüşeceğiz ve her şeyin hesabını vermeye de hazırız.
 
BARO’DA BAŞKANLIK SİSTEMİ BİTMİŞTİR. 

Bu dönemde eğer bir başarı var ise, kişisel olarak bana mal edilmesi beni rahatsız ediyor. Ortada bir başarı varsa bu, on bir kişilik yönetim kurulu üyelerinin bir başarısıdır. Bir başarısızlık varsa da bu, tamamen bana aittir.  Bir başkan bunu sahiplenmek zorundadır.
 
Bizim ilk uygulamamız “başkancı sistemi” bitirmek oldu. Baro’da başkancı sistem bitmiştir.  Göreve geldiğimde yaşadığım bir anıyı anlatmak istiyorum;  Bir arkadaşımız yanıma geldi ve bir konudan bahsederek “başkan şu işi halledelim” dedi. Kendisine verdiğim cevap; “korkarım ki yanlış kişiye geldiniz. Ben baroyu temsil ederken baro başkanıyım. Alınacak kararlarda ise, sadece yönetim kurulunun onbir üyesinden biriyim. O yüzden, siz şu an bir yönetim kurulu üyesi ile konuşuyorsunuz. Benim bir oy hakkım var. Onu kullanırım ve kararı yönetim kurulu verir” dedim.
 
Biz bu anlayışı değiştirdik ve bu da algılandı. Şunu da mutlulukla söyleyebilirim ki; benim muhalefetime rağmen bir sürü karar alınmıştır. Örneğin, son yapılan adli yıl açılış kokteylinde, ben belli gerekçelerle muhalefet oyu kullandım. Fakat yönetim kurulumuzun büyük çoğunluğu, yapılması yönünde oy kullandı ve kokteyl yapıldı. Bizde çalışma sistemi böyledir.
 
TEŞEKKÜR
 
Ben bütün kurullarımıza çok teşekkür ediyorum. Gerçekten herkes elinden geleni yaptı ve çok gayretle çalıştılar. Mutlaka her zaman daha iyisi mümkündür. Fakat özellikle altını çizerek, iki merkezimize çok teşekkür etmem gerekiyor. Bunlardan biri Avukat Hakları Merkezi’dir. Gerçekten hiç durmadan, gece gündüz ayırt etmeksizin günde 25 saat çalıştılar. Ben de zaman zaman onların temposuna ayak uydurarak geceleri onlarla birlikte karakola gittim.  Dolayısıyla Avukat Hakları Merkezine şükranlarımı iletiyorum. Avukatlarımızın hakları için çok çalıştılar. Ben de zaman zaman onlarla birlikte avukat bürosu aramalarına, karakollara gittim. Ancak onların emeği benden çok daha fazladır.
 
Diğeri ise Staj Eğitim Merkezimizi. Onlara da özellikle teşekkür etmem gerekiyor. Stajda bir devrim yarattılar. Gerek programın içeriği, gerekse Anadolu yakasında bir birim oluşturmak suretiyle bir devrim yaptılar.
 
Sanal yargılamaları başlattık. Baro biriminde mahkeme salonu kuruldu.
 
Bunun yanında bir güzel şey daha yaptığımızı düşünüyorum. Bizim tek bir grupçu hareketimiz olmadı. Merkez başkanlıklarına ve üyeliklerine, istediğimiz avukatı atayabiliyorduk. Ama biz her gruptan meslektaşımızı bu görevlere atadık. ÇAG’tan da, Hukukun Üstünlüğü’nden de ,  KAV’dan da bir sürü arkadaşımız, gerek Avukat Hakları Merkezi’nde, gerek diğer merkezlerde, gerek Staj Eğitim Merkezinde görev aldılar. Özveriyle çalıştılar ve bundan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Baro ’ya bu alamda ben bir güzelliğin geldiğini düşünüyorum.  

Önce bunları bir tespit etmek istedim. Burada başarıdan bahsedilecek ise, bu kolektif bir başarıdır.
 
HUKUKSUZLUĞA TESLİM OLMADIK.
 
Ben, Baro’nun 2 ana işlevi olduğunu düşünüyorum. Biri, hukuk devletini, hak ve özgürlükleri koruma işlevi. Diğeri de meslek sorunları, meslektaş ve meslek onuruyla ilgili işlevidir.
 
Öncelikle birincisi ele almak istiyorum. Biz avukatın onurunu, Baro’nun onurunu hiç yere düşürmedik ve dimdik ayakta tuttuk. Yani hukuksuzluğa teslim olmadık. Biliyorsunuz İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne giderek bir eylem yaptık.
 
Herkes “şov yaptılar” diyor. Lütfen bir ayrıntıya herkes dikkat etsin. Niye o davaya, özellikle bu şekilde gittik? Çünkü o davanın bir özelliği vardı. Orada artık meslektaşlarımız, sözün bittiği yere gelindiği için cübbe bıraktılar. Bu çok önemlidir. Benim meslektaşım, orada itilip kakılırken, salondan çıkarılırken, iddia makamının saygısızca hücumlarına uğrarken BİZ SESSİZ KALAMAZDIK. Cübbelerin bırakıldığı o yere gidip bunun hesabını sormamız gerekiyordu ve biz bunu her türlü bedeli ödemeyi göze alarak yaptık.
 
Ne istedik? Adil bir yargılama yapın. Savunmayı kısıtlamayın. Meslek onurumuza saldırmayın ve saldırılmasına izin vermeyin. Taleplerimiz bunlardı.  Ne oldu?  Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüsten hakkımızda suç duyurusu yapıldı.
 
Sonrasında Baro’dan avukat istediler. Baro, kimsenin emir eri değil. Bizim önümüzde kanun,  yönetmelik var, hukuk var. Biz hukuka bağlı kalacağımıza yemin ederiz. Kanun “avukat istifa etmedikçe, azledilmedikçe yerine avukat görevlendirilemez” diyor. Oldukça açık. Üstelik ceza genel kurul kararı da var. İstifa veya azil olmadığı için biz de avukat göndermedik. Hatta mahkemeye sorduk istifa veya azil var mı diye.  O kadar doğru bir soru sorduk ki,  mahkeme tek tek sanıklara bu soruyu sordu. “Hayır” diye cevaplar aldılar. Mahkeme, “azil ve istifa yok ama görevlerini yapmıyorlar. Biz nasıl giriyorsak duruşmalara onlarda girecekler” diyor. Burada bile bir çarpıtma vardır. Hakim ile avukatın konumu aynı değildir. Siz hakimi azledebiliyor musunuz?  Hayır. Fakat avukatı azledebiliyorsunuz. Dolayısıyla bu konu avukat ile müvekkili arasındaki bir sorun. Biz müdahale edemeyiz, etmeyiz. Mahkeme, ikinci yazısının altına şu notu düştü; “Yine gönderilmediği takdirde yasal işlem yapılacaktır.”
 
Ben karşılıklılığa inanırım. Bizim meslek kurallarımızda da var. Biz de bunun üzerine cevabi bir not düşerek; “Bir mahkemenin bir baroyu ceza yoluna başvuracağı tehdidi ile kanuna aykırı bir işlem yapmaya zorlaması hususunda bir yetkisi bulunmamaktadır. Böyle bir hal, Türk Ceza Kanunu’nun 107. maddesindeki şantaj suçunu oluşturur.” diye yanıt verdik. Sonra da mahkeme bize “ Ne ayıp, bir baro mahkemeyi tehdit ediyor” demiş.
 
Siz, bize “bak gereğini yaparım” diye yazınca tehdit olmuyor da bu niye tehdit oluyor ?  Sonra, bizi ifadeye çağırdılar. Biz gitmedik ve bir bildiri yayınladık. “Hukuksuzluğa teslim olmayacağız.” Diye. Bakın bunlar şov değil. Çünkü bunun hukuksuz olduğunu herkes biliyor. Mahkemenin bizi ifadeye çağırabilmesi için Av. K. m. 58 uyarınca izin alması gerekiyor. Biz hiç gitmeyeceğiz demedik. Bu ayrıntı gözden kaçtı. Kanuna uygun işlem yapılıncaya kadar gelmeyeceğiz dedik. Çünkü biz bu şekilde oraya gitseydik, bu hukuksuzluğu meşrulaştırmış, boyun eğmiş ve kabul etmiş olacaktık. Bir baroya bile bu hukuksuzluğu yapabilecek bir güç, vatandaşa ne yapmaz ki. Biz vatandaşın hakkı ve hukuku için, hukukun üstünlüğü için bu direnişi yaptık. İşte bedelini de ödemeye başladık. Hakkımızda iki tane soruşturma var, bizim için gurur vesilesi olan. Ertesi gün gazetelerde “İstanbul barosu faşizme direniyor” diye başlıklar çıktı. Bu baro açısından, tarihe onurlu bir sayfa olarak geçecektir.
 
BU NASIL BİR HUKUK AİLESİ VE CAMİASIDIR? 

Bu aşamada beni kıran çok şeyler de oldu. Bunun da bilinmesini isterim. Birileri bizim yaptığımız bu eylemi doğru bulmayabilir, hukuka uygun bulmayabilir, desteklemeyebilir. Ama bazen susmak ta bir erdemdir. Konya Barosu, bizimle ilgili bu konuda suç duyurusunda bulundu. Bu nasıl bir hukuk ailesi ve camiasıdır? Bizim kendi baromuzun mensupları bile çeşitli dernek isimleri altında veya kişisel olarak, kraldan fazla kralcı oldular.“Baro yönetimi ve başkanı suç işliyor ağır şekilde cezalandırılmasını talep ediyoruz” dediler. Ben soruyorum. Yarın bir gün gerçekleşecek seçim sürecinde meslektaşlarının yüzlerine hangi yüzle bakacaklar? Doğru bulmayabilirler. O zaman sussunlar bari. “Suç işliyorlar” demek zorundalar mı? Üstelik bunlar arasında önceki Baro başkanı da var.
 
Baroya karşı yapılan türban fesadında da bir önceki Baro başkanı, Star gazetesine verdiği demeçte, gerçeği bildiği halde, açıkça “bizim zamanımızda böyle bir şey yoktu, yeni bir karar almışlar, suç işliyorlar, cezalandırılmaları gerekiyor” diye beyanat vermiştir. Beni üzen ve kıran bunlardır. Neyse bunlarla ilgili hükmü avukat kamuoyunun vicdanı ve tarih verecektir. Hatta yakında seçimde genel kurulumuz verecektir.
 
Biz sadece hukuku savunduk. Ergenekon’da da, Balyoz’da da,  KCK’da da,  HES’te de, TEKEL’de de GDO’larda da… Önümüzdeki dönem, bu konu ile ilgili çok önemli düşüncelerimiz var. Fetus Okey’ de Hayata Dönüş operasyonlarında, hepsinde Baro olarak biz yer aldık. Biz dava ayırt etmiyoruz.
 
Buna mukabil, KCK’da ortalığı ayağa kaldıranlar aynı veya benzer hukuksuzluklar Ergenekon veya Balyoz’da olduğunda ses çıkarmıyorlar. Ne oraya geliyorlar ne de bunlara tepki gösteriyorlar. Bu nasıl bir çifte standart? O davalarda avukatlara yönelik hak ihlalleri, savunma haklarının kısıtlanmasının hiç mi bir önemi yok ? Bizi KCK kapsamında tutuklanan meslektaşlara yeterince sahip çıkmamakla suçluyorlar. Bakın biz gayet dürüst davrandık. Ben bazı fotoğraf karelerinde yer almak istemiyorum. Biz hangi dava ile ilgili olursa olsun meslektaşa sahip çıkarız, ancak işin diğer boyutuna, ideolojik boyutuna sahip çıkmayız. Açıkça, yüzlerine de söyledik. Kimse bizden mesleki dayanışma dışında bu konularda ideolojik bir sahiplenme beklemesin.
 
Biz anadilde savunmayı bir hakkın suiistimali olarak görüyoruz. CMK 202.maddedeki hüküm açık. Bir kişi gayet güzel Türkçe konuşabiliyorsa ve yine de anadilde savunması yapmakta ısrar ediyorsa, bu bir hakkın kötüye kullanılmasıdır.  Bizim böyle bir bakış açımız var ve biz en azından bu konularda son derece açık ve dürüstüz. Biz burada kendi fotoğrafımızı çektik. Bu meslektaşları, yani tutuklu meslektaşları çok anlamlı bir günde 5 Nisan avukatlar haftasında ziyarete gittik. Onlar kırgınlıklarını ilettiler,  biz durumu anlattık.  Niye DGM önündeki, diğer bazı kişilerin de katıldığı o fotoğrafın içerisinde yer almak istemediğimizi söyledik. Ancak, davayı yakından takip edeceğimizi söyledik. Nitekim, dava sırasında ben ve yönetim kurulu üyelerimiz de ordaydı ve davaya gözlemci olarak katıldık. Hatta, “niye müdafi değilsiniz de gözlemcisiniz” diyerek bunu da eleştirdiler. Aslında, gözlemci olduğunuz takdirde daha yararlı ve etkili, daha objektif olursunuz. Bir takım aksaklıkları dile getirmeniz daha etkili olur.  Müdafi olduğunuz takdirde taraf olarak algılanırsınız. Ben masumiyet karinesi uyarınca meslektaşlarımızın masum olduğuna inanıyorum. Adil bir biçimde yargılanmaları için de her türlü gayreti göstereceğiz ve duruşmaları yakından izleyeceğiz.
 
ARABULUCUĞUN, SADECE HUKUKÇULARA YASALAŞMASINA KATKIMIZ OLDU
 
Mesleğimize karşı gelişen en büyük saldırılardan birisi  arabuluculuktur. Biz buna direndik. Ben, iki kere komisyona gittim. Alt komisyona gittim ve her şeyi söyledim. Bir kırmızı kart eylemimiz oldu. Bu tarihe geçmiştir. Arabuluculuk yasalaştı, ama sadece hukukçulara yasalaştı. Ben burada katkımızın olduğunu düşünüyorum.
 
AVUKATIN 7/24 SAAT YANINDA OLDUK.
 
Avukatın 7/24 saat yanında olduk. Biz mesleğimizin onurunu ve meslektaşımızı her türlü şart altında koruduk. Geçtiğimiz günlerde meslektaşlarımıza bir saldırı oldu. Bununla ilgili derhal sitemize bir açıklama koyduk. “Zorbalık kabul edilemez” dedik. Bununla kalmayacak ve o heyeti HSYK’ya şikayet edecek ve suç duyurusunda bulunacağız.
 
134 YILLIK BİR RÜYAYI GERÇEK YAPTIK.
 
134 yıllık bir rüyayı gerçekleştirdik. Kanlıcada 3,5 dönüm bir arazi içerisinde tesisimizi açtık. Bu tesisle ilgili bazı söylemler duydum. “Burası bir çay bahçesi, düğün salonu” diye. “Kimse gitmiyor, 70 metrekarelik alan.”
 
Öncelikle burada 300-350 kişilik kapalı alanımız var. İnsanlar böyle bir tesise susamışlar. Bir aidiyet duygusu içerisindeler. Meslektaşlar burada doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini, düğünlerini yapıyorlar. Hukuk fakülteleri, dönem yemeklerini burada yapıyorlar. Biz burada bir kaynaşmayı gerçekleştirdik. Bir takım kalıpları kırdık. Ramazan ayında başı kapalı meslektaşlarımız veya vatandaşlarımız iftar için geldiklerinde, bir yanda iftar yemeği yenirken, yan tarafta rakısını yudumlayan misafirler de vardı. Birbirlerine afiyet olsun deyip yemeklerini yediler. Buraya çay bahçesi diyenlerde izan ve insaf yok. Burası birinci sınıf bir yerdir. Dizaynından, yemeklerine kadar… Her türlü et yemeğini, balığı, döneri, zengin mezeleri, zengin kahvaltıları, bizzat tesiste yapılan tatlıları bir yana bırakmak nasıl oluyor?
 
Neyse ki bu tür yalanlara en iyi cevabı gene meslektaşlar veriyor. Burayı açalı 3-4 ay oldu ve bu tesisi ölü bir sezonda açtık. Bir örnek vermek istiyorum. Z raporlarına göre, Eylül ayında 142.000 TL ciromuz olmuş. Satılan çay sayısı 3900 adet. Hiç kimsenin gelmedi söylenen yerde yapılan ciro ve satılan çay adedi budur.  Üstelik bu cirolar, %40 indirimle yapılmış cirolardır. Tesiste avukatlara %40, stajyer avukatlara %50 indirim yapılmaktadır.  Buna rağmendir bu rakam. Çok daha iyi olacak. Artık tesisin müdavimleri oluştu. Hafta sonu kahvaltılarına 400-500 kişi geliyor. Burası meslektaşlar tarafından sahiplenildi ve sevildi. Çok yakın bir yer demiyorum. Ancak bir tane boğaz var ve 3,5 dönümlük bir yeri de başka yerde bulamazsınız. Yakında burada açık hava sinemaları, bahar ayında birinci geleneksel İstanbul barosu Kültür Sanat Festivali başlatılacak. Alanımız buna müsait. Burada söyleşiler, imza günleri, fotoğraf sergileri, resim sergileri, tiyatro, konser, baro korosu, 45lik geceleri olacak. Burası, aynı anda 800 belki 1000 kişinin yemek yiyebileceği bir mekândır. Dolayısıyla, biraz insaf diyoruz. Şu söylenebilir, Uzak ve ulaşım zor denilebilir. Biz de buna çözüm üretebiliriz. Zaten esasen Emirgan ve Ortaköy’den motor, çeşitli yerlerden vapur var. Deniz ulaşımı çok kolay ve rahat. Farkli yaklaşımlar olabilir, ancak burasının bir “çay bahçesine” “düğün yeri”ne indirgenmeye çalışılması tam bir kötü niyet. Meslektaşların burada düğün yapması niye rahatsız ediyor ? Ne güzel işte yemek yemenin yanında bir de düğün yapılabiliyor. Bu bir zenginlik değil mi?  Burada kuş cıvıltıları, yüzlerce ağaç, çok huzurlu bir ortam var. Hatta, bir tavsiyede bulunayım. Pazar günleri kahvaltıya gelmek isteyenlerin, önceden rezervasyon yaptırmaları gerekiyor. Çünkü yer bulunamıyabiliyor… Neyse bu hususu meslektaşlarımız takdir edecek.
 
Buranın daha mürekkebi kurumadan, Avrupa yakasında da bir tesis alınması için bize gelen talepler oldu. Biz de mutlaka yapacağız dedik ve buna seçim programımızda yer vermişken bir anda yaptık.  Evet artık Avrupa yakasında da bir tesisimiz oldu. 900 metrekare, Balmumcu sırtlarında, Garden 74 adıyla hizmet veren bu yeri bizim talebimizle TBB İstanbul Barosu için aldı. Garden 74ü de 3-4 ay içerisinde tamamlamış ve faaliyete geçirmiş oluruz sanırım. TBB sayın Başkanı ve yönetim kurulu üyelerine gerekli desteği verdikleri, bu yeri Baromuza kazandırdıkları için teşekkür borcumuz var. Oylamada karar 10’a bir çıktı. İstanbul Barosu mensuplarından sayın Av.Kadri Necati Markoç olumsuz oy kullanmış. Bunun değerlendirmesini avukat kamuoyunun vicdanına bırakıyorum. Çok fazla da bir şey söylemek istemiyorum bu konuda. Eminim Kanlıca için yukarıdaki gerçek dışı ifadeleri kullananlar şimdi harıl harıl bu yeri karalamak için çalışmaya başlamıştır. Olsun herkesin bir çalışma amacı ve tarzi var ! Biz işimize bakıyoruz.
 
SAĞLIKTA DEVRİM YAPTIK. 

Sağlıkta gerçekten bir devrim yaptık Buna biz ön ayak olduk. Bu üçlü bir protokoldür.  İstanbul Barosu, TBB ve Alman Hastaneler Grubu ile. Bu arada senelik 120.000 TL2ye kadar yatarak tedavide %80 bir sağlık güvencesi getirildi. Hatta şu an eş ve çocuklara da buna dahil edildi. 6 ay boyunca prim ödedikten sonra eş ve çocuklarda bu sağlık hizmetinden yararlanacaklar. Bunun ile yetinmedik,  bir süre kadar önce çağlayandaki baro biriminin bitişiğinde bir doktor görevlendirdik. Meslektaşlarımızın ayakta tedavilerini yapıyor, muayenelerini yapıyor, EKG var, kan ölçümü var, tansiyon ölçümü var en önemlisi ilaç yazıyor.  En azından meslektaşımız adliyede işini gördükten sonra hastaneye gitmeden burada doktora muayene olabilecek ve ilaç yazdırabilecek. Hatta şimdi yeni bir projemiz var İstanbul Barosu olarak AMBULANS satın alacağız. Bu ambulans Çağlayan adliyesinde duracak ve avukata, hakime, savcıya, hatta gerekirse (ki umarım hiç kimse için ihtiyaç olmaz) vatandaşa da hizmet verecek.  İstanbul Barosu bunu yapar, buna gücü var. Biz sağlıkla ilgili bu çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
 
BÜTÜN BARO ODALARINI  YENİLEDİK 

Çağlayandaki konsepti gördünüz çok daha ferah çok ta beğenildi. O zaman bunu bütün adliyelere uygulayalım dedik kartalı da aynı şekilde yapıyoruz. Bütün baro odalarını bu yeni mevcut anlayışa uygun biçimde yeniledik.
 
ADLİ YARDIM VE ZORUNLU MÜDAFİLİKTE ÜCRETLERİ ARTTIRDIK.
 
Ben geçenlerde okudum Sayın Filiz Kerestecioğlu bu ücretleri düşük bulduğunu, arttırılması gerektiğini söylemiş. Filiz Hanım da tam detaylarını bilmiyor olabilir, ona da saygı duyarım. Gayet  iyi niyetle söylemiştir belki bilmiyordur ama biz göreve geldiğimiz günden sonra yaptığımız düzenlemelerle rakamlar şöyle; 2010 yılı sonu itibarı ile Adli yardım sisteminden İstanbul’daki avukatlara aktarılan toplam ücret 4.87.238 TL iken 2011 sonunda bu rakam 8.610.592 TL’ye yükselmiştir. Benzer artış zorunlu müdafilik için de geçerlidir. 2010 yılsonu itibari ile zorunlu müdafilik kapsamındaki görevlendirmede avukatlara ödenen ücret 13.944.304 TL iken 2011 yılsonu itibari ile bu rakam 21.989.282 TL’dir.    Adli yardımda maksimum seviyeye ulaştık. Hem meslektaşa ödediğimiz rakam arttı hem de görevlendirme sayısı arttı. Aynı şey CMK ’da da  geçerli. Ancak sonra şöyle bir şey oldu belki o gelişme çok iyi bilinmiyor. Maalesef üye sayısı az olan Baro’lardaki bir takım sıkıntılar sebebiyle TBB yayınladığı bir yönetmelikle bütün Baro’lar bakımından kendisi bir sınır belirledi. Bu,  bizde bir düşme yarattı. Bu düşüş TBB’nin bir süre önce yaptığı yönetmelikten kaynaklanandı.  Biz maksimuma çıkarmıştık ama düşüreceksiniz dendi.
 
Biz de bunun üzerine bir dilekçe ile başvurduk “lütfen bunu yapmayın, her Baro’nun konumu statüsü ayrıdır” dedik. Sanırım TBB, küçük baroların ödenek sıkıntıları olduğu için  bunu dengelemek adına yaptı ancak İstanbul Baro’sunun  böyle bir ödenek sıkıntısı olmadığı için biz meslektaşımıza olabildiğince hakkının en maksimumunu verebilecek konumdayız. Bu yüzden başvuruyu yaptık ve zannediyorum ikna ettik yakında daha esnek bir hale gelecek. Belki bundan dolayı böyle bir algı doğmuş olabilir.
 
ÜCRETSİZ BİLGİ BANKASI YAPTIK.
 
Daha önce de vardı diyorlar. Evet vardı ancak bir takım firmalarla anlaşılmıştı. Şifreli ve ücretliydi.  Ama bu bizim yaptığımız doğrudan doğruya Baro bilgi bankasıdır ve ücretsizdir. Arada dağlar kadar fark var.  

KANUNLARIMIZI DAĞITTIK
 
Biliyorsunuz daha önce yeni TTK, BK ve HMK’yı bastırarak ücretsiz meslektaşlara dağıttık. Şimdi de çok değişiklik olduğu için  en son haliyle  Ceza Mevzuatını bastırdık, yakında gene ücretsiz olarak meslektaşlara dağıtacağız.
 
ÜCRETSİZ MESLEKİ MESULİYET SİGORTASI SAĞLADIK
 
Bir banka ile yaptığımız anlaşma üzerine meslektaşlarımıza Ücretsiz mesleki mesuliyet sigortası sağladık.
 
BARO TV
 
Baro TV’yi çok geliştirdik. Yaptığımız konferansları gidemeyen meslektaşlarımız için buraya yüklüyoruz. Hatta zaman zaman canlı yayın yapmak ta mümkün oluyor. Şimdi bunu bir takım cihazlar alarak daha da profesyonel hale getiriyoruz.
 
2 TANE TİP SÖZLEŞME HAZIRLADIK 

Bağlı çalışan avukatların sorunlarını hepimiz biliyoruz. Bağlı avukat dendi, İşçi avukat dendi Şimdi biz bununla ilgili 2 tane TİP sözleşme hazırladık ve bunlar Yönetim kurulunca kabul edildi.  Bu iki TİP sözleşmeyi Barolar Birliğine sunduk. Çünkü burada önemli olan temenni değil, bağlayıcılık gücü olan bir metin. Dolayısıyla bu tip sözleşmeler ancak TBB genel kurulundan geçtiğinde ve belki de meslek kuralları içine girdiğinde gerçek anlamda bir yaptırım gücüne kavuşacak. Bu geçtiği zaman, tabiki bütün sorunlarını çözmüş olamayız ama çok önemli bir standart getirmiş olacağız. Bu bana göre önemli bir adımdır.  Bütün bu çalışmalara katılan, katkı veren meslektaşlarımıza da teşekkür ediyoruz. Ama şunu unutmayalım. Tek başına bu meseleyi çözmüyor. Sorun aktif 83 toplam 103 hukuk fakültesi ve bunun yarattığı büyük arz. Bunun nasıl çözüleceğine, bu kadar çok meslektaşa nasıl yeni iş alanları yaratılabileceğine odaklanmak gerekir. Bu bir anda sihirli bir değnek ile çözülebilecek bir mesele değil.
 
KADINA ŞİDDET İÇİN 

Kadına şiddet meselesiyle ilgili adli yardım bünyesinde Çağlayanda özel bir birim açtık. Bunun avantajı şudur; Baroya kadar gelmesine imkan bırakmadan böyle bir şiddete uğrayan kadın şimdi direkt bu birime başvurabilecek.  Aynı mantık ve anlayış ile, adli yardımı 4-5 ayrı bölgeye dağıttık ki ihtiyaç sahipleri Baro merkezine kadar gelmeksizin lokal olarak buna başvurabilsin.
 
STAJYERLERE AYRI ODA YAPTIRDIK. 

Her oda stajyerindir ama bir de onlara özel böyle bir oda verdik. Bunun psikolojik bir etkisi var. 2 tane stajyerimiz bu sene SEM staj eğitim merkezi yürütme kuruluna girdi. Diyorlar ki eskiden de vardı hayır bu şekilde yoktu. Bunlar şimdi bizzat oradaki avukatlar gibi oy hakkı olan üyeler.  SEM’ in 2 tane stajyer üyesi oldu.
 
SERVİSLER 

Çağlayan-taksim, çağlayan-Bakırköy, çağlayan-Kadıköy hatlarında ücretsiz servis uygulaması başlattık. Şimdi Kartal açılınca Kadıköy’ü iptal edip doğrudan Kartal-Çağlayan yapacağız. Bakırköy’ü de Küçükçekmece ve Büyükçekmece’ye kadar uzatacağız. Böylece omurgayı birbirine bağlamış olacağız. Taşıma haftada 12.000’e ulaşmış durumda.
 
Ben burada bir kez daha,  bu proje her ne kadar bizim programımızda da olsa yıllardır buna programlarında yer veren, bunun hayata geçirilmesinde emek harcayan, büyük destek olan Av. Kemal Aytaç üstadımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Bu, bir avukatın yönetimde olan guruba dahil olmasa da, yönetimde bulunmasa da Baro’suna ne kadar önemli katkılarda bulunabileceğinin çok anlamlı bir örneğidir. Umarım bu örnekler çoğalır ve aile olma duygularımız daha da pekişir.
 
YENİ AVUKATLIK KANUNU 

Bununla ilgili yoğun bir çalışma yaptık ve baro görüşünü de güncelledik. Ancak mevcut konjonktür ve sıranın artık barolara gelmesi sebebiyle çok dikkatli davranmak durumundayız. Bu uzun bir konu.
 
ÜNİVERSİTELERLE İŞ BİRLİĞİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR OLUŞTURDUK
 
Üniversitelerle bir takım işbirlikleri yapıyoruz. Bu çerçevede bir teklif getirdik.  Siz eğer bize yani baro üyelerine yüksek lisans ve doktora programlarında %50 indirim yaparsanız biz de sizinle bir iş birliği protokolü yaparız dedik ve yaptık. Birçok üniversiteyle doktora ve yüksek lisans programlarında %50’yi bulan indirimler aldık.
 
DEMOKRATİK YÖNETİM 

Baro meclisinde grupların demokratik katılımı sağlandı.
 
BAROYU ULUSLARARASI ALANDA DUYURDUK  

Çok az yurtdışına çıktım. Sadece gezi olsun diye hadi oraya da gideyim, hadi buraya da gideyim demedim. Çok önemli bulduğumuz Baro’nun orda bulunmasının önemli olabileceğini düşündüğüm platformlara gittim. 

En son bize yapılan saldırıyla ilgili Avrupa Barolar Federasyonu’na gittim. Orada kararı değiştirmek suretiyle destek mesajı çıkartılmasını sağladık. Bizzat kürsüye çıktım Fransızca olarak durumu izah ettim.   Alkışlarla karar değiştirilerek destek mesajı kabul edildi. En son yine İstanbul Baro’su olarak Macar Baro’su dergisinde yayınlandık. Barcelona barosu bizimle bir röportaj yaptı. 

KARAKOLDA BARO VAR
 
İşkenceye karşı mücadele hattı açtık. Yine haklarını teslim etmek gerek Çağdaş Hukukçular Derneği’nin girişimi ile , Türk Tabipler Birliği ile ortaklaşa biz bunu yaptık. Onların önerisi veya girişim ile biz de bunu çok olumlu ve doğru bulduğumuz için Baro olarak bir hat almak suretiyle böyle bir projeyi başlattık. Bu avukat için değil, bu vatandaş için geçerli bir hat. Halen yapısal olarak tamamlanmadı, en kısa sürede çok daha iyi hale gelecek. Buna rağmen şimdiden caydırıcı bir unsur oldu. Bunu gelen telefonlardan anlıyoruz. Emeği geçenlere çok teşekkür ederim.
 
1 MAYISTA MEYDANLARDAYDIK
 
Yıllardır İstanbul Barosu 1 Mayıs’ta meydanlarda yoktu. Biz emeğin ve emekçinin yanındayız. Emeğe saygı bizim ilkelerimizden birisi.  Dolayısıyla biz iki 1 Mayıs’tır taksime yürüyoruz. Ve orada da İstanbul Baro’sunu temsil ediyoruz. Bundan da büyük bir mutluluk ve onur duyuyoruz.
 
BARO BİNASINI YENİLECEĞİZ. 

Yeni dönemde ilk hedefimiz baro binasını yeniden yapmak. Bu yıllardır hep konuşuluyordu biz artık somut adım attık. Hukuken gerekmediği halde üyelerimize başvurarak sandık genel kurulundan da bu yetkiyi aldık.  Projesini yaptık, izinlere müracaat ettik ve inşallah bu binayı yıkacağız. Projemizde şöyle, ana caddeden giriş olacak, baronun ihtişamına uygun bir giriş, yüksek tavan ve  baroyu daha iyi tanıtabilmek adına sağda baro müzesi olacak. Alta üç kat ineceğiz. Bir katını arşiv, bir katını yüksek tavanlı, balkonlu ve localı, konser ve tiyatro da yapılabilecek bir salon yapacağız. Yine diğer katını da modern bir toplantı salonu olacak. Kafeterya asma katta hizmet verecek Ada Cafe bitmeyecek.    En üst katı da eski Çatı’da olduğu gibi modern bir teraslı restoran yapacağız.
 
Yeni dönemde mutlaka bir huzurevi yapacağız.  

İlkemize, ülkemize,  cübbemize sahip çıkmaya devam edeceğiz. 

Merkez ve Komisyonların yeniden yapılandırılması gerektiğini düşünüyoruz. yani daha faal daha işlevsel bir yapıya kavuşturulmalı diye düşünüyoruz keza avukat hakları merkezi de gittikçe daha da önem kazanıyor. Onu da daha işlevsel bir hala getirebiliriz diye düşünüyorum.
 
Mesleki sorunların çözülmesi bakımından yine elimizden gelen bütün gayreti göstereceğiz. Bir de önümüzdeki dönem hukuka, hak ve özgürlüklere karşı müdahalelerin, saldırıların, baskıların daha da artacağını, mücadelenin daha da sertleşeceğini düşünüyorum. Bunun ayak seslerini, faşizmin ayak seslerini duyuyoruz. Bizzat artık avukatlara yönelen bazı fiili ve fiziksel saldırılarla bunu görüyoruz. Burada işte İstanbul Baro’sunu çok dik tutmamız gerekecek.
 
Rahmetli büyük hukukçu Halit Çelenk!. Biz ölümünden 15 kadar önce kendisini ziyarette bulunduk ve ödül verdik. Onunla söyleştik.  O kadar güzel ki… İstanbul Barosuna hitaben bir yazı kaleme aldı ve biz onu çerçevelettik.  Orada bize bir vasiyeti var Halit Çelenk’in “İstanbul Baro’su bugüne kadar dik durmuştur, bundan büyük bir mutluluk duydum. Bundan sonra da dik duracağına eminim”.  Bu bizim için vasiyettir. Bunu yerine getireceğiz. Biz bugüne kadar olan çizgimizden oy alma uğruna vazgeçmeyiz. Olmadığımız gibi görünmeyiz. İlkelerimizi çiğnemeyiz, çiğnetmeyiz, esnetmeyiz, biz bugüne kadar olan çizgimizi aynen sürdürürüz. Bizim cumhuriyet duyarlılığımız değişmez, bizim hukuk devleti duyarlılığımız değişmez. Bizim demokrasi duyarlılığımız değişmez. Bizim meslek onuruna verdiğimiz önem değişmez. Mücadele anlayışımız değişmez. Gerekirse bedel ödeme kararlılığımız değişmez. Rahmetli Ayten Alpman’ın şarkısında söylediği gibi, değişemeyiz, biz böyleyiz…
 
Dava gözetmeden, davanın sanıklarını gözetmeden hukuk devletini savunmaya meslektaşa yönelik her türlü saldırıya karşıya da gerekli tüm cevabı vermeye hazırız. Ben kimsenin İstanbul Barosunun gücünü sınamasını tavsiye etmiyorum. Bu baroya yönelik bir saldırı olduğunda da (yukarıdaki gibi bazı istisnalar hariç) avukatlar, meslektaşlarımız görüş farklılığı, grup farklılığı göz etmeden bu baroya sahip çıkacaklardır diye düşünüyorum. Her durumda yalnız da kalsak, doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz. Gücümüz haklılığımıza ve ilkelerimize olan inancımızdan, bu ülkeye olan sevgimizden gelmektedir.
 
İstanbul Barosu Darbeci değil Harbici Baro’dur.  

Mesela Av. Rıza Bey, İstanbul Barosu’nda olan  “darbeci baro algısından rahatsızım” demiş. Peki, ben soruyorum bu algıyı kendiniz yarattınız nasıl oluyor da kendi yarattığınız algıdan rahatsız oluyorsunuz? İstanbul barosu hayatı boyunca, hayatiyeti boyunca darbelere karşı oldu birileri darbelerin ve darbecilerin önünde iki büklüm eğilirken, İstanbul Baro’ su dimdik durdu. 12 eylül döneminde Baro basıldı ve başkanı gözaltına alındı tutuklandı yurt dışına çıkarılmadı ve hastalık sebebi ile hayatını kaybetti. İstanbul Barosu Darbeci değil Harbici Baro’dur.  Ama İstanbul barosu darbenin her türlüsüne karşı çıkar, hem askeri olanına hem de sivil olanına. Sivil olanlara sesini çıkarmayanlara ne demeli? Peki siz “darbeci Baro” algısından rahatsızken onun yerine önerdiğiniz iktidara yakın, ona biat eden, onunla iş birliği yapan, susan boyun eğen, yeni oluşan yargı gibi “uyumlu” bir baro sizi daha mı mutlu edecek ? Yani bunu yapmayalım. Bu Baro ’ya haksız yere, politik çıkarlar uğruna bu tür yaftaları yapıştırmayalım, buna müsaade etmeyelim. Biz dava ayırt etmeksizin her türlü davadaki hukuksuzluğa karşıyız. Ne oldu Balyoz davasıyla ilgili bütün kamuoyunda “ yaa artık bu kadarı da olmaz” sesleri yükseldi. Benim her zaman söylediğim bir söz var: kirli suyla, çamurlu suyla duş alınmaz, yıkanmak istiyorsanız temiz suyla duş alacaksınız.  Dolayısıyla darbe teşebbüsü iddiasını gerçekten soruşturacak ve yargılayacaksanız hukukun sınırları içerisinde bunu yapmak zorundasınız. Aksi halde hukuku eğip bükerek yapacağınız her türlü soruşturma veya yargılama inanın bana bu, bir darbe teşebbüsü kadar hatta ondan daha vahimdir bir hukuk devleti için. Bu yüzden teknik hukuku, hukukun temel ilkelerini, adil yargılanma hakkını savunan herkesi darbeci olarak nitelemek, planlı bir psikolojik baskıdır. Sizin gibi düşünmeyen, alkış tutmayan biat etmeyen herkese darbeci yaftasını yakıştırarak kimseyi kandıramazsınız. Biz bu yüzden doğru bildiğimizi söylemeye ve yapmaya devam edeceğiz. Zaten herkesi memnun etmek zorunda değiliz. Zaten herkesi memnun ediyorsanız bunda bir tuhaflık vardır. Belki büyük bir kısmı memnun edebilirsiniz. Ama herkesi memnun etmek etkisiz eleman olmak demektir. Herkese mavi boncuk dağıtmak gibi bir anlayışımız yok. Eleştirilere açığız elbette onları dinleriz. Ama sonuçta doğru bildiğimizi, inandığımızı yaparız.
 
GDO TÜRKİYENİN EN ÖNEMLİ SORUNLARINDAN BİR TANESİDİR. 

Şimdi bizim çok önemsediğimiz, çok büyük bir çalışma ile çok iyi hazırlanılmış bir kampanya ile uzun soluklu ve büyük bir kampanya projemiz var. Bu da GDO ve gıda güvenliği  meselesidir. Şu an Genetiği değiştirilmiş Organizmalar Türkiye’nin en önemli sorunlarından bir tanesidir. Kamu sağlığını perişan eden bu gıdalar. Zehir, katkı, mısır şurubu vs…  Biz baro olarak olabildiğince agresif bir kampanya başlatacağız. Çünkü bizim baro olarak en çok önemsediğimiz konulardan bir tanesi Kamu Sağlığıdır.  

Nasıl Olacak?
 
Şimdi henüz onun altyapısını oluşturmaya çalışıyoruz. Zihni anlamda bir takım düşüncelerimiz var ama bunları daha somut hale getirdikten sonra diğer odalarla da iş birliği yaparak bizim bu sorunu çözmemiz lazım. Bizim insanlarımızın yediğinden, içtiğinden emin olması lazım.  Bunun peşini bırakmayacağız. Çünkü yasal anlamda da çok ciddi boşluk olduğunu düşünüyorum. Bizim bu toplumun sağlığını korumamız lazım Baro olarak bu bizim görevimizdir. 76 madde bize bunu da söylüyor bizim kanaatimizce.
 
BAROLARI İŞLEVSİZLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR. 

Yüksek yargı yeniden şekillenince, içtihatlar değişmeye başladı. Çok tehlikeli bir şey söyleyeyim. Biz Avukatlık Kanunun 76. Maddesine dayanarak bir sürü davalar açıyoruz, HES’lerde siyanürle altın aramasında, gıdalar da vb… bir sürü dava. En son maalesef bizim İstanbul Baro’su olarak açtığımız bir davada Danıştay’ın bir dairesi Baro’nun burada dava açma hak ve ehliyeti yoktur diye yerleşik içtihattan döndü.  3’e 2 karar çıktı. Ama o iki hâkimin “hayır Baro’nun böyle bir hakkı vardır, görevidir ve toplum içinde bir güvencedir” şeklinde bana göre tarihe geçecek harikulade karşı oylarına rağmen 3 hakim “hayır açamaz” dedi.  Şimdi bu dava daireleri kuruluna gitti oradan da olumlu yanıt gelmez ise Baro’ların kolunu kanadığını kıracaklar. Ama kaybeden Barolardan ziyade toplum olur. Çünkü biz burada vatandaşın hakkını ve hukukunu korumak üzere davalar açıyoruz.   

BAROLARIN DELEGE YAPISININ DEĞİŞTİRİLMESİ 

Bu ne mantığa uygun, ne ahlaka ne de demokrasiye. Diyorlar ki “temsilde adalet” . Türkiye’deki toplam avukatların %40 İstanbul Barosu’ndan buna mukabil şu anki sistemde dahi İstanbul barosu delege bazında %22 temsil ediliyor. Bu düzenleme ile %10’na düşürüyorlar. Bütün Baroları 4 er tane delegesi olacak 1000’ni veya 2000’ni geçen barolarda her 1000’ni veya 2000’ni geçen sayıda bir delege arttırılacak. Bu bir kere avukatlara saygısızlıktır. Orada 50 avukata bir delege burada 2000 avukata bir delege. Kaldı ki kimi kandırıyorsunuz, nasıl temsilde adalet bu? Niye Bilecik ile İstanbul aynı sayıda milletvekilini çıkarmıyor. Çünkü İstanbul’un nüfusu ile Bilecik’in nüfusu arasında fark var. Burada tek bir durum var. Bu delege yapısını değiştirecekler ve bu delegeler TBB yönetimini belirlediği için Türkiye Barolar Birliğini ele geçirecekler.  Peki, ne olur? Diyelim ki Barolara Birliğini ele geçirdiler.
 
Barolara Birliği maalesef halen bir vesayet organı konumundadır. Bunun barolar üzerindeki etki ve baskısını kullanacaklar. Sonrasında TBB çok büyük bir ekonomik güç olduğu için bu gücü demoklesin kılıcı gibi kullanacaklar. En önemlisi Kanun çalışmalarında bakanlığın daha çok muhatap aldığı Türkiye Barolar Birliğidir. Böylece ele geçirilmiş bir Barolar Birliği ile bütün kanunlara, hukuka aykırı kanunlara meşruiyet sağlayacak ve kazandıracaklar. Dolayısıyla bunun için çok büyük bir mücadele vermek lazım.
 
Doğrudur, yanlıştır biz dedik ki, (çünkü bazen yapıldıktan sonra bir işe yaramıyor iş işten geçiyor) eğer böyle bir şey yaparsanız ve o dönemde baro yönetiminde biz olursak Türkiye Barolar Birliğinin hiçbir genel kuruluna gitmeyeceğiz. Böylelikle %40 temsil edilemeyecek orada. Barolar Birliğini o anlamda meşruiyetini tartışmalı hale gelecek . Aynı anlayış ve duyarlılığa sahip başka barolar da aynı yola gittiğinde durum daha da farklı hale gelir. Elbette bu bizi bağlaya bir düşüncedir. O anda Baro’da başka bir yönetim olursa belki ortaya başka bir düşünce, anlayış çıkabilir. Daha “uyumlu” bir baro olabilir !
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN:  Avukat kamuoyu ile yeterli iletişimin sağlandığı ve çalışmalarınızın desteklendiğine inanıyor musunuz? 
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL: Burada bir başarısızlık olduğunu kabul etmemiz lazım. Bu bizimle başlamış bir şey değil ama yine de kabul etmemiz lazım, bizim bu iletişimi yeterince kurabildiğimizi düşünmüyorum. Mesela Arabuluculuk gibi çok önemli bir eyleme 300 kişi civarında avukat geldi. İstanbul Baro ’sunun üye sayısı 30.000’dir. 30.000 üyeli bir Baro’da böyle bir eyleme 250-300 avukat geliyorsa bunda bir yanlışlık var, bir hata var. Demek ki biz de bu anlamda, meslektaşlarımızı bu mücadeleye katma, çekme anlamında çok başarılı olamadık. Şimdi bunun nedenlerini de kendi içerimizde de düşünüp, açık yüreklilikle tahlil edip bunun nedenlerini araştırmamız gerektiğine inanıyorum. Burada gerçekten bir başarısızlık olduğu gözüküyor. İletişim bakımından belki Baro TV’yi, sosyal medyayı daha fazla  kullanmamız, tüm gruplarla daha düzenli olarak bir araya gelmemiz  lazım. 
 
Bu dönem en azından meclis dışında gruplarımızla 2-3 kez bir araya geldik. Buna yeterli diyemem.  Eğer biz kazanırsak önümüzdeki dönemde bu tür toplanmaları ya da bölgesel toplantıları daha sık yapmak gerektiğine inanıyorum.  Yani sadece seçimden seçime bölgelere gidip görüşmemek lazım. Doğrusu bunun belirli aralıklarla bütün bölgelerde, avukat meslektaşlarla, bölge toplantıları yapıp daha sık zaman dilimleri içerisinde onların önerilerini ve eleştirilerini almak gerektiğine inanıyorum. 
 
Aslında çok istediğimiz halde şunu yapamadık, Baro odalarına şikayet kutusu koyup oraya meslektaşlarımızın her an görüş veya eleştirilerini yazabilmelerine imkan tanıyabilmeliyiz diye düşünüyorum. Belki zaman zaman bu eğilimleri alabilmek adına anketler yapılabilir. Sonuç olarak meslektaşlarla bağ ve iletişim anlamında ben çok başarılı olduğumuzu düşünmüyorum. Bunu daha iyi bir hale mutlaka getirmemiz gerektiğine inanıyorum.    
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           : İstanbul Barosu’na bu 2 yıl içerisinde alınan personel sayısı nedir? Personel alımını hangi kriterlere göre belirliyorsunuz? 
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL :
 
Her dönem İstanbul Barosuna ihtiyaç doğrultusunda personel alınır. İstanbul Barosu büyüyor. Adli yardım ve hizmetlerde (örneğin sosyal tesisler, servis) artış olduğunda personel yeterli olmayınca personel almak zorunlu oluyor. Dolayısıyla bu personel alımları ihtiyaca göre ve liyakat esasıyla oluyor. 
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           : Geçen seçimde, yönetim kurulu kararlarının daha şeffaf ve denetlenebilir bir şekilde avukat kamuoyu ile paylaşılacağına dair söz vermiştiniz. Özellikle söylentilere engel olmak için başka tür bir yapılanma gerektiğini düşünüyor musunuz? 
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL : Biz bu dönem yapısal şeyler çok uğraştık. 6 ayımız merkezler, komisyonlar vs. ile geçiyor. Ve arkasından da Ülkenin gündemi ve konjonktürü sebebi ile kendimizi bir anda büyük bir mücadelenin, boğuşmanın içerisinde bulduk. Hepsi de bize çattı.
 
Yeni bir adliye! bu bizi o kadar meşgul etti ki devasa bir yapı düşünün size orada 40 küsur oda ayrılmış 800 metrekarelik alan dışında. Bunların yapılması, mimarisi, teslim alınması, anahtarların alınması, buraların tefrişi, bunlar o kadar çok zamanımızı aldı ki. Bizim neler yaşadığımızı kimse bilmiyor. Biz orada çay ve su verirken bunları elimizden almaya kalktılar. Bizde gerekli cevabı verdik. Bunlara karşı dimdik durduk.
 
Şeffaflık güzel. Bunların hiç biri gizli değil ki. İsteyen bunları ulaşabilir. Faaliyet raporlarında var. Bu kararların yayınlanmasının yararı acaba nedir sorusu geliyor aklımıza. Bu kararların büyük bir çoğunluğu rutin staj işlemleri staja kabul, disiplin vs…
 
Bu kararları yayınladığınız da örneğin bu kararlarda bir avukat meslektaşlarımızla ilgili son soruşturmanın açılmasına ilişkin kararlar var. Yani disiplin kuruluna sevk ediyorsunuz artık. Bu isimlerin acaba internet sitesinde yer alması doğru mu? Hep bunları düşündük. Bu beni rahatsız eder. Sonra o kişiler gelip, özel hayatın ihlali ilkesinde kişisel verilerin korunmasından hareket edebilir mi?
 
İsminin orada gözükmesi, müvekkil açısından da sorun teşkil edecektir. Vekâletini geri alma yoluna bile gidebilir. Bunlar bizde çok tereddüt yarattı. O yüzden bunu bu dönem yapamadık önümüzdeki dönem de yönetime gelirsek belirttiğimi sakıncalar karşısında yapar mıyız bunu da bilemiyorum.  Başka düşüncelerle bu mahsurları giderebilecek formüller bulabilirsek bu yapılabilir.
 
ESKİ BAŞKAN HAKKINDA BAŞKASINA SÖZ SÖYLETMEM 

Birkaç kez benim bulunduğum bir ortamda hukukçu olmayan kişiler tarafından eski başkanla ile ilgili nahoş bazı sözler sarf edilmiştir. Ben kurumsal bakarım, sonuçta Baromun başkanlığını yapmıştır, Benim de yönetiminde çalıştığım bir kişidir. Benim bulunduğum ortamda kimse eski başkan ile ilgili söz sarf edemez. Söz söyletmem. Biz birbirimize karşı eleştirilerde bulunuruz, bize yöneltilen suçlamalara cevap veririz ancak bir başkası bunu benim yanımda yapamaz.  Benim aldığım terbiye bunu gerektiriyor. Benim yapım bu.
 
Eski başkanın bizim ile ilgili star gazetesine yaptığı, bizi suç işlemekle itham eden açıklamanın anlamını avukat kamuoyunun vicdanına ve takdirine bırakıyorum.
 
Eski başkan, geçen dönem baro başkanıydı ve devam etmek için aday olması anlaşılabilir.  Biz de farklılığımız sebebiyle aday olduk. Detayına girmek istemem, bu bizim grup içi meselemiz.
 
Ancak ben soruyorum eski başkanın bu dönemde aday olmasının objektif kriterleri, nedenleri nelerdir?   Doğrusu merak ediyorum.
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           :  Profesör olmayı düşünüyor musunuz? Profesör olduğunuz da tam gün yasasından dolayı Baro Başkanlığı yapabilecek misiniz?
 
 Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL:  Ankara Baro Başkanı bir profesör. Profesörlüğün Baro Başkanlığına  bir etkisi yok. Proföserlük ve Doçentlik aynı statüdedir. Bunun tam gün yasası bakımından bir farkı ve bir ilgisi yok. Üstelik tam gün yasası bazı yönlerden Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Dolayısıyla tekrar başkan olmak için benim profesörlüğüme bel bağlanılıyorsa bu bir tatlı hayalden ibaret! Üstelik de bu yoğun tempoda takdim tezimi kısa zamanda yazabileceğimi de sanmıyorum. Üzgünüm !
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           : Yönetim kurulu ve diğer çalışma arkadaşlarınızdan memnun musunuz? Kan değişimi olması mı yoksa aynı kadroyla devam edilmesi mi doğru olur sizce? 
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL : Bir kişi hariç aynı yönetim kurulu ile seçime gidiyoruz. Bu tam olarak Yönetim Kurulu arkadaşlarım için ne düşündüğümü gösteriyor. Sadece Başar Bey bizimle olamayacak. Tamamen kendi istediği, onun da kendine göre kişisel ve haklı bir takım gerekçeleri var. İleriye yönelik başka düşünceleri var. Saygı duyuyoruz.  Yerine alacağımız meslektaşımızın kadın olma olasılığı çok yüksektir. Aynı kadro ile gitmemizin birinci sebebi,  konuşmamın başında da söyledim bir başarı varsa bu yönetim kurulunun başarısıdır. Gerçekten çok fedakârca çalıştılar. Hepsine minnettarım. 
 
Diğer bir sebebi ise; bir başarı varsa bu yarım kalanları tamamlama adına bir şans daha verilmesi mutattır ve doğrudur. Ama başka bir şey daha var bu 11 kişilik yönetim kurulunun 10’u mesleğin onurunu ve meslektaşı savunmaktan dolayı ceza soruşturması altında. Bir üyemiz o sırada yanımızda değildi fakat avukat göndermemeden dolayı o da şüpheli. Sonuçta hepimiz soruşturma altındayız. Şimdi bizim bu şartlar altında aynı şekilde gitmemiz aynı zamanda bir mesaj olacak, bir başka direniş, bir onaylatma olacak. “Genel kurul bize yine yetki verdi, genel kurul arkamızda ” şeklinde bir mesaj olacak. Ben arkadaşlarımdan çok memnunum. Onlar benim kader arkadaşlarım. Biz bir aile gibiyiz. 
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           :  Yarışacağınız rakipleriniz hakkında ne düşünüyorsunuz? 
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL : Herkesin farklı hassasiyetleri var. Darbeci Baro algısından rahatsız olduklarını açıklayanlar , o zaman bu algıyı niye yarattıklarını, yarattılarsa da niye rahatsız olduklarını açıklamaları gerekir. Bunun yerine avukatlara önerdikleri susan, boyun eğen, biat eden, iktidara yakın duran, mücadele etmeyen bir anlayışın, “uyumlu” bir Baronun  avukatlığın ruhuna, onuruna, özüne ne kadar uygun olduğunu açıklayacaklar. Ya da daha açık olup “Biz siyasi iktidara yakınız, siyasi iktidar da bizi destekliyor, dolayısıyla biz seçilirsek bu yakınlığı kullanarak sorunları daha kolay çözeriz” diyecekler ki bu daha dürüst olur. Diğer yönden ülkenin bölünmez bütünlüğü, Cumhuriyet, üniter devlet gibi kavramlarla, Atatürk ilke ve devrimleri ile çok barışık olmayan anlayışlar olabilir. Bunlar fikirsel anlamdaki ayrılıklarımız ve farklılıklarımızdır. Yoksa bireysel anlamda hiçbir aday hakkında olumsuz, kötü bir şey söyleyemem ve söylemem. 
 
Bazılarının adaylığı bir anlayış üzerine dayanıyor bu anlayış bakımından bizim farklılıklarımız ve eleştirilerimiz olabilir. Ama bazılarının adaylığının böyle bir anlayışa dayanmadığını görüyorum veya gözlemliyorum fakat Objektif temelini de açıkçası göremiyorum. Ben avukat kamuoyunun, meslektaşlarımızın bütün bunları kendilerinin değerlendireceğini, gerek bu güne kadar yapılanlar, gerek önümüzdeki dönem bakımından bütün adayların yapmayı düşündükleri hususlar bakımından tırnak içerisinde “yüksek siyaset” denilen kavrama yaklaşımları, mesleğin yapısı, onuru, bütün bunlarla ilgili düşüncelerinin meslektaşlar tarafından bir süzgeçten geçirileceğini ve herkesin ona göre oyunu kullanacağını düşünüyorum. 
 
Biz hiçbir zaman bir oy kaygısı ile hareket etmedik, daha çok oy almak adına ilkelerimizden, düşüncelerimizden ödün vermedik. Oy uğruna kimseye özel olarak mesaj vermeyiz, mavi bocuk dağıtmayız, inanmadığımız veya düşünmediğimiz şeyleri ortaya koymayız. Biz buyuz. Açık söylüyor ve tekrarlıyorum: Kavga öncelikli seçeneğimiz değildir. Sorunlarımızın çözümü için öncelikle diyalog ve müzakere, ancak olmuyorsa mücadele. Kavga ve mücadeleyi göze almadan, müzakereden de sonuç almanız çok kolay değil. Elbette burada kastettiğim meşru demokratik direniş ve mücadele. Biz hukukçuyuz. 
 
Şunu da söylemek istiyorum, Filiz Hanım’ın seçim afişindeki fotoğrafını da çok güzel ve başarılı buldum. Bir kadın adayın olması da güzel ve renkli bir şey. Bir kadın adayın olmasını ben hoş buluyorum. Bununla birlikte cinsiyetten ziyade önemli olan adayların temsil ettiği anlayış, Baro ’ya, Baro’nun işlevlerine yönelik yaklaşımları, düşünceleridir. 
 
Tüm bunlar değerlendirilecektir ve genel kurulumuz gerekli kararı verecektir. Bu karara karşı hepimizin boynu kıldan incedir. Biz seçilirsek aynı anlayışla, aynı azimle, aynı kararlılıkla, aynı heyecanla yola devam ederiz. Kazanamazsak ta büyük bir vicdan rahatlığıyla emaneti teslim etmiş oluruz. 
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           :  Seçilirseniz, ülke siyaseti ile geçen dönem olduğu gibi ilgilenmeye devam edecek misiniz? Yani “yüksek siyaset” yapacak mısınız? 
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL : Biz öyle düşünmüyoruz ama açıkladığım anlamda eğer bu “yüksek siyaset” ise evet bunu daha da yükseklere taşıyarak yapmaya devam edeceğiz. Şunun da garantisini verebilirim. Biz “alçak siyaset” yapmayacağız. Bizim hiçbir şeyin  “alçağı ile” işimiz olmaz. Çünkü o “yüksek siyaset” baş eğmemeyi, susmamayı, biat etmemeyi, mesleğin onurunu, bu Baro’nun onurunu da aynı şekilde yüksek tutmayı içeriyor. Sorarım size, ülkenizde yargı bağımsızlığı yoksa, hukuk devleti ilkeleri bir yana bırakılmışsa, hak ve özgürlüklerin güvencesi olması gereken yargının bizzat kendisi en büyük tehdit haline gelmişse ve bu, ülke siyasetinin bir parçası ve sonucu ise bununla ilgili bir şey söylemeyecek misiniz? Bu konuda bir sözünüz olmayacak mı? Gene o “ yüksek siyaset” Cumhuriyeti, onun kuruluş felsefesi ve değerlerini, Anayasamızın değiştirilemez ilkelerini, üniter devleti, tam bağımsızlığı, demokrasiyi, hukuk devletini en yüksek hedef olarak tutmayı gerektiriyor. Bütün bunlar “ yüksek siyaset” ise söz veriyoruz bu “yüksek siyaseti” yapmaya devam edeceğiz. 
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           : Çağdaş Avukatlar Grubunun, Kav ve Özgürlükçü avukatlar grubu ile birleşmesi ve bir kadın adayla seçime girmeleri konusunda ne düşünüyorsunuz? 
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL :  Bir kadın adayı olmasını gerçekten hoş ve anlamlı buluyorum. Bunu söyledim. Ancak sadece kadın olmak, sadece cinsiyet vurgusunun da çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Bunun yanında bir anlayış vs.. olduğu zaman önemli olur yoksa bir anlayıştan o anlayışı oluşturan kökten veya diğer hususlardan koparılmış bir şekilde sadece şekli anlamda “kadın olma” vurgusunun çok doğru olduğunu düşünmüyorum.   
 
Birleşme bakımından ise, bu bizim meselemiz değil. Bu hepsi de dostlarımız olan meslektaşlarımızın bir iç meselesidir. Daha küçük ölçekteki bu aile meselesine bizim bir şey söylememiz doğru olmaz.  Birleşen bu üç grubun ne kadar birbiri ile uyuştuğunu, uyumlu olacağını, ne denli homojen bir yapı arzedebileceğini, bunun kendi içinde sorun çıkarıp çıkartmayacağını bilemiyorum. Bu gibi durumlarda 2+2+2 her zaman 6 etmeyebiliyor. Dediğim gibi bu husus anılan grupların iç meselesidir. Somut bir duruma karşı bir hareket tarzı ve tercihidir. Bu hareket tarzına ve tercihe saygı duyuyorum. Herkes de saygı duymalıdır.  Zaman her şeyi gösterecek gibi düşünüyorum. 
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           : Bilindiği gibi, önümüzdeki dönem TBB yeni Başkan ve yönetim kurulunu seçecek. İstanbul Barosu olarak, bu seçimlere dair herhangi bir çalışma ve hazırlığınız var mı? Olmalı mı? TBB seçimleri hakkında görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız? 
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL :  Her şey zamanı geldiğinde düşünülür. Ben şimdiden Barolar Birliği seçimlerinin düşünülmesini, zikredilmesini doğru bulmuyorum. Zamanı gelince elbette ki bunlar düşünülecektir. Elbette ki İstanbul Baro ‘su Türkiye’nin en büyük Baro ‘su olarak önemli bir güçtür, bir faktördür. Zamanı gelince TBB ile ilgili olarak ta İstanbul Barosu olarak gerekli düşünceyi, nasıl bir yol izleyeceğimizi tartışacağız ve bir yol haritası belirleyeceğiz. Bu da her zamanki gibi kişiler temelinde değil, ilkeler ışığında olacak.  Bir tek söyleyebilirim,  yukarıda açıkladığım gibi bu dönem TBB’nin önemi çok daha arttı. Hem delegasyon anlamında, hem de yapısal ve işlevsel anlamda TBB her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor. 
 
Bu kadar önemli ve bizim de sonuçta üst organımız olan bir yapıyla ilgili bizim duyarsız olmamız düşünülemez. Ama her şeyin zamanı geldiğinde değerlendirilmesinin daha doğru olduğuna inanıyorum. Şimdi önümüzde önce kendi seçimimiz var. Önce Baromuz yeni dönemin yöneticilerini belirleyecek ki, gelecek yeni yönetim de kendi öngörüleri doğrultusunda bu meseleyi ele alsın.
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           : Bu seçime aynı delegasyon ile gideceğiniz doğru mu? Yapılan toplantılara, çalışmalara katılmayan delegelerin yerine, bunun yanında aktif olarak toplantılarınıza katılan ve çalışmalarınıza destek veren avukatları delege olarak seçmeyi düşünüyor musunuz? Delegelerinizde bir değişiklik olacak mı?
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL :   Bu delege çok önemli. Bu delege seçim delegesi olacak. Bu Delege Türkiye Barolar Birliğini belirleyecek delege olacak. Delege sayımızda artış ta oldu. 10 kişi kadar delege sayımızda bir artış oldu. 98 delege belirlenecek.
 
Biz bu konuda bu güne kadar hiçbir açıklamada bulunmadık. Aynı delegasyonla gideceğiz diye hiçbir açıklamamız olmadı. Biz tamamı ile emeğe, konuma, liyakate, ilkelerimize göre bir delege yapısı oluşturacağız.
 
Elbette ki bunun içerisinde önceki dönemde var olan delegelerimiz de olacak, değişiklikler de olacak, eklenenler olacak. Bu çerçevede biz en iyi kompozisyonu en adil şekilde oluşturacağız. Buna kimsenin şüphesi olmasın.
 
Adaletbiz / Yeşim TURAN           : Sizce Avukatlar neden size oy vermelidir? 
 
Av.Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL: İzniniz olursa bir soru ile yanıt vermek istiyorum.
 
 AVUKATLAR BİZE NİYE OY VERMEMELİ?  

Bu mesleğin onurunu korumak adına mı eksiğimiz oldu?  Hizmet bakımından hiç mi bir şey yapılmadı? İnsanlara yaklaşımımızda mı eksikler oldu?
 
Kaldı ki ben,  “insanlar bana bundan dolayı oy vermeli” diye başlayan cümleleri sevmiyorum. Bir kere kimse size oy vermek zorunda değil. Vereceklerse de kendilerince nedenlerle oy verirler, vermeyeceklerse de kendilerince nedenlerle oy vermeyebilirler.
 
Biz, bize küfreden, benim ve arkadaşlarımın haysiyetiyle oynayan anlayış dışında herkesi kucakladık.  Hiç bize oy verdi, oy vermedi ayrımı yapmadık. Adliyelerde karşılaştığımız bazı meslektaşlarım yanıma gelip mahcup bir eda ile “ başkanım ben size oy vermedim, bundan dolayı da utanıyorum” dedi. “Ne olur böyle yapmayın, oy vermek zorunda değildiniz ki, oy vermemiş olmanız neyi değiştirir sonuç ta biz seçildiğimizde herkesin yönetimi olarak seçildik, biz de böyle bir ayrım asla yok bu yüzden lütfen müsterih olunuz” dedim.
 
İnanın bizde böyle bir ayrım hiç olmadı. Bize oy verenler de bizim meslektaşımız, oy vermeyenler de bizim meslektaşımızdır.
 
Bana şu şu sebeplerle oy vermeli demek ayıp bir şeydir. Elbette oya talip oluyoruz. Ama nasıl talip oluyoruz? Bizim yapımız, düşüncemiz bellidir, yukarıda aktardım. Oy uğruna bunlardan vazgeçmeyiz, ödün vermeyiz. Ne olursa olsun değil, bu ilke ve düşüncelerimizle yeniden görev almaya talibiz. Bize oy verecek meslektaşlarımız bu düşüncelerimiz ışığında bize oy vereceklerdir, ya da vermeyeceklerdir. Bize oy verenler de sağ olsun, vermeyenler de. Baki kalan bu kubbede bir hoş sada… 

Röportaj/ Fotoğraflar
 Adaletbiz/Yeşim TURAN