Her şey bundan beş yıl önce, daha öğrenciyken şirket bünyesinde çalışan bir avukatın yanında işe başlamamla başladı. Bana söylenene göre, ilk işim çok basitti. Yalnızca icra takibi açıp borçluya ödeme emri gönderecektim. Elime işi nasıl yapacağımı sırasıyla anlatan bir not (önce baro odasına git, baro pulu al, onu vekâlete yapıştır, vekâlet? he en arkadaki, sonra dosyayı tevziye götür vs) sıkıştırılarak adliyeye gönderildim. Ancak mesleğe atılan ilk adımın sevinci, adliyeye yaklaştıkça yerini işi bilmemenin stresine bırakıyordu.

Adliyede elimdeki notta yazanları sırasıyla yerine getirip son aşamaya geldiğimde, artık hayatımda geri dönüşü olmayan bir bataklığın içine düştüğümü anlamam pek uzun sürmedi! Harç makbuzunda yazan 285 TL’yi ödemek üzere uzattığım 300 TL’nin üzerini beklerken, müdür yardımcısının “Avukatına selam söyle” sözüyle irkildim. Kafamdaki bin bir soru eşliğinde para üstünü istemek üzere yeni bir teşebbüste bulundum. “Müdür bey… şey… ben... paranın üstünü alabilir miyim? Ofise açıklayamam da” sözlerini sarf etmemle müdürün sırıtarak “Sen yenisin galiba. Hadi git, avukatına ben açıklarım” demesi bir oldu.

Arkamı dönüp 15 TL’nin hesabını nasıl vereceğimi düşünmeye başladım. “Şimdi böyle de masrafa yazamam ki, yanlış anlaşılırım sonuçta. En iyisi kendi cebimden vereyim, ne olacak” diyerek tebligatı yollayan memurun yanına gittim bu kez.

- Pardon bir tebligatımız vardı da, siz alıyormuşsunuz.
+ Evet, ben alıyorum. Bırakın masrafını, biz yollarız sonra.
- Ne kadar?
+ 10 TL
- Ama arkada tebligat ücretinin 6 TL olduğu yazıyor?
+ Burada sistem böyle, 10 TL’ye gidiyor.

İşleri bir an önce bitirip ofise dönme isteğiyle, daha fazla ses çıkarmayıp parayı uzattım. Tam geri dönüp daireden çıkacaktım ki, memurun “Bakar mısınız?” demesiyle işin henüz bitmediğini anladım. Ben daha “Ne oldu?” diye soramadan, “Başlık ve numara vurmamışsınız dosyaya. Şuradan numaratör ile başlığı alıp vurun. Sonra da dosyayı bana geri verin” dedi. Ağzımdan gayri ihtiyari “Bunu da mı ben yapacağım?” sorusu çıktı. “Evet” dedi memur, “burada sistem bu.”

İçimden “Yahu parayı da fazla aldınız, bunu bari siz yapsaydınız” diye söylenerek gösterdiği başlık ve numaratörü aldım. Bu numaralandırma işlemini yüzümü gözümü mürekkebe boyayarak yarım saatte bitirebildim. O zamanlar acemiydik ama artık tecrübeliyim. Çok kısa sürede, hem de hiçbir yerimi boyaya bulaştırmadan bu işi halledebiliyorum şimdi!

Daireden çıktım, durumu bir an önce yanında çalıştığım avukata açıklamak üzere ofise geçtim. Uzun uzun açıkladım da. Ama çok geçmedi, bizim avukat gülmeye başladı. “Olsun, dert etme, icralar böyle. Mantık yok, sistem var ve orada sistem öyle işliyor” dedi. Bu cevaptan sonra odadan çıkıp, bir an önce bu işten kurtulmanın planlarını yapmaya başladım. Bu hayat böyle gitmeyecekti. İçim içimi yiyordu. Bu işi yapmak için mi bunca yıl okumuştum!

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. İçimde hep bu bataktan kurtulmanın ümidi vardı. Ta ki Sultanahmet’teki bir icra müdürlüğünde eski baro başkanının tozlu raflardan icra dosyası çıkarttığını görene kadar. “Koskoca baro başkanı bile kurtulamamış, ben nasıl kurtulayım” dedim içimden. Velhasıl kurtulamadım da!

Aradan yıllar geçti. Artık stajını yapmak üzere ofiste işe başlayan yeni arkadaşımızın ofise panikle gelip, “Tebligatı APS yolladım ama benden 20 TL yerine 25 TL aldılar” demesi üzerine, ilk çalıştığım yerdeki avukatın tepkisinin bir benzerini bende görmek mümkündü. Gülerek “Bir şey olmaz” dedim, “Orada sistem var ve bu sistem işlemeli.”

Av. Ferhat Teymur, Hukukta Sol Tavır Derneği kurucu üyesi



Kaynak: https://haber.sol.org.tr/blog/diren-terazi/av-ferhat-teymur/mantik-yok-sistem-var-111270