AYSEL ALP

Kazandıkları davalardan hakları olan 25 milyon liralık vekalet ücretlerinin 23.5 milyon lirasına Hazine’nin el koyduğunu belirten avukatlar, bu haksızlığın giderilmesini istediler.

Kamuda görev yapan yaklaşık 4 bin avukat adına verilen gazete ilanında kamu avukatlarının yargının diğer unsurlarının sahip olduğu hiçbir hak ve teminata sahip olmadıkları vurgulanarak, “Bu haksızlık emekliliklerine de yansımakta, 1. Dereceden emekliye ayrılmış bir kamu avukatı 1300 lira emekli aylığına reva görülmektedir” denildi.

25 MİLYON VEKALET ÜCRETİMİZE EL KONULUYOR

Konuyla ilgili aradığımız bir kamu avukatı, 2012 yılı itibariyle kazandıkları davalardan almaları gereken vekalet ücreti toplamının 25 milyon lira olduğuna dikkat çekerek, “Oysa vekalet ücretlerimiz yıllık 7 bin 500 lira ile sınırlanıyor. Kazandığımız davalarda kamuya milyonlarca liralık gelir sağlamamıza karşın, vekalet ücretimizi alamıyoruz. 2012 yılında 25 milyon lira vekalet ücreti almamız gerekirken bunun 1.5 milyon lirası avukatlara dağıtıldı. Geri kalanı ise Hazine’ye gelir kaydedildi” dedi.

Bir başka avukat ise eğitim, sağlık, adalet çalışanlarına sağlanan ‘döner sermaye’ hakkının kamu avukatlarına da verilmesi gerektiğini en azından avukatlık mesleğinin en temel hakkı olan vekalet ücretlerinin adil bir şekilde dağıtılması gerektiğini söyledi.

Çağdaş hukuk sistemlerinde, yargıda iddia, savunma ve karar organlarının eşit şartlarda görevlerini yerine getirirken, birinin diğerine üstünlüğünün söz konusu olamayacağına dikkat çeken avukatlar, “Ancak çağdaş hukuk sistemini yeterince özümseyememiş ülkelerde, bu sistem bir veya iki organın lehine sapma göstermektedir. İddia, savunma ve karar organlarının oluşturduğu ve adına "adalet" dediğimiz sistem, maalesef kendi içinde adaletsizliğe sapmaktadır. Bu sapmada en fazla zarar gören de her zaman "savunma" olmaktadır” dediler.

Kamu avukatının hakim ve savcılar gibi devletin kadro ve bünyesi içerisinde görev yapan, onlarla aynı eğitimi alan, bir ömür boyu göremeyeceği miktarlardaki dosyaların hukuki sorumluluğunu taşıyan kişiler olduğuna dikkat çekerek, “Ama ne yazık ki devlet, kendini savunan bu kişilere üvey evlat muamelesi yapmaktadır. Aynı veya benzer işi yapan kamu görevlileri arasında, gerek mali yönden, gerek statü yönünden uçurumlar bulunmasının hiç bir makul izahı yoktur” diye konuştular.

NE İSTİYORLAR?

1-    Kamu avukatları, hakim ve savcılara nazaran çok daha ağır yük ve sorumluluklar taşımalarına rağmen, onların sahip oldukları hiç bir hakka ve teminata sahip değillerdir. Oysa kamu avukatları, savcılar gibi kamu gücünü temsil etmekte ve kamu adına, her türlü davada devletin yararını korumaktadırlar. Kamu avukatlarına bu hak ve teminatlar tanınmazken, Danıştay, Sayıştay, İdare ve Vergi mahkemelerinde, hukuk fakültesi mezunu bile olmayan kişilerin hakim statüsünde çalıştırılmaları ve hakim ve savcıların her türlü haklarından yararlanmaları da ayrı bir çelişkidir.

2-    Kamu avukatları, personel rejimi açısından klasik memur tanımı içerisinde değerlendirilmektedir. Amiri ise, yerine göre herkes olabilmektedir. Verilen emir ve talimatlara karşı hiçbir teminatı bulunmamaktadır. Hukuka aykırı olan bir emir ve talimatın gereğine göre hareket etmek zorundadır. Bu da, çok büyük sorumluluk ve maddi külfet altında hareket eden kamu avukatlarının, daha sonra meydana gelen sonuçla baş başa kalmasına sebep olmaktadır. Hukuku bilen (veya bilmesi gereken) kamu avukatının emir ve talimatlara sığınması, kendisini sorumluluktan kurtarmamaktadır.

3-    Hakim ve savcılardan çok daha ağır sorumluluklar yüklenen kamu avukatları, onlardan çok daha kötü şartlarda çalışmaktadır. Daha 80'li yıllarda, mali yönden hakim ve savcılarla aynı şartlara tabi olan kamu avukatları, zaman içerisinde hakim ve savcıların haklarının iyileştirilmesi nedeniyle, onlarla kıyaslanamayacak hale gelmişlerdir. Zaman içerisinde yapılan iyileştirmelerle hakim ve savcıların maaşları kamu avukatlarının maaşının üç katına varmaktadır.

4-    Birinci sınıfa yükselen hakim ve savcıların ek göstergesi 7600 rakamına çıkarılmışken, 1. derecedeki bir kamu avukatının ek göstergesi yıllardır 3000 rakamında kalmıştır. Kamu avukatları, zaman içinde ek göstergelerine dokunulmayan ender meslek mensuplarından biridir. Bırakın hakim ve savcıları, bir kamu avukatının ek göstergesi, mimar, mühendis, müfettiş, doktor, diş hekimi, eczacı, veteriner ve biyolog gibi meslek mensuplarından bile daha düşüktür. Zira bu sayılanlardan en düşük ek göstergeye sahip olanların ek gösterge rakamı 3600'dür.

5-    2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 106. ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 152. maddesine göre ödenen özel hizmet tazminatları incelendiğinde, kamu avukatlarının yine emsal meslek gruplarına göre daha az tazminat aldıkları görülecektir.

6-    657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 36. maddesindeki düzenlemeye göre bir çok meslek mensuplarına göreve başlarken ek dereceler verilmişken, kamu avukatlarına ek derece verilmemiştir. Mesela, mimar, mühendis, jeolog, hidrolog, fizikçi, doktor, eczacı, biyolog ... gibi bir çok meslekte göreve 8. dereceden başlanırken, avukatlıkta 9. dereceden göreve başlanılmaktadır. Yine Hakim ve Savcılar iki yılda bir derece alırken, kamu avukatları üç yılda bir derece almaktadırlar.

7-    Bir çok meslekte döner sermayeden maaştan bile fazla pay alınmakta iken, kamu avukatlarının karşı taraftan tahsil ettikleri ve hazineye hiç bir yük getirmeyen vekalet ücretine limit konmasının ve bu limitin de komik derecede düşük tutulmasının izahı ne olabilir? Bir uzman doktor, döner sermayeden bir aylık maaşının 7 katı miktarında pay alabilirken, bir kamu avukatının alabileceği yıllık vekalet ücreti aylara bölündüğünde, yaklaşık maaşının üçte birine denk gelmektedir. Üstelik Avukatlık Kanunu'nun 164/son maddesinde, karşı tarafa yükletilecek vekalet ücretinin avukata ait olacağı düzenlenmiş olmasına rağmen, hala limit uygulamasından vazgeçilmiş değildir.