Süreyya Turan

Statü sorunu:
Avukatlık Yasası’nın 1. maddesine göre avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eden kişidir. Avukatlık Yasamızda avukatın tek tanımı bu olduğuna göre avukatın kamu avukatı diye bir türü yoktur. Kamu avukatları, avukat kimliğinden kaynaklanan haklarımızın teslimini talep etmektedirler.

Bu anlamda serbest veya kamuda çalışanı ile avukatlık bir bütündür, birbirinden bir farkı yoktur. Sorunlar ortak, mesleki kaygılar ortaktır. Kamuda çalışan avukat derken, müvekkili kamu kurumu olan avukatı ifade etmek, bu şekilde de anlamak gerekir. Kamu idareleri bizim çalışma alanımızdır, bu nedenle kamuda çalışan avukatın da savunmasını bağımsız olarak yapma koşullarını sağlamak zorunluluğu vardır. Zaten Türkiye’nin de imzası bulunan uluslararası düzenlemeler devlete avukatlık mesleğinin korunması ve geliştirilmesi konusunda yükümlülükler getirmektedir.

Avukatın tekel hakkı 
temsil yetkisidir

Anayasanın 36. maddesi gereği yargı mercilerinde dava ve takip yetkisi herkese tanınmış bir haktır ancak vekil sıfatıyla yargı mercilerinde temsil yetkisi, Avukatlık Yasası’nın 35. maddesine göre sadece avukatlara aittir. Bu madde ile düzenlenen avukatın tekel hakkı, vekil sıfatıyla yargı mercilerinde temsil yetkisini ve hukuki mütalaa verme yetkisini birlikte kapsamaktadır.

Uygulamada, hukuki mütalaa verme yetkisi avukatlık sınıfı dışında Genel İdari Hizmetler (GİH) sınıfında istihdam edilen hukuk müşavirleri tarafından kullanılmaktadır. Bu durum avukatlık tekeline açık aykırılık oluşturmaktadır. Bu yapının yeniden düzenlenerek hukuki mütalaa vermenin avukatlık sınıfı tarafından yerine getirilmesinin önü açılmalıdır.

Devletin şeffaf olması ve yolsuzlukların önlenmesi gerçekten isteniyorsa; bunun için kamu avukatlarının bağımsız olması ve mesleki güvencelerinin sağlanması önemle gerekir.

Oysa ki kamu avukatlarının görevi cumhuriyet savcıları gibi kamu gücünü temsil etmek, kamu adına görevlerini yerine getirmek ve her türlü davada devleti savunup devlet yararını korumaya çalışmaktır.

Tüm bunların yanında Danıştay, Sayıştay, idare ve vergi mahkemelerinde, hukuk fakültesi mezunu olmayan kişilerin dahi hâkim statüsünde sayılarak hâkim ve savcıların her türlü mali özlük haklarından yararlandırılmalarına karşın, kamu avukatları bu haklardan yoksun bırakılmışlardır.

Devlet Memurları Kanunu’nun mali hükümlerinin uygulanmasını sağlamak üzere hazırlanmakta olan kanun tasarısında kamu kuruluşlarında çalışanlar için yedi sınıf tespit edildiği yayımlanan haberlerden öğrenilmiştir. Bu yedi sınıf sırasıyla; genel idare, sağlık, teknik, emniyet, din, eğitim ve büro hizmetleridir. Bu sınıflamada kamu kuruluşlarında çalışan avukatların ayrı bir meslek grubu olarak ele alınmayıp genel idare hizmetleri içinde mütalaa edildikleri görülmektedir. Bu da idarelerde avukatın ‘memur’ olduğu telakkisinin sonucudur.

Kamu avukatları, statü olarak klasik devlet memuru statüsünde değerlendirildiği için, teftiş ve denetleme yönünden de aynen diğer devlet memurları gibi hukukçu olmayan amir kişiler tarafından denetlenmektedirler. Kamu avukatlarının, klasik devlet memuru olmadıkları, özel kanunlara tabi meslek memuru olduklarının dikkate alınarak iş ve işlemlerin denetiminin de, bağımsız hareket eden avukatlık sınıfına tabi kişilerce yapılması gerekir.

Hukuki mevzuat konusunda kısıtlı bilgi sahibi kişilerin, bir avukatı denetlemesi, hukuka ve yargının bağımsızlığına müdahale olacağı gibi, avukatlık mesleğinin onuruna da yakışmamaktadır. Tüm bu nedenlerle kamu avukatlarının çift taraflı denetimden kurtarılıp barolar tarafından yapılan denetimin yeterli görülmesi veya Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan hukukçulardan oluşan bağımsız bir kurul tarafından denetlenmesi uygun olacaktır.