Usul yönünden irdelenen kararda, söz konusu kararın alındığı toplantıya ilişkin gündemin süresinde üyelere dağıtılmadığı, gündem maddesi ile görüşülen maddelerin farklı olması, dosyanın kararın alındığı gün toplantıda fiziken bulunmaması, müfettişin incelemesinin sonucunun beklenmeden dairenin kendisinin bu ‘mesleğe kabul kararını kaldırması’ gibi başlıklar ile yaşananlar anlatıldı. Öte yandan esas yönünden ise mesleğe kabul kararlarının geri alınamayacağı, daire kararının yok hükmünde olduğu, söz konusu kararın (mesleğe kabul kararının kaldırılmasına ilişkin) 2802 sayılı kanunun 53.maddesine göre uygulanamayacağı, bilirkişi raporları esas alınarak karar verilmesinin yanlış olduğu gibi başlıklarla değerlendirmelere yer verildi.

Muhalefet şerhlerinde, mesleğe kabul kararı kaldırılan ve o tarihte hakimlik ve savcılığa geçiş sınavına katılan kişilerin sınavın iptal edilmesi kararının ardından idare mahkemesine açtıkları 164 ayrı davayı kazandıkları, bu kararından danıştayca onaylanarak kesinleştiği hatırlatıldı. Alınan kararın idare mahkemesi ve danıştay’ın kesinleşmiş kararlarının gözardı edilerek verildiği ifade edilerek, kurulun 37 hakimle ilgili kararının HSYK’nın bir yerlere odaklı çalıştığı hususunda kuşku uyandıracak şekilde davrandığı anlatıldı.

Diğer yandan, mesleğe kabul kararı kaldırılan 37 hakim ve savcının daha önce verdikleri binlerce yargı kararının ne olacağı şu şekilde soruldu: “Mesleğe kabullerinin bu güne kadar yüzlerce, toplamda binlerce karar vermiş ve bu kararlar üzerine bir ı kadar hüküm doğmuş ve icra edilmiştir. Bu kararlar ne olacaktır? Onlarda mı yok sayılacaktır?”

Dairenin muhalif 3 üyesi, mesleğe kabul kararı kaldırılan 37 hakim ve savcı ile ilgili 3.daire kararına usul yönünden şerhlerini şöyle sıraladı:

“Gündem süresinde dağıtılmadı”

6087 sayılı HSYK Kanunu’nun “Dairelerin toplantı ve karar yeter sayısı” başlıklı 30.maddesinin 4.fıkrasında “ dairelerin toplantı gündemi, daire başkanı tarafından işin önemine, ivedi ve ya süreli oluşuna göre düzenlenir. Gündem, toplantının yapılacağı gün ve saati, görüşülecek işleri ve sırasını gösterir.”, (5) fıkrasında ise “Gündemde değişiklik yapılması; ancak gündemin düzenlemesinden sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması halinde ve toplantı gününden en az bir gün önce daire başkanı ve üyelerden birinin yazılı talebi üzerine üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile olur. İvedi ve süreli olmayan talepler bu suretle ele alınmaz. Gündemdeki işlerden birinin sırasından önce ya da sonra görüşülmesi, ertelenmesi veya gündemden çıkarılması aynı usule tabidir” düzenlemesine yer verilmiştir.

Öte yandan, HSYK Çalışma Usul ve Esasları Hakkında yönetmeliğin “Toplantı gündemi ve değişiklik yapılması” başlıklı 6.maddesi (3) fıkrasının 12.12.2014 gün ve 29203 mükerrer sayılı Resmi Gazete ile değişiklik halinde “genel kurul toplantı gündeminde değişiklik yapılması; ancak gündemin düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması halinde ve toplantı gününden en az bir gün önce Başkan ve ya üyelerden birinin yazılı talebi üzerine Genel Kurul üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile olur. İvedi ve süreli olmayan talepler bu suretle ele alınmaz. Gündeki işlerden birinin sırasından önce ya da sonra görüşülmesi, ertelenmesi veya gündemden çıkarılması aynı usule tabidir.” (5) fıkrasında ise, “Dairelerin toplantı gündemi genel sekreter yardımcısının gözetim ve kontrolünde ilgili büro ya da bürolar tarafından müştereken koordine edilmek suretiyle hazırlanır ve toplantıdan en az bir gün öncesinde üyelere dağıtılır” (6) fıkrasında da “Daire toplantılarının gündeminde değişiklik yapılmasında 3 fıkrada belirtilen usul izlenir” açıklamaları yapılmıştır.

Yukarıda verilen düzenlemelere göre, gerek daire gündeminin üyelere dağıtımında, gerekse gündemde yapılacak değişiklikler toplantı gününden en az bir gün önce yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Buradaki “bir gün”ü ise bir tam mesai günü olarak anlamak gerekmektedir.

10.06.2015 tarihinde sabah saatlerinde 105 maddelik gündemin geldiği; iş bu dosyanın içinde yer aldığı, 1 maddelik ek gündemin ise saat 17.00 civarında kuruldan ayrılmak üzere ilen geldiği, ek gündemin mesai saatinin bitimine yakın gelmiş olması ve ertesi günü 11.06.2015 tarihinde saat 09.30’da daire toplantısının başlaması nedeniyle içerisinde 3 tane bilirkişi raporu bulunan bu kadar önemli teknik bu dosyayı inceleye mediğimizden, dosyanın bugünkü gündemde görüşülmemesi, ertelenerek bir sonraki toplantı gündemine alınması yolundaki talebimiz kabul görmektedir.

Gündem maddesi ile görüşme maddesi farklıydı

HSYK’nın 11.06.2015 tarihli, tek maddelik ek daire gündeminde 37 hakim ve savcı ile ilgili olarak oluşturulan gündem maddesinde;

“06.05.2012 tarihinde yapılan ‘Avukatlar için Adli Yargı Hakim ve Savcı Adaylığı (2012-Adli Yardı-Avukat 1) yazılı yarışma sınavında birlikte hareket ederek sınav sorularını ve cevaplarını sınavdan önce elde edip kullanmak suretiyle haksız ve hileli şekilde yazılı sınavı geçtikleri ve bu suretle gerek adaylık, gerekse hakim ve Cumhuriyet savcısı olarak atandıktan sonra mütemadiyen aylık almak suretiyle devlet hazinesine zarar vermeye devam ettikleri,

İddiasına ilişkin olarak, 08.04.2015 tarihli “olur”a istinaden inceleme yapmakta olan kurul müfettişi eli ile yapılan incelemenin durdurulması ve dosyanın Ankara C.Başsavcılığına gönderilip gönderilmeyeceği, hususunun görüşülmesi” ifadelerine yer verildiği için, bizde hazırlıklarımızı bu kapsamda yapmıştık. Ancak toplantı başladıktan sonra gündem maddesinin bu olmadığı, 37 hakim ve savcı ile ilgili olarak 2802 sayılı kanunun 53.maddesi kapsamında işlem yapılmak istendiği, bizim dışımızda daire başkanı ve 3 üyenin gerçek gündem maddesinden ve dosya içeriğinden haberdar oldukları, yine kararvermeye esas alınan bilirkişi raporunun fotokopilerinin 2 üyenin elinde bulunduğu, bunlar üzerinden notlar çıkartıldığı görülmüştür.

Bu duruma itiraz ederek, karara esas alınacak olan bilirkişi raporundan bilgi sahibi olmadığımızı bu nedenle dosyanın incelemeye alınarak gündemin ertelenmesini talep ettik ise de kabul görmemiştir.

Gündemin bu şekilde yazılması sebebi sorulduğunda cevap verilmemiş, böylelikle gerçek gündemin bazı üyelerinden kaçırıldığı izlenimi edinilmiştir.

Dosya fiziken dairede yoktu

Hakim ve savcılar ile avukatlar ve ÖSYM görevlileri hakkında, Ankara C.Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosunun 02.03.2015 tarihli, 2014-20429 soruşturma, 2015-108 karar sayılı “Görevsizlik kararı” ve eki evrak esas alınarak dairemizce 19.03.2015 tarih ve 2015-2036 karar sayısı ile “kurul müfettişi tarafından incelenmesi hususunda kurul başkanına teklifte bulunulmasına” oy birliği ile karar verildiği, 08.04.2015 tarihinde de kurul başkanı tarafından daire kararının inceleme teklifine “olur” verdiği anlaşılmıştır.

08.04.2015 tarihli “olur”a istinaden kurul  müfettişleri tarafından inceleme devam ederken, HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığının 27.05.2015 tarih ve … sayılı yazıları eki 26.05.2015 tarih 5-26-1 sayılı (incelemeyi yapan) müfettiş mütalaası ile karar verilmiş, Teftiş Kurulu Başkanlığında bulunan ve içerisinde Ankara C.Başsavcılığınca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 10.02.2015 ve 02.03.2015 tarihli, ÖSYM tarafından hazırlanan 28.08.2012 tarihli olmak üzere 3 adet inceleme raporu bulunan “esas” dosyanın getirtilerek bu dosya üzerinden karar vermemiz gerektiği yolundaki itirazımız kabul görmemiştir.

Müfettiş İncelemesinin sonucu beklenilmemiştir

Dairemizce daha önce 19.03.2015 tarih ve 2015-2036 karar sayısı ile verilen 08.04.2015 tarihinde kurul başkanından “olur” alınarak başlatılan müfettiş incelemesi yarıda bırakılmıştır. Dairenin oy birliği ile verdiği inceleme izni üzerine başlatılan incelemeden vazgeçilmiştir. 19.03.2015 tarihinde “inceleme izni” kararı verilirken de , dosyada bugün karar vermeye esas alınan 28.08.2012, 10.02.2015 ve 02.03.2015 tarihli üç adet bilirkişi raporu mevcuttu. Ne değişmiştir?

Müfettiş inceleme raporu beklenseydi, olayın bütün safahatlarını öğrenme ve görme fırsatı olabilecekti, örneğin;

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart’ın 10.07.2012 tarihli şikayeti, ÖSYM Başkanlığının 06.09.2012 ve 646-31643 sayılı ihbar yazısı üzerine Ankara C.Başsavcılığının 2012-85109 sırasına kayden başlatılan soruşturmada “kovuşturmaya yapılmasına yer olmadığına dair verilen karar”a rağmen Ankara C.Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosunca 2014-20429 sırasına kayden yeniden başlatılan soruşturmanın, yeni bir şikayet üzerine mi yoksa yeni bir delile dayalı mı olarak başlatıldığı…?

ÖSYM tarafından hazırlatılan 28.08.2012 tarihli inceleme raporu üzerine ölçme ve yerleştirme merkezi yönetim kurulunun 29.08.2012 tarih ve 2012-24.10 sayılı kararı ile anılan sınavın iptaline ilişkin işleme karşı açılan dava konusu işlemin iptali ile neticelenen davanın Danıştay’dan temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği hususunu öğrenme fırsatımız olacaktı. Zira iş bu kararı verdiğimiz 11.06.2015’de yapılan toplantıda “kopya çekildiği ileri sürülen sınavın iptal edildiği ve idari yargıda dava konusu edildiği” bilgisi tarafımızdan bilinmediği gibi, o günkü toplantıda bu yolsa bir bilgi de heyete sunulmamıştır. Bu bilgi karar verildikten sonraki günlerde harici olarak öğrenilmiştir.

ESAS YÖNÜNDEN

Mesleğe kabul kararı geri alınamaz

2802 sayılı hakimler ve savcılar kanunun “adayların nitelikleri” başlıklı 8.maddesinin (ı) bendinde “yazılı yarışma sınavı ile mülakatta başarı göstermek”, (J) bendinde ise “hakimlik ve savcılık mesleğine yakışmayacak tutum ve davranışlarda bulunmamış olmak”, hakim adaylığına atanabilmek için gerekli olan koşullar arasında sayılmıştır. Aynı kanunun “hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” başlıklı 53.maddesinin (b) bendinde de “haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması” haki hakimlik görevinin sona erme sebeplerinden birisi olarak gösterilmiştir.

Daire kararımızın hüküm fıkrasında;

Dairemizin 23.01.2014 tarihli, 3.dönem avukatlıktan geçen adli yargı mesleğe kabul kararı ile, mesleğe kabullerine karar verilen (… isimleri yazılı 34 hakim savcının) mesleğe kabul kararlarının, 2802 sayılı hakimler ve savcılar kanunun 8.maddesinin (ı) ve (j) bentleri delaletiyle aynı yasanın 53.maddesinin (b) bendi uyarınca ayrı ayrı kaldırılması ile görevlerinin sona erdirilmesine,
Dairemizin 08.09.2014 tarihli 4.dönem avukatlıktan geçen adli yargı mesleğe kabul kararı ile, mesleğe kabullerine karar verilen (…isimleri yazılı 3 hakim ve savcının) mesleğe kabul kararlarının, 2802 sayolo HSYK Kanunun 8.maddesinin (j) bendi delaletiyle aynı yasanın 53.maddesinin (b) bendi uyarınca ayrı ayrı kaldırılması ile görevlerinin sona erdirilmesine karar verilmiş ise de
Hukuka aykırı bir işlem geri alınması, ikinci bir idari işlemle olmaktadır. Dolayısıyla bu geri alma işleminin de, idari işlemin unsurları bakımından yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka uygun olması gerekir.
   
i-Sebep unsuru; hukuka aykırı bir işlemin geri alınması, başka bir idari işlemle olacağından, geri alma işleminin sebep unsurunu, daha önce tesis edilmiş hukuka aykırı işlem oluşturur. Olayımızda 37 hakim ve savcı ile ilgili olarak HSYK 3.Dairesinin 23.01.2014 ve 08.09.2014 tarihli “mesleğe kabul kararları” yargı kararına istinaden verildiğinden, bu kararları hukuka aykırı kabul etmek mümkün müdür?

ii- konu unsuru: geri alma işleminin konusu, hukuka aykırı bir işlemin yapıldığı tarihten itibaren hukuk aleminden kaldırılmasıdır. Bu hakim ve savcıların bu görevi hiçbir zaman yapmadığı anlamına gelecektir. Peki, bu mümkün müdür? Mesleğe kabullerinin bu güne kadar yüzlerce, toplamda binlerce karar vermiş ve bu kararlar üzerine bir ı kadar hüküm doğmuş ve icra edilmiştir. Bu kararlar ne olacaktır? Onlarda mı yok sayılacaktır?

iii-Şekil unsuru; yasada aksi öngörülmediği müddetçe, geri almada “usulde paralellik” ilkesinin geçerli olacağı genellikle kabul edilmektedir. Yani geri alınan işlem hangi usulle yapılmışsa, geri alma işlemi de aynı usul ve şekilde yapılmalıdır.

“yazılı yarışma sınavında birlikte hareket ederek sınav sorularını ve cevaplarını sınavdan önce elde edip kullanmak suretiyle haksız ve hileli bir şekilde yazılı sınavı geçtikleri” iddiasına bağlı olarak yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor esas alınarak yazılı sınavın yenilemek üzere iptali yolundaki işleme karşı açılan davada; yürütmenin durdurulması kararı üzerine, Adalet Bakanlığı tarafından daha önce tamamlanan mülakatın sonuçlarına göre adaylığa kabul edilen, idare mahkemesince verilen iptal kararından sonraki bir tarihte de HSYK 3.Dairesince mesleğe kabul kararı verilen ilgili hakim ve savcılar “usulde paralellik” ilkesi gereği ancak yeni bir yargı kararı üzerine daha önce tesis edilen “”mesleğe kabul kararının”” geri alınması mümkün olacaktır. Bilirkişi raporları esas alınarak tesis edilen işlem (geri alma) bu anlamda usule uygun değildir.

B- Bir idari işlemin geri alınması yani baştan itibaren geçersiz hale getirilmesi hukuka aykırı bir durumu ortadan kaldırır gibi gözükse de bu sefer bu işlemlerden etkilenen, hak sahibi olan kişiler için birçok kayba ya da ihlale, idarenin işlemlerine olan güven kaybına, idarenin istikrarsızlığına sebep olabilecektir. Bu yüzden geri almanın bir takım sınırlar içinde yapılabilmesi sürede geri alabileceği hususunun irdelenmesi gerekmektedir.

Danıştay içtihatlarına Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 gün ve E-1968-8, K-1973-14 sayılı kararında; idarenin yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde süre aranmaksızın hatalı ödemenin yapıldığı tarihten başlamak üzere dava açma süresi içinde olanaklı olduğu ve bu süre geçtikten sonra istirdat edilemeyeceği belirtilmiş olup; anılan kararın gerekçesine iyi niyet kuralı üzerinde de durularak idarenin sakat ve dolayısıyla hukuka aykırı işlemine, idare edilenlerin gerçek dışı beyanı veya hilesi neden olmuşsa ya da geri alınan idari işlem yok denilecek kadar sakatlık taşımakta ise, hatalı işlemde idare edilenin kolayca anlayacabileceği kadar açık bir hata bulunmaktaysa ve idariyi bu konuda haberdar etmemişse, memurun iyi niyetinden söz etmeye olanak bulunmadığı ve bu işlemlere dayanılarak yapılan ödemeler için süre düşünülemeyeceği, bu ödemelerin her zaman geri alınabileceği; ancak bunun dışındaki hatalı ödemeler için memurun iyi niyetinin istikrar ve kanunilik kadar önemli bir kural olduğu ve bu nedenle yukarıda belirtilen istisnalar dışındaki hatalı ödemelerin dava açma süresi içinde geri alınabileceği belirtilmiştir. Söz konusu içtihadı birleştirme kurulu kararı hatalı ödemelere ilişkin olmakla beraber getirdiği ilkelerin idari işlemlerin geri alınmasına dair genel ilkeler olduğu kuşkusuzdur. Dolayısıyla idare yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hallerinde süre aranmaksızın hatalı işlemini her zaman geri alabilecek, bu süre geçtikten sonra idari istikrar ve hukuki güvenlik  ilkesi gereği geri alamayacaktır.

Bilindiği gibi hukukun amaçlarından en önemlisi, toplumda süreklilik ve hukuki güvenliği sağlamaktır. Kişilerin, hukuki durumlarının her an değişebileceği endişesi içinde olmamalarını ifade eden istikrar ve güven ilkesi, belli bir süre (dava açma süresi) geçtikten sonra hukuka aykırı işlemin geri alınmasını önlemektedir. Hukuki durumun sonsuza dek tartışılır durumda bırakılması düşünülemez. Nasıl ki, hukuka aykırı işleme karşı dava açma süresinde dava açılmadığında, o işlem hukuka uygun kabul ediliyor ve doğurduğu sonuçlara katlanmak gerekliliği kabul ediliyorsa, dava açma süresi içinde geri alınmayan hukuka aykırı işlemin de geçerli kabul edilmesi, doğurduğu sonuçların korunması ve geri alınmaması gerekir.

Bütün hukuka aykırı işlemlerin geri alınmasında, dava açma süresi mi kabul edilecektir? Bazı işlemler bakımından istisnalar gerekmektedir. Yokluk, açık hata ve ilgilinin hileli davranışı sonucu oluşan işlemlerin geri alınmasında belli bir sürenin ileri sürülmeyeceği, bunların her zaman geri alınabileceği, danıştay içtihatlarıyla da kabul edilmektedir.

Somut olayda, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, idari olarak Adalet Bakanlığı ve HSYK 3.Dairesi ilgili sınavın şaibeli olduğunu bilmektedir. Öyle ki, ÖSYM yaptırdığı bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapora göre yazılı sınavı iptal etmiş, İdare Mahkemesinin yürütmenin durdurulması kararı sonucu Adalet Bakanlığı ilgili hakim ve savcıları ikinci mülakatın sonucunda adaylığa kabul etmiş, staj sonunda da HSYK bu kişileri mesleğe kabul kararı vermiştir.

Bir an için sınavda adı geçenlerin sınav sorularını sınavdan önce elde ettiği ve sınavı hileli bir şekilde kazandığı kabul edilse bile, ilgili idareler bu kişilerin adaylığa, daha sonra da mesleğe kabul ederken bu durumu bildiklerinden, burada “adaylığa kabul” ve “mesleğe kabul” kararlarının kişilerin hilesi ile gerçekleştiği, bu nedenle yukarıda açıklanan prensip gereği mesleğe kabul kararının HSYK 3.Dairesince her zaman geri alınabileceğini söylemek o kadar kolay olmayacaktır. Zira burada, (karar verdiğimiz tarih itibarıyla ) ÖSYM tarafından sınavın iptaline ilişkin işlemin üzerinden 2 yıl 9 ay, Ankara İdare Mahkemelerince yürütümenin durdurulması kararının verildiği tarihlerden (ortalama) itibaren 2 yıl 6 ay, iptal kararlarının verildiği tarihten bugüne (ortalama) 2 yıl geçmiş olmasına rağmen ne beklenmiştir?

İdare mahkemelerinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin karar gerekçelerinde “sınavda kesin olarak kopya çekildiğinin, sınav soru ve cevaplarının öncesinde bir kısım adaylara ulaştırıldığının somut olarak belgelendirilemediği, istatistiki verilere, olasılık ve tahminlere dayalı olarak ve tüm adayların sınavının iptali sonucunu doğurarak, yine tüm adayların tekrar sınava girmesini gerektirecek şekilde işlem tesis edilmesinde hukuka uyarlılık bulunmadığı”na yer verilmiş, aynı gerekçe iptal kararında da yer almıştır. İşlemin ÖSYM tarafından tesis edildiği de dikkate alınarak, gerek Adalet Bakanlığı mülakat sonuçlarını açıkladıktan sonra adaylığa kabul ederken, gerekse HSYK mesleğe kabul kararı verirken idare mahkemesi gerekçelerini de dikkate alarak yeni bir işlem tesis etmesi mümkündür. Nitekim Adalet Bakanlığı bu kişilerle ilgili mülakatı yaparken ÖSYM tarafından yazılı sınav iptal edildiğinden mülakat sonuçlarını uzun süre açıklamamış, idare mahkemesinin vereceği yürütme kararının sonucunu beklemiş, idare mahkemesinin verdiği yürütmenin durdurulması kararı üzerine karardaki gerekçeyi de dikkate alarak, öncelikle daha önce yaptığı mülakatı iptal etmiş, adayları tekrar ikinci kez mülakata çağırmış, kendi tespitleri doğrultusunda kopya çektiğini düşündüğü bir kısım kişileri mülakatta elemiş, böylelikle yargı kararını uygulama yoluna girmiştir. Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında, bu kadar süre geçildikten sonra bir algıya yönelik olarak “mesleğe kabul kararının geri alınması” şeklinde tesis edilen işlemde yukarıda açıkladığımız hukukun genel prensiplerine uyarlık görülmemiştir.

Daire Kararı Yok hükmündedir

Anayasa’nın 138.maddesinin 4.fıkrasında “yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez”, 159.maddesinin 1.fıkrasında ise, “”HSYK, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar” düzenlemelerine yer verilmiştir.

06.05.2012 tarihinde yapılan avukatlar için adli yargı hakim ve savcı adaylığı 2012 adli yargı avukat 1, yazılı yarışma sınavında sınav sorularının bir kısım adaylara sınavdan önce verilmesi eylemini gerçekleştiren şüpheliler hakkında bir milletvekilinin şikayeti üzerine Ankara C.Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada, ÖSYM Başkanlığı tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi üzerine düzenlenen 28.08.2012 tarihli inceleme raporu esas alınarak yerine eş değer bir sınav yapılmak üzere söz konusu sınav iptal edilmiş, bu sınavın iptaline ilişkin işleme karşı ilgililer tarafından Ankara İdare Mahkemelerinde yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davalarda, idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı üzerine, söz konusu kişiler Adalet Bakanlığı tarafından mülakata çağrılmış, mülakatta başarılı olanlar hakim ve savcı adayı olarak mesleğe başlamıştır. Bilahare, dava konusu işlemler iptal edilmiş ve temyizen Danıştay incelemesinden geçerek kesinleşmiş bulunmaktadır.

“Sınav sorularının bir kısım adaylara önceden verildiği” iddiasına dayanan “şaibeli sınav” ile ilgili ortada kesinleşmiş bir yargı kararı vardır. Bu karar üzerinden Adalet Bakanlığı ilgilileri mülakata kabul ederek adaylığa almış ve HSYK 3.Dairesi de mesleğe kabul etmiştir. Bu yargı kararı önceki kurulu bağladığı gibi, bugünkü kurulu da bağlar. İdareler bir bütündür ve idarelerde süreklilik esastır. Kaldı ki, bu kararın gereğini yapmak Anayasa’nın 138.maddesinin 4.fıkrasının hükmü gereğidir.

Bağımsız yargının güvencesi olan HSYK’nın kesinleşmiş bir yargı kararını yok sayması, buna uymaması düşünülemez. Eğer bu karar ile ilgili şüphe varsa bu kararın eksik bilgi ve belgeye dayalı verildiği düşünülüyorsa, bu sınav ile ilgili yargılamanın yenilenmesini sağlayacak yeni bilgi ve belge elde edildi ise, 2577 sayılı idari yargı usulü kanununda belirtilen usul kuralları çerçevesinde yargılamanın yenilenmesi istenebilir ve sonuca göre davranılabilirdi.

Ortada, bu sınav ile ilgili kesinleşmiş bir yargı kararı mevcut iken bu kararı ortadan kaldıracak, yok sayacak bir kararın alınmsaı hukuken mümkün değildir. Bu anlamda dairemizin ilgili hakim ve savcıların “mesleğe kabul kararının kaldırılması” yolundaki kararı yok hükmündedir.

2802 sayılı kanunun 53.maddesi olaya uygulanamaz

2802 sayılı HSYK Kanununun “Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” başlıklı 53.maddesinin (b9 bendinde “haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması” hali, hakimlik ve savcılık görevinin sona erme sebeplerinden birisi olarak gösterilmiştir. Burada, madde metnindeki “sonradan anlaşılması” hali dikkat çekicidir. Sonradan anlaşılması hali, ilgilinin gerek adaylığa gerekse mesleğe kabul edilirken bilinmeyen bir durumunun sonradan tespit edilmesi hususunu ifade eder. Burada, idare gerek hakim adaylığına gerekse mesleğe kabul ederken; bilinmesi mümkün olmayan, ilgilisince de gizlenen, adaylığa kabul belgelerinde açık bir şekilde anlaşılmayan, adaylığa ya da mesleğe kabul edilirken tartışmalı bir durumu içermeyen, sonradan kendiliğinden ortaya çıkan ve mesleğe alınmaya engel bir durumu ifade etmektedir.

Somut olayda, ilgili hakim ve savcıların girmiş oldukları yazılı sınavda kopya çekildiği hususu kamuoyunda uzun süre tartışılmış, şikayet üzerine Ankara C.Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmış, ÖSYM tarafından eşdeğer bir sınav yapılmak üzere yazılı sınav iptal edilmiş, idare mahkemesince sınavı iptal eden işleme karşı açılan davada, dava konusu işlem iptal edilmiştir. Bütün bu süreç gerek adaylığa kabul için mülakatı düzenleyen Adalet Bakanlığı tarafından, gerekse mesleğe kabul kararı veren HSSYK 3.Dairesince bilinmekteydi. İlgili kişileri Adalet Bakanlığı mülakatta eleyebilirdi. O tarihte bu sınavın şaibeli olduğu gerek Adalet Bakanlığı gerekse HSYK tarafından bilindiğinden, bu sınav ile ilgili şaibe sonradan anlaşılmış değildir. Yazılı sınavın iptal gerekçesine dayanak alınan ve ÖSYM tarafından hazırlatılan 28.08.2012 tarihli bilirkişi raporu, adaylığa alma ve mesleğe kabul kararının verildiği tarihlerde mevcuttu. Yine dairemizce, “mesleğe kabul kararlarının kaldırılmasına” esas alınan 10.02.2015 ve 02.03.2015 tarihli bilirkişi raporlarındaki tespitler ile 28.08.2012 tarihlerindeki bilirkişi raporundaki tespitler ve yorumlar aynıdır.

Bütün bu açıklamalar karşısında “sonradan anlaşılan” nedir ki, daha önce ki kurul tarafından mesleğe kabul edilmiş olan bu kişiler hakkında “mesleğe kabul kararının kaldırılması” kararı verilmiştir.

Yukarıda açıklamadığımız kanun hükmüne göre, “sonradan tespit edilen”  bir durum bulunmadığından 2802 sayılı kanunun 53.maddesi uygulayarak ilgililer hakkında hüküm tesis edilmesi mümkün değildir.

Bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmez

2802 sayılı HSYK kanunun “hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi” başlıkoı 53.maddesinin (b) bendinde, “haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması” hali hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi sebeplerinden birisi olarak gösterilmiştir. Burada, madde metnindeki “haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması” hallerinin hariç tutulması iki durumu ifade etmektedir.

Devam eden soruşturma ve kovuşturma varsa sonucu beklenecek,
Eğer mesleğe alınma koşullarından herhangi birinin taşımadığının tespiti, bir soruşturma ve kovuşturmayı gerektiriyorsa, yani bu durum idare ile ilgili arasında tartışmalı ise, net değil ise, bu usuli yol takip edildikten sonra ilgilinin görevinin sona erip ermeyeceğine karar verilecektir.

Somut olayda, ilgililer 2802 sayılı kanunun 8.maddesi (ı) bendinde belirtilen ve mesleğe alınma şartlarından sayılan “yazılı yarışma sınavı ile mülakatta başarı göstermek” koşulunu taşımadığının sonradan anlaşıldığından bahisle ilgililer hakkında, aynı kanunun 53.maddesinin (b) bendi hükmü gereği” mesleğe kabul kararının kaldırılması”na karar verilmiş ise de, bu karar hiçbir tereddüte yer vermeyen, üzerinde tartışma gerektirmeyen hukuken kabul edilebilir bir sebebe bağlı olarak verilmiş bir karar değildir. Ankara C.Başsavcılığınca başlatılan bir soruşturmaya esas olmak üzere düzenletilen bilirkişi raporları esas alınarak verilmiş bir karardır.

HSYK bu maddeye göre karar verebilmesi için, söz konusu bilirkişi raporunu esas alan bir yargı kararı olmalıydı. İdari yargıda açılacak bir dava, ya da Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılacak soruşturma üzerine açılacak dava sonucuna göre karar vermek mümkündü. Yoksa geçmişte etkili olacak şekilde, bir inceleme raporu esas alınarak, işlem tesis edilmesi hukuki güvenilirlik ilkesine aykırı olacaktır.

Dairemizin 19.03.2015 tarihinde oy birliği ile verdiği kararla söz konusu yazılı sınav hakkında inceleme başlatılmıştı. Bu inceleme sonucu beklenmeliydi. Kurul, müfettişlerimizce yapılacak inceleme üzerine düzenlenecek rapor sonucunu beklemeden daha doğrusu inceleme izni kaldırılarak, Ankara C.Başsavcılığınca ve ÖSYM tarafından düzenletilen bilirkişi raporları esas alınarak karar verilmesi, yargı ve yargıç bağımsızlığının güvencesi olan HSYK’nın bir yerlere odaklı çalıştığı hususunda kuşkuların oluşmasına neden olacaktır.

SONUÇ

Görevine son verilen sıradan kamu görevlisi değildir. Hakimler ve savcılar mesleğe kabullerinden bugüne toplamda yüzlerce hatta binlerce karar vermişlerdir bu kararlar üzerine bir o kadar da hüküm doğmuş ve icra edilmiştir. Bu hakim ve savcılaırn mesleğe kabulleri sırasında girdikleri yazılı sınavında “birlikte hareket ederek sınav sorularını ve cevaplarını sınavdan önce elde edip kullanmak suretiyle haksız ve hileli bir şekilde yazılı sınavı geçtikleri” bu bilinen duruma rağmen gerek Adalet Bakanlığı gerekse HSYK’nın hassas davranmadığı ileri sürülse de; o gün itibariyle ortada bir yargı kararı bulunduğu unutulmamalıdır. Bu yargı kararı ile bir önceki kurulu bağğladığı gibi, bugünkü kuruluda bağlar. İdareler bir bütündür ve süreklilik esastır. Hakimler ve savcılar yüksek kurulu hakim ve savcılarla ilgili bir tasarrufta bulunurken çok dikkatli davranmalı herhangi bir usulsüzlük ve özensizliğe meydan vermemelidir.

Ortada bir yargı kararı mevcut iken, bu yargı kararını ortadan kaldıracak usul kurallarına uyulmadan, hangi yoldan elde edildiği bile net bir şekilde açıklanmayan “belli bir puan düzeyini aşanların incelenmesine dayanan, ancak bu puan aralığında kaç kişinin olduğu, bunlardan kaç kişinin kopya muamelesine tabi tutulduğu bile belli olmayan, istedikleri kişileri kopyacı muamelesine tabi tutukları hususunda ciddi şüpheler bulunan, bu anlamda bütün şüpheleri ortadan kaldıracak şekilde kesinlik içermeyen, istatistiki verilere, olasılık ve tahminlere dayalı olarak; sınav soru ve cevap anahtarlarının sınav öncesinde bir kısım adaylara ulaştırıldığının somut olarak edilmediği, ancak kuvettli kanaate dayalı olduğu vurgulanan bilirkişi raporları esas alınarak, iilgili hakim ve savcıların savunmaları dahi alınmadan görevlerinin sona erdirilmesine ilişkin karara katılmıyoruz.

 

Haber: ARZU YILDIZ/grihat.com.tr