TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen yasayla Yargıtay ve Danıştay’a üye seçilebilmek için hâkimlik ve savcılık mesleğinde en az 20 yıl çalışma şartı getirilmesi hukukçuların tepkisini çekti.
 
Yasanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilerek büyük bir yanlıştan dönülmesi gerektiğini işaret eden yargı mensupları, ‘vesayet canlanabilir’ uyarısında bulundu. Sadece bir yıl önce getirilen 15 yıl şartının değiştirilme nedeninin ise anlaşılır olmadığına dikkat çekildi.
 
HAKİM VE SAVCILARIN ALEYHİNE
 
Yeni uygulamanın Anayasaya aykırı olduğunu belirten hukukçular, Yargıtay ve Danıştay’a üye seçilebilmek için Anayasanın 154 ve 155’inci maddelerinde hâkim ve savcıların birinci sınıfa ayrılmış olmasının yeterli olduğuna işaret etti. Mevcut uygulamada sürenin ‘birinci sınıfa ayrıldıktan sonra en az 3 yıl’ şeklinde olduğunu aktaran hukukçular, yeni düzenlemeyle birlikte hakim ve savcıların üyelik potasına girebilmeleri için meslekte en az 16 yıl geçmesi gerektiğini hatırlattı.
 
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun da (HSYK) ilke kararı gereği belirli yaşın altındaki hakim ve savcıları Yargıtay ve Danıştay’a üye seçmediğini ifade eden hukukçular, sürenin hakim ve savcılar aleyhine daha da uzadığı bildirildi.
 
ÖNEMLİ DAVALAR BOŞA ÇIKABİLİR
 
20 yıl şartının yargıda vesayeti canlandıracağını bildiren hukukçular, Kurul’un önümüzdeki 6-7 yıl içinde Yargıtay ve Danıştay’a seçeceği üyelerin verdiği kararlarla tartışmaların odağı haline geleceğini kaydetti. Yasanın kapatma davasına maruz kalan AK Parti’ninde aleyhine işleyeceğini anlatan hukukçular, idare tarafından atılan bazı adımların bazı yargı mensuplarınca frenlendiğini hatırlattı.
 
Bu düzenlemeye göre seçilecek yeni üyelerin, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat gibi davaların da temyiz incelemesinde görev alacaklarına işaret edildi. Bu davaların boşa çıkarılmasından endişe edildiği dile getirildi.
 
Antidemokratik hukuk tehlikesi
 
Hukukçular, Sabih Kanadoğlu, Abdurrahman Yalçınkaya, Kadir Özbek, Hamdi Yaver Aktan gibi kişilerin imza attığı olaylara benzer ‘antidemokratik’ uygulamalarıyla karşılaşılabileceğini hatırlattı. AK Parti döneminde hakimlik ve savcılık mesleğine başlayanların, 10 yıl daha bekledikten sonra yüksek yargıya üye seçilebileceğini ifade edildi.
 
Danıştay hâlâ başkan seçemedi
 
Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukcu’nun yaş haddinden emekliye ayrılmasıyla boşalan başkanlığa aday çıkmadığı için geçtiğimiz cuma günü de seçim yapılamadı. İkinci toplantıda da başkan seçemeyen Danıştay Genel Kurulu, bu hafta içi belirlenecek bir günde yeniden seçim için toplanacak.
 
Cumhurbaşkanı da 40 yaşında seçiliyor
 
Emekli Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek: 20 yıl çalışma şartı hem anayasaya aykırı hem de genç yaşta meslekte başarılı olmuş liyakatli hakim ve savcıların Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin engellenmesi anlamına geliyor.
 
Sadece yıl önemli olsaydı, 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği öncesi görevde olan kimileri, siyasi iktidarla kavga etmekten dosya incelemeye vakit bulamayan kadrolarla Yargıtay ve Danıştay başarılı olurdu. Oysa sayıları milyonları bulan dosyaların biriktiğini ve işlerin durma noktasına geldiğini biliyoruz.
 
Mesleğe 25-27 yaşlarında başlayan başarılı bir hakim, savcının birinci sınıf olması için zaten 15 yıl çalışması gerekiyor. 40 yaşlarında üye olmasında yadırganacak bir durum yoktur. Cumhurbaşkanı olmak için yeterli olan 40 yaş Yargıtay ve Danıştay üyeliği için neden yeterli olmasın?
 
Liyakat sorunu çıkar
 
Emekli Askeri Hâkim Yusuf Çağlayan: Ülkemiz vesayet tünelinden geçmiştir. Demokratik zihniyet açısından yara almıştır. 28 Şubat’ta bazı hukukçular, mahkemede ya da Yargıtay’da hukuktan ziyade resmi ideolojiye uygunluk denetimi yapıyorlardı. Bu durum adalet ve liyakatten ziyade ideolojik kadrolaşmanın önünü açıyordu.
 
Yeni düzenleme de bu riskleri taşıyor. Kurumlarda asıl olan birikim ve liyakattir. Liyakat zamana bağlı bir olgu değildir. Önceki düzenleme daha yerindeydi. Bu düzenlemeyle liyakatli olanların önü kesilebilir. Geçmişteki insanların hepsi vesayetçidir demiyoruz. Ancak böyle bir risk var.
 

Bugün Gazetesi yazarı Gültekin Avcı Yargıtay ve Danıştay üyeliği için getirilen ‘20 yıl kıdem’ şartını köşesine taşıdı.

İŞTE O YAZI

Yargı ne düşünüyor?


İktidarın torba kanuna son dakika önergesiyle koyduğu ve kanunlaştırdığı "Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinde 20 yıl şartı" düzenlemesi herkesi şaşırttı.

Herkesi derken özellikle hâkim ve savcıları kastediyorum.

Gerçekten bu son dakikalar yıktı ya perdeleri.

Daha da net ifade edeyim.

Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçilebilmek için "20 yıl hâkimlik veya savcılık yapmış olma" şartı yargıda hem ciddi bir rahatsızlık yarattı hem de şaibeli bir siyasal makyaj, yargıda istikbale yönelik siyasal bir mimari teşebbüs izlenimi bıraktı.

Malumunuz o camiadan geliyorum.

Yargı Hizmetleri Kanunu ile HSYK'dan Danıştay'a seçilecek üyelerin hâkim ve savcılık mesleğinde 20 yıl çalışması şartı getirildi.

Fakat hâkim ve savcı olmayan yönetimden gelen ve cumhurbaşkanı tarafından atanan üyeler için 15 yıl şartı korundu.

15 yıllık hizmet layık olmak için yeterli

Yani hâkimlikten gelmek, yani işin mütehassısı olmak Danıştay üyeliğinde Aşil topuğu oldu.

Hâkimlikten değil yönetimden geliyorsan ve cumhurbaşkanı seçtiyse 15 yıllık hizmet Danıştay'a layık olmak için yeterli.

İşin esas ustaları olan hâkim ve savcıların günahı ne ki 5 yıl daha ömür tüketmeleri gerekiyor?

Anayasal eşitlik ilkesine açıkça aykırı olan böyle bir düzenlemeye AK Parti hangi gayelerle yol verebildi, anlamak güçtür.
Hâkimler ve savcılar neler diyorlar?

Özellikle altı çizilecek şu tespitleri yapıyorlar:

"Danıştay şehir hastanelerine ilişkin davada yürütmeyi durdurma kararı verince başbakan kuvvetler ayrılığını suçlamıştı. Bu tarih bir milat gibi. Bu tarihten sonra siyasetin yargıya bakışı ve kullandığı inisiyatifler hukuk devleti ve güçler ayrılığı fikriyle açıklanabilmesi oldukça zor..."

Hâkim ve savcıların hafızalarında başbakanın kuvvetler ayrılığından şikâyetçi olduğu anların kalması üzücü ve dikkat çekicidir.

Bir başka savcımızın kanaati ise şöyleydi:

"Biz Adalet Bakanı Oltan Sungurlu dönemiyiz. Sanırım siz de öyle.

Bizden sonra Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay kadroları göreve başladı. Bu dönem hukuk birikiminin hiç dikkate alınmadığı, sadece ideolojik ve mezhepsel hassasiyetlerle hâkim ve savcı kadrolarının doldurulduğu bizzat Mehmet Moğultay tarafından kabullenildi. O söylemeseydi bile kadroların nasıl ve hangi ölçülerle doldurulduğunu herkes iyi biliyor. 20 yıl şartı doğrudan ideolojik atanan Oktay ve Moğultay kadrolarını ihya ediyor. Bu arkadaşlarda maalesef demokratik hassasiyetlerin olmadığını hâlâ söyleyebiliyorum. Basında yapılan haberler doğru."

Bir hâkimin sözleri acıtıcıydı doğrusu:

"Siyasal iktidar açıkça gelecekteki yüksek yargıya şekil veriyor. 11 AK Parti yılından sonra neden şimdi? Yargıtay ve Danıştay için 20 yıl şartı bugün geliyorsa bunu başka türlü okuyamam. Pek çok arkadaşın moralini oldukça bozan bir düzenleme.

Kadro içinde AK Parti'ye yakın bilinen hâkim ve savcılarda bile ciddi şaşkınlık var. Gezi olayları ve çözüm sürecinde AK Parti, yargıdan beklediği kararları alamadı. Mevcut kadrolardan beklediği kararların çıkmadığını görüyor. Uyumlu çalışamadığını düşünüyor. Özellikle Danıştay ve Yargıtay'a seçilen son kadrolar, iktidarda hayal kırıklığı doğurdu. Bu kadroları kendine yakın hissetmiyor."


Siyaset adalete muhtaçtır

Ve başka bir hâkimin ilginç cümleleri:

"12 Eylül referandumundaki halk iradesine ne oldu? Hükümet demokrat hâkimlerden sıkıldı galiba! Bence yargıda sessiz bir CHP/ulusalcı açılımı yapıyor hükümet..."

Kuşkusuz Oktay ve Moğultay döneminin ideolojik hassasiyetli hâkimlerinin önü açıldı.

1. sınıf hâkim ve savcılara Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilme imkânı getiren referandum kararı da böylece hükümetçe değiştirilmiş oldu.

Aslında Başbakan "demokrasinin sandıktan ibaret olmadığı"nı hayata geçirdikleri bu kanunla göstermiş oldu.

Demokratik ve hukuki hassasiyetlerle açıklanamayacak bu kanun, umarım Cumhurbaşkanınca veto edilir.

Veya Anayasa Mahkemesi kanalıyla iptal edilir.

20 yıl şartının yargı bürokrasisinde bıraktığı izlenimler böyle.

Kamuoyunda da pozitif bir imaj bırakmadı.

Yargıda siyasallaşma ve iktidarın yargı bürokrasisinde kendine manevra sahası açması, yüksek yargıya siyasal makyaj olarak algılanabilecek bu hatadan dönmek gerek.

Yargıdaki dengeler bozulursa, yürütmenin doğruluğu berhava olur.

Adalet siyasete değil ama siyaset adalete muhtaçtır.

Adalet her dem siyasete uygun işlerse onun adı adalet değil yine siyasettir.

AK Parti'ye kapatma davası açan perspektifin önünü açmak, onlardan adalet beklemek, milletin istikbalini militan bir adli inisiyatife bırakmak hangi akla hizmettir?