Kendi kişisel Facebook hesabında açıklamalarda bulunan Arslan, avukat Umut Kılıç'ın  Erdoğan'a hakaret iddiasıyla tutuklanmasını eleştirdi. Hükümetin beklediği tutuklama kararını vermeyen sulh ceza hâkiminin anında görev yerinin değiştirildiğini, tutuklama talebini reddeden sulh ceza hâkiminin kararına hükümetin tepkisi üzerine hemen tutuklama kararının verildiğini hatırlattı. Arslan, “Sulh Ceza Hâkimlikleri, dönemin muktedirlerinin muhalifleri sindirme, toplumu kendi üstün ideolojilerine(!) göre biçimlendirme ve kendi zihinlerindeki “Yeni Türkiye”yi inşa etmede araç olarak kullandığı mekanizmalardır.” ifadelerini kullandı. Arslan'ın tam metni şöyle:

AVUKAT UMUT KILIÇ'IN TUTUKLANMASI VESİLESİYLE SULH CEZA HÂKİMLİKLERİ

‪#‎umutkilicyalnızdeğildir‬ ‪#‎direnAvukat‬ ‪#‎avukatımadokunma‬ Avukat Umut Kılıç'ın tutuklanması; yargıcın hukuk bilgisinin zayıflığından, tutuklama tedbirinin ceza yargılamasında ne anlama geldiğini bilmemesinden kaynaklansaydı, hakaret suçunda tutuklama olup olmayacağını ya da ifade özgürlüğüne AİHM'in bakışını tartışmamızın bir anlamı olurdu. Ancak sorun aynen eski özel yetkililer gibi, Sulh Ceza Hâkimliklerinin devletin ideolojik aygıtı ve siyasi bir aparat olarak kurgulanıp yapılandırılmasında yatıyor. Sulh Ceza Hâkimlikleri, dönemin muktedirlerinin muhalifleri sindirme, toplumu kendi üstün ideolojilerine(!) göre biçimlendirme ve kendi zihinlerindeki “Yeni Türkiye”yi inşa etmede araç olarak kullandığı mekanizmalardır. Otoriter tüm enstrümanları devlet gücü eli ile kullanma olanak ve kabiliyetine sahip olan iktidarlara karşı, bireyin dayanabileceği ve güvenebileceği tek erkin yargı olduğu ya da olması gerektiği evrensel gerçeği de dikkate alındığında, demokratik hukuk devletlerinde özel yetkilerle donatılmış mahkemelerin, hâkimlerin ve savcıların olamayacağı açıktır. Özel yetkilerle donatılmış yargısal mekanizmalar, halkın, yurttaşın yargısı değil (özellikle anayasal kurum ve kurullar arasında köklü, kabul görmüş demokratik teamüllerin olmadığı sözde demokratik rejimlerde) iktidarın silahsız kuvvetleri olarak çalışmakta ve otoritenin bir enstrümanı olmaktan öteye gidememektedir. Son uygulamalar göstermiştir ki; ülkemizde de genelde tüm yargı, özelde de Sulh Ceza Hâkimlikleri ve şimdi ihtisaslaşma adı altında oluşturulan yeni Ağır Ceza Mahkemeleri ile iktidarın silahsız kuvvetleri oluşturulmuştur. Özellikle dar bir siyasal anlayışın sistemin zaaflarından yararlanarak iktidar gücü elde etmesi ve özel nitelikteki bu kurum ve kuralları kendi çıkarları için kullanması ile tarihte örnekleri çokça görüldüğü üzere yönetimi demokratik ve hukuk devleti bağlamından kopararak totalitarizme ve faşizme kaydırmaktadır. Siyasal iktidarın beklediği tutuklama kararını vermeyen sulh ceza hâkiminin anında görev yerinin değiştirilmesi, tutuklama talebini reddeden sulh ceza hâkiminin kararına yürütme erkinin tepkisi üzerine hemen tutuklama kararının verilmesi (yaşı küçük çocuklar için bile) gibi uygulamalar, son HSYK seçimi ile birlikte sağdan hizaya sokulan yargının, siyasal iktidara tekmil vermeye hazır hale getirildiğini ve bu uygulamalarıyla görevlerini hakkıyla ifa ettiklerini kendilerine bu mizansende rol verenleri bile şaşırtacak derecede ortaya koymaktadır. Araçsal kılınmış bir yargı ve hukuk anlayışıyla, birileri tutuklanıp yıllarca hapsedilmekte; birileri de gerekirse adlarına yasa çıkarılarak korunmakta ve böylelikle aslında topluma “bizden değilsen güvende değilsin” mesajı verilmektedir. Dolayısıyla, olması gereken; hukuka güven duygusu azaltılarak korku toplumu yaratılmasının ve demokrasinin sine qua non'u (olmazsa olmazı) çoksesliliğinin yok edilmesinin bir aracı olan ve temel hak ve özgürlükler yönünden de ciddi bir tehdit kaynağına dönüşen Sulh Ceza Hâkimlikleri vb. özel nitelikte kurgulanmış yapıların kendisinden önceki benzerleri gibi tarihin çöplüğünde yerini almasıdır.

Murat ARSLAN NOT: Pek tabii ki sorun son dönemde ortaya çıkmamıştır. İster gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi deyin ister genetikle oynamak deyin yargının ve mahkemelerin devletin ideolojik aygıtı olarak kurgulanması ve yargı mensuplarının iktidarlar karşısındaki sinikliği sorunun özünü oluşturmaktadır. Her darbeden sonra darbeciler önünde el pençe divan duran, 28 Şubat'ta asker brifingine koşan, 2010 sonrası Cemaate teslim olan, 2014 sonrası tam anlamıyla tek adam iradesine boyun eğen yargının her dönem muktedirler karşısındaki sinikliği ve teslim oluşunu ortaya çıkaran zihin kodları ayrıca geniş bir şekilde tartışılmalıdır.


Kaynak: Zaman