GENEL GEREKÇE

Uluslararası finans piyasalarında başlayan ve tüm sektörleri etkisi altına alan küresel ekonomik kriz, ülkemizde de dış talebin düşmesine bağlı olarak ekonomik daralmaya neden olmuştur.

Sağlam makro ekonomik temelleri ve kriz sürecinde aldığı önlemler sayesinde, Türkiye ekonomisi Dünyadan pozitif yönde ayrışarak hızlı bir toparlanma sürecine girmiş, 2010 yılında da bu süreç devam etmiştir. Bununla birlikte, dış talebin düşmesi ve buna bağlı mal ve hizmet satış gelirlerindeki azalma, kredi teminindeki güçlükler işletmelerin üretim kapasitelerini tam olarak kullanamamalarına ve buna bağlı olarak nakit dengelerinin bozulmasına neden olmuş ve bazı işletmelerin kamuya yönelik yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde gecikmelere sebebiyet vermiştir.

Yaşanan bu süreçten olumsuz etkilenen işletmelerin kamuya olan borçlarına uygulanan ek mali müeyyideler de borç tutarlarını artırmış, icra takibine maruz kalan borçlulara mevcut yasal düzenlemeler ile sağlanmaya çalışılan ödeme imkanları da bu borçların tasfiyesinde yeterli olamamıştır.

Kamuya olan borçların enflasyon oranında endekslenmek suretiyle ödenmesi, kamu ile olan mali ilişkinin belli bir plan dâhilinde çözümlenmesi suretiyle faaliyetlere devam edilmesine imkan verilmesi yönünde talepler artmıştır.

Ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir şekilde devamlılığım temin etmek, yatırım ortamını iyileştirmek, özel sektörün kamuya olan borç yükünü azaltmak, maliye ve para politikalarının daha etkin şekilde kullanılmasını sağlamak amaçlarıyla bu Kanun Tasarısı hazırlanmıştır.

Tasarının kapsamı alacaklı idareler ve alacak türleri itibarıyla mümkün olduğunca geniş tutulmuştur. Ayrıca, yapılacak ödemelerde finansman sıkıntısı ile karşılaşılmaması için uzun sürede taksitle ödeme imkânı getirilmiş ve borçların önemli bir tutarının ödeneceği iki idare olan Maliye Bakanlığına bağlı tahsil daireleri ile Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı tahsil dairelerine yapılacak taksit ödemeleri aynı aya denk gelmeyecek şekilde düzenlenmiştir.

Beş kısımdan oluşan Tasarının ilk dört kısmında kamu ile borçlular arasındaki alacak-borç ilişkisine yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Tasarının beşinci kısmında ise Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Hakkında Kanun, iş kanunu, İşsizlik sigortası kanunu  ve diğer bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelere ilişkin değişikliklere ve Kanunun uygulanması ile ilgili son hükümlere yer verilmiştir.

Tasarının Birinci Kısmında Kanunun kapsamına yönelik genel hükümler yer almaktadır.

Tasarının İkinci Kısmının Birinci Bölümünde Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, il özel idareleri ve belediyelere bağlı tahsil dairelerince takip edilen kesinleşmiş amme alacakları ile belediyeler (büyükşehir belediyeleri dahil) ve büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerince takip edilen kesinleşmiş bazı alacaklar yeniden yapılandırılmaktadır. Ayrıca, kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan kamu alacaklarıyla ilgili olarak ödeme kolaylığı getirilmek suretiyle ihtilafların sonlandırılmasına yönelik düzenlemeler yapılmıştır.

İkinci Kısmın ikinci Bölümünde vergileme süreçlerini kavramak amacıyla kapsama giren vergi alacaklarına yönelik inceleme ve tarhiyat safhasındaki işlemler için düzenleme yapılmıştır. Bu bölümde pişmanlıkla ya da kendiliğinden yapılan beyanlar üzerine tarh edilen vergilere ilişkin düzenleme yapılmak suretiyle mükelleflerin beyan dışı bıraktıkları matrahların beyan edilmesi teşvik edilmiştir.

Tasarının İkinci Kısmının Üçüncü Bölümünde matrah ve vergi artırımına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Bu bölümde yer alan düzenlemelerle mükelleflerin geçmiş vergilendirme dönemleri ile ilgili olası riskleri ortadan kaldırılarak geleceğe yönelik iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkân sağlanması, vergi İdaresinin de denetim kapasitesini cari vergilendirme dönemlerine odaklamak suretiyle vergi kayıp ve kaçağının azaltılması ve kayıt dışı ekonomiyle mücadelenin daha etkin bir şekilde yürütülmesi hedeflenmektedir.

Tasarının İkinci Kısmının Dördüncü Bölümünde stoklara ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup, öngörülen düzenlemelerle işletme kayıtlarının gerçek duruma uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır.

Tasarının Üçüncü Kısmının Birinci Bölümünde Sosyal Güvenlik Kurumuna bağlı tahsil dairelerince takip edilen kesinleşmiş sigorta prim alacakları yeniden yapılandırılmaktadır. Ayrıca, bu bölümde kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan sigorta prim alacaklarının yükümlüyle bir ortak noktada uzlaşarak tahsilini öngören düzenlemeler bulunmaktadır. Bu bölümde daha önce 5510 sayılı Kanuna eklenen geçici 24 üncü ve geçici 25 inci maddeler uyarınca tatbik edilmiş olan yapılandırma uygulamasından yararlanma hakkım kaybedenlere belirli şartlar dahilinde yeniden bir hak verilmesini sağlayacak hükümler düzenlenmiştir. Bu bölümde yapılan diğer düzenlemeyle de, 1479 ve 2926 sayılı Kanunlara göre tescilleri yapıldığı halde prim borçları nedeniyle ilgili Kanunları uyarınca sigortalılık süreleri durdurulmuş olan hak sahiplerine yeniden bir imkan verilmekte ve bu sigortalılık sürelerinin ihyası amaçlanmaktadır.

Tasarının Dördüncü Kısmında çeşitli ve ortak hükümlere yer verilmiştir. Bu Kısmın Birinci Bölümünde;

-   Tahsil dairelerinin iş yükünün azaltılması, daha etkin ve verimli çalışmalarının sağlanması amacıyla küçük tutardaki alacakların tahsilinden vazgeçilmesine,

-   2022 sayılı Kanuna göre aylık alanlara haksız yere yapılmış ödemelerin % 50 fazlasıyla geri alınması uygulamasında ödemeye muhatap kişilerin çok zor duruma düştükleri dikkate alınarak % 50 fazlaya ilişkin kısmın geri alınmasından vazgeçilmesine,

-   Kamu idarelerinin ödemesi gereken genel sağlık sigortası primlerine uygulanan gecikme cezası ve gecikme zamlarının tahsilinden vazgeçilmesine,

-   Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna (YURT-KUR) 351 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında öğrenim ve katkı harcı borçlarını yapılandırdığı halde taksitlerini süresinde ödeyemediği için yapılandırma uygulamasından yararlanma hakkını kaybedenlere belirli şartlar dahilinde yeniden bir hak verilmesine,

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu�nun (TRT) Küçük ve orta ölçekli işletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının (KOSGEB), Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin (TEDAŞ), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile bu Birliğe bağlı odaların ve Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) gibi bazı kurumların bu Kanunda belirtilen alacaklarının yapılandırılmasına,

İlişkin düzenlemeler yer almaktadır.

Tasarının Dördüncü Kısmının İkinci Bölümünde başvuru ve Ödeme süresi ile şekli, süresinde ödenmeyen taksitlere ve iade edilmeyecek alacaklara ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.

Tasarının Beşinci Kısmında başta Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu olmak üzere çeşitli kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle ilgili değişikliklere İlişkin hükümlerle son hükümlere yer verilmiştir.

Ülkemizin ve Dünyanın en büyük sosyal güvenlik reformlarından olan sosyal güvenlik reformunu düzenleyen kanun olan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu tüm hükümleriyle birlikte 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Zaman içerisinde Kanunun uygulamasında tespit edilen eksiklik ve aksaklıkların giderilmesi ile sosyal güvenlik kapsamının genişletilmesi, sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası uygulamasının kolaylaştırılması ve prim tahsilatının artırılması amacıyla 5510 sayılı Kanunda bazı düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur.

Bu kapsamda;

Tarım veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışanların bağımsız çalışan tarım sigortalılarında olduğu gibi düşük miktarda prim ödeyerek sosyal güvenlik kapsamına alınmalarının sağlanması,

Gelir vergisinden muaf el sanatlarında çalışan kadınların düşük primden yararlanmalarında, bu faaliyetin 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden önce yapılıyor olma şartının kaldırılması,

Ülkemizde yüksek öğrenim görmekte olan yabancı öğrencilerin genel sağlık sigortalılığının kolaylaştırılması amacıyla, Türkiye’de 1 yıl süreyle yerleşik olma şartı aranmaksızın genel sağlık sigortalısı olmaları ve öğrenimleri süresince asgari ücretin %12′si üzerinden prim ödeyerek genel sağlık sigortasından yararlanmalarının sağlanması,

Çıraklar ve mesleki eğitim görenler, İŞKUR kursiyerleri ve staj gören öğrencilerin kendileri üzerinden genel sağlık sigortasından yararlanmaları, meslek liselerinde ve üniversitelerde zorunlu staj şartı olmaksızın staj yaptırılanların sigortalı sayılmaları ve bu sürede genel sağlık sigortalısı sayılmaları,

Tarımda kendi nam ve hesabına çalışan sigortalıların diğer statülere tabi çalışmaları halinde tarım sigortalılıklarının sona erdirilerek diğer sigortalılık statülerine tabi olmalarının sağlanması, bu işlerden ayrılmalarında tarımsal faaliyetleri devam ettiği sürece tarım sigortalılıklarının Kurumca başlatılması ve 65 yaş üzerinde olmaları halinde taleplerine bağlı olarak tarım sigortalılıklarının sona erdirilmesi,

2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi sigortalılar bakımından, sigortalı kadının çalışamayacak durumda malul olmayan veya 55 yaşından küçük kocası ile sigortalıların ana ve babalarının da 5510 sayılı Kanuna paralel olarak bakmakla yükümlü kişi kapsamına alınmaları,

İşten ayrılan zorunlu sigortalıların 10 güne ilaveten 90 gün daha önceki sigortalılıklarından dolayı prim ödeme veya gelir testi zorunluluğu olmaksızın sağlık yardımı görebilmeleri, 4/a sigortalılarının iş kanunlarında belirtilen ücretsiz izin halleri dışındaki ücretsiz izinlerde sağlık yardımlarından yararlanabilecekleri sürenin belirlenmesi ve bu hallerde bir takvim yılında bir ay süreyle sağlık yardımlarının devam etmesinin sağlanması,

Sosyal güvenceleri bulunmayan ve 5510 sayılı Kanunun 60. maddesinin (d) ve (g)
bentlerine tabi genel sağlık sigortalılığının geçiş sürecinin 1/1/2012 tarihine ertelenmesi,

Müteahhitlerce sözleşmesiz ülkelere götürülen işçilerin uzun vade sigortalılık kapsamında isteğe bağlı sigortalı olarak ödeyecekleri primlerin 4/b yerine 4/a sigortalılık kapsamına alınması,

Kamu idarelerinde mevsimlik işçi olarak çalışanların iş akitleri askıda kaldığı sürede 4/a ve 4/b kapsamında çalışmaları veya isteğe bağlı sigorta primi ödemeleri halinde, kamu idarelerinden ayrıca genel sağlık sigortası primi alınmaması,

Sigortalıların bildiriminde vergi mükellefleri ve muhtarların bildirim sürelerinin başlangıcı ile vergi mükelleflerinin sona erme bildirim süresinin başlangıcında değişiklik yapılarak bildirim yükümlülüğü bulunan vergi daireleri ve mülki amirliklerin kendi kusurlarından kaynaklanmayan nedenlerle idari para cezalarına muhatap olmalarının  önlenmesinin; sigortalılık hallerinin birleşmesinde geçerli olacak sigortalılık statüsünün belirlenmesi,

5510 sayılı Kanundan sonra ilk defa memur olanların aylıksız izinli oldukları süreler için genel sağlık sigortası primi alınmasının sağlanması,

İşverenlere aylık prim hizmet belgesini işyerine asma yükümlülüğünün ve buna bağlı idari para cezasının kaldırılması, eksik gün bildirim belgelerini verme yükümlülüğünün kamu idareleri ve toplu iş sözleşmesi imzalanan işyerleri dışındaki işyerleri bakımından da belirlenmesinde Kuruma yetki verilmesi, geçici iş göremezlik ödeneklerinde Kurumca işverenlerden istenilen bildirimlerin yapılmaması veya geç yapılması halinde uygulanacak idari para cezasının 100 üncü madde için uygulanan idari para cezasından ayrılarak daha düşük miktarda belirlenmesi,

4/b statüsünde 1/10/2008 tarihinden öncesi için yapılan yurt dışı borçlanmasında borçlanılan kazancın asgari kazanca oranının esas alınarak basamak tespitine esas göstergenin belirlenerek, bağlanacak aylıkların hak edilen tutarın üzerine çıkmasının önlenmesi, 1479 ve 2926 sayılı Kanunlara tabi veya 4/b statüsünde emekli olan sigortalılardan 10 yıldan az sağlık primi ödeyenlerden yapılacak kesintilerde, sağlık primi ödenen sürenin yalnızca bağımsız çalışılan statüde ödenen prim süresinden değil bütün statülere tabi hizmet süresinden tespit edilmesinin sağlanması,

Kamu idarelerinin işyeri bildirgeleri ve 2008 Ekim, Kasım ve Aralık ayları prim belgelerini geç vermelerinden dolayı uygulanacak idari para cezası miktarının düşürülmesi,

Usta öğreticilerin geriye dönük 30 günden eksik kalan sürelerini borçlanabilmeleri, Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamında gelir/aylık almakta olanlara 2011 yılı Ocak ve Temmuz ödeme dönemlerinde yapılacak artışların düzenlenmesi,

amaçlanmaktadır.

Diğer taraftan;

Yeşil kartlı vatandaşlarımızın hizmet akdine tabi ya da gelir vergisinden muaf olup esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olarak veya tarımsal faaliyet kapsamında bağımsız çalışmaları halinde bakmakla yükümlü oldukları kişilerle birlikte yeşil kartlarının iptal edilmeyerek askıya alınması, çalışmalarının sona ermesinden sonra başvurularına gerek kalmaksızın yeşil kartlarının aktif hale getirilmesi,

2022 sayılı Kanuna göre yersiz aylık ödemelerinin %50 fazlasıyla geri alınması yerine, yersiz ödemenin yapıldığı tarihten itibaren 6183 sayılı Kanuna göre gecikme zammı uygulanarak bu ödemelerin geri alınması,

hususları düzenlenmektedir.

Sosyal hukuk devletinin, somut göstergelerinden biri olan sosyal güvenlik hakkının yer aldığı Anayasanın 60 inci maddesinin “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” hükmü dikkate alındığında, sosyal güvenliğin; bireylerin istek ve iradeleri dışında oluşan sosyal risklerin, kendilerinin ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişilerin üzerlerindeki gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkilerini en aza indirgemek, ayrıca sağlıklı bir asgari hayat standardım güvence altına alabilmek olduğu görülmektedir.

Bu itibarla, Devletin Anayasanın 56 ncı maddesinin üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarında yer alan “Devlet, herkesin hayatım, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini geliştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarım tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” hükmünü dikkate alarak, sağlık hizmetlerini yürütürken herkesin bu hizmetten yararlanmasını sağlayacak genel esasları belirlemesi gerekmektedir. Bu madde bağlamında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için genel sağlık sigortası kurulması öngörülmüştür. Dolayısıyla sosyal güvenlik hakkı Anayasamız ile teminat altına alınmış olup, bu haktan önceden vazgeçilemeyeceği gibi bu hakkın kanuni çerçevesinin daraltılması da mümkün değildir.

Bu noktada sosyal güvenlik teminatı İle trafik kazaları nedeniyle ilgilere sağlanan özel sigorta teminatları örtüşmekte olup, özellikle motorlu araç işletilmesinden kaynaklanan sorumluluğun zorunlu olarak sigorta teminatına bağlandığı modern sigortacılık anlayışında, her iki sistemin ödeme ve birbirlerinden olan alacaklarının tahsil ve tasfiyesi konusu düzenlenmesi gereken bir alan olarak ortaya çıkmaktadır.

Nitekim uygulamada trafik kazaları nedeniyle sağlık yardımı sağlanan kişilerin tedavi bedellerinin Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında (Trafik Sigortası) ve diğer bağlantılı sigortalar ile sosyal güvenlik rejimi kapsamında karşılanması konusunda tereddütler bulunmaktadır. Bu durum her iki sistemin sonuçta sağlık teminatı sunmasına rağmen farklı kurallarının bulunmasının bir sonucu olup, uygulamadaki tereddütler hak kayıplarına ve mağduriyetlere neden olduğu gibi tedavi giderinin tahsilinde olayın mahiyetine aykırı işlem yapılmasına bağlı olarak kamuca karşılanmaması gereken masrafların Devlet tarafından ödenmesine ve hasarın bilinememesine bağlı olarak özel sigorta primlerinin ve Devlet tarafından belirlenen asgari teminatların yanlış tespitine de neden olmaktadır.

Bu itibarla sosyal devlet olmanın bir gereği olarak, 5510 sayılı Kanun ile sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak amacıyla genel sağlık sigortası kurulmasının öngörüldüğü gerçeğinden yola çıkarak, trafik kazasına uğramaları halinde sağlık güvencesi kapsamı dışında kalan vatandaşların da sağlık güvencesine kavuşturulması, geçmişten kaynaklanan alacakların tahsili, bürokrasi ve kırtasiyeciliğin azaltılması, trafik kazaları nedeniyle yapılan tedavi giderlerinin tahsilinin tek elden takip ve tahsilinin sağlanarak uygulama birliğinin temini ve bu şekilde zaman ve emek tasarrufu yanında sigorta şirketlerine karşı işlemlerin herhangi bir hak kaybına neden olmayacak şekilde tek elden yürütülerek kamu zararının engellenmesi ile halen uygulamada ortaya çıkan sorunların ve mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanmıştır.

3308 sayılı Kanun kapsamında staj gören meslek yüksek okulu öğrencilerinin staj dönemlerinde hastalık, iş kazası ve meslek hastalıkları ile genel sağlık sigortasından yararlanmaları, staj yapılabilecek işyerlerinin kapsamının genişletilerek mesleki öğrenim gören öğrencilerin staj imkânlarının genişletilmesi öngörülmekte ve bu öğrencilerin ücretleri yeniden düzenlenmektedir.

İstihdam artışına elverişli bir iklimin oluşturulması; iki önkoşul olan sürdürülebilir büyüme ve düşük enflasyona yönelik belirlenen/belirlenecek makro ekonomik politikaların izlenmesiyle mümkündür.

Ancak, istihdam sorununu çözebilmek, sadece büyüme, istikrar, rekabet edebilirlik ve istihdama yönelik makro ekonomik politikaları değil, aynı zamanda istihdam sürecini aktif olarak destekleyen ekonomik gelişme politikalarını da kucaklayan kapsamlı bir istihdam stratejisinin geliştirilmesini gerektirir. Başarılı bir istihdam politikası için ekonomik ve sosyal politikaların birbirlerini karşılıklı destekleyecek şekilde etkin olarak uygulanması şarttır.

Türkiye’de kadınlar, gençler, uzun süreli işsizler ve özürlüler, yasalar önünde diğer gruplarla eşit olmalarına rağmen; işgücü piyasasına sınırlı olarak katılmakta, “düzgün iş kapsamı dışındaki işler” olarak adlandırılan kayıt dışı ve düşük ücretli işlerde istihdam edilmekte ve daha yüksek işsizlik riskine maruz kalmaktadırlar.

İşgücü piyasasına katılamamak ya da olumsuz koşullarda istihdam edilmek, bu gruplara mensup kişilerin yoksulluk riskini artırmakta, ekonomik ve toplumsal hayatın sınırında ya da dışında yaşamalarına neden olmaktadır. Dolayısıyla, bu gruplara yönelik özel istihdam stratejilerinin geliştirilmesi gerekmektedir.

Kadın, genç, özürlü (ya da bunların bir kesişimi) olmak, istihdamdan uzun süre uzak kalmak ve kısmen bu nedenle iş bulma ümidini yitirmiş olmak, istihdama erişimde birer dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, hemen tüm ülkelerde kendini göstermekte, bu nedenle toplumun bu kesimleri istihdama erişene kadar çeşitli politikalarla desteklenmektedirler.

Kadınların işgücü piyasasına katılım oranlarının düşük olmasının yanı sıra işsizlik oranlarının yüksekliği nedeniyle Türkiye uluslararası karşılaştırmalarda sorumu bir konumda bulunmaktadır.

İşgücü piyasasına uyum sürecinde olan gençlerin ilk işlerini bulmakta zorlanmaları ve genel olarak iş değiştirmelerin ilk yıllarda ileriki yıllara göre daha sık olması, gençler arasındaki işsizliğin ortalama işsizlikten yüksek olmasının temel nedenlerini oluşturmaktadır.

İşgücü piyasası katılıkları ve ücret dışı işgücü maliyetinin yüksekliği, ekonomik büyümenin istihdam yaratması önündeki engellerden bir diğeridir. Ücret dışı maliyetler 2004 yılından bu yana yapılan çeşitli düzenlemelerle aşağı çekilmiştir. Prime esas kazanç alt sınırının asgari ücrete eşitlenmesi, asgari geçim indirimi uygulaması, 5 puanlık sosyal güvenlik primi indirimi ile birlikte istihdamın artırılmasına yönelik diğer teşvikler, ücret dışı maliyetleri aşağı çekmiştir.

Bu kapsamda; işsizliğin azaltılması ve istihdamın artırılması amacıyla çıkarılan 15/5/2008 tarihli ve 5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla; kadınların ve 18-29 yaş arası gençlerin istihdamım teşvik amacıyla, mevcut istihdama ilave olarak işe alınmaları halinde 5 yıl boyunca kademeli prim indirimi getirilmiş, 18/2/2009 tarihli ve 5838 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla; teşvikin süresi bir yıl daha uzatılmıştır. Ancak, bu teşvik için başvuru süresi 30/6/2010 tarihi itibarıyla sona ermiştir.

Kadınların ve gençlerin işgücüne katılımım ve istihdamını artırmak, yeni istihdam yaratılmasını teşvik etmek ve çalışanların vasıflarını yükselterek işsizlik riskini azaltmak, mesleki ve teknik eğitimi özendirmek, kalite ve etkinliğini artırmak amacıyla prim teşviki yeniden düzenlenmiştir.

Ayrıca, çalışma hayatındaki esnek çalışma biçimlerinin uygulanabilirliğini artırmak, yaygınlaştırmak ve bu şekilde çalışanlar arasındaki kayıt dişiliği azaltmak amacıyla;

Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sigortalıların, kısmi süreli çalıştıkları aylara ait eksik sürelerini ileriki yıllarda geriye dönük olarak borçlanabilmeleri imkânı getirilmiş,

İsteğe bağlı sigorta hükümleri içerisinde işsizlik sigortası primlerinin de ödenmesi imkânı sağlanarak, işsizlik sigortası ödeneği alınabilmesi için gereken prim ödeme gün sayısına ulaşabilmeleri imkânı sağlanmıştır.

Bilindiği üzere yabancıların ülkemizde çalışmaları temel olarak 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunda düzenlenmiştir. Kanun hükümlerine aykırı olarak çalışan yabancılar ve bunları çalıştıranlar için de yaptırımlar öngörülmüştür. Yaptırımların uygulanmasında ortaya çıkan hukuki boşlukların giderilmesi amacıyla 4817 sayılı Kanunun ilgili maddesinin yeniden düzenlenmesine ihtiyaç duyulmuştur.

İşçi – işveren ilişkilerini düzenleyen temel kanunlar olan İş Kanunları, ekonomik ve sosyal hayatın gelişmelerine ve gerekliliklerine hızla uyum sağlamak durumundadır. Bu nedenle uzun vadelerde kanunlar bütünlüklü olarak yenilenirken ihtiyaç duyuldukça da bazı maddelerinde değişikliğe gidilmektedir. 1990′h yıllarla başlayıp 2000′li yıllarda hız kazanan sosyo-ekonomik gelişmeler çalışma ilişkilerinde de ciddi değişimleri beraberinde getirmiştir. Çalışma hayatında yaşanan gelişmeler, yasal çerçevede bütünlüklü bir yenilenme ihtiyacı doğurmuş ve 2003 yılında, 1971 tarihli 1475 sayılı İş Kanunu yerini 4857 sayılı İş Kanununa bırakmıştır.

1990′h yıllarla birlikte hızlı teknolojik gelişme, piyasaların entegrasyonu ve artan rekabet işgücü piyasalarında da yansımalarım bulmuş, üretimin esnekleşmesi ve tüketim kalıplarının değişmesi çalışma ilişkilerinde de değişik yönelimleri beraberinde getirmiştir. Bu sürecin önemli çıktılarından biri yeni istihdam modellerinin ortaya çıkmasıdır. 4857 sayılı İş Kanunu, bazı esnek çalışma modellerini düzenlemiştir. Bununla birlikte uygulamada görülmesine karşın Kanunda açıkça düzenlenmemiş çalışma biçimleri özellikle işçilerin korunması açısından bazı zafiyetler barındırmaktadır. Bu tespitten hareketle yeni bazı esnek çalışma biçimleri; uzaktan çalışma ve evden çalışma İş Kanununda düzenlenmektedir. Yeni düzenlemeler ile işçilerin Avrupa Birliği müktesebatına uygun olarak korunmasına yönelik kurallar getirilirken diğer taraftan İş Kanunu daha kapsayıcı ve dinamik hale getirilmektedir.

Bununla birlikte, özürlülerin toplumsal yaşama kazandırılmalarının en önemli aracı, onların kendilerine uygun işlerde istihdam edilmelerini sağlamaktır. Avrupa Birliğinin istihdamla içerme yaklaşımına paralel bu tespit özürlülerin istihdam imkânlarını artırmaya ve istihdam koşullanın iyileştirmeye yönelik bazı tedbirlerin alınması gerekliliğini beraberinde getirmektedir.

4857 sayılı İş Kanununun 30 uncu maddesinde düzenlenen zorunlu istihdam, özürlülerin istihdamı açısından büyük önem arz etmektedir. Önemi dolayısıyla, düzenlemenin sınırlarının genişletilmesi ve işverenler açısından özürlü istihdamına İlişkin bazı kısıtlılıkların aşılması öngörülmektedir. Bu çerçevede, 4857 sayılı İş Kanununun 30 uncu maddesine eklenen hükümle, birden fazla İlde işyerleri bulunan işverenlerin, bu kapsamda çalıştırmakla yükümlü olduğu işçi sayısının, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre hesaplanması düzenlenmektedir. Böylece hem yükümlülüğün artırılması hem de bu kapsamdaki işyerlerinin yükümlülüklerini ülke çapında yerine getirebilmelerine imkân sağlanmaktadır.

Öte yandan işyerlerinin etkin ve amaca uygun bir şekilde denetlenmesi ve işçi şikâyetlerinin hızlı ve doğru bir şekilde sonuçlandırılması büyük önem arz ettiğinden 4857 sayılı Kanun kapsamında yapılan denetim ve incelemelerin etkinliğinin arttırılması ve hızlandırılmasına yönelik düzenleme öngörülmüştür.

Kamu çalışanlarının çoğunluğunu teşkil eden memur statüsündeki personelin hizmet şartlarını, niteliklerini, atanma ve yetiştirilmelerini, ilerleme ve yükselmelerini, ödev, hak, yükümlülük ve sorumluluklarını, aylıklarını, ödeneklerini ve diğer özlük işlerini düzenleyen temel mevzuat 657 sayılı Devlet Memurları Kanunudur.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, memur statüsünde olmamakla birlikte özel kanunlarda yer alan atıflar gereği, diğer kamu personelinin idari, mali ve diğer bazı sosyal haklan bakımından da uygulanması sebebiyle geniş bir kitleyi ilgilendirmektedir. Kanun, görevde bulunanlar dışında, görevlerinden emekli olanların mali hakları açısından da belirleyici olma vasfını sürdürmektedir.

Özellikle son yıllarda toplumsal hayatta yaşanan gelişme ve değişimler sebebiyle, ilgili kesimlerin talepleri artmış, bu durum, kamusal hayatta hizmet gören memurların haklarında, yükümlülüklerinde, iş ve işlemlerinde tâbi olacakları kurallarda da değişimi zorunlu kılmıştır. Sendikal örgütlenmeler sonucu yapılanan memur sendikaların yanında, muhtelif sivil toplum kuruluşlarının ve çalışanların da makul ve uygun görülebilir talepleri, konu hakkında yeni düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin dayanaklarından birini oluşturmaktadır.

Sosyal yapıdaki değişimin sonucu olarak, geniş aile yapısının yerini çekirdek ailenin alması, devletin istihdamdaki payının artarak devam etmesi, merkezİ yerleştirmelerle personel alımının yaygınlaşması yoluyla memuriyete adım atan geniş bir kitlenin yaşadıkları sosyal

çevreden ayrılmak zorunda kalması gibi sebepler, memurların gerek kendileri gerekse yakınlarının hastalık, kaza veya doğum-ölüm vakalarındaki aylıklı ve aylıksız izin süreleri ile hastaya refakat gibi konularda düzenleme yapılmasını mecbur hâle getirmiştir.

Yıllardır süren uygulamalar, Devlet memurları için gizli sicil raporu doldurulması suretiyle başarı ve başarısızlığın tespitinin mümkün olamadığını göstermiştir. 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamındaki başvurularla birlikte, gizli olması gereken sicil raporlarının aleniyet kazanması, çalışanlar ile idarecileri karşı karşıya getirmiş, bu alandaki idarİ yargı davalarında büyük bir artışa yol açmıştır. Özellikle yıl sonunun gelmesiyle sicil amirleri açısından bir külfet hâlini alan sicil değerlendirmesi, memurların yükselmesinde ve liyakatin tespitinde başlıca dayanak olma vasfım yitirmiş, bürokratik bir formaliteye dönüşmüştür. Gelinen noktada, gerek değerlendirme makamları, gerekse değerlendirilenler açısından inandırıcılığını ve güvenilirliğini yitirmiş olan sicil sisteminin kaldırılmasının kamu yaran açısından daha uygun olacağı değerlendirilmektedir.

Kamu hizmetinden yararlananların daha kaliteli, daha hızlı ve etkin hizmet talep etmesi, beraberinde iyi yetişmiş, nitelikli, eğitimli bir memur profilinin kamuda istihdam edilmesi zorunluluğunu getirmiştir. Bu anlamda, bazı kurumlarda başarıyla uygulanan kariyer uzmanlık sisteminin bütün bakanlıkları kapsayacak şekilde yaygınlaştırmasının kamu hizmeti kalitesinde artışa yol açacağına olan inanç artmıştır. Kamuda nitelikli personel istihdam edilmesi ve bu personelin görevde tutulması ise bunların genel uygulamadan farklı işe alım, yetiştirme, eğitim ve daha iyi bir özlük haklan sistemine tabi olmasını zorunlu hâle getirmiştir.

Diğer taraftan, memur istihdamına dair ayrıntılı düzenlemelere yer vermiş olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun işlemez hâle gelen hükümlerinin ortadan kaldırılması, uygulayıcılara kolaylık sağlanması bakımından sözü edilen Kanunda basitleştirme ve sadeleştirme yapılması da kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Tasan ile

-    657 sayılı Devlet Memurları Kanununun güncelliğini yitiren hükümleri
güncelleştirilmekte, işlerliği kalmayan maddeler yürürlükten kaldırılmakta,

-  Kamu personel yönetimine ilişkin bürokrasinin azaltılmasına yönelik düzenlemeler getirilmekte,

-  Kadına ve anneye verilen önem çerçevesinde koruyucu önlemlere yer verilmekte,

-  Memurların esnek çalışabilmeleri sağlanmakta, onaylan alınmak suretiyle belirli sürelerle kurumlar arasında geçici görevlendirilmeleri uygulanabilir hâle getirilmekte,

-  Etkin bir kamu personel bilgi sisteminin altyapısı oluşturulmakta,

-  Memurların yetiştirilmesinde yeni bir bakış açısı getirilmekte,

-  İşlevsiz hâle gelen sicil sistemi kaldırılarak başarılı ve üstün başarılı personelin ödüllendirilmesine yönelik düzenleme yapılmakta,

-  Disiplin hükümlerinde kamu hizmetini öne çıkaran ve vatandaşa hizmet odaklı bir yaklaşım esas alınarak düzenlemeler yapılmakta,

-  12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halkoylaması ile kabul edilen Anayasa değişikliği ile uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu açıldığından 657 sayılı Kanunda da bu paralelde düzenleme yapılmakta,

-   Kamu hizmeti sunumunda etkinlik ve verimliliğin artırılması amacıyla, kariyer esasına dayalı uzmanlık bulunmayan bakanlıklar ile bazı kurumlarda uzman ve uzman yardımcısı istihdamı öngörülerek, bakanlık ve kurumların nitelikli personel ihtiyacı giderilmekte,

-   Kamu görevlileri sendikalarının ve ilgili kesimlerin talepleri de dikkate alınarak, memurların aylıklı ve aylıksız izin haklarında iyileştirmeler yapılmakta, günün şartlarına uygun yeni sosyal haklar sağlanmaktadır.

Sonuç olarak, söz konusu düzenlemelerin hayata geçirilmesi ile Avrupa Birliğine
üyelik sürecinde mevzuat uyumu sağlanması yönünde önemli gelişme kaydedilmesi ve

bundan daha da önemlisi hem işçiler hem de işverenler açısından günümüzün şartlarına uygun olarak önemli kazanımlar sağlaması amaçlanmaktadır.

MADDE GEREKÇELERİ

MADDE 1- Madde ile Tasarının kapsamı düzenlenmektedir. Tasarının Bir ila Dördüncü Kısımlarında yer alan hükümlerin yapılandırmaya ilişkin olduğu belirtilmiş, Beşinci Kısımda ise bazı kanunlarda değişiklik ve yeni hüküm ihdas edilmesine ilişkin hükümleri kapsadığı açıklanmıştır.

Maddede yapılandırmaya konu olacak alacaklar; alacaklı idare, alacak türü ve alacağın dönemi itibarıyla belirlenmiştir.

Yapılandırmaya konu alacakların ait olduğu idareler; Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, il özel idareleri, belediyeler (büyükşehir belediyeleri dahil), Sosyal Güvenlik Kurumu, büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idareleri ile ilgili maddelerde belirtilen idareler şeklinde düzenlenmiştir. İlgili maddelerde de TEDAŞ, YURT-KUR, TRT, KOSGEB, TOBB ve OSB bu Kanun kapsamında alacakları yeniden yapılandırılacak idareler olarak sayılmıştır.

Yapılandırmaya konu alacaklar; vergiler ve vergi cezalan, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince takip edilen bazı amme alacakları, gümrük vergileri ve idari para cezalan, sosyal güvenlik primleri, il özel idarelerinin 6183 sayılı Kanun kapsamındaki bazı alacakları, belediyelerin; vergi, tarifeden doğan ücret ve su bedeli alacakları ile 6183 sayılı Kanun kapsamındaki bazı amme alacakları, büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin su ve atık su bedeli alacakları, TED AŞ’m ve hissedarı olduğu elektrik dağıtım şirketlerinin elektrik alacakları ve 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında mevcut sözleşmeleri uyarınca faaliyet göstermekte olan dağıtım şirketlerinin Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan lisans almadan önceki faaliyet dönemlerine ilişkin elektrik tüketiminden kaynaklanan alacakları, YURT-KUR’un öğrenim ve katkı kredisi alacakları, TRT’nin elektrik enerjisi satış bedeli payı ve bandrol ücretlerinden kaynaklı alacakları, KOSGEB’in desteklerden kaynaklanan alacakları, TOBB’un ve bu birliğe bağlı odaların aidatlarından kaynaklanan alacakları, OSB�lerin elektrik, doğalgaz, su ve yönetim aidatlarından kaynaklanan alacakları, mülga 27/11/1984 tarihli 84/8800 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulan Geliştirme ve Destekleme Fonu kaynaklı alacakları, orman köylüleri ile bu köylülerce oluşturulan kooperatiflere Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verilen desteklerden geri alınması gereken alacaklar, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün bazı alacakları ile bu alacaklara ilişkin her türlü faiz, zam, gecikme zammı, gecikme faizi, cezai faiz, gecikme cezası gibi fer’i alacaklar şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca, Kanunun ilgili bölümlerinde alacaklı idarelerin takip ettiği bazı alacaklar için tahsilden vazgeçme hükümleri düzenlenmiştir. Bu alacakların bir kısmı ödeme yönünden Kanun kapsamına alınmamış olmakla birlikte, terkin hükümlerinin kapsamına dahil edilmiştir.

Bu maddede yapılandırmaya konu olacak alacaklar 31/7/2010 tarihi esas alınarak belirlenmiştir. Bu belirlemede, alacakların niteliği dikkate alınarak dönem, vade, beyanname verme, tahakkuk ve fiilin işlendiği tarihler esas alınmıştır.

Son olarak Kanun metninde kullanılan bazı terimlerin ifade ettiği anlamlar tanımlanmış ve bu suretle madde metinlerinde tekrardan kaçınılmıştır.

MADDE 2- Madde ile Maliye Bakanlığına, Gümrük Müsteşarlığına, il özel idarelerine ve belediyelere bağlı tahsil dairelerince takip edilen kesinleşmiş amme alacakları ve belediyelerin ve büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin kesinleşmiş bazı alacaklarına ilişkin düzenleme yapılmaktadır.

Maddenin birinci fıkrasında, Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla vadesi geldiği halde ödenmemiş olan ya da ödeme süresi henüz geçmemiş bulunan;

- 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamına giren ve 31/7/2010 tarihinden (bu tarih dahil) önceki dönemlere, beyana dayanan vergilerde bu tarihe kadar verilmesi gereken beyannamelere ilişkin vergi ve bunlara bağlı vergi cezalan, gecikme faizleri, gecikme zamlan,

-  2010 yılma ilişkin olarak 31/7/2010 tarihinden (bu tarih dahil) önce tahakkuk eden vergi ve bunlara bağlı vergi cezalan, gecikme faizleri, gecikme zamlan,

-  31/7/2010 tarihinden (bu tarih dahil) önce yapılan tespitlere ilişkin vergi aslına bağlı olmayan vergi cezalan,

-  31/7/2010 tarihinden (bu tarih dâhil) önce 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu ve ilgili diğer kanunlar kapsamında gümrük yükümlülüğü doğan ve Gümrük Müsteşarlığına bağlı tahsil dairelerince 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip edilen gümrük vergileri, para cezaları, faizler, zamlar, gecikme zammı alacakları,

hakkında düzenleme yapılmaktadır.

Vergi veya gümrük vergilerinin asıllarının tamamı ile bu asıllara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i amme alacakları yerine, bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar TEFE/ÜFE aylık değişim oranlan esas alınarak hesaplanacak tutarın; ödenmemiş alacağın sadece fer’i alacaktan ibaret olması halinde fer’i alacak yerine TEFE/ÜFE aylık değişim oranlan esas alınarak hesaplanacak tutarın, bu Kanunda belirtilen süre ve şekilde tamamen ödenmesi şartıyla vergilere/gümrük vergilerine bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i amme alacakları ve asla bağlı olarak kesilen vergi cezalan/idari para cezalan ile bu cezalara bağlı gecikme zamlarının tamamının tahsilinden vazgeçileceği düzenlenmiştir.

Gerek bu maddede, gerekse Kanunun diğer maddelerinde fer’i amme alacakları “yerine” hesaplanması öngörülen TEFE/ÜFE tutarlarının belirlenmesinde, bu alacakların hesaplanmasına ilişkin ilgili kanunda yer alan esaslar dikkate alınacaktır.

Vadesi geldiği halde ödenmemiş olan ya da ödeme süresi henüz geçmemiş bulunan ve bir vergi aslına bağlı olmaksızın kesilmiş olan vergi cezalan ile iştirak, teşvik ve yardım
fiilleri nedeniyle kesilmiş olan vergi cezalarının, 4458 sayılı Kanun ve ilgili diğer kanunlar
kapsamında gümrük yükümlülüğü nedeniyle gümrük vergisi asıllarına bağlı olmaksızın
kesilmiş olan idari para cezalarının ise % 50′sinin ve bunlara bağlı gecikme zammı yerine, bu
Kanunun yayımlandığı tarihe kadar TEFE/ÜFE aylık değişim oranlan esas alınarak
hesaplanacak tutarın ödenmesi öngörülmüştür. Kanunda öngörülen süre ve şekilde yapılacak
ödemeyi müteakip cezaların kalan % 50′si ile bu cezaların tamamına daha önce uygulanmış
olan gecikme zamlarının tahsilinden vazgeçilecektir.

Diğer taraftan, Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında olan idari para cezalan için cezanın tamamının ve bunlara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i amme alacakları yerine, bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar TEFE/ÜFE aylık değişim oranlan esas alınarak hesaplanacak tutarın ödenmesi şartıyla Kanundan yararlanma imkanı verilmiştir.

Fıkra kapsamında düzenlenen vergi ve gümrük vergilerine yönelik hükümler Kanun kapsamına giren diğer amme alacakları için de aynı esaslarda düzenlenmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında ihtirazı kayıtla verilen beyannameler üzerine tahakkuk eden ve Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla vadesi geldiği halde ödenmemiş olan vergiler için kesinleşmiş alacaklara ilişkin hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu alacaklar için Kanundan yararlanmak istenmesi durumunda ihtiraza kayıtla verilen beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilere ilişkin açılmış davaların yargıdaki aşamaları ödenecek tutan etkilemeyecek ve beyan üzerine tahakkuk eden verginin tam olarak ödenmesi istenecektir.

Maddede ayrıca, 2010 yılında tahakkuk eden geçici vergilerle ilgili düzenleme yapılmakta ve Kanun kapsamında ödenecek olan motorlu taşıtlar vergisi için taksit ödeme süresince fenni muayene izni verileceği belirtilmektedir.

Maddenin beş ve altıncı fıkralarında, belediyelerin 2464 sayılı Kanunun 97 nci maddesine göre tahsili gereken ücret alacakları ile su bedeli alacaklarının, büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin su ve atık su bedeli alacaklarının da Kanun kapsamında yapılandırılmasına ilişkin düzenleme yapılmaktadır.

Maddenin yedinci fıkrasında bu madde hükmünden yararlanmak isteyen borçluların maddede belirtilen diğer şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları gerektiği hüküm altına alınmıştır.

Maddenin sekizinci fıkrasında, 31.7.2010 tarihinden (bu tarih dahil) Önce dahilde işleme rejimi kapsamında ithalatın yapılması şartıyla, dış piyasalarda pazar daralması ve benzeri nedenlerle taahhüt edilen ihracatın öngörülen süre içinde yapılamaması nedeniyle ihracat taahhüt hesabının müeyyideli kapatılması sonucu 4458 sayılı Gümrük Kanununa göre teminata bağlanan vergilerin tahsili ve para cezalan ile diğer feri alacakların tahakkuk ve tahsil işlemlerinin, kesinleşmiş amme alacakları için öngörülen hükümler çerçevesinde yapılması ve bu durumdaki yükümlülerin Kanunla getirilen bu düzenlemeden yararlandırılması amacıyla düzenleme öngörülmektedir.

MADDE 3- Madde ile kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan amme alacaklarının ne şekilde yapılandırılacağına ilişkin hükümler düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasıyla Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ilk derece yargı mercileri nezdinde dava açılmış ya da dava açma süresi henüz geçmemiş olan ikmalen re’sen veya idarece yapılmış vergi tarhiyatları ile gümrük vergilerine ilişkin tahakkuklarda vergilerin/gümrük vergilerinin % 50′si ile bunlara bağlı faiz, gecikme faizi ve gecikme zammı yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar TEFE/ÜFE aylık değişim oranlan esas alınarak hesaplanacak tutarın ödenmesi halinde vergilerin/gümrük vergilerinin % 50′si ile bunlara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı ve asla bağlı olarak kesilen vergi cezalan/idari para cezalan ile bu cezalara bağlı gecikme zamlarının tamamının tahsilinden vazgeçileceği hüküm altına alınmaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasıyla Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla bölge idare
mahkemeleri veya Danıştay nezdinde ilgisine göre itiraz veya temyiz süreleri geçmemiş ya da
itiraz veya temyiz yoluna başvurulmuş ya da karar düzeltme talep süresi geçmemiş veya karar
düzeltme yoluna başvurulmuş olan ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış vergi tarhiyatları ile
gümrük vergilerine ilişkin tahakkuklarda, bu maddeye göre ödenecek alacak asıllarının
tespitinde, bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla tarhiyatın/tahakkukun bulunduğu en son
safhadaki tutarın esas alınacağı düzenlenmekte ve Kanunun yayımlandığı tarihten önce
verilmiş en son kararın terkin, tasdik veya tadilen tasdik ya da bozma karan olması hallerinde
borçluların kanundan hangi şekilde yararlanacağına ilişkin düzenleme yapılmaktadır.

Maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında sadece vergi cezalarına/gümrük yükümlülüğüyle ilgili idari para cezalarına veya Kanun kapsamındaki diğer idari para cezalarına ilişkin olarak dava açılmış olması halinde ödenecek tutarla ilgili düzenleme yapılmaktadır.

Maddeye göre ödenecek alacakların tespitinde esas alınacak olan en son kararın, tarhiyata/tahakkuka ilişkin verilen ve bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce taraflardan birine tebliğ edilmiş olan karar olduğu belirtilmek suretiyle Kanun uygulamasında hangi kararın esas alınacağına dönük temel ilke belirlenmektedir.

Maddenin dokuzuncu fıkrasında, Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince takip edilmekte olan amme alacaklarından yıllık gelir veya kurumlar vergilerini, gelir (stopaj) vergisi, kurum (stopaj) vergisi, katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi için bu madde ile 2 nci madde hükmünden yararlanmak üzere başvuruda bulunan mükelleflerin taksit ödeme süresince bu vergi türleri ile ilgili verilen beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri çok zor durum olmaksızın her bir vergi türü itibariyle bir takvim yılında İkiden fazla vadesinde ödememeleri halinde belirtilen madde hükümlerine göre yapılandırılan borçlarına ilişkin kalan taksitlerini ödeme haklarını kaybedecekleri düzenlenmektedir.

Maddenin onuncu fıkrasında, bu madde hükmünden yararlanılması için madde kapsamına giren alacaklara karşı dava açılmaması, açılmış davalardan vazgeçilmesi ve kanun 3′ollanna başvurulmaması şart olduğu hükmü getirilmiştir.

Maddenin onbirinci fıkrasında bu madde hükmünden yararlanmak için başvuruda bulunan ancak bu Kanunda belirtilen ödeme şartını yerine getirmeyen borçlulardan ilk tarhiyata/tahakkuka göre belirlenen alacakların başka bir işleme gerek olmaksızın takip edileceği belirtilerek, Kanundan yararlanma hakkının kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

MADDE 4- Maddeyle, Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak Kanunun yayımlandığı tarihten önce başlanıldığı halde tamamlanamamış olan vergi incelemeleri ile takdir işlemlerine devam edileceği belirtilerek bu safhada bulunan alacaklar da Kanun kapsamına alınmıştır.

Düzenleme, bu Kanunun matrah artırımına ilişkin hükümlerim saklı tutmak suretiyle başlanılmış işlemlere devam edileceği yönündedir.

Bu işlemlerin tamamlanmasından sonra, tarh edilen vergilerin % 50′si ile bunlara bağlı gecikme faizi yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar TEFE/ÜFE aylık değişim oranlan esas alınarak hesaplanacak tutar ile bu tarihten sonra ihbarnamenin tebliği üzerine belirlenen dava açma süresinin bitim tarihine kadar hesaplanacak gecikme faizinin tamamının, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın % 25′inin; ihbarnamenin tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içerisinde yazılı başvuruda bulunularak, ilk taksit ihbarnamenin tebliğim izleyen aydan başlamak üzere ikişer aylık dönemler halinde altı eşit taksitte ödenmesi şartıyla, vergi aslının % 50′sinin, vergi aslına bağlı olmayan cezalarda cezanın % 75′inin, vergilere bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar uygulanan gecikme faizinin ve vergi aslına bağlı cezaların tamamının tahsilinden vazgeçileceği düzenlenmektedir.

İştirak fiili nedeniyle kesilen vergi ziyaı cezalan vergi aslına bağlı olarak hesaplanmakta ise de verginin mükellefi ile cezaya muhatap olan kişiler farklıdır. Bu nedenle bu fiiller için cezaya muhatap olanların madde hükmünden yararlanma şartlan farklı bir şekilde belirlenmiştir.

Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak, Kanunun yayımlandığı tarihten önce pişmanlık talebi ile verilip, ödeme yönünden şartların ihlal edildiği beyannameler ile kendiliğinden verilen beyannameler için kesilen ve bu Kanunun yayımlandığı tarih itibariyle tebliğ edilmemiş olan vergi cezalan hakkında bu madde hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.    Bununla birlikte,    asla bağlı olan vergi cezalarının tahsilinden vazgeçilebilmesi için verginin bu kanunun yayımlandığı tarihten önce ödenmiş olması veya

bu Kanunun 2 nci maddesine göre ödenmesi şartı aranmıştır.

Diğer taraftan, bu Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak, kanunun yayımlandığı tarihten önce tamamlandığı halde bu tarihte ya da bu tarihten sonra vergi dairesi kayıtlarına İntikal eden takdir komisyonu kararlan ve vergi inceleme raporları üzerine gerekli tarh ve tebliğ işlemlerinin yapılması ve maddede belirlenen tutarın, belirtilen süre içerisinde ödenmesi şartıyla bu kanun hükümlerinden yararlanılması sağlanmıştır.

Ayrıca, mükelleflerin bu madde hükümlerinden yararlanabilmeleri için maddede belirtilen süre ve şekilde ödeme yapmaları ve dava açmamaları şartı getirilmiştir.

Kanunun yayımlandığı tarih itibariyle 213 sayılı Kanunun tarhiyat öncesi uzlaşma hükümlerine göre uzlaşma talebinde bulunulmuş, ancak uzlaşma günü gelmemiş ya da uzlaşma sağlanamamış olmakla birlikte vergi ve ceza ihbarnameleri mükellefe tebliğ edilmemiş alacaklar da bu madde hükmünden faydalandırılmıştır.

Diğer taraftan madde hükmünden yararlanan mükelleflerin, 213 sayılı Kanunun uzlaşma, tarhiyat öncesi uzlaşma ve vergi cezalarında indirim hükümlerinden yararlanamayacağı açıklanmıştır.

Ayrıca, ileride meydana gelebilecek ihtilaftan önlemek amacıyla incelemeye başlama ifadesinden ne anlaşılması gerektiği tarif edilmiştir.

MADDE 5- Maddenin birinci fıkrası ile Kanunun kapsadığı dönemlere ilişkin olarak; bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar pişmanlıkla veya kendiliğinden yapılacak beyanlar düzenlenmektedir.

Birinci fıkranın (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde, 213 sayılı Kanunun 371 inci maddesine göre Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen ikinci ayın sonuna kadar pişmanlıkla beyan edilen matrahlar üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin tamamı ile pişmanlık zammı yerine hesaplanan TEFE/ÜFE tutarının belli bir ödeme planı kapsamında ödenmesi şartıyla pişmanlık zammı ve vergi cezalarının tamamının tahsilinden vazgeçilmesi suretiyle bu müesseseden faydalanılması teşvik edilmiştir.

Aynı fıkranın (a) bendinin (2) numaralı alt bendinde yapılan düzenleme ile de 213 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin dördüncü fıkrasına göre kendiliğinden verilen beyannameler üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin tamamı ile gecikme faizi yerine hesaplanan TEFE/ÜFE tutarının, belli bir ödeme planı kapsamında ödenmesi şartıyla gecikme faizi ve vergi cezalarının tamamının tahsilinden vazgeçileceği öngörülmüştür.

Birinci fıkranın (b) bendi ile 4458 sayılı Gümrük Kanununa ve ilgili diğer kanunlara göre tahakkuku ve tahsili gerektiği halde yükümlü tarafından beyan edilmeyen aykırılıkların, ilgili gümrük idaresine bildirilmesi durumunda, gümrük vergilerinin tamamı ile faiz yerine hesaplanan TEFE/ÜFE tutarının, belli bir ödeme planı kapsamında ödenmesi şartıyla faizlerin ve idari para cezalarının tamamının tahsilinden vazgeçileceği öngörülerek mükelleflerin aykırılıkları beyan etmelerinin teşvik edilmesi amaçlanmıştır.

Birinci fıkranın (c) bendi ile de 2010 yılı ve önceki vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak emlak vergisi bildiriminde bulunmayan veya bildirimde bulunduğu halde vergisi eksik tahakkuk eden mükelleflerce bildirimde bulunulması ve tahakkuk eden vergi ve taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına katkı payının tamamı ile bunlara bağlı gecikme faizi ve gecikme zammı yerine hesaplanan TEFE/ÜFE tutarının, belli bir ödeme planı kapsamında ödenmesi şartıyla bu alacaklara bağlı gecikme faizi, gecikme zammı ve vergi cezalarının tamamının tahsilinden vazgeçilerek emlak vergisi yükümlülüklerinin yerine getirilmesi özendirilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında da 193 sayılı Kanunun 64 üncü maddesine göre vergilendirilen diğer ücret mükelleflerinin 2011 yılı Şubat ayı sonuna kadar vergi dairelerine başvurarak 2011 takvim yılına ilişkin gelir vergilerini tarh ettirmeleri ve karnelerine işletmeleri kaydıyla, önceki dönemlere ilişkin olarak herhangi bir vergi ve ceza aranmaması suretiyle bu mükelleflerin kayıt altına alınması hedeflenmiştir.

MADDE 6- Maddeyle mükelleflerce çeşitli sebeplerle noksan beyan edilmiş ya da beyan dışı bırakılmış geçmiş yıl gelirlerinin belli oran ve tutarlar dahilinde beyan edilmesi sağlanmaktadır. Bu şekilde beyan edilecek gelirlere uygulanacak oran ve tutarların tespitinde ekonomik gelişmelere paralel olarak tespit edilen matrahlar esas alınmıştır.

Böylece mükelleflere, 213 sayılı Kanunda yer alan cezaları ve gecikme faizini ödemeden vergilerini ödeme imkânı sağlanmakta ve artırımda bulunulan vergiler ve dönemler için vergi incelemesi ve tarhiyat yapılmamak suretiyle gelirlerin doğru beyan edilmesi teşvik edilmektedir.

Ayrıca, matrah artırımında bulunan mükelleflerin beyan edecekleri ve üzerinden vergi hesaplanacak matrahlar için asgari tutarlar belirlenmekte, daha önce zarar beyan edilmiş olması veya indirim ve istisnalar nedeniyle matrah oluşmaması ya da hiç beyanname verilmemiş yahut ilgili yıllarda faaliyette bulunulmuş veya gelir elde edilmiş olsa da bu faaliyetlerin ve gelirlerin vergi dairesinin bilgisi dışında bırakılmış olması nedeniyle matrah bulunmaması halleri ile mükellefler tarafından beyan edilen matrahlara uygulanan oranlar sonucu bulunan matrahlara alt sınır getirilmektedir. Maddede öngörülen asgari matrah tutarlarının, basit usulde vergilendirilen mükelleflere 1/10′unun, sadece gayrimenkul sermaye iradı elde edenler için ise 1/5′inin uygulanması öngörülmektedir.

Artırılan matrahların % 20 oranında vergilendirilmesi öngörülmekte olup, vergilendirmeye ilişkin yükümlülüklerini zamanında yerine getiren mükellefler için bu oranın % 15 olarak uygulanması hükme bağlanmaktadır.

Ayrıca mükelleflerin incelenmeme ve tarhiyata muhatabı tutulmama imkanından yararlanabilmeleri için, kurumlar vergisi mükelleflerinin artırımda bulundukları kurumlar vergisi matrahlarının yanı sıra 193 sayılı Kanunun geçici 61 inci maddesi, geçici 67 nci maddesinin sekizinci fıkrası ve 5520 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre vergi tevkifatına tabi olan kazanç ve iratları üzerinden tevkif edilen vergileri, gelir vergisi mükelleflerinin ise verdikleri yıllık beyannamede gelirden indirilen 193 sayılı Kanunun geçici 61 inci maddesine göre vergi tevkifatına tabi olan kazanç ve iratları üzerinden tevkif edilen vergileri de ait olduğu yıla ilişkin olarak maddede belirtilen oranlarda artırmaları şartı getirilmiştir. Söz konusu hükümlerde yer alan vergi tevkifatına tâbi kazanç ve iratların, muhtasar beyanname ile beyan edilmemiş olması halinde ise mükelleflerin bu kazanç ve iratlara ait tevkifat matrahlarını, Kanunda belirtilen süre içinde beyan etmeleri ve beyan edilen bu matrahlar için % 15 oranında vergi hesaplamaları esası öngörülmektedir.

Maddenin beşinci, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarında yer alan hükümlerden yararlanarak artırımda veya beyanda bulunan mükelleflerin, bu yıllara ilişkin olarak vergi incelemesi ve tarhiyata muhatap olmamaları için, ilgili yıllarda vergiye esas gelir veya kurumlar vergisi matrahlarım da artırmaları zorunluluğu getirilmektedir.

Matrah artırımında bulunan mükelleflerin, daha Önce beyan ettikleri matrahlar ile ilgili matrah veya vergi azaltıcı yöndeki düzeltme taleplerinin bulunması durumunda bu taleplerinden vazgeçtikleri kabul edilecek, düzeltme talepleri ile ilgili olarak başlanılmış incelemelere devam edilmeyecektir.

Ayrıca, madde ile gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin bu madde hükmünden yararlanarak beyan ettikleri matrahları artırmaları halinde, daha önce tevkif yoluyla ödemiş oldukları vergilerin, artırılan matrahlar üzerinden hesaplanan vergilerden mahsup edilmeyeceği, istisna ve indirimler nedeniyle gelecek yıllarda matrahtan indirim konusu yapılabilecek tutarlar ile geçmiş yıl zararlarının, bu madde hükmüne göre artırılan matrahlardan indirilemeyeceği öngörülmüştür. Öte yandan, mükelleflerin matrah artırımında bulundukları yıllara ait zararların % 50′sinin 2010 ve izleyen yıllarda doğan kârlarından indirilmesi öngörülmektedir.

Ayrıca, yıllık gelir ve kurumlar vergisine mahsuben tevkif yoluyla ödenmiş vergilerin, nakden veya mahsuben iadesi ile ilgili taleplere ilişkin olarak sınırlı inceleme ve tarhiyat yapılacağı maddede belirtilmektedir.

Öngörülen düzenlemede, işe başlama ve işi bırakma gibi nedenlerle kist dönemde
faaliyette bulunmuş mükellefler hakkında ise ilgili yıllar için belirlenen asgari matrahların,

faaliyette bulunulan ay sayısı dikkate alınarak hesaplanacağı, matrah artırımında bulunulan vergilendirme dönemlerine ilişkin olarak, bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce yapılıp kesinleşen tarhiyatların da ilgili dönem beyanına eklenmek suretiyle artırılacak matrah tutamım tespit edileceği hükme bağlanmaktadır.

MADDE 7- Madde ile katma değer vergisi (KDV) mükelleflerinin 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllan için maddede belirtildiği şekilde vergi artırımında bulunmaları halinde, artırımda bulundukları dönemler için (madde hükmünde belirtilen durumlar hariç olmak üzere) haklarında KDV yönünden vergi incelemesi ve tarhiyatına muhatap tutulmamaları imkanı sağlanmaktadır.

Artırıma esas alınan tutar, yıl içinde verilen katma değer vergisi beyannamelerinde gösterilen “hesaplanan katma değer vergisi� nin yıllık toplamıdır. Hesaplanan KDV, indirimlerden önceki vergi tutarıdır. Artırıma esas tutar olarak, “ödenmesi gereken KDV” yerine, “Hesaplanan KDV’nin esas alınmasının nedeni, indirimler yüzünden bazı dönemlerde beyannamede ödenecek KDV çıkmamasıdır. Artırıma esas tutarın daha genel ve objektif bir tabana dayandırılması ve uygulanabilirliğin sağlanması amacıyla “Hesaplanan KDV” tercih edilmiştir.

Artırım tutan, yıllık hesaplanan KDV toplamlarına her yıl için Öngörülen ve % 3 ila % 1,5 arasında değişen oranların uygulanması ile hesaplanacaktır.

Yıl içinde vermeleri gereken KDV beyannamelerinin tamamını vermeyen mükellefler de matrah artırımından faydalanabilecektir. Yılın tamamında beyanname vermesi gereken mükelleflerin, üç ya da daha fazla beyannameyi verip diğerlerini vermemiş olmaları durumunda, verilen beyannamelerdeki hesaplanan KDV ortalamasının yıla iblağ edilerek artırıma esas olacak tutarın bulunması benimsenmiştir.

Mükelleflerin, iki veya daha az dönemde beyanname vermiş veya hiç beyanname vermemiş olmaları durumunda KDV artınım, gelir veya kurumlar vergisi artırımlarına % 18 oram uygulanmak suretiyle hesaplanacaktır. Bu durumdaki mükellefler, gelir veya kurumlar vergisinde matrah artırımından yararlanmak üzere başvurmadıkları takdirde KDV bakımından da matrah artırımından faydalanamayacaktır.

Üç aylık vergilendirme dönemine tabi mükelleflerden bir, iki veya üç dönem beyanname verenlerde bunların ortalaması yıla iblağ edilecek ve yılına göre % 3 ila % 1,5 olarak belirlenmiş olan oranlar uygulanarak artırım tutan hesaplanacaktır. Hiç beyanname verilmemiş olması halinde, gelir veya kurumlar vergisi artırım tutarlarının % 18′i KDV artırım tutan olarak kabul edilecektir.

İlgili takvim yılının tamamında faaliyet göstermiş olmakla birlikte, sadece birkaç vergilendirme dönemi için madde ile getirilen imkândan yararlanılması söz konusu olmayacaktır. Ancak mükelleflerin, yıl bazında seçimlik haklan bulunmaktadır.

Kanunun yayımlandığı tarihten önce vergi inceleme raporlan ve takdir komisyonu kararlarına dayanılarak yapılan ve kesinleşen tarhiyatlar, ilgili dönem beyanı ile birlikte dikkate alınacaktır.

Mükelleflerin sorumlu sıfatıyla verdikleri KDV beyannameleri için bu madde hükmünden yararlanmaları söz konusu değildir. Ayrıca, sorumlu sıfatıyla beyan edilen vergiler, vergi artırımına ilişkin yıllık toplam tutarın hesabında dikkate alınmayacaktır.

Artırıma esas alınan dönemlere ilişkin hesaplanan KDV toplamı mükelleflerce vergi dairesine bildirildikten sonra, bu bildirimlerin eksik olduğu ve ödenecek verginin eksik hesaplandığı anlaşıldığı takdirde eksik hesaplanan vergi, bu Kanunun 18 inci maddesinde belirtilen ilk taksit ödeme süresinde tahakkuk etmiş sayılacak ve bu Kanunda açıklandığı şekilde tahsil edilecektir.

Katma değer vergisi sisteminin işleyişini bozmamak açısından, bu madde kapsamında
beyan edilen katma değer vergisinin indirim veya mahsup konusu yapılamayacağı, gelir veya
kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider veya maliyet unsuru olarak dikkate
alınamayacağı hükme bağlanmaktadır. Ayrıca artırımda bulunulan yılla ilgili olarak sonraki

dönemlere devreden indirilebilir katma değer vergileri ve ihraç kaydıyla teslimlerden veya iade hakkı doğuran işlemlerden doğan tecil-terkin, iade ve mahsup işlemleri yönünden inceleme ve tarhiyat yapma hakkı saklı tutulmuştur.

>> devamı için TIKLAYINIZ >>

Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Tasarısı TAM METİN