''Tam Gün Yasası''nın bazı hükümlerinin iptaline ilişkin gerekçeli karar, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.

CHP, Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerinde görevli doktorların tüm gün çalışmasını öngören Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı hükümlerinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne dava açmıştı.

Yüksek Mahkeme'nin gerekçeli kararında, iptal gerekçeleri yer aldı.

Anayasa Mahkemesi'nin Tam Gün Yasası'nın kısmi iptaline ilişkin gerekçeli kararında, bazı uzmanlık alanlarında sayıları yetersiz olan uzman hekimlere kamunun yanı sıra özel sağlık kuruluşlarında da ihtiyaç duyulmasının, bu hekimlerin mesleğini mesai saatleriyle sınırlı olmaksızın yaygın bir şekilde icra etmelerini gerekli kıldığı belirtildi.

Kararda, hekimlerin insan sağlığının gelişmesi ve yaşam haklarının korunması ile doğrudan ilgili olan bu konumları dikkate alınmaksızın çalışma koşullarının sınırlandırılmasının, bireylerin yaşam hakkını zedeleyici nitelik taşıdığına işaret edildi.

Anayasa Mahkemesi'nin, Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı hükümlerinin iptaline ilişkin gerekçeli kararı, bugünkü Resmi Gazete'de yayımlandı.

Gerekçeli kararda, profesör ve doçentler de dahil tüm öğretim elemanlarının devamlı statüde çalışmalarını öngören ve buna ilişkin kurallara yer veren düzenleme irdelendi.

CHP'nin dava dilekçesinde, söz konusu hükümle getirilen getirilen kuralın, nitelikli akademik personelin serbest çalışmayı tercih ederek üniversiteden ayrılmasına neden olacağı, akademik personelin bilimsel bilgi ve yeteneğini ''yaygın'' biçimde kamunun hizmetine ve yararlanmasına sunmasını engelleyeceği belirtilerek, Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunulduğu anımsatıldı.

Düzenlemeye göre, devamlı statüde görev yapan öğretim elemanlarının 2547 sayılı Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yüksek öğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başkaca herhangi bir iş göremeyecekleri, ek görev alamayacakları ve mesleklerini serbest olarak icra edemeyecekleri belirtilen gerekçeli kararda, şunlara dikkat çekildi:

''Anayasanın 130. maddesinde çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile kurulan üniversitelerin kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olduğu, öğretim üyeleri ve yardımcılarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilecekleri belirtilmiş, madde gerekçesinde de yasaya bırakılan konuların 'bilimsel özerklik' ilkesi göz önünde bulundurularak düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Anayasa'da üniversite, bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurum olarak nitelendirilip bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiş, öğretim üyelerine de kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin bu konumları dikkate alındığında bunları diğer kamu görevlileri gibi değerlendirmek mümkün değildir.''

Yasa koyucunun, yükseköğretimin Anayasa'da belirtilen ilkeler doğrultusunda geliştirilmesi, bu bağlamda sağlık sorunlarının çözüme kavuşturulması için öğretim elemanlarının unvan ve statülerine uygun bazı sınırlamalar getirerek çalışma koşullarını belirleyebileceği, ancak getirilen bu sınırlamaların, üniversitelerdeki bilim özgürlüğü ve bilimsel özerkliğin gereği olan her türlü bilimsel faaliyeti engelleyici nitelikte olamayacağı kaydedilen gerekçeli kararda, şu hususlara vurgu yapıldı:

''İptali istenen düzenleme ile üniversitelerin bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişime ve kalkınmaya destek olmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek gibi görevlerini yerine getirmesinin engellendiği, ayrıca, üniversitelerde görev yapan öğretim görevlileri, okutmanlar, öğretim yardımcıları ile akademik olarak belirli bir yetkinliğe sahip öğretim üyeleri arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın mesai sonrası ücretsiz de olsa resmi veya özel herhangi bir iş yapmalarının yasaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumun Anayasa'nın 130. maddesi ile bağdaşmadığı açıktır.

Belirtilen nedenlerle dava konusu ikinci fıkranın birinci tümcesi Anayasa'nın 130. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.''



-KISMİ STATÜDEKİ ÖĞRETİM ÜYELERİ-



Gerekçeli kararda, üniversite öğretim üyeleri için kısmi çalışmayı kaldırarak tam gün çalışma esasını getiren düzenlemeyle ilgili değerlendirmeler de yer aldı.

Kararda, dava dilekçesinde, ''İptali istenen kural ile kişilere hukuka uygun biçimde tanınan süreli bir statünün iradeleri zorlanmak suretiyle değiştirildiği ve süresi bitmeden bu statünün sonlandırıldığı''nın ileri sürüldüğüne işaret edildi.

Bunun üniversitelerde kısmi statüde çalışan doçent ve profesörlerin hukuksal durumlarını belirleyen bir kural olduğu ifade edilen gerekçeli kararda, yapılan değişiklik sonucu, profesör ve doçentlerin kısmi statüde çalışmalarına son verilerek, yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının tamamının üniversitelerde devamlı statüde çalışmalarının öngörüldüğü bildirildi.

Düzenleme yürürlüğe girdikten sonraki bir yıl içinde kısmi statüde görev yapmakta olan öğretim üyelerinden talepte bulunanların devamlı statüye geçirileceği, bu süre içinde talepte bulunmayanların ise istifa etmiş sayılacağı belirtildiği kaydedilen gerekçeli kararda, şöyle denildi:

''Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, her türlü işlem ve eylemi hukuka uygun, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren devlettir. Öte yandan 'hukuk devleti' ilkesi, yürütme organının faaliyetlerinin yönetilenlerce belli ölçüde öngörülebilir olmasını, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesini, ekonomik ve sosyal yaşamlarındaki tutum ve davranışlarını buna göre düzene sokabilmesini gerektirir. Zira hukuk devletinin gereği olan belirlilik ve hukuki güvenlik ilkesi, idarenin keyfi hareket etmesini engeller.''

İptali istenen düzenleme öncesinde üniversitelerde devamlı ve kısmi statüde çalışma sistemi bulunduğu, beş yıl devamlı statüde çalışan doçent veya profesörlerin, üniversite yönetim kurulunun görüşü ve rektörün kararıyla iki yıllık süre için kısmi statüye atanabileceklerinin, uygun görüldüğünde bu statülerinin iki yılda bir yenilenebileceğinin, tekrar devamlı statüye geçmek isteyenlerin atamalarının ise boş kadro bulunması halinde YÖK kararı ile yapılabileceğinin öngörüldüğü anımsatıldı.

Gerekçeli kararda, şunlara işaret edildi:

''Değişiklikten önceki düzenlemede, kısmi statüde çalışan öğretim üyelerinin kendi talepleri hariç, öngörülen iki yıllık süre dolmadan bu statünün sona erdirilemeyeceği konusunda yasal bir güvenceye sahip oldukları anlaşılmaktadır. Dava konusu tümce ile üniversitelerde öğretim üyesi olarak kısmi statüde görev yapan profesör ve doçentlere devamlı statüye geçmemesi halinde kanunla tanınan süreli çalışmanın, kanunla tanınan süre dolmadan istifa etmiş sayılmaları hukuk devletinin gereği olan belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleri ile bağdaşmaz.

Diğer taraftan kısmi statüde çalışanların, bu durumlarının en az iki yıllık bir dönemi kapsadığı düşüncesiyle üniversite dışındaki serbest çalışmalarını planladıkları, ekonomik ve sosyal hayatlarını bu koşuları öngörmek suretiyle belirledikleri açıktır. Yasayla elde edilen bu statünün çalışanlar için kazanılmış hak olarak değerlendirilmesi olanaklı olmasa da yasada öngörülen süre yönünden meşru bir beklentiye sahip oldukları, bu beklentinin hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri gereğince korunmasının kabulü gerekir. Açıklanan nedenlerle dava konusu tümce Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.''

Gerekçeli kararda, Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerinde görevli hekimlerin, özel hastane veya vakıf üniversitelerinde çalışmasına engel getiren düzenleme de irdelendi.

Dava dilekçesinde, söz konusu düzenlemenin ''Hekimlerin mesai saatlerinin dışında kamu ve özel sağlık kuruluşlarında mesleklerini serbest olarak icra etme ve çalışma haklarını ölçüsüzce sınırlandırdığı, bu sınırlamanın, kadroları farklı kurumlarda bulunan ancak aynı görevleri yapan hekimler bakımından farklılık gösterdiği'' iddiasının dile getirildiği kaydedildi.

Gerekçede, Anayasa'nın 17. maddesinde herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahip olduğu hükmünün yer aldığına dikkat çekilerek, iptali istenen hükümle kamu ve özel sağlık hizmetlerinin ayrı organize edilmesi temelinde, kamu ve özelde mesleğini icra eden hekimler için yeni bir çalışma sistemi öngörüldüğü, çalışma koşullarına bazı sınırlamalar getirildiği, ayrıca özel sağlık hizmeti sunumunun, kamu kurum ve kuruluşlarının kaynakları kullanılmadan gerçekleştirilmesi için de bazı kurallar belirlendiği ifade edildi.

Getirilen bu sisteme göre, bir tabip veya diş tabiplerinin, mesleklerini; kamu kurum ve kuruluşlarında veya Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde ya da Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde ve muayenehane açarak serbest olarak yapabilecekleri belirtildi.

Gerekçeli kararda, şu hususlara dikkat çekildi:

''Yasa koyucu bu düzenleme ile kamuda çalışan bir hekimin, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde çalışmasını yasakladığı gibi mesleğini serbest olarak icra eden bir hekimin de bu kurumlarda çalışmasına sınırlama getirmektedir. Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrasında 'Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler' denilerek devlete, herkesin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi için gerekli şartları hazırlama, kişilerin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama görevi verilmiştir. Yasa koyucu devlete verilen bu görevin gereği olarak, hasta-hekim ilişkisini düzenlemek, hekimlerin hastalarını gereği gibi takip edebilmeleri ve geri ödeme kuruluşlarınca kullanılan kamu kaynaklarının yerinde harcanabilmesi için gerekli gördüğü önlemleri almak amacıyla, hekimlerin çalışma koşullarını bazı kayıtlara tabi tutabilir.''

Kişinin sahip olduğu hak ve hürriyetlerinin önem dereceleri göz önünde bulundurularak Anayasa'da yer aldığı, bu bağlamda hekimliğin, Anayasanın 17. maddesinde yer alan ve bireyin en önemli hakkı olan yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile doğrudan ilgili bir meslek olduğu vurgulandı.

Gerekçeli kararda, ''Kişilerin maddi ve manevi varlıklarını geliştirebilmelerinin mutlu ve huzurlu olabilmelerinin başlıca şartı, ihtiyaç duydukları anda sağlık hizmetlerine ulaşıp bu hizmetlerden yararlanabilmeleridir. Devlet için bir görev ve kişiler için de bir hak olan bu amacın gerçekleştirilmesine bu haktan yararlanmayı zorlaştırıcı ya da zayıflatıcı düzenlemeler Anayasa'ya aykırı düşer'' ifadesine yer verildi.

Sağlık hizmetlerinin doğrudan yaşam hakkı ile ilgili olması nedeniyle diğer kamu hizmetlerinden farklı olduğu, temel hedef olan insan sağlığının, mahiyeti itibarıyla ertelenemez ve ikame edilemez bir özelliğe sahip bulunduğu belirtilerek, ''İnsanın en temel hakkı olan sağlıklı yaşam hakkı ile bu yaşamın sürdürülmesindeki yeri tartışmasız olan hekimin statüsünün de bu çerçevede değerlendirilerek diğer kamu görevlileri ile bu yönden farklılığının gözetilmesi gerekir'' denildi.

Gerekçeli kararda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

''Ayrıca bazı dallarda uzman olan hekimlerin sayıca az olması ve kamunun yanında özel sağlık kuruluşlarının da bu dallarda uzman hekimlere ihtiyaç duyması, bu hekimlerin mesleğini mesai saatleriyle sınırlı olmaksızın yaygın bir şekilde icra etmelerini gerekli kılabilir. Hekimlerin insan sağlığının gelişmesi ve yaşam haklarının korunması ile doğrudan ilgili olan bu konumları dikkate alınmaksızın çalışma koşullarının kuralda belirtildiği şekilde sınırlandırılması bireylerin yaşam hakkını zedeleyici nitelik taşımaktadır.

İptal konusu ibarede, tabiplerin, diş tabiplerinin ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların, maddenin ikinci fıkrasında yer verilen bentlerden yalnız birinde yer alan kurumlarda mesleklerini icra edebilecekleri belirtilerek, herhangi bir istisnaya yer verilmeksizin düzenleme yapılmasının, Anayasa'da güvence altına alınan yaşama hakkı ile herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesi ilkesine aykırılık oluşturduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle dava konusu 'bentlerden yalnızca birindeki' ibaresi Anayasa'nın 17. ve 56. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.''

Anayasa Mahkemesi'nin Tam Gün Yasası'nın kısmi iptaline ilişkin gerekçeli kararına göre, üniversite hastanelerindeki öğretim üyeleri kamudaki diğer hekimleri gibi tam gün görev yapacak. Söz konusu hekimler, ancak mesai saatleri sonrasında muayenehanede ya da özelde hizmet verebilecek.

Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararında, üniversite hastanelerinde görevli öğretim üyelerinin çalışma süreleriyle ilgili düzenleme değerlendirildi.

Getirilen düzenlemede, ''öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapar'' kuralının yer aldığı belirtilen gerekçede, bu kural ile kamuda çalışan tüm memurlar gibi öğretim elemanlarının da devamlı statüde görev yapmaları şartının getirildiği bildirildi.

Yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapma, bilgi ve teknoloji üretme, bilim verilerini yayma, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olma, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla iş birliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelme gibi yüksek öğretimin temel amaçlarının gerçekleştirilmesinin üniversitelerde devamlı statüde çalışmayı gerekli kılabildiğine işaret edilen kararda, ''Bu nedenle, kamu görevlisi olmaları nedeniyle öğretim elemanlarının da hangi statüde çalışacaklarının belirlenmesi yasa koyucunun takdir yetkisi içinde kalmaktadır'' denildi.

Tam Gün Yasası ile öğretim üyelerinin, kadrosunun bulunduğu yüksek öğretim birimi ile sınırlı olmaksızın ve ihtiyaç duyulması halinde, görevli olduğu üniversitede haftada asgari on saat ders verme yükümlülüğü getirildiği, bu yükümlülüğün öğretim görevlisi ve okutmanlar için haftada asgari oniki saat olarak belirlendiği kaydedildi.

Üniversitelerde ders vermenin, öğretim elemanı olarak çalışmanın doğal bir sonucu olduğu, yüksek öğretim kurumlarında ön lisans, lisans ve lisans üstü düzeylerde eğitim-öğretim ve uygulamalı çalışmalar yapmak ve yaptırmak, proje hazırlıklarını ve seminerleri yönetmenin öğretim elemanlarının öncelikli görevleri arasında bulunduğuna işaret edilen gerekçeli kararda, çalışma özgürlüğünün, herkesin dilediği mesleği seçmede özgür olmasını ve zorla çalıştırılmamayı ifade eden bir hak olduğu vurgulandı.

Bireyin bu hakkını kullanarak dilediği alanı ve işi seçebileceği ifade edilen gerekçede, çalışma hakkının, ''bireyin özgür iradesiyle seçtiği mesleği veya işi icra etmesi, devletin de çalışmak isteyenlere iş temin etmek için gereken tedbirleri alması'' olarak ifade edilebileceği belirtildi.

Gerekçede, dava konusu kurala bu açıdan bakıldığında çalışma özgürlüğünü veya ödevini sınırlayan bir düzenleme olmadığı, üniversitede çalışmayı tercih etmiş kamu görevlilerinin çalışma koşullarını düzenlediğinin açık olduğu vurgulandı.

Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararında, şu değerlendirmelere yer verildi:

''Maddenin dava konusu dördüncü fıkrası, öğretim elemanlarının ders dışındaki bir kısım faaliyetlerinin kaç ders saatine karşılık geleceğini belirleme konusunda Yükseköğretim Kuruluna yetki veren bir kuraldır. Fıkradaki düzenlemeye göre, öğretim elemanlarının, seminer, proje, bitirme ödevi ve tez danışmanlıklarının kaç ders saatine tekabül ettiğinin, kendi üniversitesi dışındaki devlet veya vakıf üniversitelerine bağlı yüksek öğretim kurumlarında haftada verebileceği azami ders saatlerinin, uzaktan öğretim programlarında verdikleri derslerin örgün öğretim programlarında verilen kaç ders saatine tekabül ettiğinin belirlenmesi Yükseköğretim Kuruluna bırakılmıştır.

İlgili fıkra tüm yüksek öğretim faaliyetlerini kapsayan ve üniversitelerde okutulan derslerin tamamıyla ilgili konuları düzenlemektedir. Seminer çalışmaları, tez veya bitirme ödevleri gibi etkinlikler ile bunların süreleri öğretim faaliyeti kapsamındadır. Ayrıca öğretim elemanlarının kendi üniversitesi dışındaki yüksek öğretim kurumlarında vereceği azami ders saatlerinin belirlenmesinde üniversitelerin bu konudaki ihtiyaçları dikkate alınarak her bir dal için farklılık göstereceği açıktır. Bu nedenle dava konusu fıkrada yer alan konuların belirlenmesinin teknik ve uzmanlık gerektiren ve öğretim elemanlarının ders dışında kalan tüm öğretim faaliyetlerini kapsayan nitelikleri nedeniyle yasayla düzenlenmesindeki güçlükler de göz önünde bulundurulduğunda, bu konuların yürütmeye bırakılmasının Anayasa'ya aykırılığından söz edilemez.''

Yüksek Mahkeme, bu gerekçelerle üniversite hastanelerindeki öğretim üyeleri için kısmi çalışmayı kaldıran ve tam gün çalışma esası getiren düzenlemeyi Anayasa aykırı bulmayarak iptal istemini reddetti.

DAVA DİLEKÇESİNDEKİNDEN FARKLI GEREKÇE
Yüksek Mahkeme, hekimlere sadece kamu veya özelde çalışma seçeneği getiren düzenlemenin iptalini, CHP'nin başvuru dilekçesindekinden farklı bir gerekçeye dayandırdı.

Gerekçede, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 29. maddesine göre Anayasa Mahkemesi'nin kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün Anayasa'ya aykırılığı hususunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur olmadığı, Anayasa Mahkemesi'nin taleple bağlı kalmak kaydıyla başka gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı verebileceği ifade edildi.

Yüksek Mahkeme, bu nedenle, söz konusu düzenlemenin iptal istemini, Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrasındaki, ''Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler'' hükmü çerçevesinde değerlendirdi.

Gerekçeli kararda, iptali istenen düzenlemeyle kamuda çalışan bir hekimin, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversitelerinde çalışmasının yasakladığı gibi mesleğini serbest olarak icra eden bir hekimin de bu kurumlarda çalışmasına sınırlama getirildiği belirtildi.

Yüksek Mahkeme, bu düzenlemeyle ilgili iptal kararı verirken, hükmün, bireyin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını öngören Anayasa'nın 17. maddesinin yanı sıra 56. maddesine de aykırı olduğuna karar verdi.

ZORUNLU MESLEKİ SORUMLULUK SİGORTASI
Anayasa Mahkemesi, yanlış tıbbi uygulamalardan dolayı açılan davalarda hastalara ödenecek sigortaya ilişkin primlerin yarısının hekimler tarafından karşılanmasını da Anayasa'ya aykırı bulmadı.

Gerekçeli kararda, CHP'nin dava dilekçesinde, ''zorunlu mesleki mali sorumluluk sigorta primlerinin yarısının hekimler tarafından ödenmesinin, Anayasa'nın özüne ve ruhuna uygun düşmediği, sosyal güvenlik niteliği ile bağdaşmadığı, ayrıca kuralın, hekimler ve geçindirmekle yükümlü oldukları kişiler üzerinde gelir azaltıcı ve harcama artırıcı etkileri olacağı''nın öne sürüldüğü belirtildi.

Farklı ülkelerdeki uygulamalardan örnekler verilen gerekçeli kararda, her ülkenin kendi sosyal ve ekonomik koşullarına göre bir sistem belirlediği ve bu konuda tekdüze bir uygulamanın olmadığı vurgulandı.

Yasayla getirilen sistemle zararların yarısının kamu kaynakları, yarısının da çalışanların ödeyeceği sigorta primleri ile karşılanması öngörülerek karma bir yapı benimsendiği ifade edilen gerekçede, ''Yanlış uygulamalar sonucu oluşacak riskin paylaşılmasında hekimlerin katkılarının olması, diğer bir ifade ile zararın tazmininde hekimlerin de prim ödeyerek katkı sağlaması, yasa ile getirilen zorunlu mesleki mali sigorta sisteminin doğasına uygundur'' denildi.

Ayrıca yanlış uygulama neticesinde oluşan zararın tek bir hekim üzerinde bırakılmadan riskin, kurum ve çalışanı arasında paylaştırılmasının sağlık hizmetlerinin niteliği ile yakın ilişkili olduğu kaydedilerek, ''Hukukta asıl olan, herkesin kendi zararlı eyleminin sonucuna katlanması gereğidir. Mesleki mali sorumluluk sigorta primlerinin yarısını ödemek suretiyle de olsa bu sorumluluğa katılmak, hekimler için getirilmiş bir güvence olarak görülmelidir. Aksi takdirde kurumlarınca açılacak rücu davalarında mali sorumluluk tamamen hekimlerin üzerinde kalabilecektir'' ifadesine yer verildi.

RADYOLOJİ UZMANLARININ ÇALIŞMA SÜRELERİ
Anayasa Mahkemesi, radyoloji çalışanlarının çalışma sürelerinin artırılmasına ilişkin düzenlemeyi de Anayasaya uygun buldu.

Radyasyon doz limitlerinin çalışılan kurum veya bölüme göre farklılık gösterebileceği, teknolojik gelişmelerle bu limitlerin zaman içinde değişmesi olasılığı bulunduğu ifade edilen gerekçeli kararda, ''Bu nedenle radyasyon doz limitlerinin belirlenmesi veya bu limitlerin aşılmaması için alınacak önlemlerin tespitinin idareye bırakılmasında Anayasa'ya aykırılık bulunmamaktadır'' denildi.

İdareye bırakılan diğer bir konunun da doz limitlerinin aşılması halinde izinle geçirilecek sürelerin belirlenmesi ile ilgili olduğu kaydedilerek, radyasyonla tedavi hizmetlerinde çalışan personelin üç ayrı izin hakkı bulunduğuna işaret edildi.

İyonlaştırıcı radyasyonla teşhis, tedavi veya araştırmanın yapıldığı yerlerde, radyasyon doz limitlerinin aşılması halinde kullanılacak iznin süresinin, aşılan dozun oranına bağlı olarak değişkenlik göstereceği kaydedilen kararda, şunlara dikkat çekildi:

''Aşılan radyasyon doz oranı çok az olduğunda, kullanılacak izin süresi saatle ifade edilebilirken, bu oranın artması durumunda gün, belki haftalarla ifade edilen bir izin söz konusu olabilecektir. Bu nedenle kullanılması doz limitlerinin aşılması koşuluna bağlı olan ve aşılan doz oranına göre değişkenlik gösterecek izin süresinin ayrıntılı olarak yasada belirlenmesi olanaklı olmadığından, bu konunun düzenlenmesinin yürütme organının takdir yetkisine bırakılması Anayasa'ya aykırılık oluşturmaz.''

ASKERİ HEKİMLER
Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görev yapan öğretim üyesi tabip, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara, sağlık hizmetleri tazminatı ödenmesini düzenleyen yasa hükmünü de Anayasa'ya aykırı bulmayan Yüksek Mahkemenin kararında, şunlara işaret edildi:

''Söz konusu tazminatın yer aldığı (ç) fıkrasının birinci bendinde, sağlık hizmet tazminatı oranları, orgeneral aylığına endeksli olarak, tabiplerin rütbe ve unvanları esas alınarak belirlenmiş, ayrıca ödenecek miktarın bu kişilerin hizalarında gösterilen oranları geçemeyeceği belirtilmiştir. Yasa koyucunun, çalışan personele ücret veya benzeri bir ödeme yapılamasını öngörürken, hizmetin niteliği ve niceliğinin yanı sıra ülkenin ekonomik ve mali kaynaklarını gözeterek üst (tavan) sınır belirlemesi takdir yetkisi içindedir. Açıklanan nedenlerle dava konusu ibare Anayasa'nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.''

İPTAL KARARI 9 AY SONRA YÜRÜRLÜKTE
Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumları ile esenlendirme tesislerine verilecek döner sermaye gelirleriyle ilgili düzenlemeyi iptal eden Yüksek Mahkeme, iptal kararının yürürlüğe girmesi için 9 aylık süre tanıdı.

Gerekçeli kararda, söz konusu kuralda ödeme yapılacak çalışanların niteliği ve statülerine göre bu kişilere yapılacak ödemelerin tavan oranlarının ayrıntılı olarak düzenlendiği, ancak yürütmeye bırakılan yetkinin sınırlarının belirlenmesi açısından yapılacak ödemelerde herhangi bir taban oranı belirlenmediği belirtildi.

Yürütmeye bırakılan yetkinin üst sınırı ve çerçevesi belirlenirken alt sınırının belirlenmemiş olmasının, kuralda belirtilen personelin alacakları döner sermaye katkı paylarında asgari bir garanti içermediğine işaret edilen gerekçeli kararda, ''Bu nedenle dava konusu kural, devletin tüm işlem ve eylemlerine bireylerin güven duymasını zedeleyici nitelik taşıdığından hukuk devletinin gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Açıklanan nedenlerle dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir'' denildi.

Yüksek Mahkeme, bu hükmün iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğundan iptal hükmünün, kararın yayımından itibaren dokuz ay sonra yürürlüğe girmesini kararlaştırdı.

SAĞLIK BAKANLIĞI YENİ DÜZENLEME YAPACAK
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, hekimlerin tam gün çalışmasına ilişkin yeni düzenleme yapmak için Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararını beklediklerini açıklamıştı.

Sağlık Bakanlığının, döner sermaye ödemeleri ile ilgili 9 ay içinde düzenleme yapması gerekiyor. Bu süre sonunda verilen sürede yasal düzenleme yapılmazsa yasal boşluk oluşacak.




AA