Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda bazı durumlarda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun açık ve bazı durumlarda da esasında şüpheli ve sanık lehine uygulanması mümkün olabilen örtülü veya takdire bağlı hükümlerinin olduğunu söylemek isteriz.

Sözü çok uzatmadan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6 ve Anayasa m.36/1 ile güvence altına alınan dürüst yargılanma hakkı ile şüpheli ve sanık haklarının korunması adına aşağıda dört başlık altında değineceğimiz konularda iyileşme olması gerektiği, bu iyileşmenin kurallardan ziyade tatbikattan beklendiği, hukukçuların bu konuda ittifakla hareket etmelerinde fayda olduğu, aksi halde ceza yargılamalarında hedeflenen sonuçlara ulaşılamayacağı ve basitçe halledilebilecek sorunların akla uygun şekilde çözülmemesinden dolayı sorunların devam edeceği bir gerçektir.

Bu konuları; duruşma tutanaklarının eş zamanlı kayıt altına alınması, duruşma sırasında müdafiin sanığın yanında bulunabilmesi, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında yapılan ara tutukluluk incelemelerine müdafiin de katılabilmesi ve buna bağlı olarak itiraz kanun yolunun etkin kullanılması, son olarak da “SEGBİS” adı ile bilinen sesli ve görüntülü kayıt sisteminin alınması sırasında şüphelinin ve sanığın yanında ve aynı zamanda duruşma salonunda avukat bulunabilmesi ve avukat ile şüpheli veya sanığın başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilmelerinin sağlanması olarak sıralayabiliriz. Bundan başka; İHAS “Özgürlük ve güvenlik hakkı” başlıklı m.5, “Dürüst yargılanma hakkı” başlıklı m.6 ve “Etkili başvuru hakkı” başlıklı m.13’de sayılan hakları, “müdafaa hakkı” kapsamında görmek gerekir.

Hatta müdafaa hakkının özüne inildiğinde; İHAS m.6/3-b’de öngörülen savunma hazırlamak için gerekli kolaylıklara sahip olma hakkı, suçlanan ve avukatının savunmanın hazırlanmasında emsal yargı kararlarına ücretsiz ulaşabilmeyi de içine alır. Anayasa m.9 uyarınca yargı kararlarının Türk Milleti adına verilip ilan edildiği düşünüldüğünde, bu kararlara ve özellikle de Yargıtay kararlarına ulaşılamaması anlaşılamaz bir durumdur.

Aşağıda müdafaa hakkı ile ilgili duruşma tutanaklarının eş zamanlı kayıt altına alınmasından ve duruşma sırasında müdafiin sanığın yanında bulunabilmesinden bahsedeceğiz.

1. Duruşma Tutanağının Eş Zamanlı Kayıt Altına Alınması

Ceza yargılamasında kovuşturma aşaması ile ilgili yaşanan en önemli sorun, tutanağın ne şekilde tutulacağıdır. CMK m.203’e göre, duruşma düzeninin mahkeme başkanı veya hakim tarafından sağlanacağı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak bu husus; duruşmada ne olup bittiğini gösteren, resmi belge niteliğini haiz, delil olarak dikkate alınan, ortaya koyulan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi biçimini gösteren, aksi kanıtlanıncaya kadar kayıt altına alınan bilgilerin doğru kabul edildiği tutanağın, mahkeme başkanı veya hakim tarafından dilediği gibi düzenlenebileceği anlamına gelmez.

Duruşma tutanağının içeriğinin ne şekilde düzenleneceği CMK m.221’de ve bu tutanağın ispat gücü de CMK m.222’de net bir şekilde tanımlanmıştır. CMK m.222’ye göre, “Duruşmanın nasıl yapıldığı, Kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir”.


Görüleceği üzere, kovuşturma aşamasının en önemli unsuru olan duruşmanın tutanağı çok önemlidir. Duruşma tutanağının usule uygun düzenlenip düzenlenmediğinden de duruşmaya katılan herkes sorumludur. Duruşma tutanağının CMK m.221’de öngörülen şekle uygun düzenlenmesini sağlama hak ve yetkisi, mahkeme başkanı veya hakimin yanında davanın taraflarına da aittir.


Tatbikatta umumiyetle; duruşma tutanağının mahkeme başkanı veya hakim tarafından katibe yazdırıldığı, mahkeme başkanı veya hakimin duruşmada geçenleri anladığı veya dilediği şekilde ve kendi cümleleri ile tutanağa kaydettirdiği, bu konuda birçok tartışmanın yaşandığı, sinirlerin gerildiği, tarafların ve avukatların karşılıklı tartıştığı, bu tartışmanın esasında davanın taraflarına eşit mesafede durması gereken mahkeme başkanı veya hakim ile sanık ve müdafii veya müdahil ve avukatı arasında yaşandığı, özellikle “çapraz sorgu” olarak bilinen “Doğrudan soru yöneltme” başlıklı CMK m.201’in gereği gibi uygulanamadığı, soru ve cevaplarda eş zamanlı kayıt usulünün kullanılmadığı durumda özellikle suça konu eylemin tanıklarına, şikayetçiye, sanığa, uzman tanık ve bilirkişiye soru sorma ve cevap almada güçlükler yaşandığı, bu şekilde maddi hakikate ve adalete ulaşmanın da zorlaştığı, sıralı sorulacak sorular ile alınacak cevapların bir yandan da duruşma tutanağına geçirilmesi kaygısının yaşandığı, bu sırada soru ve cevap usulünde gecikmeler ve tereddütlerin ortaya çıktığı, cevapların zapta geçirilmesinde eksiklik yaşanmasının ötesinde özellikle taraflar ve mahkeme arasında tanığın “söylediği yazılmadı”, “söylemediği yazıldı”, “yanlış yazıldı”, “farklı yazıldı” veya “yanlı yazıldı” tartışmalarının çıktığı, tartışma boyutunun duruşmanın düzenini ve insicamını bozacak derecelere varabildiği, hatta duruşmanın kesintiye uğradığı, çelişmeli yargılamanın esası olan, tez ve antitezin çarpıştığı, iddia, savunma ve delillerin ortaya koyulup incelendiği duruşmanın deyim yerinde ise şeklin yerine getirilmesine dönüşebildiği, bu nedenle maddi hakikate ve adalete ulaşılamadığı veya ulaşıldığı düşünülse dahi etkin yargılamanın gerçekleşmediği eleştirilerinin yapıldığı bir gerçektir.


Kovuşturma aşamasının sözlülüğünün, bu sözlülüğünün aynen kayıtlara geçirilmesi yoluyla hukukilik denetiminin etkin bir şekilde yapılmasının sağlanması, geriye dönüp duruşmada neler olup bittiğinin anlaşılması, duruşmada geçenlerle ilgili iddiaların değerlendirilebilmesi, bunun yanında duruşma düzeninin ve insicam bozulmasının önüne geçilmesi; ancak sesli ve görüntülü, değilse sesli veya makine stenosu kullanılmak suretiyle duruşmanın eş zamanlı kayıt altına alınması ile mümkün olabilir. Duruşmada söylenenlerin ve yapılanların mahkeme başkanı veya hakimi tarafından tutanağa geçirilmesi usulü; yukarıda yer verdiğimiz eleştiriler sebebiyle sağlıklı işlememekte, iddia, savunma ve delil tartışmalarının kayda geçirilmesinde birçok eksiklik yaşanmaktadır.


Duruşmada mahkemeye sunulan verilen dilekçe ile ilgili “okundu dosyasına koyuldu”, soruşturma, kovuşturma aşamalarına ilişkin bilgi ve beyanların veya başka dosyaya ait belgelerin sanığa okunmasında; bunların sırası ile duruşma tutanağına yazıldığı, her birisinin sanığın yüzüne okunduğuna dair ibarenin tutanağa geçirildiği, fakat bu kadar çok belgenin bir veya iki saat devam eden celsede gerçekten sanığa okunup okunmadığının anlaşılamadığı, bir an için bu belgelerin gereği gibi okunmadığı ileri sürülse bile, CMK m.222 uyarınca duruşma tutanağının dikkate alındığı, duruşmada söylenen ve geçenler hakkında duruşma tutanağına bakıldığı, tutanağın eksik düzenlediğine dair itirazın duruşma devam ederken veya hemen sonrasında dile getirilmediği veya getirilemediği, tarafların yalnızca bu durumdan dert yanmakla yetindikleri, bir anlamda yanlışlığın olağanlaşıp teamüle dönüştüğü söylenebilir.


Sonuçta; duruşma tutanağının eksik veya hatalı düzenlendiği, tutanağa karşı bu yönleri ile sahtelik iddiasında bulunulmadığı, tutanak eksikliğinin mevcut şartlara göre olağan görüldüğü, bu konuda mahkeme başkanının veya hakiminin elinden geleni yaptığı, şu an başka bir çarenin de olmadığı düşüncesi kabullenilmiştir. Bilim ve tekniğin bu kadar geliştiği, dürüst yargılanma hakkı başta olmak üzere davanın taraflarını ve mahkemeyi de koruyacak olan eş zamanlı kayıt sisteminin hayata geçirilmemesinin haklı ve mantıklı bir açıklaması olamaz.


Yürürlükte olan Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre şu an duruşma tutanağının eş zamanlı tutulması ile ilgili bir zorunluluk var mı? İstinabe usulünün tanık, bilirkişi ve sanık için öngörüldüğü CMK m.180/5 ile 196/4’de ve “Duruşma tutanağı” başlıklı CMK m.219’da böyle bir zorunluluğa yer verilmediği ileri sürülebilir.


CMK m.180/5 ve 196/4’ün; zorlayıcı sebeplerle duruşma salonuna gelemeyen veya getirilemeyen, yer itibariyle mahkemenin yetki alanı dışında bulunan tanık, bilirkişi ve sanıklar hakkında uygulanması için kabul edildiği, hatta bir düşünceye göre alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda sanığın duruşma salonuna getirilmesinin zorunlu olduğu ve bu hükümlerle amaçlanın da; duruşma tutanağının eş zamanlı düzenlenmesi olmayıp, duruşma salonuna gelemeyen veya getirilemeyen kişilerin SEGBİS ile ifadelerinin alınması veya sorgularının yapılması olduğu dikkate alınmalıdır.


Duruşma tutanağı ile ilgili temel hüküm CMK m.219’dur.


“Duruşma tutanağı” başlıklı CMK m.219’a göre; “(1) Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hakim ile zabıt katibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hakim ile zabıt katibi tarafından imzalanır.


(2) Mahkeme başkanının mazereti bulunursa tutanak, üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır”.


Bu maddeye ilk bakıldığında; duruşmada söylenen ve yapılanların kayda alınmasında mahkeme başkanı, heyeti veya hakimin takdir yetkisinin olduğu, teknik araçlarla tutanağın eş zamanlı tutulmasının mümkün olması halinde bile bu kararın mahkemece verileceği, dilerse mahkemenin teknik araçlara rağmen tutanağın mahkeme başkanı veya hakimi tarafından katibe yazdırılması yöntemini uygulayabileceği, bu nedenle SEGBİS’in kullanıldığı, yani SEGBİS donanımına sahip olan mahkeme ve duruşma salonlarında bu usulle duruşma tutanağı düzenlemenin zorunlu olmadığı ileri sürülebilir. Bu fikre katılmadığımızı, SEGBİS donanımına sahip olan duruşma salonlarında duruşma tutanağının CMK m.221’e uygun şekilde düzenlenmesi ve dürüst yargılanma hakkının gözetildiğinin ortaya koyulması için SEGBİS’in kullanılması gerektiğini belirtmek isteriz.


Duruşma tutanağının düzenlenmesinde SEGBİS’ten faydalanılmaması düşünülemez. CMK m.219, bu sistemin bulunduğu duruşma salonunda eş zamanlı kayıt usulünün uygulanmasının mahkemenin takdirinde olduğuna dair bir ibare ve anlam içermemektedir. Maddenin 1. fıkrasının ikinci cümlesi ve burada yer alan “halinde”  ibaresi; bu konuda mahkemenin takdir yetkisine sahip olduğuna değil, teknik araçlarla duruşmanın kayda alınmasının mümkün olup olmadığına işaret etmektedir.


Kanaatimizce, duruşmanın eş zamanlı kayda alınmasının mümkün olduğu her durumda bu usulü kullanmak ve duruşma tutanağının düzenlenmesinde yaşanan sorunlardan kurtulmak gerekir. Duruşmada olup bitenlerin eş zamanlı kayda alınması; hem sanık ve hem de müdahil için bir hak olup, İHAS m.6 ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları ile unsurları şekillenen dürüst yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.

“Aklın yolu birdir” atasözünden hareketle, artık duruşma tutanaklarının teknik araçlarla hazırlanmasının vaktinin geldiğini ifade etmek isteriz. Böylece; duruşma tutanağının düzenlenmesinde gündeme gelen tartışma, kavgalar bitecek, kimsenin dediğine göre değil, teknik araçlarla tutulan kayıtlara göre tutanak düzenlenecektir. Bu usul; mahkeme başkanının veya hakiminin duruşmanın düzenin ve disiplini konusunda sahip olduğu yetkiye halel getirmeyeceği gibi, aksine bu yetkinin daha sağlıklı kullanılmasına hizmet edecektir. Yapılması gereken sadece; bilim ve tekniğe karşı gelmeden, inatlaşmadan, dürüst yargılanma hakkının korunmasının esas almak ve yargılamada en doğru olanı uygulamaktır.

2. Duruşma Sırasında Müdafiin Sanığın Yanında Bulunabilmesi


“Hak arama hürriyeti” başlıklı Anayasa m.36/1’e göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”.


“Dürüst yargılanma hakkı” başlıklı İHAS m.6/3-c’ye göre; “3. Bir suçla itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir: (…)


c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;”.


“İfade ve sorgunun tarzı” başlıklı CMK m.147/1-c’ye göre; “(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur: (…)


c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir”.  


“Şüphelinin veya sanığın müdafi seçimi” başlıklı CMK m.149/3’e göre; “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz”.


Yukarıda yer verdiğimiz emredici kuralların tümünde; soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında, buna göre duruşma ve celseleri de kapsamına alacak şekilde avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve şüpheli veya sanığa hukuki yardımda bulunma hak ve yetkisinin engellenmeyeceği ve kısıtlanamayacağı net bir şekilde belirtilmiştir.

Hiçbir tereddüt yoktur ki, avukatın temsil ettiği sanığın duruşma sırasında yanında olma ve ona hukuki yardımda bulunma hak ve yetkisi kısıtlanamaz. Kural budur, ancak uygulama bu yönde midir? Hayır. Duruşma salonlarının dizaynı ve oturma düzenleri dahil hemen her husus, duruşma sırasında müdafiin sanığın yanında olamaması, yanında duramaması ve sanığa hukuki yardımda bulunamaması üzerine hazırlanmıştır. Hele tutuklu sanıkların duruşma salonunda etrafının saran jandarma düşünüldüğünde; bırakalım görüşmeyi, görüş alışverişinde bulunmayı, sanık ile müdafiinin göz göze gelebilmesi dahi mümkün olamamaktadır.

Savunma hakkının özünü zedeleyen ve kabulü imkansız olan bu usul, açık bir şekilde yukarıda yer alan bağlayıcı kurallara aykırıdır. Teamül halini almış bu hatalı usule rağmen yasal hak ve yetkisini kullanmak ve duruşma sırasında sanığa hukuki yardımda bulunmak isteyen müdafi, birçok fiziki engel ve müdahale ile karşılaşabilmektedir. Duruşma salonunda yanında olmayan ve duramayan sanıkla konuşmak, ona hatırlatmada ve uyarıda bulunmak isteyen avukat; duruşma düzenini bozduğu veya sesli konuştuğu, hatta duruşmada temsil ettiği sanıkla konuşma hak ve yetkisine sahip olmadığı gibi tuhaf gerekçelere muhatap olabilmektedir.


Yasal dayanağı bulunmayan, olması da imkansız ve “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’e aykırı düşen, duruşma sırasında sanığın müdafiinin yanında olabilme hakkına saygı gösterilmelidir. Duruşma salonunda müşteki ve müdahilin avukatının yanında oturabildiği durumda, “silahların eşitliği” ilkesine göre de duruşma salonunda sanık ile avukatının ayrı yerlerde durmasının haklı bir açıklaması olamaz.


Duruşma salonun dizaynı, yerleşim planı, sanık ve avukat sayısının çokluğu gibi gerekçeler, yukarıda sayılan ve herkesi bağlayan hukuk kurallarının önüne geçemez.      


Kaynak: haber7.com