“Mahkeme denen sistemin kendisi de kendine özgü tuhaf bir yaratık gibi gelmeye başladı. Ahtapot gibi bir şey mesela. Denizin derinliklerinde yaşayan devasa bir ahtapot. Çok kuvvetli bir yaşam enerjisine sahip, bir sürü uzun koluyla denizin karanlıklarında bir yerlere doğru gidiyor. Duruşmaları izlerken böylesi bir yaratığı hayal etmeden duramıyorum. O şey, farklı şekillere bürünüyordu. Bazen devlet oluyordu, bazen hukuk. Ne kadar kesersen kes, kolları yeniden uzuyordu. Kimse onu öldüremezdi. Çok kuvvetliydi ve çok derinlerde yaşıyordu çünkü. Kalbinin nerede olduğu bilinmiyordu. İşte o zaman çok yoğun bir korku hissettim. Çaresizlik hissi… Ne kadar uzağa kaçarsam kaçayım, ondan kurtulamayacağımı anlamıştım. Ve o yaratık için, benim ben olmam veya senin sen olman arasında bir fark yok. Onun önünde her insan adını yitiriyor, yüzünü kaybediyor. Hepimiz birer işarete dönüşüyoruz. Sadece birer rakam oluyoruz.”

Son derece kurumlaşmış, Ahiliktekine benzer yapılandırılmış yetkin hukukçularıyla dünyanın en gelişmiş yargı sistemlerinden birisine sahip olan Japonya’nın dünyaca meşhur yazarı Haruki Murakami mahkemeyi devasa bir ahtapota benzetiyor…

Alman düşünür Franz Kafka da “Dava” isimli eserinde mahkemeyi içine düşenlerin çıkamayacağı ve hatta çıkmak istemeyeceği labirente benzer ama tanımlanması zor bir yer olarak tanımlar…

Acaba bir Türk yazar neye benzetirdi?



"Yazarın özel izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."