Avukatların müşterilerine "MÜVEKKİL" denirken yazılarımda "MÜŞTERİ" kelimesini kullanmamın derin bir sebebi var.

"Müvekkil" denilen düzende avukat, yargı işlevinin ayrılmaz bir parçası ve sistemi harekete geçiren kurucu unsurudur. O düzende vatandaş sistem'den sistemin "vekil" unsuru vasıtasıyla hakkının yerine getirilmesini ister. İstem önce vekilin süzgecinden geçer, sistem sonra harekete geçer. Bu düzende vatandaş vekile karşı da mahkemeye karşı olduğu gibi davranmak zorundadır. Talebi "vekil"in süzgecinden geçerek sistemi harekete geçirebilen hak sahibi "müvekkil" denmesini hak eder.

"Müşteri" denilen düzende avukat yargı işlevinden dışlanmıştır; devletin yargı işlevi sadece hakimler ve savcılardan oluşur. Bu düzende sistemi vatandaş doğrudan harekete geçirir. Dilerse bir avukatın temsil hizmetini de satın alabilir. Avukatın görevi talebi süzgeçten geçirmek değil, mahkemeye karşı beyan ve tavırlarını vatandaşın yararına geliştirmektir. Avukat bu yolda tüm ustalığını göstermekle yükümlü iken vatandaşın avukata karşı bir davranış yükümlülüğü yoktur.

Kısacası "müvekkil" düzeninde avukat yargı işlevinin bir parçası ve uzantısı, "müşteri" düzeninde ise avukat toplumun yargı işlevi içine girebilen bir ajanıdır.

Türkiye'de avukatlık yargı işlevinden dışlanmış; vatandaşı yargıda temsil edebilen mesleki ajanlık seviyesine indirilmiştir. Mesleğin saygınlığı ile birlikte adalet inancının çok aşağılara düşmesinin temel sebeplerinden birisi bu durumdur. Avukat adalet için değil de vatandaşın menfaati için çalıştığında yargı işlevinin ağır iş yükü ile tıkanarak felç olması ve adaletin gerçekleştirilememesi şaşırtıcı değildir.

Avukat - müşteri ilişkisi mahkeme ile vatandaş arasındaki ilişkinin yansımasıdır. Vatandaş mahkemeye leyhine ve aleyhine olan her şeyi anlatmak ve tüm delilleri vermek zorunda değildir. Kerli ferli hocalarımız bile ceza hukukundaki susma hakkının mahkemeye yalan söyleme hakkı verdiğini, yalan söylemenin savunma hakkı olduğunu düşünürler. Mahkemeye karşı dürüst davranmak zorunda olmayan vatandaş avukata karşı niye dürüst olsun! Müşterisini sorgulama hak ve yetkisi verilse bile avukat niçin mahkemenin yapmadığını yapsın, müşterisini kaybetmeyi göze alsın!

Bu şartlarda müşterisine iyi hizmet vermek isteyen avukat aleyhe olanları gizlemez lehe olanları allandırıp pullandırmaz mı! "Ama bu yanlış olur!" diyeceksiniz. Evet yanlış olmasına yanlıştır ama yüzleşmemiz gereken acı bir gerçektir. Böyle olduğu için de hakim - avukat - vatandaş arasında tam bir güvensizlik hakimdir. Hakim avukatın beyanlarına, avukat da müvekkilin beyanlarına itibar edemez.

Yargıyla ilk temasında mahkemede yalan söylenebileceğini, dürüstlüğün aleyhe çalıştığını görünce ya sisteme başvurmaktan kaçınıyor, ya da yalan dolan için bin türlü yol buluyor. Dürüst insanlar yargıyla karşılaştıktan sonra yalancı ve dolandırıcılar topluluğuna dönüşüyor.

Siz de düşünün "müşteri" mi, "müvekkil" mi demeli...

Mehmet GÜN 

"Yazarın izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."