“Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır.” (MUSTAFA KEMAL ATATÜRK)

İnsan, doğası gereği bilmek isteyen bir canlıdır. İnsan yavrusu gözünü açtığı andan itibaren Dünya’ya şaşkınlıkla bakar. Bu şaşkınlık ilerleyen yaşlarında dünyayı anlamaya yönelik bir meraka dönüşür. Büyüdükçe, ilk eğitimini ailesinden ve yakın çevresinden alır. İnsanın ailesinden ve yakın çevresinden aldığı temel bilgiler, günümüzün Bilgi Toplumu açısından kendisine yetecek durumda olmadığından, eğitim kurumlarına ve bu eğitim kurumlarında, bilgi aktaracak öğretmenlere ihtiyaç duyulmaktadır.

İnsanoğlu, yazının icat edildiği Sümerlerden günümüze, bilgiyi birikimli olarak gelecek kuşaklara aktarmaktadır. Yeni neslin geçmiş bilgiler üzerine inşa edeceği medeniyet ile sürekli olarak ilerlemek ve medeniyet yarışında geri kalmamak, Dünya üzerinde var olmak için temel kural haline gelmiştir. Birikimli olarak ilerleyen bilimsel bilgiyi, gelecek kuşaklara aktaran ve onların ülkesine ve insanlığa kazandıran insanlar, toplumu inşa eden mimarlardır.

24 Kasım günü, toplumun gerçek mimarları olan öğretmenlerimize adanmıştır. Öğretmenler, bir insan topluluğundan çağdaş bir ulus meydana getiren, onları akıl ve bilimin aydınlığı ile kuşatan ve kendi öz saygısını kazanmış, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller olarak yetiştiren kahramanlardır. Öğretmenler, bir ulusun, hatta bütün bir insanlığın geleceğe emin adımlarla yürümesini sağlayan yegâne unsurlardır. Bu nedenle, bir toplumun en saygın ve en değerli şahsiyetleridir.

Bir toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik alandaki gelişmişlik düzeyini ortaya çıkarmak için o toplumda öğretmenin sosyal, kültürel ve ekonomik alandaki durumuna bakmak toplumu anlamak açısından yeterli bir gösterge olabilir. Öğretmen, toplumların aynası durumundadır. Toplumların öğretmene ve öğretmenlik mesleğine verdikleri değer, gelişmişlik düzeyleriyle orantılıdır. Öyle ki, öğretmenler bireylerin hayata hazırlanmasında temel bir rol üstlenmiş durumdadır.

“Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir.” (MUSTAFA KEMAL ATATÜRK)

Nitelikli ve gerçek öğretmenlere sahip olmayı temel eğitim sorunumuz olarak görmedikçe, eğitimin toplumsal gelişmemize gerçek bir katkısı olacağını düşünmek hayal olur. Çünkü herhangi bir ülkede, öğretmenler ve öğretmenlik mesleği yeterli güç ve niteliğe ulaşmadıkça, o ülkede en iyi eğitim sistemi ve en yüce eğitim araçları da bulunsa, bunlar gerçekleşemez. (AKYÜZ, 1978)

Medeniyet yolunda ilerlemenin yolu, kuşkusuz gelecek nesillere yatırım yapılmasıdır. Yeni nesillerini aklın ve bilimin ilkeleriyle yetiştiren bir toplum, geleceğe daha sağlam adımlarla yürüyecektir. Yükselmeyi ve ileri gitmeyi ülkü olarak benimseyen bir milletin, öğretmenlerine hak ettikleri saygıyı göstermesi elzemdir.

“Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.” (MUSTAFA KEMAL ATATÜRK)

ÜLKEMİZDE ÖĞRETMENLER GÜNÜ

29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte, muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkabilmek amacıyla her konuda büyük devrimler yapılmıştır. Bu devrimlerin büyük kısmı, kuşkusuz eğitim ve öğretim hayatında yapılmıştır. Kurucusunun tarihte ilk ve tek olarak “Başöğretmen” sıfatına sahip olduğu Cumhuriyet, gelecek kuşakların eğitimini, düşmanla olan savaştan bile daha mühim olarak görmüştür.

Kurtuluş Savaşı’nın en zor zamanlarıdır. Kütahya-Eskişehir hattındaki cephemiz yarılmış ve ordumuz zaman kaybetmeden Sakarya Nehri’nin Doğu’suna çekilmek üzere emir almıştır. Aynı günlerde, meclisin Kayseri’ye taşınması tartışılmaktadır. Böylesine sıcak bir atmosferde, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey, Reis Paşa’ya maarif kongresi düzenleneceğini, ancak gerekirse ertelenebileceğini bildirir. Reis Paşa ise, “Cahillikle, bilgisizlikle yapılan savaş, düşmanla yapılan savaştan daha önemsiz değildir. Kongreye katılacağım ve konuşma yapacağım” şeklinde cevap vermiştir. Kongre’deki konuşmasında ise; “Silâhıyla olduğu gibi, dimağıyla da mücadele mecburiyetinde olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur” demiştir.

9 Mayıs 1920’de mecliste okunan ilk programda eğitim alanındaki istekler açıklanırken, eğitim kurumlarının bilimsel ve modern esaslara göre yeniden düzenleneceği, milli özelliğimize, tarihi, coğrafi ve sosyal özelliklerimize uygun yeni bilimsel ders kitapları hazırlanacağı belirtilmektedir.[1]

Düşmanın yurdumuzdan kovulması ve Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından siyasi, ekonomik ve sosyal hayatı köklü şekilde değiştiren devrimlere imza atılmıştır. Bu devrimlerden biri de, 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan 1353 sayılı kanunla, Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kabulüdür. Bu tarihten itibaren yeni harflerin öğrenilmesi ve okur- yazar sayısının artırılması konusunda büyük bir seferberlik başlatılmıştır.

24 Kasım 1928 tarihinde açılan Millet Mekteplerinde yaşlı, genç, çocuk, kadın demeden herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir. Millet Mekteplerinde elinde tebeşirle kara tahtanın önüne geçerek bizzat okuma ve yazma öğreten Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e aynı gün “BAŞÖĞRETMEN” unvanı verilmiştir. 24 Kasım günü, 1981 yılından beri, ülkemizde “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN EĞİTİME VE OKUMAYA VERDİĞİ DEĞER

Mustafa Kemal Atatürk, 7 yaşındayken vefat eden babası Ali Rıza Efendi’nin “Adam olmak için okumak, öğrenmek şarttır. Başka çare yoktur” şeklindeki öğüdünü hayatının sonuna kadar tutmuştur. Bu sebeple her zaman okumaya ve öğrenmeye yönelik büyük bir çaba harcamıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, okuduğu okullarda başarısıyla ve kişiliğiyle ön plana çıkan bir öğrenci olarak öğretmenlerinin dikkatini çekmiştir. Osmanlı Devleti’nin en modern eğitim kurumları olan askeri okullarda genç Mustafa Kemal’in fikirleri ve geleceği, öğretmenlerinin etkisiyle oluşmaya başlamıştır. Birçok öğretmen, Selanikli yetim bir çocuk olan Mustafa’dan, bir ulusun halaskarı ve modern bir devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün yetişmesinde öncülük etmişlerdir. Öğretmenleri O’nu çok değişik biçimlerde etkilemiş, O’na çok yararlı bir rehberlik yapmışlardır:

Şemsi Efendi, Atatürk’ün ilk öğretmenidir. Eğitim tarihimizde yeni pedagojik yöntem ve uygulamaları ilk deneyenlerdendir. Öğrencileri, bir üst düzeyde okul olan Rüştiyedeki öğrencilerden daha bilgili yetiştirilmekteydiler. Atatürk’ün bağnazlığa karşı görüşlerinde, yenilikçi fikirlerinde, disiplin duygularının gelişmesinde Şemsi Efendinin öğretim ve uygulamalarının şüphesiz payı büyüktür.

Yüzbaşı Mustafa Bey, Atatürk’ün, Selanik Askerî Rüştiyesinde Matematik öğretmenidir. Öğrencisinin yeteneklerini sezerek; ona olgun, yetişkin anlamına gelen Kemal adını vermiştir. Bu şekilde O’nun kendisinden ve arkadaşlarından farklı ve üstün durumunu tespit etmiş, O’na, daha iyiye, daha güzele doğru gitmek için sürekli bir teşvik nedeni sağlamıştır. Bu çok önemli tarihî olayı, Mustafa Kemal Atatürk’ü sürekli, daha büyük başarı ve faziletler peşinde koşmaya iten bir destek olarak değerlendirmek gerekir.

Yüzbaşı Nakiyüddin Bey, Askerî Rüştiyede Fransızca öğretmenidir ve Atatürk’e “geleceğe ilişkin ilk fikirleri” vermiştir.

Mehmet Asım Efendi, Manastır Askerî İdadisinde Kitabet öğretmenidir ve öğrencisinin askerliğe biraz ters düşen edebiyata fazla kapılmasını engellemiştir.

Topçu Kolağası Mehmet Tevfik Bey, Askerî İdadîde Tarih öğretmenidir ve Atatürk’te tarih sevgisi oluşturmuş, O’na tarih alanında yeni ufuklar açmıştır.

Harp Okulundaki başlıca öğretmenleri, Fransızca öğretmeni Necip Asım Bey, Talim öğretmeni Rahmi Paşa ve onun maiyetindeki Yüzbaşı Naci Bey. Harp Akademisindeki başlıca öğretmenleri de, Eski Osmanlı Seferleri öğretmeni Ahmet Muhtar Paşa, Napolyon Savaşları öğretmeni Kurmay Binbaşı Refik Bey, Yüksek Matematik öğretmeni Kurmay Yarbay Macit Bey, Tabiye öğretmeni Kurmay Yarbay Nuri Beydir. Harp Okulu ve Akademisindeki öğretmenleri Atatürk’ün özellikle askerlik bilgilerini genişletmesinde etkili olmuşlardır.[2]

Atatürk’ün eğitim aşkı, birçok alanda ve birçok dilde okuduğu kitaplarda da kendini göstermektedir. Atatürk’ün okuduğu kitaplar, arasında kuramsal fizikten matematiğe, siyaset biliminden uygulamalı bilimlere, tarihten sosyolojiye, edebiyattan hukuka kadar geniş bir alanda çeşitlilik göstermektedir. Atatürk öldüğünde, terekesine kayıtlı kitapların sayısı 10.000 adettir. Atatürk, bu kitapları büyük bir dikkatle okur, altını büyük bir özenle çizer ve yanlarına notlar alırdı. Okuduğu kitaplardan sadece aldığı notlar, 4 ciltlik bir kitap boyutuna denk gelmektedir. Ancak bununla da yetinmeyerek, birçok yabancı büyükelçiden ve diplomattan okumak için kitaplar sipariş etmiştir.

Genel Sekreteri Haşan Rıza Soyak da, anılarında bu konuda şunları yazmaktadır: “Okumayı çok severdi. Genel bilgisini sürekli olarak artırmaya çalışırdı. Zengin kütüphanesi vardı. Okuması da, çalışması gibiydi, eline aldığı kitabı, eğer ilginç buldu ise, bitirmeden bırakmazdı. Okuduğu kitaplarda, ileri sürülen temel fikirlerle, güdülen hedefleri açıklık ve isabetli tespit ve gayet iyi özetlerdi. “Bir gezi dönüşü sabahleyin trenden iner inmez, Köşke çıktım. Hizmetine bakanlara, ne durumda olduğunu sorduğumda, “iki gün, iki gecedir durmadan kitap okuyor” dediler. İzin alıp yanına girdiğimde: “Elime bir tarih kitabı geçti. Bilmem ne zamandan beri okuyorum?” dedi. Yorulmadınız mı? Paşam? Diye sorduğumda, “Hayır, yalnız gözlerim yaşarıyor. Onun da çaresini buldum. Birkaç metre tülbent aldırttım. İşte gördüğün gibi parça parça kestirdim, ara sıra bunlarla gözlerimi kuruluyorum.” (Özdemir, 1999)

Mustafa Kemal Atatürk, okuma tutkusu ile birlikte yazar kimliğiyle de ön plana çıkmaktadır. Kurtuluş Savaşı’mızın vesikası olan Nutuk adlı eserini kendisi bizzat, Kurtuluş Savaşı sırasında aldığı notlar ile derlemek suretiyle titizlikle çalışarak meydana getirmiştir.

Nutuk’u yazmaya başlamadan yaklaşık dokuz ay bilgilerini yenilemiş ve belge toplamıştır. Mücadele arkadaşlarıyla sıkça bir araya gelmiş, kendi düşünce ve hazırlıklarını aktarırken, onların görüş ve değerlendirmelerini de almıştır. Anımsayamadığı ayrıntılar için, olayı birlikte yaşadığı insanlara danışıyor, değinmek istediği bir olayı birkaç kanaldan doğrulamadan kullanmıyordu. Gerçeği yansıtamama ya da yanlış kanı uyandırma kaygısı, çalışmasının her aşamasına egemendi. Doğruluğunu gördüğü uyarıları, kesinlikle değerlendiriyor; uyarılara hak verdiğinde, günler süren çalışmasını yeniden ele almaktan çekinmiyordu… Nutuk’a temel oluşturacak belirlemeleri, uzun saatler ‘ayakta dolaşarak’ yazdırıyor, yazıcılar uyumak için evlerine gittiklerinde, banyo alıyor ve çağırdığı konuklarına o günkü taslaktan okuyup tartışmak için aşağıya, sofraya iniyordu. Afet İnan’ın “tarihi, tarih yapanlardan öğreniyordum” dediği uzun söyleşiler bittikten sonra, kısa bir uykuyla yetiniyor ve yeni günle birlikte, aynı yoğun çalışmaya dönüyordu. Bir keresinde, hiç uyumadan, aralıksız 27 saat çalışmıştı… İçeriğe olduğu kadar yazılıma da önem veriyordu. Yazdığı notları derleyip son biçimini verirken, beş yüz sayfalık yapıtı kendi elleriyle yazdı; yüzlerce belgeyi, bizzat kendisi toplayıp değerlendirdi. Tümceler, sözcükler üzerinde titizlikle duruyor, dil bilgisi kurallarına aşırı özen gösteriyordu. Uygun sözcüğü bulmak için kimi zaman uzun süre düşünüyordu… Sözlerini kâğıda geçiren yazıcılar, çalışma yoğunluğuna çoğu kez dayanamıyor, yorgunluktan bayılıyordu. O ise, sıra dışı bir dirilik içindeydi. Yazıcılar gittikten sonra masasına oturuyor, bütün bir gün, gece yarılarına, bazen şafak sökene dek çalışıyordu.(Aydoğan, 2017)[3]

Mustafa Kemal Atatürk’ün yazım hayatı bununla da sınırlı değildir. Atatürk, 1936-37 kış aylarında geometri öğretiminde yol gösterici olarak 44 sayfalık bir geometri kitabı kaleme almıştır. Kitap, 1937’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yazar adı konmadan yayınlanmış, 1971 yılında da ikinci bir baskısı Türk Dil Kurumu tarafından çıkarılmıştır. Kitapta yer alan, günümüzde de kullanılmakta olan pek çok terim, Atatürk tarafından türetilmiştir. Nitekim; üçgen, açı, uzay, boyut, çap, yarıçap, oran, orantı, türev, kare, kiriş gibi bugün dahi kullanılan geometri terimlerinin isim babası bizzat kendisidir.[4]

Mustafa Kemal dehasını ortaya çıkaran güç, hiç kuşkusuz aldığı kaliteli eğitim ve çok kıymetli öğretmenlerdir. Bu sebeple, genç Cumhuriyetin her tuğlasında öğretmenlerin emeği ve alın teri vardır.

BAŞÖĞRETMENİN ÖĞRETMENLERE VERDİĞİ DEĞER

Öğretmenlerinden aldığı eğitim ve ilhamla en büyük zorlukların üstesinden gelerek bir Kurtuluş Savaşı kazanan ve ardından modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretmenlere karşı saygısı, Cumhurbaşkanlığı döneminde de devam etmiştir. Bir köy okulunu ziyaret ettiği sırada ayağa kalkan öğretmene, “Hayır, yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz, eğer izin verirseniz biz de sizden faydalanmak isteriz. Sınıfa girdiği zaman cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir” diyerek derse devam etmesini istemiştir.

Başöğretmen, bununla da yetinmeyerek yurt gezilerinde mutlaka okulları ziyaret etmiş ve öğretmenlerden saygısını hiçbir zaman esirgememiştir. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk dehasının ortaya koyduğu Cumhuriyet prensipleri, akıl ve bilimle aydınlanmış genç nesiller aracılığıyla ilelebet payidar kalacaktır.

Gazi Paşa, genç cumhuriyeti gençlere emanet etmiştir. Gençlerin iyi yetişebilmesi ve her anlamda çıtayı en üste çıkarabilmesi için, öğretmenlere büyük bir önem vermiştir. Bu bakımdan öğretmenlere, “Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister” sözüyle büyük bir sorumluluk yüklemektedir.

“Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan (bilim, kültür) ordusudur.” (MUSTAFA KEMAL ATATÜRK)

“Ordularımızın kazandığı zafer, sizin eğitim ordularınız için yol açtı. Gerçek zaferi siz, öğretmenler kazanacaksınız. Bunu başaracağınızdan kuşkum yoktur. Sarsılmaz bir inançla ben ve arkadaşlarım sizi gözeteceğiz. Sizin karşılaştığınız tüm engelleri kıracağız.” (MUSTAFA KEMAL ATATÜRK)

Atatürk’ün eğitim ordusu olarak isimlendirdiği bu kıymetli öğretmenler, ülkemizin çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkabilmesi için var gücüyle çalışmaya ve topluma faydalı bireyler yetiştirmeye devam etmektedirler..

Başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, yurdumuzun her yerinde görev yapan ”eğitim ordusunun neferi” fedakâr öğretmenlerimizin öğretmenler günün kutlarız. Neşe öğretmen, Aybüke öğretmen ve Necmettin öğretmen de bu eğitim ordusunun bir neferi olarak gelecek nesillerin yetişmesi için çalıştıkları sırada şehit edildiler. Bu günün anısına onları ve ebediyete intikal eden tüm öğretmenlerimizi saygıyla ve minnetle anıyoruz.

.

Av. Begüm GÜREL (L.L.M)

(Stj. Av. Fatih KALAMAN)

.

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Begüm GÜREL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

Kaynakça

1.)AKYÜZ, Y. (1978). Türkiye'de Öğretmenlerin Toplumsal Değişmeye Etkileri. Ankara: Doğan Basımevi.

2.)Aydoğan, M. (2017). Atatürk ve Türk Devrimi. İnkılap Kitabevi.

3.)Özdemir, N. (1999). Atatürk'te Okuma Tutkusu ve Kitap Sevgisi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 223.

4.)https://www.dersimiz.com/ataturk/ataturk-ve-egitim-Oku-21307.html

5.)https://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/166/index3-ozkan.htm

6.)http://www.ataturkinkilaplari.com/ak/138/ataturk%E2%80%99u-yetistiren-ogretmenler-ve-ataturk%E2%80%99e-katkilari.html

7.)http://kuramsalaktarim.com/nutuk-nasil-yazildi/

8.)https://www.matematikciler.com/ataturkun-geometri-kitabi/

--------------------------------

[1]https://www.dersimiz.com/ataturk/ataturk-ve-egitim-Oku-21307.html

[2]http://www.ataturkinkilaplari.com/ak/138/ataturk%E2%80%99u-yetistiren-ogretmenler-ve-ataturk%E2%80%99e-katkilari.html

[3]http://kuramsalaktarim.com/nutuk-nasil-yazildi/

[4]https://www.matematikciler.com/ataturkun-geometri-kitabi/