Hepimiz ya şantiye alanlarında ya da gösterişli bir yapının tadilatında bu sloganı görmüşüzdür. Önce iş güvenliği sonra iş! Ne yazık ki bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bu cümle içi boşaltılmış bir slogandan öteye gitmemektedir. İşverenler yapmaları gereken yükümlülükleri yerine getirmemekte, işçiler de sahip oldukları hakların farkına varamadan iş kazası geçirerek acıda olsa bu durumla yüz yüze gelmektedir. Öncelikle iş kazası ne demektir? Bu sorunun yanıtından yola çıkarsak, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre iş kazası,

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
 
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,


c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,

d) Emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,

e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen bir ya da ruhen özre uğratan olay olarak tanımlanmıştır.

5510 sayılı kanunun yapmış olduğu tanımdan daha kapsamlı tanım 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda yer almaktadır. Bu kanuna göre iş kazası: İşyerinde veya işin yürütümü  nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen özre uğratan olayı ifade eder.

Siirt’te yaşanan son maden faciası ile birlikte madenler ve iş kazalarının aslında ne kadarda göz ardı edilen ve unutulan bir konu olduğu gözler önüne serilmiştir.  13 Mayıs 2014'te Türkiye'nin Manisa ilinin Soma ilçesindeki kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan elim kazanın üzerinden çok geçmeden yeni yeni kazalar olmakta, yaşamlar hiç beklenmedik anlarda son bulmaktadır.

Soma faciasını unutmayacağız, unutturmayacağız sloganları daha dün gibi hafızalarımızda yerini korumaktadır.  1941 yılından bu yana 3 binden fazla insan maden kazalarında hayatını kaybetmiştir. 100 binden fazla insan ise yaralanmıştır. Dünyanın en büyük kömür rezervlerine sahip olan Çin'de  2008 yılında 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 olurken, Türkiye'de bu rakam 722 olarak kaydedilmiştir. 

Maden işçisi, madencilik faaliyetiyle uğraşan işletmelerde  beden gücünü kullanarak,  maden olarak nitelendirilen maddelerin çıkarılması işini  yerine getiren kişi olarak tanımlanabilir. Halk arasında ise maden işçileri, ekonomik nedenlerden ötürü yaşamla ölüm arasında mücadelesini veren, yapmış oldukları işin taşıdığı riski iliklerine kadar hisseden kişiler olarak tanımlanabilir. Madencilik o kadar ağır ve zahmetli bir iş koludur ki bu nedenle ILO tarafından kadın ve çocukların maden işçisi olarak çalışması yasaklanmıştır. Bu düzenlemeye paralel olarak maden işçileri ile ilgili özel düzenlemeler iç hukukumuzda yapılmıştır.
 
4857 sayılı İş Kanunu’nun;
 
a.
18. maddesinin ilk fıkrasına “Yer altı işlerinde çalışan işçilerde kıdem şartı aranmaz” cümlesi eklenmek suretiyle, yer altı işlerinde çalışanların en az 6 ay çalışma koşuluna bağlı olmaksızın iş güvencesinden yararlanma olanağının sağlandığı,
 
b.
 41. maddesine eklenen  “Bu Kanunun  42. ve 43. maddelerinde sayılan haller dışında yer altında maden işlerinde çalışan işçilere fazla çalışma yaptırılamaz” hükmü ile zaten ağır ve zahmetli bir iş kolu olan madencilik faaliyetinin şartlarının daha da ağırlaştırılmasının önlendiği,

c. 72. Maddesinde yer alan; “Maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerde on sekiz yaşını doldurmamış erkek ve her yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır.” hükmü ile çocuk işçi çalıştırılmasının kati suretle yasaklandığı görülmektedir.

6552 Sayılı İş Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması İle Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanunun  9. maddesinde, “Bu Kanunun  2. maddesinde sayılan 4. grup madenlerden ‘Linyit’ ve ‘Taşkömürü’ çıkarılan işyerlerinde, yer altında çalışan işçilere ödenecek ücret miktarı 4857 sayılı Kanunun 39. maddesi uyarınca belirlenen asgari ücretin iki katından az olamaz.” hükmü getirilmiştir. Buna göre, linyit ve taşkömürü çıkarılan işyerlerine özgü olmak üzere, yer altında çalışan işçilere ödenecek ücret miktarı, yürürlükteki asgari ücretin iki katından az olamayacaktır.
 
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun uyarınca; İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Bu çerçevede;

a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
 
b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.

c) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.

ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.

d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır
 
Sonuç olarak, görülmektedir ki  konuya ilişkin yasal düzenlemeler mevzuatımızda bulunmaktadır. Fakat mesele yasal düzenlemelerin varlığı yahut yokluğundan ziyade konuyu hafife alan zihniyet meselesidir. Her gün yaşanan acılar ne yazık ki bizlere gereken hayat dersini verememektedir. Ne işverenler yükümlülüklerini tam anlamıyla yerine getirmekte ne de işçiler yapmış oldukları işin riskini göz önünde tutarak azami dikkat ve özeni göstermektedir. Geçmişte yaşanan maden facialarının yeniden yaşanmaması ve unutmayacağız sloganının, salt bir slogan olmaktan çıkıp elim faciaların gerçekten unutulmayacağı, yaşamların sonlandırılmayacağı günleri görmek ümidiyle. Sevgi ve saygılarımla…