Genel Açıklama: Yalnızca PVSK, Jandarma Kanunu ve MİT Kanununda yazılı suçları dikkate alıp da hakimden karar veya onay alarak, suçun işlenmesi veya milli güvenliğin korunması gerekçesiyle yapılan her önleme ve bilgi toplam amaçlı teknik takip hukuka uygun sayılmaz.
 
“Hukuk devleti” ilkesi, haberleşme ve ifade hürriyetleri; önleme amaçlı teknik takiple elde edilen veri ve bilgilerin yargılama aşamasında “delil” olarak kullanılmayacak olması bahanesine sığınılarak, önleme ve istihbarat amaçlı teknik takiplerin sınırsızca ve kuralsızca yapılmasını engelleme gerekçelerini oluşturur. Anayasa m.2, 13, 22 ve İHAS m.8, haberleşme hürriyetinin keyfi olarak sınırlanmasını önler.
 
Hangi sebeple olursa olsun, bireyin genel, sürekli, sistematik olarak ve kullanılan bir bilişim sistem gerekçe gösterilerek takip edilemez. Mal için öngörülen müsaderenin geneli nasıl yasaklanmışsa, bireyin özel hayatının ve haberleşmesinin sürekli ve genel olarak gözetime tabi tutulması da aynı şekilde yasaktır. Mülkiyet hakkının korunduğu, bireyin feda edildiği ve korku ile yaşatıldığı bir hukuk sistemi kabul edilemez. Esas olan, önce bireyi korumaktır.
 
Önleme dinlemesinde;
- Kanunlarda sınırlı sayıda gösterilen suçlar dikkate alınmalı,
- Bu suçlardan birisinin işleneceğine dair somut bulgular bulunmalı,
- Teknik araçlarla takip edilmesi hedeflenen kişinin suçu işleyeceğine veya suça iştirak edeceğine dair somut bulgulara ulaşılmalı,
- Hedef kişinin ve takibe konu vasıtanın kimliği doğru şekilde talep ve karara yansımalıdır.
 
Aksi halde; hukuk devleti değil, polis devleti gündeme gelir. “Vatan-Millet” gerekçesiyle herkesi takip etmek, “suçu önleyeceğiz” diyerek insanların özel hayatlarına ve haberleşme hürriyetlerine sınırsızca müdahale etmek, insanların bu korku ve baskı altında yaşamasına sebep olmak kabul edilemez.
 
Önleme dinlemesi hukukilik denetimine elverişli olacak şekilde yapılmalıdır. Hakim, önüne gelen talebin hukuka uygunluğunu denetleme gücüne sahip olmalıdır. Bu denetim, teknik takibin engellenmesi veya geciktirilmesi olarak algılanmamalıdır. Denetimin nedeni, tartışmasız bir şekilde “hukuk devleti” ilkesidir. Kim, hangi suçla, neden dinleniyor veya takibi talep ediliyor? Bu hususun bağımsız ve tarafsız hakim tarafından denetimi yapılabilmelidir. Teknik takip, soyut ve gizli yürütülmemelidir.
 
Bu tespitlerimizin önleme dinlemesinin amacına zarar vereceği, kişi hak ve hürriyetlerine bu şekilde öncelik verilmesi halinde başkalarının kişi hak ve hürriyetleri ile kamu düzeninin tehlikeye düşürüleceği, bu konuda kamu otoritesine güvenilmesi gerektiği, bu tercihin kamu yararı – birey yararı dengesi açısından önleme dinlemesi ile beklenen fayda nedeniyle kamu yararı lehine yapılmasını isabetli olacağı, “hukukilik denetimi” gerekçe gösterilerek önleme dinlemesinin kısıtlanmamasının ve geciktirilmemesinin doğru olduğu ileri sürülebilir.
 
Kısaca belirtmeliyiz ki; kişi hak ve hürriyetlerinin önemi, bireyi koruma anlayışı, sırf “kamu otoritesine güven” anlayışı ile hareket edilmesini engeller. Aksi halde, “hukuk devleti” yerini “polis devleti” anlayışına bırakır, kişi hak ve hürriyetlerine müdahalede keyfi anlayışın hakimiyet kazanır, kişi hak ve hürriyetlerine müdahalede etkin hukukilik denetimine açık olmayan kısıtlamalar gündeme gelir. Sırf suçun adına ve bireyin ismine dayalı, somut gerekçe içermeyen teknik takibe tabi tutulmak, bu kapsamda kamu otoritesinin kendisine ait sübjektif sisteminden kaynaklanan verilerden hareketle bireyin dinlenmesini, izlenmesini ve kayda alınmasını savunmak kabul edilemez.
 
Bu genel açıklamadan sonra aşağıda önleme dinlemesi ile ilgili iç hukukta yaşanan mevzuat sorununa değineceğiz.
 
1- 2803 sayılı Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu’nun ek 5. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Jandarma, bu Kanunun 7. maddesinin (a) bendine ilişkin görevleri yerine getirirken önleyici ve koruyucu tedbirleri almak üzere, sadece kendi sorumluluk alanında 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun, casusluk suçları hariç, 250. maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla, hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Jandarma Genel Komutanı veya istihbarat başkanının yazılı emriyle, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimi tespit edebilir, dinleyebilir, sinyal bilgilerini değerlendirebilir, kayda alabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilen yazılı emir, yirmidört saat içinde yetkili ve görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir derhal kaldırılır. Bu halde dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum bir tutanakla tespit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir. Bu işlemler, 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun ek 7. maddesinin onuncu fıkrası hükmüne göre kurulan merkez tarafından yürütülür. 5271 sayılı Kanunun 135. maddesi kapsamında yapılacak dinlemeler de bu merkez üzerinden yapılır”.
 
2803 sayılı Kanun’un ek. 5. maddesinin 2. fıkrasına göre; “Yetkili ve görevli hakim, talepte bulunan kolluk biriminin bulunduğu yer itibariyle yetkili olan ve 5271 sayılı Kanunun 250. maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemesinin üyesidir”.
 
2- 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun ek 7. maddesinin 2. fıkrasına göre;Birinci fıkrada belirtilen görevlerin yerine getirilmesine yönelik olarak, 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun, casusluk suçları hariç, 250. maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla, hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Dairesi Başkanının yazılı emriyle, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilen yazılı emir, yirmidört saat içinde yetkili ve görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir derhal kaldırılır. Bu halde dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum bir tutanakla tespit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir”.
 
2559 sayılı PVSK’nın ek 7. maddesinin 3. Fıkrasına göre; Yetkili ve görevli hakim, talepte bulunan kolluk biriminin bulunduğu yer itibariyle yetkili olan ve 5271 sayılı Kanun’un 250. maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemesinin (5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. maddesine göre kurulan ağır ceza mahkemelerinin üyesi) üyesidir”.
 
 3-2937 sayılı Devlet İstihbarat ve Teşkilatı Hakkında Kanun’un m.6/2’ye göre; Bu Kanunun 4. maddesinde sayılan görevlerin yerine getirilmesi amacıyla Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen temel niteliklere ve demokratik hukuk devletine yönelik ciddi bir tehlikenin varlığı halinde Devlet güvenliğinin sağlanması, casusluk faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, Devlet sırrının ifşasının tespiti ve terörist faaliyetlerin önlenmesine ilişkin olarak, hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde MİT Müsteşarı veya yardımcısının yazılı emriyle telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim tespit edilebilir, dinlenebilir, sinyal bilgileri değerlendirilebilir, kayda alınabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilen yazılı emir, yirmidört saat içinde yetkili ve görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir derhal kaldırılır. Bu halde dinlemenin içeriğine ilişkin kayıtlar en geç on gün içinde yok edilir; durum bir tutanakla tespit olunur ve bu tutanak denetimde ibraz edilmek üzere muhafaza edilir. Bu işlemler, MİT tarafından kurulan merkez veya 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun ek 7. maddesinin onuncu fıkrası hükmüne göre kurulan merkez tarafından yürütülür. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135 inci maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinin (14) numaralı alt bendi kapsamında yapılacak dinlemeler de bu merkezler üzerinden yapılır”.
 
2937 sayılı Kanunun m.6/3’e göre; “Yetkili ve görevli hakim, Ankara ağır ceza mahkemesinin üyesidir”.
 
Not: 2937 sayılı Kanunda önleme dinlemesi yapılmasına ilişkin yetki, 5271 sayılı CMK m.250 ile göre kurulan ağır ceza mahkemesi üyelerine değil, Ankara ağır ceza mahkemesi üyesine aittir. Dolayısıyla CMK m.250 ile yetkili ağır ceza mahkemelerinin, 05.07.2012 tarihli 6352 sayılı Kanunun 105. maddesi ile kaldırılması, 2937 sayılı Kanun gereğince önleme dinlemesi yapılmasına ilişkin yetki hususunda bir değişikliğe sebep olmamıştır.
 
4- CMK m.250 ile kurulan ağır ceza mahkemeleri, 05.07.2012 tarihli 6352 sayılı Kanunun 105. maddesi ile kaldırılmıştır. 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin 7. fıkrasına göre; “Mevzuatta Ceza Muhakemesi Kanununun 250. maddesinin birinci fıkrasına göre kurulan ağır ceza mahkemelerine yapılmış olan atıflar, Terörle Mücadele Kanununun 10. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen ağır ceza mahkemelerine yapılmış sayılır”.
 
Böylelikle CMK m.250 ile kurulan ve 6352 sayılı Kanun ile kaldırılan ağır ceza mahkemelerinin yukarıda bahsedilen yetkisi; 6352 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesinin 7. fıkrası ile uyarınca TMK m.10 ile yetkilendirilmiş ağır ceza mahkemelerine devredilmiştir.
 
Not: 6352 sayılı Kanunun 75. maddesi ile değiştirilen TMK m.10’da; önleme dinleme yapılmasına ilişkin yetkinin ağır ceza mahkeme üyelerine mi, ağır ceza mahkemesi başkanına mı veya heyet halinde alınacak karar uyarınca mı önleme dinlemesi yapılacağına ilişkin açık bir hükmün bulunmadığı görülmektedir. Ayrıca hangi suçlardan önleme dinlemesi yapılacağına dair herhangi bir suç atfı da yoktur. Şöyle ki;
 
2559 sayılı PVSK’nın ek 7. maddesi ile yukarıda belirttiğimiz diğer ilgili kanunlar uyarınca yapılabilen önleme dinlemesi, CMK mülga m.250’de belirtilen suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla gerçekleştirilebilmektedir. CMK m.250 ile kurulan ağır ceza mahkemeleri ise, 6352 sayılı Kanun ile kaldırılmış ve bu mahkemelerin yetkisi TMK m.10’da belirtilen ağır ceza mahkemelerine devredilmiştir. PVSK’nın ek 7. maddesinde; hem 6352 sayılı Kanun sonrasında ve hem de 6526 sayılı Kanun sonrasında, özel yetkili mahkemeler kaldırılmasına rağmen herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Mevcut PVSK’nın ek 7. maddesi, önleme dinlemesi bakımından halen CMK m.250 ile kurulan ağır ceza mahkemelerinin yetkili olduğuna işaret etmektedir. Suç atfı hususunda ise, halen CMK m.250’de belirtilen suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla önleme dinlemesi yapılacağı belirtilmektedir.
 
Her ne kadar 6352 sayılı Kanunun 75. maddesinde TMK m.10’da değişikliğe göre, “Türk Ceza Kanunu’nda yer alanörgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu, haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar, ikinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332. maddeler hariç) dolayısıyla açılan davalar” Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülecektir. Ancak bu hükümde yer alan suçlar, önleme dinlemesi yapma hususunda yetki tanınan PVSK ek 7. maddede belirtilen suç tasnifine karşılık gelmemektedir.
PVSK’da belirlenen suçlar, yalnızca önleme dinlemesi yapılmasına ilişkin “sınırlı sayı” ilkesine göre tespit edilen ve CMK mülga m.250’nin a, b ve c bentlerinde özel olarak sıralanan suçlardır. 6352 sayılı Kanunda öngörülen değişiklik, yalnızca CMK m.250 ile kurulup 6352 sayılı Kanunla kaldırılan mahkemeler aracılığıyla yürütülen iş ve işlemlerin, TMK m.10 ile yetkilendirilen mahkemelere devredildiğine yöneliktir.
 
PVSK ek 7. maddede öngörülen atıf; önleme dinlemesinin yapılabileceği suçlara ilişkin bir sınıflandırmadır. Önleme dinlemesi yapılması hususunda suç sınırlandırması yapmayarak herhangi bir suç atfına da yer vermeyen 6352 sayılı Kanun, salt ağır ceza mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında yapılan “mahkeme” atfına ilişkindir, “suç” atfına değil. Dolayısıyla, PVSK ek 7. maddede belirtilen suçlar açısından gerçekleştirilmesi mümkün olan önleme dinlemesinin, herhangi bir suç atfı veya sınıflandırması olmaksızın gerçekleştirilmesi hukuka aykırıdır.
 
Anayasa m.13’e göre temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Haberleşme hürriyetini kısıtlayacak veya ortadan kaldıracak nitelikte bir müdahale, ancak kamu otoritesi tarafından Anayasa m.22 ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.8/2’de öngörülen sıkı şartların varlığı ile mümkündür. Kamu makamının müdahalesi, ancak yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı ile düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda sözkonusu olabilir. Usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça, haberleşme hürriyetinin engellenmesi ve gizliliğine dokunulması mümkün değildir.
 
Netice itibariyle; 05.07.2012 tarihli 6352 sayılı Kanun ile 06.03.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun arasında yapılan önleme dinlemeleri, suç atfı olmaksızın ve yalnızca TMK ile yetkilendirilen mahkemelerin görev sahası içinde başvurulabilen hukuka aykırı dinlemeler niteliğini taşımaktadır. Önleme dinlemesi; adli amaçlı dinlemelerin yanında, işlenmesi muhtemel suçların önüne geçilmesi amacıyla başvurulabilen ve bu nedenle düzenlendiği kanunlarda da yalnızca kanunla belirlenmiş ve tespit edilmiş suçlar yönünden tatbik edilebilecek tedbir niteliğindedir. Yasal düzenlemelerle sınırları kesin şekilde çizilmiş bir tedbirin, kişi hak ve hürriyetlerine yapılacak müdahaleyi genişletilerek uygulanması mümkün değildir. Çünkü “hukuk devleti” ilkesi, net bir şekilde keyfiliği, Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile çerçevesi çizilmiş sınırlamalar dışında kişi hak ve hürriyetlerine müdahaleyi reddeder.
 
5- 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi uyarınca Terörle Mücadele Kanunu’na eklenen geçici 14. maddeye göre;“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte (6526 sayılı Kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Resmi Gazete’de yayım tarihi 06.03.2014’tür), 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca görevlerine devam eden ağır ceza mahkemeleri ile bu Kanunla yürürlükten kaldırılan (6526 sayılı Kanun’un 19. maddesinin b bendi uyarınca, 12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.) Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi uyarınca görevlendirilen ağır ceza mahkemeleri kaldırılmıştır”.
 
6526 sayılı Kanun m.1/6’ya göre; “Mevzuatta Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 250. maddesinin birinci fıkrasına göre görevlendirilen ağır ceza mahkemeleri ile Terörle Mücadele Kanununun 10. maddesinin birinci fıkrasına göre görevlendirilen ağır ceza mahkemelerine yapılmış atıflar ağır ceza mahkemelerine; bu mahkemelerin üyelerine yapılmış atıflar Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Ankara Ağır Ceza Mahkemesine yapılmış sayılır”.
 
6526 sayılı Kanun m.1/6’nın son cümlesi, önleme dinlemesini sınırlı sayıda belirlenen suçların varlığına bağlamıştır. Bu hükme göre; “Mevzuatta Ceza Muhakemesi Kanununun mülga 250. maddesinin birinci fıkrası kapsamına giren suçlar ile Terörle Mücadele Kanununun 10. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamına giren suçlara yapılan atıflar, Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçuna,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlara,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlara (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332. maddeler hariç) yapılmış sayılır”.
 
6526 sayılı Kanun, “CMK mülga m.250 ile TMK m.10’da yer alan suçlar” ibaresine yer vermek suretiyle, PVSK ek 7. maddeyi de kapsayacak şekilde bir suç sınıflandırması ve atfı yoluna gitmiştir.
 
6- Kamuoyunda “iç güvenlik paketi” olarak bilinen Polis Vazife Salahiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu, Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile birlikte, gecikmesinde zarar umulan hallerde hakim kararı olmaksızın polise ve jandarma tarafından yapılan önleme dinlemesinin,hakimin karar verme anına kadar fiilen 72 saat sürmesini mümkün kılan bir yetkinin tanınması hedeflenmektedir. Önerilen yeni hükme göre, “Hakim, kararını en geç kırksekiz saat içinde verir”.Bu durum, yargı kararı olmaksızın kolluğun önleme dinlemesi yapma süresini 24 saatten 72 saate çıkaracaktır. “Haberleşme hürriyeti” başlıklı Anayasa m.22/2’nin ikinci ve üçüncü cümlelerine göre, “Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar”. Tasarının 5. maddesi ile PVSK Ek madde 7’de öngörülen değişiklik, Anayasa m.22/2’ye aykırı olmayacaktır. Önleme dinlemesi yapan kolluk, hem PVSK ve hem de Anayasanın ilgili hükmü gereğince önleme dinlemesine ilişkin yazılı emri 24 saat içinde görevli hakim onayına sunmak zorundadır. Buna göre izinsiz dinleme, en fazla 24+24=48 saat olabilmektedir. Tasarı, dinlemeye ilişkin yazılı emir hakkında hakim onay kararını 24 saatte değil, en geç 48 saatte içinde vermesini önermektedir. Böylece, ilk 24 saatin yanında hakim onayı için aranan 24 saat daha izinsiz dinleme yapabilen kolluk, önerilen değişiklikle ilk 24 saate ek olarak onayda geçecek 48 saat, yani toplam 72 saat hakim kararı olmaksızın dinleme yapabilecektir. Çünkü Ek 7. maddenin 2. fıkrasının 4. cümlesine göre, “Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir derhal kaldırılır”. Bu hükümde, doğrudan kolluk tarafından yapılan dinlemenin hakim tarafından onaylanması sırasında devam edeceği ifade edilmektedir. Süresinde hakim onayının gerçekleşmemesi veya talebin reddi durumunda, dinlenen kişiye haber verilmemesi de ayrı bir tuhaflıktır. Hukuka aykırı olarak haberleşme hürriyeti ihlal edilen kişi, adli dinleme usulünden farklı olarak önleme amaçlı dinlendiği konusunda bilgilendirmemektedir. Bu dahi, önleme dinlemesinin ne derece kolay ve habersiz yapıldığının ilginç bir göstergesidir.
 
Bunun dışında, önleme dinlemelerini kontrol altında tutmak ve kolluğun kimleri, hangi gerekçeyle dinlediğini takip etmek isteyen Hükümet, gerek dinleme kararını alınmasında ve gerekse gecikmesinde zarar bulunan acil dinlemelerin tasdikinde kolluğa, bu konu ile görevli ve yetkili kılınan hakime, yani Ankara Ceza Mahkemesi üyesine başvurması zorunluluğunu getirmektedir. Bu sistemin kolay yürüyebileceğini, 81 il ve ilçeden gelen tüm taleplerin Ankara’da bulunan bir hakim tarafından yeterli şekilde incelenip hukukilik denetimini layıkı ile gerçekleşebileceğini söylemek mümkün değildir.

Son söz; kişi hak ve hürriyetleri ile ilgili yasalarda bu derece sık, karmaşık ve takibi zor düzenlemeler yapılması, hem kişi hak ve hürriyetlerinin korunması ve hem de ne şekilde sınırlandırılabileceğine dair Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine uygun standartların belirlenmesini imkansızlaştırmaktadır.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)