Sabah kalkıyoruz yeni bir umutla,

Yanan, yıkılan, kül olan, yoksul, çaresiz, katil, sakat, ağır aksak hayatlar,

Diyoruz Allah bizi bunun için getirmemiştir dünyaya,

Sonra tövbe diyoruz Allah’a isyan mı ediyoruz ne! Tövbe, töv-be,

Bir şekilde işe hazırlanıyoruz, sıcak suyumuz akıyor çeşmeden, duş alıyoruz, kendimizi iyi göstermeye çalışıyoruz,

Bir nev-i birbirimizi motive ediyoruz,

İşe adım attık mı başlıyor karşılaşmak istemediğimiz gerçekler,

Taş devrinde olsaydık ne iyiydi da-ba-da-ba-duuuuu der geçerdik,

Olmuyor işte, bildiklerimiz yetmiyor, çarşı-pazara uymuyor, 

Bir şehit daha, bir şehit daha, spiker duman yutmuş gibi konuşması ile beynimizdeki isyan noktalarını zorluyor,

Umrumuzda değil,

Yanıyor çocuklar, tecavüze uğruyor, küçük yaşta daha boylarının uzaması durmamış ev-len-di-ri-li-yor,

Aman yapmayın, kıymayın diyor sesleri gür olanlar,

Amma onlar dinlemiyor,

Omuzlarımız düşüyor, kıyafetlerimiz iğreti duruyor üzerimizde, aynaya bakacak yüzümüz kalmıyor bazen,

Hayat devam ediyor ya, yine takıyoruz sahte maskelerimizi, ha bire dışımıza çalışıyoruz,

Dış güzelleştikçe içte vicdan köreliyor, hayat devam ediyor karrrdeşim, gezelim, yiyelim, içelim,

Eve geldik mi, yine en ilkel hallerimize bürünüyoruz, tam dişimizi karıştırırken, liderimiz konuşuyor,

Dolarınızı bozdurun, az harcayın, sigara içmeyinnn, alkol sağlığa zararlıdır, ha bir de bu kan emiciler var ya onları temizledik, yılmayacağız!

Sonra bir ara şehit haberleri geçiyor, onlar kıl tüy kardeşim, sen yaşamana bak, hayat kısa!

Çocuğun piyanosu, İngilizce kursu, balesi, o su bu su derken… Hangi ülkeye yetiştiriyoruz biz bu çocukları,

Yarın bunlar bu kadar bilinç- kültür-eğitimle heykel-taş olurlar bu ülkeye,

Maazallah akılları tutulur da sonra akıl hastaneleri açmaya başlarız hapishane yerine,

İşte bu bitmez böyle devam eder gider…

Velhasıl-ı kelam, Ahmed Arif’in dediği gibi, “Akşam erken iner mahpushaneye, ejderha olsan kar etmez!”