Polisin; Türkiye Cumhuriyeti’nde önleyici ve adli kolluk vazifelerini birlikte yerine getirdiği, suçun işlenmesinin önlenmesi, kamu düzeninin ve barışının, kişi hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlendiği iddiasından sonra maddi hakikate ulaşılabilmesi için delillerin toplanıp değerlendirilmesi suretiyle “cumhuriyet savcısının yardımcısı” sıfatıyla görev ifa edip yetki kullandığı, tüm bu aşamalarda ağır sorumluluklar üstlenip büyük emek sarf ettiği ve sarf etmek zorunda olduğu tartışmasızdır.

2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu m.1’e göre polis; kamu düzeni, kişi ve tasarruf güvenliği ile mesken dokunulmazlığını korur, halkın ırz, can ve malını korur, buna ek olarak kamu huzurunu sağlar. Ayrıca polis; yardım isteyenler ile yardıma muhtaç çocuk, malul ve acizlere destek verir, kanun ve mevzuatın kendisine verdiği vazifeleri yerine getirir.

Polisin önleyici ve koruyucu bu görevinin yanında, “adli kolluk” sıfatıyla cumhuriyet savcısına bağlı olarak adli vazife icra ettiği, soruşturmada görev aldığı ve kovuşturma aşamasında mahkemelerin kendisine gönderdiği talimatları yerine getirdiği bilinmektedir.

Halkla iç içe olan ve her an birey ile temasta bulunan “hukuk devleti” ilkesi çerçevesinde başta vatandaşlar olmak üzere tüm bireylere hizmet veren, koruyucu, önleyici ve adli kolluk vazifelerini yerine getirirken zor ve silah kullanma yetkisine sahip polisin meşakkatli ve sorumluluğu yüksek, zor görevler ifa ettiği tartışmasızdır.

Polis bu görevlerini yerine getirirken mesleki profesyonellik gereğince “maaş” adı altında ücret almaktadır. Ülkemizde kamu görevlerinin yerine getirilmesi karşılığında kamu görevlilerine ödenen ücretlerin yetersizliği, artırılması ve uluslararası standartlara çıkarılması gerektiği sürekli gündeme getirilmektedir. Maaşların ve ücretlerin seviyesi; Devlet gelirleri, kamu harcamaları ve planlama ile ilgilidir. Ancak kamu görevlilerine ödenen ücretlerin, yapılan işin önemine, sarf edilen emeğe, üretkenliğe ve verimliliğe uygun olması gerekir.

Anayasa m.18/1’e göre, hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve angarya yasaktır, yani hangi sektörde olursa olsun herkesin çalıştığı işin ve sarf ettiği mesainin karşılığının Ülke ve bütçe şartları da gözetilerek orantılı şekilde belirlenmesi gerekir. Günümüzde kamu veya özel sektörde haftalık ortalama çalışma zamanı 45 saat olarak belirlenmiştir. Ancak saat 9.00’dan 17.00’ye kadar çalışan polisin fazla mesai ile ortalama 58 saat çalıştığı ve 12-24 usulü ile çalışan polisin de ortalama 78 saat mesai yaptığı bilinmektedir. Haftalık 45 saatin üstü fazla mesaidir. Polis ise, ne kadar fazla mesai yaparsa yapsın toplam 280-TL maktu fazla mesai ücreti almaktadır. Ortalama bir çalışma gününde 3 saatlik ek çalışma azami fazla mesai olup, ücreti de olağan ücretin yarısının veya haftasonu ise bir katının eklenmesi suretiyle belirlenir. Ne kadar fazla mesai yapılırsa yapılsın, maktu 280-TL ücret verilmesi kabul edilemez.

Burada sorun maaş zammı değil, makul ve mantıklı bir şekilde çalışıp kamu hizmeti sunan kişinin fazla mesaisinin karşılığının ödenmesidir. Bu nedenle Devlet, haftalık çalışma süresinin azami 45 saat olduğu gerçeğinden hareketle fazla mesai karşılığını kabul edilebilir ve adaletli şekilde ödemelidir. Başta polis olmak üzere birçok kamu personelinin, örneğin adliye çalışanlarının (özellikle zabıt katipleri ile mübaşirlerin), infaz koruma memurlarının ve diğer kamu personelinin, kamu hizmetinin verilmesinin gerektiği her alanda fazla mesai yapmaları gerekebilir. Başta fiziksel ve ruhsal sağlığın korunması olmak üzere çalışanın hakları dikkate alınarak, gerektiği yer ve zamanda fazla mesai yapılabilir. Bunun karşılığında Devlet, fazla mesai yapan kamu görevlisinin hak ettiği ek ücreti alabilmesini mümkün kılan bir sistem benimsemelidir.

Polislik mesleği hassas ve üstlendikleri görev ve kullandıkları yetkiler noktasında ciddi bir profesyonelliği, insanlarla kurulan yakın ilişki gereği ağır özen ve dikkati gerekli kılmaktadır. Polisin, gerek nitelikleri ve gerekse maddi şartları iyileştirilmeli, ancak beraberinde denetimine de özel önem verilmelidir. “Hukuk devleti” ilkesi kapsamında zor ve silah kullanma yetkisi bulunan bir teşkilatın, maddi ve manevi güvenceleri ile hukukilik denetimi aynı seviyede ve objektiflikte olmalıdır.



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)