Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119. maddesinin 1. bendi,  dava dilekçesinde bulunması gereken hususları kalem kalem belirtmekte, 2. bendinde ise sayılan maddelerden herhangi birinin eksik olmasının yaptırımını düzenlemektedir.

Bu yüzdendir ki 119. madde, hukuk davalarında hayati önem arz etmekte olup, maddede sayılan hususlara dikkat etmeden açılan bir davanın, açılmamış sayılmasına karar verilmesi veya usulden reddedilme olasılığı kuvvetle muhtemeldir. HMK Madde 119: “(1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:

a) Mahkemenin adı.

b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri.

c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası.

ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.

d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri.

e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.

f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.

g) Dayanılan hukuki sebepler.

ğ) Açık bir şekilde talep sonucu.

h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.

2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır.” 119. maddenin 1/e ve 1/f bendleri ayrı öneme sahiptir. Maddenin 1. fıkrasının e bendinde, davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerinin bulunması zorunluluğu getirilmiştir.

Örneğin davacı taraf, dava dilekçesinde “şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmak istiyorum” demişse, 119. maddenin 1/e fıkrası “Boşanmayı gerektirecek vakıaların neler?” diye sormaktadır. Bu vakıalar, dava dilekçesinde yer almalıdır ki mahkemece tahkikatın hangi vakıalara göre yapılacağı hususu ortaya çıksın.

Dava dilekçesinde,  vakıa olarak sadece ana başlığı belirtmek de yeterli gelmemektedir. Örneğin boşanma davalarında, şiddet nedeniyle açılan bir boşanma davasında, fiziksel şiddet, ekonomik şiddet, duygusal şiddet, cinsel şiddet gibi bir çok ana başlık bulunmakta. Dava dilekçesinde, “Eşim bana cinsel şiddet uyguluyor” denilmiş ise, bu hususun vakıa olarak açıklanması gerekmekte. Davacı eşin, dilekçesinde cinsel şiddetten kasdettiği nedir?

Davalı eş,  olağandan fazla mı cinsel ilişkiye girmektedir? ters ilişki mi kurmaktadır? Bu hususun vakıa olarak dava dilekçesinde yer alması gerekir ki mahkeme, yukarıda ifade edildiği üzere, tahkikatı bu vakıalara göre yapabilsin.

Mahkemece tahkikat, çekişmeli vakıalar üzerinden yapılacağından, çekişmeli olan vakıaların ortaya konulması açısından bu husus oldukça önemlidir. Vakıaların, açık özetlerinin yazılması da yetmemekte, bunların, sıra numarası verilerek dilekçede yazılması gerekmektedir. Uygulamada avukatlar, sıra numarası verirken, rastlege bir şekilde  numara verme eğilimi göstermektedirler.

Geçmişte yazmış olduğunuz dava dilekçelerini incelediğinizde, bu hatayı büyük olasılıkla sizin de yapmış olma ihtimaliniz mevcuttur. Oysa numaralandırmanın, her bir vakıa için yapılması gerekmekte olup, bir vakıayı 5  ayrı numarada anlatmaya çalışmak, usulen HMK’nın istediği şey değildir.

Vakıaların açık özetinden kasıt, uzun uzun, yer saat belirterek yazılması olarak algılanmakta ise de, HMK’nın “açık özet” derken görmek istediği, örneğin ekonomik şiddet nedeniyle boşanma davasında, “Maddi anlamda eve hiç destek olmuyor, evin ihtiyaçlarını karşılamıyor”, cinsel şiddet nedeniyle boşanma davasında “Beni zorla ters ilişkiye zorluyor” veya benzeri ifadelerdir. Boşanma konusu vakıanın nerede, ne zaman, kiminle şeklinde uzun uzun anlatılması gerekmemektedir. Bu detaylar, tahkikat aşamasında, yazılı delillerle, tanık beyanlarıyla ve sair yasal delillerle ispatlanması gereken şeylerdir.

Özetten kasıt, da budur. Dava dilekçelerinde, uzun uzadıya olayların anlatılması, hem hakimi okurken, hem de sizi yazarken yoracaktır. Unutulmamalıdır ki, dava dilekçesinde uzun uzun anlatılan vakıalar, delille desteklenmediği müddetçe, soyut ibareler olarak kalacaktır. Vakıaya dava dilekçesinde özetle değinilmiş ise, zaten ilgili delilde, vakıanın yeri, saati ve benzeri detaylar da kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Ön inceleme aşaması, yargılamaların hızlandırılması ve tarafları sulhe teşvik açısından HMK ile getirilmiş olan bir uygulamadır.

Ön inceleme aşaması bitene kadar, usulüne uygun şekilde dayanılmamış bir vakıaya dayanarak davayı kazanmanız mümkün değildir. Dava dilekçesi, cevap dilekçesi, replik (cevaba cevap) ve düplik (cevaba cevaba cevap) dilekçelerinde, iddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi, yani yeni vakıalara değinmek mümkündür.

Ön inceleme duruşmasında da, eğer karşı taraf duruşmaya mazeretsiz olarak gelmemişse, iddia ve savunmanızı genişletip değiştirme imkanınız, yeni vakıa ekleme imkanınız bulunmaktadır. Ancak karşı tarafın duruşmaya gelmeme ihtimali düşük olduğundan, bu hususu riske atmamakta, karşı tarafın açık muvafakatine bırakmamakta, dolayısı ile ön inceleme duruşması öncesi iddia ve savunmayı eksiksiz şekilde hazırlamakta fayda vardır. Ön inceleme duruşması ve sonrasında, iddianın ve savunmanın genişletilip değiştirilebilmesinin istisnaları, yukarıda ifade ettiğimiz üzere, karşı tarafın açıkça buna muvafakat etmesi ve ıslah müessesidir.

Örneğin, boşanma davası için örnek verecek olursak, davalı eşin fiziksel şiddet uyguladığı iddiasıyla açılan boşanma davasında, davalı eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışları da bulunsa fakat bu husus dava dilekçesinde dile getirilmese, tahkikat aşamasında, davalı eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığına dair istediğiniz kadar tanık dinletin, istediğiniz kadar somut delil sunun, mahkeme, sadece dayanılan vakıa olan “fiziksel şiddet” eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tahkikatını yapacak, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışları gösterir hiç bir delil ve iddia, hakim tarafından dikkate alınmayacak ve boşanma gerekçesi yapılamayacaktır.

Bu yasal düzenlemenin en temel nedeni, tahkikatın, çekişmeli vakıalar üzerinden yapılıyor olmasıdır. Dava dilekçesinde, sadakatsizlikten bahsedilmemiş ise, eşler arasında sadakat yükümlülüğüne aykırılık bulunduğundan kural olarak bahsedilemez. Dava dilekçesinde iddia edilmeyen bir hususta, davacı tarafa delil sunma imkanı tanınırsa, ön inceleme aşaması öncesi iddia olunmadığı için karşı tarafça da cevap verilme ihtiyacı duyulmayan bir hususta, davacı lehine işlem yapılmış ve adil yargılanma hakkı zedelenmiş olacaktır.

Sadakatsizlik vakıası, dava dilekçesinde veya cevaba cevap dilekçesinde belirtilmiş olsa idi, kuvvetle muhtemeldir ki davalı taraf, bu hususta da cevaplar verebilecekken, dilekçede değinilmeyen hususların tahkikat dışı tutulmasının temel sebebi de işte budur.

Taraflar bazen, dava dilekçesinde, tüm boşanma sebeplerini ileri sürmemekte, tabiri caiz ise karşı tarafın tüm kirli çamaşırlarını ortaya dökmeyip, bazı hususların gizli kalmasını isteyebilmektedirler. Bunu öngören kanun koyucu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda  da tüm vakıaların, en başta yani dava dilekçesinde ileri sürülmesini davacı taraftan beklememektedir. HMK’nın İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi başlıklı 141. maddesi, oldukça önemli bir maddedir.

HMK Madde 141: (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır. Madde metninde de görüleceği üzere, yasa koyucu, dava dilekçenizde eklemediğiniz vakıayı, cevaba cevap dilekçesinde eklemenize imkan tanımaktadır.

Örneğin, fiziksel şiddet nedenine dayalı olarak açtığınız boşanma davasında, özel hayatınızın gizliliğini korumak adına, sadakatsizlik de bulunmasına rağmen, bu hususa hiç değinmeyip, karşı tarafın, cevap dilekçesinde çirkinleştiğini ve size asılsız ithamlarda ve iftiralarda bulunduğunu gördüğünüzde, bu kez siz de elinizdeki diğer boşanma kozunuzu, karşı tarafın muvafakatine ihtiyaç duymadan, iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına takılmadan genişletebilecek, değiştirebileceksiniz. Bir çok dava, daha ön inceleme aşamasında kazanılmakta veya kaybedilmektedir.

Dava dilekçesinde veya cevaba cevap dilekçesinde bir vakıaya dayanmadıysanız, ön  inceleme duruşmasında karşı taraf mazeretsiz gelmesin diye dua eder halde bulursunuz kendinizi…

Özetle, ön inceleme aşamasına kadar ne yaptınız, yaptınız. sonrasında, geçmişte olduğu gibi 20 ayrı dilekçe de verseniz, karşı tarafa muvafakat etmedikçe veya ıslah yapmadıkça tahkikatı etkileyemez, tahkikatın yönünü değiştiremezsiniz. Tahkikat aşamasına geçildikten sonra oluşan boşanma sebepleri için de alternatif yollar mevcuttur.

Islah ve yeni dava açıp ilk dava ile birleştirmek gibi… HMK 119. maddenin bir diğer önemli bendi ise 1/f bendidir. Maddenin 1/f bendine göre, iddia edilen her bir vakıanın hangi delille ispat edileceği hususunun dava dilekçesinde yer alması gerekmektedir. Örneğin, boşanma dava dilekçesinde, davalı eşin, fiziksel şiddet uyguladığını iddia etmişseniz, bunu ispata yarar delillerinizi de (Tanık beyanı, savcılık soruşturma dosyası, karakol tutanakları vs)  dava dilekçenizde açıkça belirtmeniz gerekmektedir.

Eğer siz, savcılık şikayet dosyası mevcut iken, bu hususta sadece tanık deliline dayanmışsanız, mahkeme, HMK 119 1/f uyarınca, sadece dayanılan delile bakmakla yükümlüdür. Kimi hukukçular, “eğer ispata elverişli ise, her delil göz önünde bulundurulmalıdır” demekte iseler de, bu tür bir bakış açısı, HMK 119/1-f maddesini yok saymak anlamına gelmektedir.

Oysa hakimin görevi HMK 33. madde uyarınca, Türk Hukukunu resen uygulamaktır. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere, HMK 119. maddesinde, dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar sayılmış olup, maddenin 2. fıkrasında, Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.

1. fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentlerinin neler olduğuna bakacak olursak; a bendinde; Mahkemenin adı. d bendinde ;Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri. e bendinde;  Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri. f bendinde; İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği. g bendinde ise; Dayanılan hukuki sebepler sayılmıştır. Kanun koyucu, bu bentler dışında kalan yani; b,c,ç,ğ ve h bendinde yer alan;

b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri.

c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası.

ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.

ğ) Açık bir şekilde talep sonucu.

h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası hususlarının bir veya bir kaçının eksik olması durumunda, bu eksikliğin giderilmesi için bir hafta kesin süre verilmesi gerektiğini, eksikliğin, bir hafta içinde tamamlanmaması halinde ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekeceğini ifade etmiştir. Bunların her birini teker teker irdeleyecek olursak; Davacı ile davalının adı, soyadı ve adreslerinin, dava dilekçesinde bulunmaması halinde hakim, 119. maddenin 2. fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin süre verecek ve eksikliğin ikmal edilmesi gerektiğini, aksi halde davanın açılmamış sayılmasına karar vereceğini davacı tarafa bildirecektir.

Dava dilekçesinde ad soyad yazmayan da var mıdır demeyin. Düşündüğünüzden çok daha fazla örneği var hem de… Davalının adresi konusu ise bu noktada önemli. Eğer davalının adresi elinizde mevcut değil ise, dava dilekçesinde, usulen de olsa bir adres yazmanız menfaatinize olacaktır. Aksi taktirde, “adresini bilmiyorum, mahkeme araştırsın” deme lüksünüz yoktur. Davalının adresinini bilmiyorsanız eğer, dava dilekçesine, bilinen son adresi ile birlikte, davalının T.C Kimlik numarasını da yazarsanız, bilinen adrese tebligat yapılamaması durumunda, davalının Uyap üzerinden Mernis adresinin veya varsa Uyap üzerinde kayıtlı diğer adreslerinin tespiti ile bu adreslere tebligat çıkarılmasını talep edebilirsiniz. Kaldı ki, davalının T.C kimlik numarası da, dava dilekçesinde bulunması gereken zorunlu unsurlardan biri olarak c bendinde açıkça sayılmıştır. Peki ya elinizde davalının T.C kimlik numarası mevcut değilse?

Bir kısım hukukçular, davalının T.C Kimlik numarasının bulunmaması halinde, 2. fıkra hükmü uyarınca bu eksikliğin tamamlanması için davacı tarafa süre verilmesi gerektiğini, bu eksikliğin davacı tarafça bizzat tamamlanması gerekeceğini ifade etmekte iseler de, bazı durumlarda, davalının T.C kimlik numarasına ulaşabilmek için resmi kurumlarla yazışma yapılması gerekebildiğinden ve resmi kurumların, bireysel taleplerden ziyade, mahkemelerden gelen müzekkereleri dikkate aldığı düşünüldüğünde, davacı tarafın, davalının T.C Kimlik numarasına, mahkeme yoluyla ulaşmaktan başka imkanı kalmamaktadır.

Örneğin, davalının, vergi mükellefi olduğunu ve vergi dairesinde kaydı bulunduğunu biliyor isek, kimlik bilgilerini bireysel olarak talep ettiğimizde, vergi dairesinden alacağımız cevap, kuvvetle muhtemeldir ki “Vergi mahremiyeti gereği bu bilgileri sizinle paylaşamıyoruz” şeklinde olacaktır. Bu nedenle, davalının T.C Kimlik numarasının bilinmediği ancak resmi kurumlarla  yazışma yapılmak suretiyle öğrenilebilmesi ihtimalinin bulunduğu durumlarda, davacıya bu imkanı tanımamak, şekli kurallara sıkı sıkıya bağlı kalmak suretiyle davacıyı zor durumda bırakmak sonucunu doğuracaktır.

HMK 119. maddenin 2. fıkrasında, a,d,e,f ve g bentleri dışında kalan  eksikliklerin tamamlanması için bir hafta kesin süre verilmesi yönünde düzenleme yapmış ise de, bu bentler ile ilgili eksiklikler için ise ne yapılması gerektiği hususuna değinmemiştir. Bir kısım hukukçular, 2. fıkranın kıyasen uygulanması gerektiğinden, bu bentler için de davacı tarafa bir haftalık kesin süre verilmesi gerektiğinden bahsetmekte iseler de, kanunda tahdidi olarak hangi eksikliklerde süre verilmesi gerektiği hususu açıkça yazıldığından, biz bu görüşe katılmıyoruz.

A,d,e,f ve g bentlerindeki eksiklikler için eğer süre verilmeyecek ise, dava usulden mi reddedilecektir? açılmamış sayılmasına mı karar verilecektir? yoksa esastan mı reddedilecektir?

Doktrinde bu hususta ayrıca tartışmalıdır. Bir kısım hocalar, bunun usuli eksiklik sayılacağı için, davanın usulden reddi gerekeceğini savunmakta iseler de, bizim de katıldığımız diğer bir kısmı, 119 maddenin 2. fıkrasının burada kıyasen uygulanacağını ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiğini savunmaktadırlar.

Davanın esastan reddedilmesi gerektiği görüşüne ise, tahkikat aşamasına dahi geçilmemiş bir dosyada, dava konusu ile ilgili kesin hüküm teşkil edecek şekilde davanın esastan reddinin, ileride ciddi anlamda hak ihlalleri sonucu  doğurması mümkün olduğundan, davanın esastan reddedileceği görüşüne katılmıyoruz.

Deliller ne zaman mahkemeye sunulacaktır? Deliller, tahkikat aşamasında toplanır. bu nedenle, ön inceleme duruşmasında tanık dinlenmez. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 140. maddesinin 5. fıkrası, bu hususu açıkça düzenlemektedir. Şöyle ki; Madde 140/5: “Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir.

Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.” Buradan çıkan sonuç, dava dilekçesinde veya cevaba cevap dilekçesinde (Hatta davalı tarafın gelmediği veya açık muvafakat verdiği ön inceleme duruşmasında) gösterilen fakat henüz mahkemeye sunulmayan delilleri sunmaları, başka yerlerden celbi gerekenlerin nerelerden celp edileceği konusunda açıklama yapmaları için, mahkemece, taraflara 2 haftalık kesin süre verilecektir.

Dolayısı ile, dava dilekçenizde veya cevaba cevap dilekçenizde, tanık deliline başvurduğunuzu belirtmiş iseniz, tanık isim ve adreslerini ve tanıkların hangi konuda tanıklık yapacaklarını dosyaya sunmanız, dışarıdan celp edilecek belgelerin nerede bulunduklarını bildirmeniz için, ön inceleme duruşmasından sonra iki haftalık süreniz mevcuttur.

Bu süre kesindir. Özetle, vakıaların hangi delille ispat olunacağı hususunu dosyaya ön inceleme aşamasına kadar bildirmeniz, ön inceleme aşamasından sonra da iki haftalık süre içerisinde delil listenizi mahkemeye sunmanız gerekmektedir. Bu durumun istisnası yani sonradan delil gösterebilmenin istisnası, HMK Madde 145’te düzenlenmiştir. HMK’nın “Sonradan delil gösterilmesi” başlıklı 145. maddesine göre; MADDE 145- (1) “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler.

Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir” Bu maddeye güvenerek, sonradan da delil sunabilirim diye düşünmemekte fayda var. Çünkü delilin mahkemece kabul edilebilmesi, şarta bağlanmış durumda ve bu şartların gerçekleştiğini ispat yükü de, delili sonradan sunmak isteyen tarafa düşmekte.  

Madde ile ilgili bir diğer önemli husus ise, bu durumda dahi, sadece ön inceleme aşamasından önce bildirmiş olduğunuz vakıalara ilişkin delil sunma hakkınızın olması.

Uygulamada, mahkemelerce en sık yapılan hatalardan biri de, ön inceleme duruşmasında, tahkikat aşamasına geçilmesine karar verilip, bu hususun ve tahkikat duruşma gün ve saatinin, ön inceleme duruşmasında hazır bulunmayan tarafa tebliğ edilmeyerek yargılamaya devam edilmesi hususudur.

Oysa “Tarafların duruşmaya daveti” başlıklı  HMK 147. maddesi; Madde 147 (1) Taraflar, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat için duruşmaya davet edilir.

(2) Taraflara gönderilecek davetiyede, belirlenen gün ve saatte geçerli bir özrü olmadan mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde, duruşmaya yokluklarında devam edileceği ve yapılan işlemlere itiraz edemeyecekleri bildirilir.” açık hükmünü içermektedir. Dolayısı ile, ön inceleme duruşmasına gelmeyen davalı tarafın, tahkikat duruşmasına davetiye ile çağırılması, hazır bulunmaması halinde duruşmalara yokluğunda devam olunacağının ihtar olunmaması durumunda, mahkemece verilen hükmün, usul hükümleri çerçevesinde alınmış bir hüküm olduğundan bahsetmek mümkün olamayacaktır. Bu gibi durumlarda, hukuki dinlenilme hakkının ihlali söz konusu olacaktır.
hukukitavsiyeler.com