ABDÜLKADIR CIVAN
Doç. Dr. Gediz Üniv. Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi


Özellikle hekimlerin özel muayenehanelerde sağlık hizmeti vermesini istemeyen Sağlık Bakanlığı, bu konuda bazı sıkıntıları aşmakta zorlandı. En son Meclis’te kabul edilen Tam Gün Yasası’nda bazı değişiklikler gerçekleştiren düzenleme, bu konuda orta yolun bulunduğunu gösteriyor. Sağlıkta dönüşüm programından önce kamu sağlık kurumlarındaki sıkışıklık ve karışıklığa girmek istemeyen ancak değişik sebeplerde özel hastanelere gitmeyen vatandaşlar, hekimlerin özel muayenehanelerine sıklıkla başvuruyorlardı. Muayenehanede ücret karşılığı hizmet alan hasta, başka teşhis ve tedavi hizmetine ihtiyaç duyması durumunda kamu sağlık kurumlarına başvuruyordu. Çoğu durumda hekimler bu hastalara hastanelerde öncelik sağlayabiliyorlardı. Bu da ister istemez hem hekim ile hasta arasında tercih edilmeyen türde bir ilişkinin gelişmesine hem de sağlık hizmetlerine erişimde adaletin sağlanmasında sıkıntılara yol açıyordu. Bunu önlemek isteyen Bakanlık, kamu hastanelerinde çalışan hekimlerin özel sağlık kuruluşlarında (muayenehane veya kurumsal) çalışmasını yasakladı. Bu sefer de üniversite hastanelerinde görevli olan profesör vb. unvanlı çalışan hekimler ya üniversiteden ayrılma ya da üniversitede hastalara sağlık hizmeti vermeme durumuyla karşı karşıya kaldı. Bunun sonucunda üniversite hastanelerinde sağlık hizmeti bir yana eğitim ve araştırma gibi fonksiyonlarda da zayıflama gerçekleşti.

 MESAİ SONRASI ÇALIŞMA GELİRİ ARTIRIR AMA...

Son düzenleme ise üniversite hastanelerinde çalışan profesör ve doçent unvanlı hekimlerin mesai saatleri dışında kendi kurumlarında veya anlaşmalı oldukları başka kurumlarda (özel hastane vs.) sağlık hizmeti vermeleri imkânını sağlıyor. Öte yandan öğretim üyelerinin özel muayenehanede çalışmaları konusundaki yasak hâlâ devam ediyor. Ayrıca yasa, muayenehanede çalışmak isteyenlerin üniversite hastanelerinde eğitim ve araştırma faaliyetlerine izin veren bazı düzenlemeler içeriyor.  Buna göre isteyen hastalar mesai saatleri dışında belirli bir ek ücret karşılığında üniversite hastanelerinde profesör ve doçent unvanlı hekimlerden sağlık hizmeti alabilecekler. Benzer şekilde bazı şartlara sahip olan profesör ve doçent unvanlı hekimler de mesai saatleri dışında özel sağlık kuruluşlarında sağlık hizmeti sunabilecekler. Ayrıntılar oldukça karışık olsa da hekimler ister kendi kurumlarında çalışsınlar isterse özel sağlık kurumları ile anlaşma yapsınlar, mesai sonrası çalışmaları sonucunda oldukça yüksek gelir elde edebilecekler.

Tıp fakültelerinin teknik niteliğinden dolayı sağlık hizmetleri, tıbbî eğitim faaliyetleri ve tıbbî araştırmalar bir arada yürütülmek zorundadır. Ancak ülkemizde üçüncü kademe sağlık kuruluşu olan üniversite hastanelerinde birçok durumda ikinci kademe hastanelerinde verilebilecek sağlık hizmetleri sunulmaktadır. Bu da hem gerçekten üçüncü kademe sağlık hizmeti alması gerekli olan hastaların bu hizmeti almalarına engel getirmekte hem de diğer eğitim ve araştırma faaliyetlerinin verimliliğini azaltmaktadır. Buna bağlı olarak halen birçok köklü üniversite hastanesinde sağlık hizmeti almak oldukça güçtür. Ayrıca profesör ve doçent unvanlı hekimlerin hastayla ilişkileri kesildiğinde tıp fakültelerinden beklenen amaçların hiçbirisi (araştırma, eğitim ve sağlık hizmetleri) gerçekleşmemektedir. Dürüst olmak gerekirse, ülkemiz tıp fakültelerinde evrensel anlamda bir araştırma faaliyetinin bulunmadığını düşünüyorum. Öte yandan birçok değerlendirmeye göre oldukça kaliteli denebilecek bir tıp fakültesi eğitimimiz var. Daha önceki düzenlemeden dolayı sektörde temayüz etmiş birçok öğretim üyesi ya üniversitelerden ayrılmış ya da hastalarla irtibatını kesmişti. Bu da hastalar yönüyle zaten sıkışık olan sistemi iyice kilitlemişti. Bu yönüyle eğer yeni düzenlemenin hocaların tekrar üniversiteye dönmelerini ve/veya hastalarla tekrar irtibata geçmelerini sağlayabilirse çok faydalı olacağı kanaatindeyim.

ALINAN FARK ÜCRETLERİ TAM GÜN YASASINA MUHALİF

Ancak düzenlemeden kaynaklanabilecek birkaç muhtemel problemi de dile getirmek istiyorum. Birincisi hastanelerin idarî süreçlerinde hâlâ önemli ölçüde hekimlerin sözü geçtiği için, mesai saatleri dışında fark ücreti alarak muayene olan hastaların diğer hastane hizmetlerinden de öncelikli yararlanmaları kuvvetle muhtemeldir. Bu da Tam Gün Yasası’nın amacı olan hekim ile hasta arasındaki maddi menfaat ilişkisini kaldırma ve sağlık hizmetlerine erişimde adalet düşüncesine muhaliftir. Bu konularda hastane idarecilerine önemli bir görev düşmektedir.

İkinci muhtemel problem, hekimlerin mesai dışında çalışmalarından kaynaklı potansiyel verimsizlik durumudur. Daha önce belirttiğim gibi mesai dışı çalışma hekimler için önemli bir gelir kaynağı olacağından, oldukça cazip olacaktır. Mesai saatleri dışında yüklü bir çalışma temposuna giren kişilerin uzun vadede bu tempoyu aynı verimlilikle sürdürmeleri pek mümkün gözükmemektedir. Hekimler bir şekilde tempolarını düşürmek zorunda kalacaklardır. Mesai saatleri dışında çalışan hekimler ya araştırma faaliyetlerinden ya eğitimdeki sorumluluklarından ya da sağlık hizmetlerindeki görevlerinden kesinti yapacaklardır. Bir başka ifadeyle, zaten iyi durumda olmayan araştırma faaliyetleri iyice gerileyecek, tıbbî eğitimin kalitesi düşecek ve sağlık hizmetleri kalite ve miktarı azalacaktır. Yine genelleme yapmak istememekle beraber hekimlerin bu kesintileri daha çok mesai saatleri içindeki faaliyetlerinden yapacakları kuvvetle muhtemeldir. Yani gece geç saatlere kadar özel hastanede veya kendi kurumunda sağlık hizmeti veren orta yaşlı bir profesörün sabah 08.30’da dinç bir şekilde eğitim, araştırma ve sağlık hizmeti faaliyeti için görev yerinde olmasını beklemek her zaman mümkün olmayacaktır. Şekil şartları itibarıyla mesaisini yerine getirse bile gerekli enerji ve motivasyonu sağlamak mümkün olmayacaktır.

HEKİMLERE KARŞI OLUMSUZ ALGILAR OLUŞABİLİR

Tıp fakültelerinde veya daha genel olarak üniversitelerde mesai anlayışını kontrol etmek hem mümkün hem de çok istenilen bir şey değildir. Mesai zorunluluğu gibi şeklî kısıtların, akademik özgürlüğü, dolayısıyla da verimliliği azalttığı düşünülür. Ancak mesai saatleri dışında ekstra ücret karşılığı hizmet veren bir hekimin maaş karşılığı vermiş olduğu mesai içi çalışmasına da oldukça dikkat etmesi gerekir. Başka bir ifadeyle mesai dışında çalışan bir üniversite görevlisinin mesai saatleri içindeki gevşekliğini akademik özgürlük çerçevesinde değerlendirmemek gerektiği kanaatindeyim. Daha net belirtmek gerekirse tıp fakültesi hocaları sadece mesai saatleri dışında ücret karşılığı hasta bakarlar, öğrencilerine çok fazla vakit ayırmazlar ve araştırma yapmazlar algısının oluşması oldukça zararlı olacaktır. Bu konuda da tıp fakültesi idarecilerine önemli görevler düşmektedir. Unutmayalım ki kamuoyu vicdanını zedeleyecek genelleşmiş uygulamalar, yeni düzenlemeler yapılması sonucunu doğurur. Kamuoyundan gelen baskılar sonucunda yapılan düzenlemeler de bazen aşırıya kaçabilir.

Son olarak da tıp fakültesinde öğretim üyesi olmuş bir hekimin bu seviyeye gelene kadar kendisinin ve yakınlarının yapmış olduğu özverinin yanında toplumun da bir kısım fedakârlıklar yaptığını belirtmek istiyorum. Bir tıp fakültesi öğretim üyesinin yetişmesi sürecinde kamu kaynaklarından yüz binlerce liranın bu kişilerin eğitimi için kendilerine aktarıldığını (ücretsiz tıp eğitimi anlamında) unutmamak gerek. Hekimlerin çoğunluğu itibarıyla kazançlarını fazlasıyla hak ettikleri herkesin teslim edeceği bir gerçek olmakla beraber; politika yapıcılar ve hekimler, bu konularla ilgili kararlar alırken toplumun borç olarak verdikleri bu yüz binlerce liralık yatırımı da göz ardı etmemeliler.