Prensip olarak, sanığın yokluğunda yargılama yapılamaz. Adli para cezası, müsadere, beraat, düşme veya durma kararı verilmeyecekse, yani sanığın hapis cezası ile mahkumiyetine karar verilecek olması durumunda, sanığın usulüne uygun sorgusu yapılmadan yokluğunda mahkumiyetine karar verilmesi mümkün değildir.

Sanığın sorgusu Ceza Muhakemesi Kanunu m.191’de düzenlenmiştir. CMK m.193’de ise, sorgu için duruşmaya gelmeyen sanığın gelmesinin sağlanması için zorla getirilmesine karar verilebileceği ve sanık hakkında mahkumiyet dışında bir karar verilemeyeceği durumda da, sanığın sorgusunun mutlaka yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Sanık için sorgu bir haktır. Cumhuriyet savcısının hazırladığı ve mahkemece karar verilen iddianame ile hakkında kamu davası açılan sanığa bir suç isnat edilir ve dava dosyasına bu suçu işlediğine dair yeterli delillerin iddia eden tarafça sunulması zorunludur. Çelişmeli yargılamada bir taraf iddiasını ve diğer taraf da savunmasını ortaya koyar. Bu durumu tez ile antitezin çatışması sonrasında bir karara varılması olarak kabul etmek gerekir ki, ceza kovuşturmasında bunu mahkeme heyeti veya hakimi yapar.

Bir iddianamede gösterilen suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin tespiti için, cumhuriyet savcısının hazırladığı iddianame yeterli olmaz. Çünkü itham sisteminde iddianame yalnızca bir iddiadan ibarettir, hükme esas alınabilir, fakat sanığın savunması alınmadan, sorgusu yapılmadan ve duruşmada deliller tartışılmadan mahkumiyet kararı verilemez. Bu nedenle; mümkünse sanığın SEGBİS’le, yani uzaktan eş zamanlı sesli ve görüntülü kayıtla veya istinabe dediğimiz talimatla sorgusu yapılmamalı ve savunması alınmamalı, çünkü doğru olan, kovuşturmayı yapacak ve hükmü verecek olan mahkeme heyetinin veya hakiminin sanığı duruşma salonunda görmesi, sorguya çekmesi ve sorgu sonrasında toplanan delilleri tartışmaya açmasıdır.

Bir kovuşturmanın asli süjesi sanıktır. Nasıl davasız yargılama olamayacaksa (iddianame ile bağlılık), sanığı olmayan, yani kovuşturmanın yürütüldüğü yer olan duruşma salonunda bulunmayan sanığın yokluğunda da dava görülemez. Sanığın yokluğunda yapılacak kovuşturma, delillerin doğrudan doğruyalığı, çelişmeli yargılama ve yüzyüzelik ilkelerine de aykırıdır.

CMK m.196’da sanığın duruşmadan bağışık tutulması düzenlenmiştir. Mahkemece sorgusu yapılan sanığın veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılınan müdafiin talebi ile mahkeme sanığı duruşmada hazır bulunmaktan bağışık/vareste tutabilir.

Sanık, alt sınırı 5 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. İstinabe; yani sanığın talimatla sorgusunun yapılması için ceza alt sınırı, iddianamede gösterilen suça göre belirlenmeli ve suçun nitelikli hali öngörülmüşse, suçun nitelikli halinin alt sınırı esas alınmalıdır. Sanık dilerse istinabeye rağmen, esas mahkemesinde sorgusunun yapılmasını isteyebilir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesinde vermek isteyip istemediği sorulur.

SEGBİS adı ile bilinen aynı anda sanığın sesli ve görüntülü iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusunun yapılabilmesi mümkündür. Kimisine göre; sesli ve görüntülü iletişim tekniği ile sorgu mümkünse, bu teknik cezasının alt sınırına bakılmaksızın her suç bakımından uygulanabilir. Kimisine göre ise, SEGBİS ile sorgunun yapılmasında da istinabede öngörülen ceza sınırından ayrılmamak gerekir. Konu ile ilgili CMK m.196/4 incelendiğinde, SEGBİS ile sorguda istinabe suretiyle sorguyu öngören CMK m.196/2’nin geçerli olması gerektiği düşünülebilir.

Hangi düşünce tercih edilirse edilsin esas olan sadece sanığın sorgusu yapılmadan karar verilememesi prensibi değil, aynı zamanda sanığın SEGBİS yöntemi ile değil, bizzat duruşma salonuna gelmesinin mümkün kılınması veya getirilmesi suretiyle sorgusu yapılmalı, hatta deliller tartışmaya açılmalıdır. Delillerin tartışılmasını düzenleyen CMK m.216’ya ve suçun niteliğinin değişmesinden kaynaklanan ek savunma hakkını düzenleyen m.226’ya bakıldığında, sanığın duruşmada bulunmasının ne kadar önemli olduğu, delillerin tartışılması ile ilgili sanığa söz hakkının verilmesi gerektiği, hatta hükümden önce son sözün de hazır bulunan sanığa verileceği, ek savunmayı düzenleyen m.226’da da sanığa savunma hakkının tanınması gerektiği, hatta talebi varsa ek süre verilmesinin zorunlu olduğu, sanığın hazır bulunmadığı durumda ek savunmanın müdafii tarafından da kullanılabileceği ifade edilmiştir.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin dürüst yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının (d) bendinde; sanığın, iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme, savunma tanıklarının da iddia tanıkları ile aynı şartlar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkına sahip kılındığı görülmektedir. İHAS m.6/3’e göre sanık; bir suçla itham edildiğinden, kendisine yöneltilen suçlamanın niteliğinden ve sebebinden en kısa sürede, anladığı dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilme, savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma, kendisini bizzat veya seçeceği bir avukatla savunma haklarına sahiptir.

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi’nin 15.12.2016 tarihli, 2016/257 E., ve 2016/247 K. sayılı kararında; “Anayasanın hak arama hürriyeti kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) adil yargılanma hakkı kenar başlıklı 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (e) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafiin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, re’sen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek hakkının bulunduğu, Avrupa İnsanları Mahkemesi, Colozza/İtalya, (No. 12 Şubat 1985) kararında, Sözleşmenin 6/(1). fıkrasında açıkça geçmediği halde, bu maddenin amaç ve gayesinin bir bütün olarak ele alındığında, "hakkında suç isnadı bulunan" bir kimsenin, yargılamada yer alma hakkı bulunduğunun anlaşıldığını, ayrıca Sözleşmenin 6/(3). fıkrasının (c), (d) ve (e) bendlerinin, ‘hakkında bir suç isnadı bulunan herkese’, ‘kendini bizzat savunma’, ‘tanıkları sorgulama veya sorgulatma’ ve ‘mahkemede kullanılan dili anlamıyor veya konuşamıyorsa, bir tercümandan ücretsiz yararlanma’ haklarını güvence altına aldığının belirtmiş olması karşısında;

İzmir Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda başka suçtan hükümlü bulunup, duruşmadan vareste tutulma talebinde bulunmayan ve mahkemece ‘duruşmada hazır bulunmaktan bağışık tutulması’ konusunda karar verilmemiş olan sanık …’nun hükmün açıklandığı 30/09/2016 tarihli son oturumda hazır bulundurulmadan hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle Anayasanın 36. maddesinin birinci fıkrası, AİHS’nin 6. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi ve CMK'nın 193 ve 196. maddelerine muhalefet edilerek savunma hakkının kısıtlanması;

Hukuka aykırı ve istinaf başvurusunda bulunan sanığın istinaf nedenleri bu nedenle yerinde olduğundan, CMK'nın 289/1-h maddesi uyarınca hükmün bozulmasına, dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,” hükmedilmiştir.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 08.10.2015 tarihli, 2015/2980 E. ve 2015/2947 K. sayılı kararında; “Talimat ile Urla Asliye Ceza Mahkemesi tarafından sorgusu yapılan sanığa duruşmadan bağışık tutulma ve ifadesini esas mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediği sorulmadan (CMK m.196/2) ve duruşmada hazır bulundurulması sağlanmadan, yokluğunda yargılama yapılarak mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması…” sebebiyle bozma hükmü verilmiştir.

Her iki kararda da; sanığın sorgusunun mahkemesince yapılması gerektiği, aksi durum için istinabe şartları uygun olsa bile sanığa esas mahkemesinde savunma yapmak isteyip istemediğinin sorulması gerektiği, hakkında vareste tutulmasına karar verilmeyen sanığın duruşmada hazır bulundurulması sağlanmadan mahkumiyet kararı verilemeyeceği, öncelikle bu hususların mahkemece halledilmesi gerektiği, aksi halde sorgusu yapılsa bile sanığın yokluğunda yargılama yapılarak mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı ortaya koyulmuştur[1]. Böylece; kovuşturmada sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi için sorgunun yapılması da yeterli olmayıp, bu konu ile ilgili CMK m.193, 196, 216 ve 226’da emredilen usule uygun hareket edilmesi ve sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması gerekir. Sanığın savunma hakkı kısıtlanarak verilen mahkumiyet kararı, davanın esasını etkileyen bir aykırılık olup olmadığına bakılmaksızın hukuka kesin aykırılık hallerden kabul edilecektir (CMK m.289/1-h).


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------------------------------------------------------
[1]
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 4. Dairesi’nin 28.07.2009 tarihli Seyithan Demir - Türkiye kararında;
sanığın savunma hakkının korunması, mümkün olduğu kadar esas mahkemesine çıkmasının sağlanması, istinabe yolu ile sorgusunun yapılıp savunmasının alınacağı mahkemede kendisine haklarının ve bu kapsamda esas mahkemesi huzuruna çıkma hakkı olduğunun bildirilmesi, davanın delili olan tanığın esas mahkemesinde dinlenilmek ve sanığın bu ifadeye iştirakinin sağlanması gerekeceğinden hareketle, bu hakları ihlal edilen başvurucunun, Yerel Mahkemede görülen celselerin başvuran olmadan yapılması nedeniyle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6/3-c ile bağlantılı olarak m.6/1 hükmünün ihlal edildiğine karar verilmiştir.