Gazeteler, televizyonlar sert tepki haberlerinden geçilmiyor…

Siyasetçilerimiz, meselelerimizi makul konuşarak müzakere etmek yerine birbirlerine efelenip duruyorlar…

Sanki 800 sene öncesinde insan sevgisini her şeyin önüne alan atalarımızın öğrettiği “hoşgörü” bu topraklardan bütün dünyaya yayılmamış gibi neredeyse her gün milletin işlerini emanet ettiğimiz bir siyasetçi bir diğerinin bir sözünü tavrını beğenmediğinde, kendi öz varoluşunun sebebi olmasına rağmen karşıtına, sevgiyi bıraktım bir zerre saygı göstermeksizin karşıtlığını tepki ile, o da yetmiyor, sert tepki ile ortaya koyuyor…

Sanki 800 sene önce büyük düşünürümüz Mevlana; “Aşksız olma ki, ölü kalmayasın. Sevgi; acıyı tatlı, bakırı altın eder. Her an iyilik tohumu ek, çünkü ekmedikçe biçemezsin. Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.” dememiş…

Ve, sanki Osmanlı’nın manevi kurucusu Şeyh Edebali; “Ey Oğul! öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana… Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana... Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana... Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek sessizliktedir; bağırarak sevilmez!” diye tavsiye etmemiş…

Onları hatırlayamıyor olanlarımıza, elleri cennet kapısı açası anamın yiğitlik ve hiddet üzerine özlü sözünü ve tavsiyesini sunmak isterim:

“Yiğit olan yiğit, meydanda yiğit yenen değil öfkesini yenebilendir!”



"Yazarın özel izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."