Hem yargı sistemine yönelik eleştirileri hem de 16 Nisan'da yapılacak referandumla halkoyuna sunulacak Anayasa değişikliğinin bu alandaki düzenlemelerini, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile konuştuk.

'VENEDİK KOMİSYONU ÜYELERİNE TEK TEK MEKTUP GÖNDERECEĞİM'

Avrupa Konseyi'nin anayasal konulardaki danışma organı Venedik Komisyonu, 16 Nisan'da yapılacak Anayasa değişikliği referandumu ile ilgili eleştirel bir rapor yayınladı. Venedik Komisyonu, 2009'da AK Parti'nin kapatılmasına itiraz etmiş, 2010 Anayasa referandumunun ardından HSYK Yasası değiştirilirken de AK Parti'ye destek vermişti. Şimdiki rapora yanıtınız neden bu kadar sert oldu?

Venedik Komisyonu teknik bir komisyondur, uzman görüşlerini yansıtır. Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu'na Anayasa değişikliği teklifimizi incelemesi için aralık ayında görev verdi. Fakat rapor geçen hafta kamuoyuna duyuruldu. Bu raporu, komisyon görüşmeleri veya TBMM Genel Kurulu görüşmeleri sırasında yayınlamış olsalardı belki o zaman istifade edilebilirdik. Bir anlığına raporun objektif olduğunu kabul etsek bile Türkiye'nin şu aşamada bunu dikkate alma imkanı kalmadı. Ayrıca bu objektif, adil bir rapor değil, tamamen siyasi bir rapor. Dili uzman dili değil, Türkiye'de muhalefet yapan bir partinin dili gibi. Adeta CHP ve HDP görüşlerine Venedik Komisyonu elbisesi giydirilmiş. Hazırlayan raportörler, Venedik Komisyonu'nun sayın üyelerini yanıltmışlar. Üyelere, bu rapora dair tek tek mektup göndereceğim.

Nasıl bir mektup olacak?

Hiçbir yorum katmadan, "İşte CHP'nin ve HDP'nin görüşü, işte Anayasa değişikliği maddesi ve işte Venedik Komisyonu'nun raporu, kararı siz verin" diyeceğiz. Bunları incelediklerinde, raportörlerin kendilerini nasıl yanılttıklarını çok net bir şekilde göreceklerdir. Venedik Komisyonu, bu raporuyla Türkiye'deki halk oylamasında "Hayır"dan yana taraf olmuştur ve komisyonun saygınlığına leke düşürmüştür. Zaten komisyon aşamasında öyle fahiş hatalar yaptılar ki düzeltmeler yapmasak durumları daha da vahim olacaktı.

Rapor önceden önünüze geldi ve bazı düzenlemeler mi yaptınız?

Tabii. Aralık ayında Türkiye'ye gelip bakanlıktan uzmanlarla görüştüler. Kendilerine bilgi aktardık, daha sonra taslak geldi. En son komisyon görüşmeleri olduğu gün bakanlıktan bir heyet gitti. Bütün bunlara rağmen bu rapor hazırlandı. "Türkiye'den her kesimle görüştük" diyerek rapora meşruiyet kazandırmak için bu ziyaretleri yapıyorlar. Raporun bu görüşleri yansıtması gerekiyor ama yansıtmıyor.

'HÜKÜMET ALEYHİNE KONUŞTU DİYE TUTUKLANAN YOK'

Venedik Komisyonu, Anayasa raporuna ek olarak, sulh ceza hakimliği ve medya özgürlüğünü sınırlayan KHK'lar üzerine de 2 rapor yayınladı. Onlara ne diyorsunuz?

Eskiden sulh ceza mahkemesi vardı, bir yandan yargılama işlemi yapıyor, bir yandan da soruşturma evresinde tedbir taleplerine karar veriyordu. Sulh ceza hakimlerinin yargılamaya ilişkin görevlerini kaldırdık, artık sadece soruşturma evresinde istenen tedbir taleplerini inceliyor ve karar veriyorlar. Bu kararlar; tutuklama, arama, el koyma ve dinleme gibi kararlardır. Böylece talepleri daha detaylı ve geniş zamanlı inceleme imkanları oluyor. Geçmişte, hem Avrupa Konseyi'nden hem AB'den bu konuyla ilgili Türkiye'nin lehine açıklamalar gelmişti. HSYK ve Yargıtay da desteklemişti. Sulh ceza hakimliğinin yasalaşma süreci FETÖ'nün 17-25 Aralık operasyonunun arkasından gelince, bu düzenleme dünyanın her yerinde büyük bir iftiraya muhatap kaldı. İstediğimiz, şimdi de bu konuda adil olunmasıdır.

Eleştirmelerinin nedeni, son süreçte sulh ceza hakimliklerinin siyasetin güdümünde sürekli tutuklama kararları vermesi olabilir mi? Zira raporda, hakimlerin şüphelilerin savunma hakkını kısıtlayarak salt dosyalardaki ifadeler üzerinden karar vermesi, mahkeme kararlarına itirazın bir üst mahkemeye değil başka bir sulh ceza hakimliğine yapılabiliyor olması, dosya içeriklerine ulaşılamaması ve yargılama aşamasındaki uzun tutukluluk süreleri tenkit ediliyor.

Mahkemeler siyasetin güdümünde değil, kim böyle diyorsa siyasete de yargıya da iftira atıyor. AK Parti 15 yıldır iktidarda. Bize kapatma davasını yargı açtı. 367 kararını yargı verdi. MİT Müsteşarı'na yapılan operasyonu, 17-25 Aralık'ta AK Parti hükümetine dönük büyük hukuk darbesini, FETÖ'nün talimatıyla yargı ve polisteki FETÖ'cüler yaptı. MİT TIR'larına operasyonu da yine yargı yaptı. Tüm bunlar gün gibi ortada. Hükümetin yargıya baskı kurabilmesi mümkün değil. Bakın, ben MİT TIR'ları operasyonunu canlı yayında öğrendim. FETÖ'nün trolleri, operasyon tutanaklarını Twitter'dan yayınladılar. Telefon açıp "Soruşturma gizli. Lütfen kanunların çiğnenmesine izin vermeyin" dedim diye benimle ilgili tutanak tuttular ve terör suçlarını soruşturmakla görevli cumhuriyet başsavcıvekillerine verdiler. Çok şükür HSYK değişti, bugün çok çoğulcu bir yapı var. HSYK'da görev yapan arkadaşların hepsi hukuk devletine, demokrasiye, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına inanmış, çok samimi ve fedakar insanlar. Sulh ceza hakimleri de öyle.

Böyle diyorsunuz ama özellikle son dönemde hükümete muhalif yazarlar, gazeteciler ve siyasetçiler tutuklandı. "Yargı bu tutuklamaları hükümet istediği için yapıyor" eleştirisine ne diyorsunuz?

Bunların tamamı bir algı operasyonudur. Bugün Türkiye'de hükümet aleyhine konuştu diye tutuklanan tek bir kişi yoktur. Gazetecilik faaliyeti yaptı diye tutuklanmış kimse de yoktur. Kim "Var" diyorsa yalan söylüyor. Terör örgütü üyeliğine dair yürüyen soruşturmalar var. Bu çerçevede haklarında tutuklama kararı verilmiştir. Siyasilere gelince, dokunulmazlık bütün partiler için kalktı ve yargı yolu açıldı. HDP'nin eş genel başkanları, "Biz ifade vermeyeceğiz, gelip alsınlar" diye açıklama yaptılar. HDP'lilere karşı yapılmış ayrımcı, hukuksuz bir uygulama yok, yargı mecbur kalıp hukuku uyguladı.

Türkiye en çok gazeteci tutuklayan ülkeler arasında gösteriliyor. Hükümet daha demokrat ve esnek bir tutum sergileyemez mi?

AK Parti hükümeti basın hürriyetine çok değer veriyor. Eleştiri maksadıyla düşünce ifade etmenin suç olamayacağına dair düzenleme yaptık. Toplatılma kararı verilmiş bir sürü kitap ve derginin yasağını kaldırdık. İfade hürriyeti olsun, insanlar rahat konuşsun ve eleştirilerini rahat yapsın diye pek çok adım attık. Ama bugün Türkiye'de Cumhurbaşkanı'mızın, Başbakan'ımızın ve AK Parti'nin aleyhine manşet atan, ağır hakaretler yapan gazete sayısı oldukça fazla. Trump dahil, aleyhine en çok yazı yazılan lider kim? Gazeteciler Türkiye'de mi daha çok eleştiri yapıyor yoksa Almanya ya da Fransa'da mı? Türkiye'de basın her şeyi özgürce yerine getiriyor. İfade hürriyetinin önünde hiçbir engel yok.

Ya tutuklu yargılamalar ve uzun tutukluluk süreleri?

Tutuklu yargılamaların tamamı yargının verdiği kararlardır. "Hükümete karşı kim konuşuyorsa tutuklanıyor" diyenler milletin gözünün içine bakarak yalan söylüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "At izi it izine karıştı" sözü çok dikkat çekmişti. "Tutuklama kararlarında yeterince adil davranılmıyor, topyekün mağduriyet yaratılıyor" eleştirisine ne dersiniz?

Sayın Cumhurbaşkanı'mızın o açıklaması, farklı şeyler üzerine yapılmış bir açıklama. Tutuklama kararları siyasetin dışında ilerleyen bir süreç. Savcılar ve yargıçlar büyük fedakarlık içerisinde vazifelerini yapıyor. Kimseye haksızlık etmemek, hukuku doğru uygulamak için gayret ediyorlar. Dışarıdan Türk yargısına dönük bir algı operasyonu oluşturmak çok büyük bir haksızlıktır.

'AİHM, SAYGINLIĞINI BOZACAK BİR ADIM ATMAMALI'

Geçtiğimiz günlerde AİHM, gazeteci Şahin Alpay'ın serbest bırakılması yolunda yapılan başvuruya öncelik kararı vermiş. Bu tür kararlar, AYM'ye bireysel başvuruyu işlevsiz hale getirir mi?

AİHM saygın bir mahkeme. Bugüne kadar bu saygınlığına gölge düşmemiştir. Ama son zamanlarda Türkiye'deki bazı politik tartışmalarla ilgili kendi koyduğu kuralların dışına çıkmak suretiyle, dosyaları öne çeken bir tutum benimsedi. Bu konuda geçenlerde kendilerine bir mektup yazdık. İsmini söylediğiniz kişiyle bağlantılı olmaksızın söylüyorum, öne çekme kriterleri belli. Yaşam hakkı veya sınır dışı durumu varsa öne çekebilir. Ama bunun dışında bir karar verirlerse bu AİHM'nin tutumunu tartışmalı hale getirir. AİHM'nin, saygınlığını bozacak bir adım atmayacağını umuyorum.

AİHM, AYM'yi beklemeden Türkiye'ye dair kararlar almaya başlar mı?

Hayır, başlayacağını zannetmiyorum. FETÖ'cüler, AİHM'de çalışanların mail adresine binlerce mail gönderiyorlar. AİHM, bu örgütün propagandasının etkisi altında kalıyor. Onun için biz Türkiye hakkındaki algıları değiştirmekte zorlanıyoruz.

Türkiye, 2004 yılında Avrupa Konseyi denetim sisteminden çıkmıştı. "Acaba bu süreç sonunda tekrar denetim sistemine girer mi?" endişesi var...

Böyle bir sonucun ortaya çıkacağını düşünmüyorum. Türkiye, demokratikleşme ve hukuk alanında çok büyük adımlar attı. Son süreçte yaşadıklarımızı yok sayarak bir değerlendirme yaparlarsa, yanlış karar verirler. 7 Haziran seçimlerinden sonra terör saldırılarıyla karşı karşıya kaldık. 15 Temmuz'da 248 insanımız şehit oldu. Bütün bunları yok sayarak Türkiye hakkında konuşmamalılar. Türkiye'de herkes hukukun kurallarına göre hesap veriyor.



Kübra PAR / GAZETE HABERTÜRK