İşte Ümit Kocasakal’ın, verdiği yanıtlar:

- Adaylığınızı açıkladıktan sonra hem CHP'den hem kamuoyundan nasıl tepkiler aldınız?

Ümit Kocasakal: Açıklamamda bu adaylığın, kişi adaylığı değil, fikir adaylığı olduğunu gerekçeleriyle. anlatmıştım. Odatv sitesinde metnin tamamına ulaşılabilir. Bu bir fikri çıkıştı, bir vicdan haykırışı ve isyanıydı. Sokaktaki yurttaşın, CHP'nin, Cumhuriyetçi, anti emperyalist, yurtsever, Atatürk ve altı ok sevdalısı tabanının bunu anladığını, sahiplendiğini, başta gençler olmak üzere büyük bir heyecan oluştuğunu memnuniyetle görüyorum. Bu artık bir taban hareketidir, halk hareketidir, vicdan hareketidir.

Sessiz çoğunluğu oluşturan yurttaşlarımızın her kesiminden binlerce ama binlerce telefon ve mesaj aldım. Bunlarla aramda hiçbir menfaat ilişkisi yok ama gönül birlikteliğimiz var. Hamsilos'tan balıkçılar, Kartalkaya yolunda zincir takan emekçiler aradı. Diyarbakır'dan, Niğde'den yurdun her yanından yurttaşlar, partililer aradı. Ortak söylenen şu: “Bizim söylemek isteyip de söyleyemediklerimizi dile getirdiniz, en sıkışık anımızda bize, topluma umut oldunuz, cesaret verdiniz.” Basında toplumun, kamusal vicdanın sesi olan çok değerli gazetecilerimiz çok güzel yazılar yazdılar. Hepsine minnettarım. Bu da mücadele azmimi daha da artırdı.

Ben, milyonlarca kişinin sesine, benden beklentilerine kayıtsız kalamadım ve kendimce tarihi bir görevi yerine getirdim. Müsterihim.

Buna karşılık elbette olumsuz tepkiler de oldu. Hakaret ve iftira dışında bunlara da saygı duyarım. Bunların bir kısmının daha çok iftira ve çarpıtmaların etkisiyle olduğunu gördüm. Cem TV'de Sayın Mustafa Mutlu'nun programında bunları da tek tek yanıtladım. İsteyen internette bunu izleyebilir. Örneğin hayatta hep başkalarının adamı olmuş, tetikçiliğini yapmış yahut birilerini bu şekilde kullanıp hiç kendi olamamış kişiler beni "birilerinin adamı" olmakla itham etti.

Ben hayatım boyunca hep kendim oldum, yanlış bile yapmış olsam kendi aklım, iradem ve vicdanıma göre davrandım, bundan böyle de ne pahasına olursa olsun bundan vazgeçmeyeceğim.

“DELEGELERİN HÜR İRADESİNE İPOTEK KOYANLAR MI VAR”

CHP'den gelen tepkiler şaşırtıcı değil. Örneğin Parti Sözcüsü Sayın Bülent Tezcan şunu söyledi: "CHP'ni üyesi olan herkes aday adayı olabilir. Aday adayı olanların aday olabilmesi için delegenin yüzde on imzasını alıp kurultay divanına vermesi gerekir". Zaten bilinen bu durumun belirtmesinin gereği nedir? Aslında burada başka bir mesaj var. Tercüme edersek açıkça diyor ki "sen nasılsa o imzayı bulamazsın!"

Bulamayabilirim, fakat siz şimdiden bunu nasıl bilebiliyor veya garanti görüyorsunuz? Delegelerin hür iradesine ipotek koyanlar mı var? Yahut ne şekilde bir karar vereceklerini önceden bilenler yahut görenler mi?

Kimse kimsenin zekasıyla alay etmesin! Ama evdeki (genel merkezdeki) hesap çarşıya (delegenin iradesine) uyar mı onu göreceğiz. Devam ediyor: "Herkes aday adayı olabilir (Lütfediyorlar). Ancak hiç kimse aday olurken CHP'nin pozisyonunu ve durduğu hattı kendi keyfine göre tartışmaya açma, imkanına, yetkisine, hakkına sahip değildir. Partinin kimliği parti programında açıkça bellidir, açar okurlarsa kimliği net anlatılır. Bugünkü partinin yönetim anlayışı bu kimlikten zerrece sapmayan bir yönetim anlayışıdır".

“YETKİYİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’TEN ALIYORUM”

Bir kere ben zaten adaylığımın şahsi değil, fikri olduğunu açıkça belirttim ve bunu da uzun uzun gerekçelendirdim. Zaten özü itibariyle partinin kimliğinden uzaklaştırıldığı, programın çiğnendiği, iyi bir yönetim ve muhalefet yapılamadığı yönündeki düşüncelerim sebebiyle aday oldum.

Bu eleştirileri yapmaksızın, bunları ortaya koymadan nasıl ve niye aday olacaktım ki? İşte o zaman bu bir kişi adaylığı olurdu. Oysa ısrarla belirttiğim gibi mesele Kemal Bey gitsin Ümit Bey veya başkası gelsin meselesi değil ki. Benim söylediğim bu yönetim anlayışının gitmesi ve partiyi kurucu ilkelerine ve özüne döndürecek bir yönetim anlayışının gelmesi.

Üstelik hiç bir yerinde kişisel bir karşıtlık veya hakaret barındırmayan bu eleştirileri yapmak genel merkezin iznine, onayına mı tabidir? Parti içi demokrasiden anlaşılan bu mudur? Açıkça söylüyorum ben bu yetkiyi kendi aklım ve vicdanımdan, tabandan, partinin programı ve kuruluş ilkelerinden ve kurucusundan, yani Mustafa Kemal Atatürk'ten alıyorum. Başka bir izin ve onaya da ihtiyaç duymuyorum. Kaldı ki Partimizde kuruluş değerleri örselenme içinde olmasa, gün geçtikçe eriyor olmasa ben bunları dile getirme gereği duyar mıydım?

Bakın benim tespitlerimin hiçbirisi kişisel değil, tamamı fikri. İsterim ki tepkiler de şahsıma yönelik değil fikri olsun, ortaya koyduğum tespitler tartışılsın. Ancak anlıyorum ki mesele kişiselleştirilerek bunların üstü örtülmeye çalışılıyor. Ama artık çok geç, tartışma ve uyanış başladı. Öze, kuruluşa dönüş yolculuğu başladı. Bu yolculuk mutlaka sonuca ulaşacak. Ama bugün, ama yarın...

“TECRÜBELİ İSİMLER ADAY OLMAM HALİNDE SEÇİMİ KAZANACAĞIMI SÖYLÜYOR”

- Resmen aday olmanız için delege sayısının yüzde 10'unun imzası gerekiyor. Bu sayıyı toplayabilecek misiniz?

Konuşmamın hiç bir yerinde "Hiçbir delegeyi aramam" diye bir ifade yok. Ben kişisel bir amaç gütmediğim ve fikri bir yolda yürüdüğüm için delege "pazarlığı" veya "avcılığı" içinde olmadığımı söyledim, onlarla temas etmeyeceğimi değil. Anlaşılan kişisel değil "fikri" çıkışım, ortaya koyduğum fikirler birilerini ürkütmüş! Bana destek vermeyenler dahil konuştuğum pek çok partili tecrübeli isim, gereken imzayı bulup Kurultay'da aday olarak kürsüye çıkmam halinde seçimi kazanacağımı söylüyor. Bu nedenle bu imzayı bulamamam için çok yoğun bir çalışma yapıldığını biliyor ve görüyorum.

Bunun en önemli parçası da delegeler üzerinde bu sayıya ulaşmamın "olanaksız olduğu" yönünde yoğun bir propaganda yapılıp bu düşüncenin yerleştirilmesine, böylelikle ortaya koyduğum düşünceler sebebiyle bana imza ve destek verebilecek delegelerde tereddüt yaratılmaya çalışılıyor. Delegelerimizden asıl ricam bunlara itibar etmemeleri, tamamen özgür iradeleriyle, vicdanlarına ve kendi değerlendirme ve takdirlerine göre tercihte bulunmalarıdır.

“TABANDAN YETERLİ İMZAYA BULMUŞ DURUMDAYIM”

Bu tercih ben olmayabilirim. Ancak; tespitlerime katılıyorlarsa lütfen destek versinler. Unutulmasın ki 125 delegenin imzası 125 tane "bir" in birbirine eklenmesiyle ortaya çıkar. Yani 1 imza aslında 125 imza anlamına gelebilir. Ben ve arkadaşlarım bu kısa süre içerisinde olabildiğince çok delegemizi arayıp desteklerini talep edeceğiz ve buna açıklamadan hemen sonra başladık. Gereken sayıya ulaşıp ulaşamayacağımızı bilemiyorum. Ama tabanda ciddi bir "dip dalgası", ciddi bir hareketlilik ve enerji olduğunu görüyorum, bu nedenle umutluyum. Kendiliğinden beni arayıp desteklerini ifade eden delegelerimiz var. Görüştüğüm delegelerden de oldukça iyi tepkiler alıyorum.

Aslında gelen yurttaş tepkilerine bakarsak ben tabandan, sokaktan yeterli imzayı bulmuş durumdayım. Tabanın, halkın, sokağın istek ve taleplerinin delegelerimizin irade ve tercihleriyle örtüşeceğini düşünüyorum.

Ben delegelerimizin vicdanına sesleniyorum. Kendilerine; özüne, kimliğine dönmek suretiyle oyunu ciddi oranda yükseltip iktidara yürüyecek bir CHP dışında vaat edebileceğim bir şey yok. Lütfen bu sese kulak versinler, bana değil Partilerine, Partimize, onun kimliğine sahip çıksınlar. Türkiye'nin gerçek Cumhuriyet Halk Partisi’ne şiddetle ve acilen ihtiyacı var ve bu ertelenemez. Söz de karar da onların.

KOCASAKAL’IN DELEGELERDEN RİCASI

Benim delegelerimizden ricam partimle ve Türkiye'yle ilgili fikirlerimi Kurultay'da ifade edebilme imkanını şahsıma vermeleridir. Böylelikle daha demokratik ve adil bir yarışın önünü açmalarıdır. Sonuçta son söz yine onların olacaktır.

Biz yeterli imzayı bulamazsak dünyanın sonu olmaz, ancak bulursak partimiz ve ülkemiz adına çok güzel şeylerin başlangıcı olur. Bu kurultay, kişilere dayalı bir güç ve iktidar kavgasıyla, liste hesaplarıyla geçmemelidir. Bir değişim, kuruluştaki kimliğe ve öze, Atatürk'e dönme, bunun vereceği heyecan ve ruhla bir diriliş, ayağa kalkma şahlanma kurultayı olmalıdır. Türkiye'ye umut, heyecan ve coşku getirmelidir. Bunun için de kişilerin değil, fikirlerin tartışılacağı ve oylanacağı bir kurultay olmalıdır. Bunu sağlamak da delegelerimizin elindedir.

“SONUÇTA KAZANAMAMAK OLSA BİLE…”

- Bundan sonra yol haritanızda ne var?

Benim tek bir yol haritam var. O da ülkenin içinde bulunduğu karanlıktan çıkması, kuruluştaki rotasına tekrar dönmesi. Bunun da tek yolunun kuruluştaki ilkelere, öze, ruha, yani Atatürk'e ve altı oka geri dönmek olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında gündelik ve şahsi bir yol haritam asla yoktur. Bu yönde hesaplarım, planlamalarım da yok. Bir tek şey söyleyebilirim. Bu yolda gerekirse yalnız bile olsam (ki yalnız olduğumu düşünmüyorum) sonuna kadar yürüyeceğim. Bir yolun doğruluğunun göstergesi kaç kişi ile yürüdüğünüz değil, hangi düşünceyle ve kimlerle yürüdüğünüzdür. Hayatımda hiç bir zaman amaca giden her yolu mubah görmedim. Yolun da temiz olması gerekir yoksa amacı zedeler. Siyaset sonuca ulaşmak için tüm etik ilkelerin bir yana bırakılması demek değildir. Bu nedenle bundan sonra da etik ve estetik ilkelerden asla ayrılmayı düşünmüyorum. Sonuçta kazanamamak olsa bile... Kendim olarak kalmayı sürdüreceğim.

“KENDİMİ BAŞARMIŞ SAYIYORUM”

- Girişiminizi olumlu bulanlar da, mevcut durum nedeniyle başarı şansınızı düşük buldu. Siz başaracağınıza inanıyor musunuz?

Sorunun içinde can alıcı, ilginç bir detay var "mevcut durum" nedeniyle... Nedir peki bu mevcut durum? Önceden bir hazırlık, bir belirleme midir? Bir şeylerin garanti altına alınması mıdır? Nedir? Acaba sayın parti sözcüsünün malumu ilan ederek söylediği "CHP'nin üyesi olan herkes aday adayı olabilir. Aday adayı olanların aday olabilmesi için delegenin yüzde on imzasını alıp kurultay divanına vermesi gerekir" ifadesi de bu "mevcut durum"un bir parçası mı? Delegelerimizin hür iradelerine ipotek koymaya, onları yönlendirmeye çalışanların bunun yanlışlığını göreceklerine inanıyorum.

Ben bir fikri tartışma başlatmış olmakla, milyonlarca insanın düşüncelerini dile getirerek partinin üzerine serpilmek istenen ölü toprağının kalkmasına bir nebze olsun katkıda bulunduğumu düşünüyorum. Derinlerde birikmiş, patlamaya hazır büyük bir enerjiyi açığa çıkarmakla, tarihi bir görevi yerine getirmiş, insanlara umut ve cesaret vermiş olmakla kendimi zaten kazanmış, başarmış sayıyorum. Özellikle halktan, tabandan gelen o karşılıksız, içten, sıcak yaklaşımı, desteği gördükten, duygu dolu sözlerine mazhar olduktan sonra gerçekten kendimi başarmış sayıyorum.

“DELEGELERİMİZİN ÜZERİNDE TARİHSEL BİR SORUMLULUK VAR”

Üstelik her zaman matematik kazanmaz, bazen kimya kazanır! Nitekim benim ilk baro başkanlığı seçimimde de matematik olarak pek şans verilmiyordu ancak kimya kazandı! Çünkü bir dip dalgası vardı ve ben bunu görmüştüm. Şu anda da aynı dip dalgasını görüyorum. Türkiye'nin bu kritik döneminde delegelerimizin üzerinde, tıpkı Milli Mücadeleyi yürüten ilk mecliste olduğu gibi tarihsel bir görev ve sorumluluk var.

Ben delegelerimizin bu tarihsel sorumluluğunu yerine getireceğine, sadece vicdanlarına ve iradelerine göre gerekli kararı vereceğine, birilerinin önceden "öngördüğü" bazı ince "hesaplar" a dayalı matematiğin değil, vicdanı yansıtan kimyanın kazanacağına yürekten inanıyorum. (Odatv.com)