İnternet sitesinde yayınlanan "Türk futbolunu ateşe attılar" başlıklı açıklama şöyle:

'Hukuk Tanımaz Yaklaşımların Sorumluluğu bu Kararları Alan ve Aldırtanların Omuzlarındadır'

Türkiye Futbol Federasyonu’nun İstinye’deki merkezinde, Kulübümüz yöneticilerinin de iştiraki ile gerçekleştirilen Süper Toto Süper Lig Başkanları toplantısı sonrasında, TFF yetkilileri tarafından saat 16:00 sularında, toplantıya katılım sağlayan yöneticilerimize bir yazı iletilmiştir.

UEFA’dan TFF’ye gönderildiği belirtilen, sayı numarası içermeyip konu kısmında "UEFA Bildirimi Hakkında" ibaresi bulunan yazıda, şike soruşturması çerçevesinde UEFA Şampiyonlar Ligi ile alakalı olarak, 24 Ağustos 2011 saat 12:00’a kadar, Kulübümüzün Şampiyonlar Ligi’ne katılımdan vazgeçtiğini beyan etmesi talep olunmuştur. Aynı yazıda, kulübümüzün bu yönde bir irade beyanı olmaması halinde, Türkiye Futbol Federasyonu’nun devreye girip Kulübümüzü Şampiyonlar Ligi’ne katılımdan men etmesi, bunun federasyon tarafından yapılmaması halinde ise UEFA olarak kendilerinin devreye girip TFF ile ilgili yaptırım uygulayacağı hususları belirtilmiştir.

Yukarıda bahsettiğimiz talebe cevaben, söz konusu yazının tarafımıza tebliğ tarihi ve saatinin 23 Ağustos 2011 saat 16:00 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, böyle önemli bir mevzuda, hemen ertesi gün saat 12:00’ye kadar tanınan şekilde kısa bir süre zarfında, ilgili kurullarımızda konunun karara bağlanması fiilen mümkün olmadığından, şu aşamada herhangi bir yanıt verilebilmesinin söz konusu olamayacağı hususu bir yazı ile TFF’ye bildirilmiştir.


Bu akşamüzeri ise, TFF’nin internet sitesinden yapılan basın açıklaması ile Kulübümüzün Şampiyonlar Ligi’ne katılamayacağı hususu yönündeki TFF Yönetim Kurulu kararı bildirilmiştir.

Fenerbahçe Spor Kulübü olarak şike ile mücadele konusunda UEFA’nın yasal imkânlarının ve sınırlarının bilincindeyiz. Ne var ki, UEFA’nın sözünü ettiğimiz talebinde hukuki bakımdan muğlâk olan bir takım hususlar bulunmaktadır ve bu hususlara tüm ilgililerin dikkatini çekmek Türk futbol ailesinin önemli bir ferdi olan Kulübümüzün vazifesidir. İlk etapta aklımıza takılan bazı sorulara değinmek ve bazı durumları izah etmek gerekirse:

- UEFA’nın elinde eğer yeterli derecede kanıt ve belge varsa, neden kendisi Kulübümüz ile ilgili kararı bizzat almamaktadır da bunu ya bizden (tüm yasal haklarımızdan ileriye dönük olarak feragat anlamına gelebilecek) yazılı bir beyanla, yahut da TFF’den almasını istediği bir kararla talep etmektedir?

- Acaba UEFA, şu an soruşturma safhasında olan ancak ileride bir kısım yöneticilerimizin yargılanması muhtemel davadan beraat kararı çıkması ve Kulübümüz bakımından şikenin söz konusu olmadığının mahkemelerce kesin olarak tespiti ihtimalini değerlendirdiği için mi Şampiyonlar Ligi’ne katılım konusunda sorumluluğu üzerinden atabileceği böyle bir formül ile TFF’ye başvurmuştur?

- Yukarıda yer alan maddeden olmak üzere UEFA, ileride kendisine karşı açılması muhtemel, bedeli çok yüksek olacak maddi ve manevi tazminat taleplerinden kaçınmak adına mı olası men kararını TFF’nin vermesini ve böylece hukuki ve mali sorumluluğu Türkiye Futbol Federasyonu’nun üstlenmesini sağlamaya çalışmaktadır? Böyle bir yaklaşım ne derece hukuki sayılabilinir?

- UEFA, Avrupa’da önünü alamadığı şike ve bahis skandalları ile alakalı mücadele yönündeki noksanlığını, Türk futbolunun kulüpler bazında Avrupa’daki en üst düzey temsilcisi olan Fenerbahçe’yi bir araç olarak kullanarak mı giderme düşüncesi içerisine girmiştir? Acaba bir Türk takımına ceza vermek suretiyle dünya spor kamuoyuna "Ben şike ile en ciddi şekilde mücadele ediyorum" mesajı mı verilmek istenmektedir? Diğer bir deyişle Fenerbahçe ve bir anlamda da Türk futbolu, UEFA’nın şike ve bahis ile mücadelesindeki başarısızlığını örtmesi için günah keçisi mi kılınmıştır?

- Bunların yanı sıra, 22 Ağustos 2011 tarihinde ülkemizde temaslarda bulunan UEFA Disiplin Baş Müfettişi, soruşturma savcısı ile gerçekleştirdiği 1,5 saatlik görüşme neticesinde, Sayın TFF yetkililerinin ve TFF Etik Kurulu’nun hepsi deneyimli birer hukukçu olan üyelerinin haftalar süren yoğun mesailerine karşılık tespit edemedikleri hangi hususları tespit etmiştir ki UEFA böyle radikal bir çıkış yapabilmiştir?

Bu soruları çoğaltmak mümkündür, ancak hatırlanacağı üzere, Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun 15 Ağustos Pazartesi gerçekleştirdiği toplantısının ardından düzenlenmiş olunan basın toplantısı ile bizzat Başkan Mehmet Ali Aydınlar tarafından açıklanan kararında "Federasyonumuz Yönetim Kurulunca bu aşamada, karar verilmesi için gerekli delillerin tamamına erişilmeden ve savunma hakkının hukuka uygun bir biçimde kullanımına imkan tanınmadan, vicdani kanaate varılmasının mümkün olmadığı görülmüştür. Bu aşamada bir hüküm verilmesinin doğru, adil ve hakkaniyete uygun olmayacağı kamuoyu takdirlerine sunulur" şeklinde bir irade beyanında bulunmuştur.

Federasyon’un, akla ve hakka dayanan bu kararına rağmen, UEFA tarafından yapılan söz konusu girişim nedeniyle geri adım atmış olması kabul edilemez.TFF tarafından atılmış bu adım apaçık bir hukuk ihlalidir ve TFF’nin bizzat kendi kararını hiçe sayması anlamına gelmektedir. TFF’nin iddianamenin beklenilmesi ve savunma hakkının tanınması yönündeki kararı gerek iç hukukumuza gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası metinlerde yer alan genel hukuk normlara uygunken, TFF’nin bunun çiğnenmesine yol açan bu kararına karşı Kulübümüz maddi manevi tüm yasal haklarını ulusal ve uluslar arası tüm kurumlar nezdinde takipçisi olacağız.

Son olarak dikkatinizi, evrensel bir yargı doktrini olan "Masumiyet Karinesi"ne çekmek isteriz. Anayasa’mıza göre "suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz" (Ay.m.38/4). Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre de "bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır" (ÎHAS.m.6/2). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, suç işlediği şüphesiyle hakkında polis soruşturması başlatılmış veya gözaltına alınmış kimsede bu karineden yararlanacaktır. Dolayısıyla, Masumiyet Karinesi, hüküm giymemiş kimsenin suçlu sayılamayacağı veya suçlu olarak lanse edilemeyeceği anlamına gelmekte olup şu an tutuklu bulunan yöneticilerimiz açısından bu durum gözetilmesi ve riayet edilmesi gereken bir yasal zorunluluktur.

Netice itibarıyla, TFF bu kararıyla, UEFA’nın hukuksuz yaklaşımına boyun eğmiş, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu ve kendi yasal süreçlerini kendisinin yürütmeye muktedir konumda bulunduğunu söylemekten aciz kalmıştır. Hukuka dayanmayan bu adıma karşı gerek UEFA’ya gerekse TFF’ye karşı her türlü yasal haklarımızı kullanma yönündeki kanaatimizi Türk spor kamuoyu ile işbu vesileyle paylaşmayı bir borç biliriz.

Saygılarımızla,

cnntürk