Cemal Ersen - Gözlem /Milliyet


Örnek, üç gün önce oynanan ve milyonlarca insanın izlediği Manchester United- Manchester City maçı.
City’nin forveti Bellamy köşe vuruşu kullanırken önce bozuk para, sonra bira şişesi geliyor kafasına.
Stat içinde ve dışında da iki takım taraftarı olay çıkarıyor.
Güvenlik güçleri anında devreye giriyor.
Bir gün sonra polisten açıklama; “11 holigan tutuklandı.”
Dikkat edin gözaltı filan değil. Doğrudan tutuklama.
Önce yargılanıp ceza alacak, sonra belki de bir daha maçlara giremeyecekler.
İngiltere Futbol Federasyonu da bugün yarın United kulübüne ağır bir fatura kesecek. Ya ağır para, ya maç cezası.
Niye mi anlatıyorum bunları.
Hani Türkiye’de “Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine” dair yasayı revize ederken, spor mahkemelerine ayak direyen bakan ve bürokratlar belki duyar diye!
Öyle ya, durduk yere spor mahkemelerine ne gerek varmış.
Adaletin yükü zaten fazlaymış.
İhtisas mahkemesinde görev yapacak savcı ve hakimi nereden bulacaklarmış.
Falan filan.
İşi yokuşa sürmek isteyen, klasik statükocu mantığı.
Yasa tasarısı eli kulağında, TBMM’de alt komisyona inecek.
Futbol Federasyonu uzun zamandır spor mahkemelerinin kurulması konusunda ısrarcı.
Federasyon yetkilileri aylar süren toplantılarda Avrupa’dan örnekler sunuyor.
İngiltere’de, Almanya’da Hollanda’da adamlar ne yapmış, holiganizmi nasıl önlemiş anlatmaya çalışıyor.
Ama bürokratlarımız nuh diyor, peygamber demiyor.
Şu sözünü ettiğimiz 5149 sayılı yasa 6 sene içinde tam dört kez revize edildi.
Neden?
Çünkü her defasında işin uzmanlarının, taraflarının görüşleri tam olarak alınmadı.
Radikal önlemlere adam sendecilik yüzünden gerek duyulmadı.
Alışmışız nasıl olsa. Bugün olmazsa yarın.
Meclisin işi gücü yok, aynı yasayı neredeyse iki senede bir değiştirecek.
İşim gazetecilik. Hukuk konusunda ahkam kesemem.
Ancak bir yurttaş olarak görüyorum. Bu memlekette hakim de yetişiyor, savcı da.
Hukuk fakülteleri her yıl yüzlerce mezun veriyor.
Sistem ne kadar yoğun olursa olsun, bu Spor Mahkemeleri kurulmasına engel teşkil etmemeli.
2004 yılından bu yana elimizdeki güdük yasayla spordaki şiddeti önleyemediğimiz bir gerçek.
Olay çıkaran, tribünde adam bıçaklayan, sokakları savaş alanına çevirenlere gereken cezaları veremiyoruz.
Geçmişte dönemin spor bakanları Mehmet Ali Şahin’e de, selefi Murat Başesgioğlu’na da söyledik.
Adam kayıran İl Güvenlik kurulları, sembolik para cezaları ve tribünden aldığı holiganı dışarıda serbest bırakan güvenlik anlayışı ile şiddeti önleyemezsiniz diye.
O yüzden bugünlere geldik. Herkes bildiğini okudu.
Devlet Bakanı Faruk Özak son süreçte çok yoğun bir çaba harcadı. Ciddi adımlar atılmasına katkı sağladı.
Fakat iş mahkemeye gelince tıkandı.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin bunca işin arasında kendisi ve bürokratları için angarya görülebilecek bu konuyu önemsemeyebilir.
Ancak yasa değişikliğinin olmazsa olmazı spor mahkemeleridir.
Haa, “görelim, tutmadı yarın gereğini yaparız” diyorsanız şimdiden söyleyelim;
Sayın Bakan, tarihi bir fırsatı kaçırıyorsunuz!


Vicdanınız sızlamıyor mu?
Bu futbol Moskova’da da oynanıyor, Helsinki’de de.
Üstelik çok daha soğuk ve ağır kış koşullarında.
Gidenler bilir, gitmeyenler zaten televizyondan izliyor.
Bir Saracoğlu, bir Ankara 19 Mayıs, bir Avni Aker Stadı’ndaki zemin rezaleti hangisinde var?
Türkiye’nin gururu dediğimiz Fenerbahçe mabedinin çimleri patates tarlası gibi. Yıllardır çözüm bulamayanların kulakları çınlasın.
Başkentin göbeğinde henüz sezon başında yenilenen zemin balçığa dönüşmüş durumda. Isıtmalı suni çime isyan edenler, buyursun oynasınlar.
Her daim halı gibi zeminiyle övündüğümüz Avni Aker, bilinçsiz kar temizleme çalışması sonrası perişan vaziyette. Bu hale getirenler kına yaksınlar.
Bunlar gözümüzün önündeki statlar.
Üstelik marka değeri sürekli yükselen(!) Süper Ligi’n statları.
Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri söz konusu statların işletme ve bakımını kulüplere devretmiş, uzaktan seyrediyor.
Ya naklen yayın gelirleri, İddaa, Toto kaynaklarıyla hava atan kulüplerimiz ne yapıyor?
Koskoca bir hiç.
Drenajı mı yenilersiniz, alttan geçen dereyi mi kurutursunuz, adam gibi kar mı temizlersiniz bilemem.
Tabloya bakınca gördüğüm şu;
Tribüne gelip ödedikleri paranın karşılığını almaya çalışan cefakar taraftara yazık.
Kazançlarından kesilen vergilerle yayınlanan maçları izlemek için ekranları başında bu rezalete tanıklık eden milyonlarca insana ayıp.
O sahalarda futbol oynayacağım diye kendini paralayan oyuncuya günah.
Var mı dahası?

MHK’nin anladığı dil
Trabzonspor kulübü Diyarbakırspor maçının hakemi ile ilgili isyanında haksız mı?
Oğuz Sarvan MHK’sinin bugüne kadar sergilediği marifetlere bakarsanız, pek de değil.
Maalesef MHK çifte standart uygulamasından vazgeçemiyor.
Kim daha yüksek sesle bağırırsa onun önünde ceket ilikliyor.
Ne diyor Trabzonsporlu yöneticiler?
“Kamil Abitoğlu’nun bu maça atanması manidardır. Geçen sezon Bursaspor ve Galatasaray maçlarındaki hatalarını unutmadık.”
Peki, kör göze parmak sokar gibi ne diye verirsiniz Abitoğlu’nu Trabzonspor maçına?
Başka hakem mi kalmadı elinizde?
Şu tepkinin bile, hakemi de maçı da zora sokacağını düşünemeyecek kadar, bihaber misiniz gerçeklerden?
“Efendim her hakem her maça gidecek dedik ya...”
Yok ya!
Halis Özkahya’yı neden bir yıldır veremiyorsunuz Kayserispor maçlarına?
Galatasaray’ın 4-1’lik galibiyetinden sonra Özkahya’yı “güvenilmez” ilan eden Kayserispor Yönetimi’nden korktuğunuz için olmasın sakın!
Tıpkı Yıldırım Demirören’den, Aziz Yıldırım’dan ve Adnan Polat’tan korktuğunuz gibi.
İlla Sadri Şener’in de çıkıp bağırması, birilerini tehdit mi etmesi gerekiyor?
Üzülerek söylüyorum ama, galiba öyle!