Türk Ceza Kanunu m 132 ve devamında Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar düzenlenmiş olup kişilerin özel hayatları koruma altına alınmıştır. Kuşkusuz kişilerin gerek kendi aralarında gerekse başkaları ile yaptıkları görüşmeler de bu koruma kapsamında olup Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmiştir.

Nitekim ilgili kanunun 132/1 fıkrası “Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, verilecek ceza bir kat artırılır.” 132/3 fıkrası “Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kişi cezalandırılacağı gibi, bir kişi kendisi ile yapılan haberleşme içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa eder ise bu durumda da cezalandırılır.

Burada üzerinde duracağımız durum ise kendisine karşı işlenen suçlar açısından gerçekleştirilen ihlal ya da bunun kayda alınarak mahkemeye delil olarak sunulmasının bu suçu oluşturup oluşturmayacağıdır. 

Hemen hemen her gün bizlere bu hususu soruyorlar. X kişisi beni tehdit ediyor ama hiçbir delilim yok ne yapabilirim diye. Genelde delil yoksa soruşturma aşamasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir diyerek açıklıyoruz bu durumu.

Öncelikle bu konuda Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2012/20608E., 2012/18217K., ve 11.09.2012 tarihli kararında “Katılanların daha önce kendilerine hakaret ve tehdit içerir sözler söylediklerini işiten sanıkların, sabit ev telefonundan katılanlarla yaptıkları görüşmeyi, hakaret ve tehdit vari sözlerin sarfı üzerine teyp cihazı yardımıyla katılanların rızası dışında kasete kaydedip, elde ettikleri teyp kasetini, katılanlar aleyhine tehdit ve hakaret suçlarından açılan ve kendilerinin şikayetçi olarak yer aldıkları davada, vekilleri marifetiyle, mahkemeye delil olarak sunmaları şeklinde gelişen eylemlerinde suç işleme kastları bulunmadığı gözetilmelidir.” şeklinde hüküm kurmuştur. 

Yine benzer bir kararda ise Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2012/27549E., 2013/22721K., 07.10.2013 tarihli kararında “Kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, özel hayata ait bilgileri okuma, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntüleri dinleme, izleme ya da kaydetme, kişisel verileri kaydetme, ele geçirme ve yayma eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği“ vurgusunu yapmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2012/5. MD- 1270E., 2013/248K., 21.05.2013 tarihli kararında “Katılanın kendisinden rüşvet istedikleri gerekçesiyle sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından 5237 sayılı CYY'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve hakim kararı olmaksızın gerçekleştirildiklerinden bahisle hukuka aykırı kabul edilmesi isabetli değildir.

Katılanın sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların, 5271 sayılı CYY'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirmesi, bu bağlamda hakim kararı olmadığından bahisle hukuka aykırı kabul edilmesi olanaklı olmayıp, rüşvet istenmek suretiyle sanıklar tarafından kendisine karşı işlendiğini iddia ettiği suçla ilgili olarak, bir daha elde edilme olanağı bulanmayan kanıtların yetkili makamlara sunulmak amacıyla toplandığının, dolayısıyla hukuka uygun olduğunun kabulü gerekmektedir.” şeklinde belirtmiştir.

Yukarıda belirtilen kararlardan da açıkça görüleceği üzere kaydedilen ses ya da görüntü kayıtları ile bunların mahkemeye delil olarak sunulmaları hususu ancak gerçekleşmekte olan bir suç dolayısıyla ve bu suça ait delil etme etmek üzere yapılabilir. Kişinin kendisine karşı gerçekleştirilen tehdit ya da hakaret eylemini ispatlamak amacıyla ses kaydı alıp bunu mahkemeye delil olarak sunması yukarıda açıklanan kararlar gereğince suç kastı bulunmadığından bahisle suç olarak değerlendirilmemektedir.

Bunun dışında kalan her halde ise kişilerin konuşma ve görüntülerinin kayda alınması açıkça suç teşkil edip yukarıda belirttiğimiz Türk Ceza Kanunu maddelerince cezalandırma öngörülmüştür. 

Sonuç olarak kişiler arasındaki haberleşme koruma altında olup yukarıdaki Yargıtay kararlarından da açıkça anlaşılacağı üzere ancak “Kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda” gerçekleştirdiği ses kayıtlarında kişinin gizliliği ihlal kastı bulunmadığından suç oluşmamaktadır.

Belirttiğimiz üzere bunun dışındaki her halde gerçekleştirilen ses ve görüntü kaydı ilgili kanunun düzenlendiği maddelerce suç olarak nitelendirilmiştir. Bu hususta çok ince bir çizgi bulunmakla birlikte istisnai olan bu durumun daha fazla genişletilerek kişilerin ses ve görüntülerinin kaydedilmemesi gerekmektedir. Saygı ve sevgilerimle.


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Murat YILMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)