Ceza Hukukunda bir kusur türü olan taksir, suça konu eylemin hareket kısmının fail tarafından bilinip istenerek yapılması, fakat bundan doğan sonucun istenmemesidir. Fail; gerçekleşmesini istemediği sonucu öngördüğü halde önlemediğinde bilinçli taksirden ve sonucu öngörememesinde kusurlu olduğu tespit edildiğinde de basit taksirden sorumlu tutulur.

Taksir derecesinde kusurun yoğunlaşmış hali bilinçli taksir olup, bu durumda failin ceza sorumluluğu daha ağırdır. Örneğin, tehlikeli olduğunu bildiği köpeğini bağlı tutmayarak, mağdurun ısırılmasına neden olan failin hareketi ile kırmızı ışıkta durması gerektiği halde aldırış etmeyip kavşakta yola devam eden failin sebebiyet verdiği trafik kazasında bilinçli taksir vardır. Bilinçli taksirin bir ötesi muhtemel kasttır ki, bu durumda failin gerçekleşen sonucu nerede ise istediği, yani kabullendiği görülür. Muhtemel kastın ceza sorumluluğu bilinçli taksire göre daha ağırdır.

Şoförün trafikte kırmızı ışıkta geçmesi her durumda bilinçli taksirdir. Çünkü şoför, kendisi için yasak olduğunu bildiği kırmızı ışıkta geçmek suretiyle kazaya sebebiyet verebileceğini öngörür, fakat kazanın gerçekleşmeyeceğini düşünerek hareket eder. Bu davranış bir anlamda göze alma, kendine güvenme ve bilinçli şekilde kuralları ihlal etme olarak tanımlanır. Bundan ötesi şoför, kırmızı ışığı ihlal etmek suretiyle yoğun araç ve yaya trafiğinde trafik kazasına neden olup, ölüm ve yaralanmaları kabullenmişse, yani trafik kazasının meydana gelmeyeceğini düşünmek yerine gerçekleşeceği ihtimalini pek mümkün görüp sonuçlarını kabullenmiş ve “olursa olsun” demişse, bu noktada bilinçli taksiri aşan muhtemel/olası kast halinin varlığı gündeme gelir.

Bunun yanında, arkadan takip ettiği araç ile arasında bırakması gerektiği mesafeyi ayarlayamadığından veya hız limitini aştığı için fren mesafesini koruyamayan failin yol açtığı kazada ise basit taksir gündeme gelecektir.

Fail, isteyerek yaptığı hareketten kaynaklanan sonucu öngöremeyip, bundan dolayı da kendisine bir kusur yüklenememekte ise, eylemin kaza ile meydana geldiği ve fail için ceza sorumluluğunun doğmayacağı kabul edilir.

Ceza Hukukunda asli kusur kasttır. Kanunda suç olarak tanımlanan eylemin hareket ve netice kısımlarının fail tarafından bilinip istenerek yapılması, her ikisi arasında da illiyet bağının kurulması ile suç tamamlanır. Taksir derecesinde kusur sorumluluğu, ancak kanun koyucu düzenlediğinde dikkate alınır, aksi halde kastın yokluğu fiili suç olmaktan çıkarır.

Trafik, iş, ev, spor kazaları başta olmak üzere, insan hayatına son veren veya vücut bütünlüğünü zarara uğratan, insanı sakat bırakan eylemlerde, failde kast derecesinde kusur yoksa, kusurluluğu ortadan kaldıran kaza ve tesadüf, mücbir sebep gibi nedenler olmadığı sürece taksir derecesinde kusurun varlığı ön plana çıkar.

Taksir şekillerini; tedbirsizlik (sonucun meydana gelmesine engel olabilecek tedbirleri almama), dikkatsizlik (gereken dikkat ve özeni göstermeme), meslek ve sanatta acemilik (bir meslek veya sanatın esaslarını bilmeme, yanılma veya beceriksizlik ya da aşırı cesaret gösterme) veya kurallara riayetsizlik (kişiyi belirli bir davranışta bulunmaya zorlayan kuralları ihlal) olarak dört başlıkta toplayabiliriz. Fail, bu kusurlu hareketlerden birisini icra edip de öngördüğü sonuca yol açmışsa bilinçli taksirden ve kendi kusuru ile öngöremediği sonuca sebebiyet vermişse de basit taksirden sorumlu olacaktır.

Elektrik tesisatı ile ilgili arızanın giderilmesi öncesinde elektriğin kesilmemesi; trafiğin yoğun olduğu bir yerde dikkatsiz davranma; gerekli ehliyet veya ruhsat olmaksızın meslek veya sanat icrası ve yasa, tüzük veya yönetmeliklerle öngörülen kurallara uymamak suretiyle ölüm veya yaralanmalara sebebiyet verme hallerinde, “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesi gereğince sorumlu tutulacaklar hakkında taksirin yoğunluk derecesine göre bilinçli veya basit taksirin gerçekleştiği kabul edilecektir.

Kişi hak ve hürriyetleri hukuk düzeni ile korunur. Düzen ise hukuk kuralları ile sağlanır. Hukuk kurallarını diğer sosyal düzen kurallarından ayıran, elbette içerdiği yaptırımlardır. Toplum yaşamında yer alan birey; keyfi, tedbirsiz, dikkatsiz, acemice veya kuralları tanımayarak, görmezden gelerek hareket edemez. Aksi yönde davranan bireyin, gerçekleşen sonucun ağırlığına göre sorumluluğu doğar ve hakkında ceza tatbik edilir.

İnsan hak ve hürriyetlerini ihlal eden eylemler; kader ve kısmetle, “olacağı varmış”, “ne yapalım kader”, “Allah’tan gelene ne yapılabilir”, “bela ceza ile ortadan kaldırılamaz”, “bedeli ödenir bu iş kapanır” veya “hatadan dersimizi aldık” gibi gerekçelerle kapatılamaz.

Toplum yaşamının her alanında, her türlü çalışma, faaliyet, hak ve yetkinin kullanılması sırasında, insan yaşamının korunup gözetilmesi amacıyla işin gerekli kıldığı tüm tedbirler alınıp, maliyetten kaçılmaksızın yatırımlar yapılmalıdır. Esas olan, insan hayatına son veren veya vücut bütünlüğünü etkileyen sonuçlarla karşılaşmamak ve önlemleri baştan almaktır. Aksi halde, bir yağmurda sele teslim olmak, akla aykırı iş ve trafik kazalarından dolayı içimizi acıtan mağduriyetlerin yaşanması kaderimiz olmaya devam eder. Her konuda insan odaklı kurallar kabul edilmeli ve eşit uygulanmalıdır. Özellikle kamu otoritesi sorumluluklarını üstlenmelidir.

Taksirle işlenen suçların önüne geçmenin bir yolu da, sorumluların tespiti suretiyle maddi hakikate ve adalete ulaşmak, yani suç işleyenleri cezalandırmaktır. Çünkü Ceza Hukukunun caydırıcılık fonksiyonu vardır. Bunun için de adalet hızlı işlemeli, deliller iyi toplanıp değerlendirilmelidir. Hukukun işi, taksirle işlenen bir suç karşısında sırf birisinin cezalandırılmasını sağlamak suretiyle adaletin yüzeysel biçimde yerine getirmek değildir. İş kazasında hata kimde ise, kuralda veya denetimde bir eksiklik varsa, alınması gereken tedbirler ihmal edilmiş, insan hayatı hiçe sayılmışsa veya trafik kazasında yol veya araçta hata varsa, kamu otoritesi yükümlülüğünü yerine getirmemişse, işte tüm bunları tespit edip sorumluları adalet önüne çıkarmak, bağımsız ve tarafsız yargıya aittir.

Taksirle işlenen suçlarda artış, kaybedilen insan hayatları ile yaralanma ve sakatlıklar gündem düşmemektedir. Bu mesele küçümsenemez. Her nimetin bir külfeti olacaktır. Sadece nimetten yaralanıp külfetinden kaçmak veya sorumlulukları başkalarına yıkmaya ya da örtbas etmeye çalışmak, hukuk devletinde kabulü mümkün olamayacak bir anlayıştır. Her hak ve yetkinin kullanılması sırasında üstlenilen yükümlülüklere, deyim yerinde ise harfiyen uyulmalıdır. Toplum yaşamında barış, düzen, huzur ve güvenlik ancak bu şekilde sağlanıp korunabilir.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)