Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili bir iki yazı yazmıştım. Tarihçi değilim. Ama tarihe meraklıyım. Yılmaz Öztuna, İlber Ortaylı, Halil İnalcık, Osman Turhan gibi tarihçilerimizin kitaplarını okur, tarihi olayların sebeplerini içyüzünü anlamaya çalışırım. Bu yazıyı da Sayın Başbakan’ın 1915 Ermeni Tehciri ile ilgili 9 ayrı dilde yayımlattığı mesajı sebebiyle yazıyorum.

Başbakan mesajında; “Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında hangi din ve etnik kökenden olursa olsun…. Milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu bir dönem olduğu yadsınamaz…. Kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla 20. Yüzyılın başındaki koşullarda, hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. ”

Türkiyemizin isim yapmış çok sayıda yazar ve düşünürü mesajı olumlu buldu ve alkışladı.

1878 Berlin Barış Antlaşması’nda Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki Ermeniler lehine reform yapılacağı hükmü vardı. Padişah, 2. Abdülhamid Berlin Antlaşması’nın Ermenilerle ilgili bu hükmünü hiçbir zaman uygulamadı. Ancak şunu da söylemekte yarar var. O devirde yaşayan Ermenilerin hayat standartları Rusya’da yaşayan Ermenilerin hayat standartlarının çok üzerindeydi. Berlin Barış Antlaşması’nda, Ermenilerle ilgili reform yapılmasını isteyen maddenin asıl amacı Osmanlı Devleti’nin içinde bir Ermenistan yaratmaktı. 2.Abdülhamid de bunun farkındaydı. Bu sebeple Berlin Barış Antlaşması’nın, bu maddesinin uygulanmasını hiçbir zaman düşünmedi.
Abdülhamid bu tutumu sebebiyle Ermeni komitecilerinin hedefi oldu.

I.Cihan Savaşı başladığında, sadece Rusya’dan gelen Ermeni çeteleri değil, Türkiye’nin her tarafında yaşayan Ermenilerin çoğunluğu da Osmanlıya karşı ayaklandı veya ayaklanmak için hazırlık yaptı.

Batı Anadolu’da Ermeniler Osmanlı ordusunun ikmal yollarını kesmek için büyük hazırlıklar yapmıştı. Tabii Osmanlı Hükümeti de uyumuyordu. Ermenilerin hazırlıklarını öğrenmiş, faaliyetlerin içinde kimlerin olduğunu tespit etmişti. 24 Nisan 1915’de tespit edilen kişiler tutuklandı.

Fakat 24 Nisan 1915’e gelinceye kadar Doğu Anadolu Bölgemizde erkekleri askere alınmış, şehir ve köylerimizde Müslüman bilhassa Türk vatandaşlarımız kitleler halinde katledilmiştir. Ermeniler daima Doğu Anadolu Bölgemizde çoğunlukta olduklarını söylemişlerdir. Oysa hiçbir zaman çoğunlukta olamamışlar, daima azınlıkta kalmışlardır. I. Cihan Savaşını fırsat bilmiş, bölgeyi Türksüzleştimek, bölgede çoğunluğu sağlamak için soykırım yapmışlardır. Soykırımı vahşice yapmışlardır. Genç kızlar ve kadınlar zorla ırzlarına geçildikten sonra öldürülmüşlerdir.

Osmanlı Hükümeti, ordumuzun arkadan vurulmasını ve vatandaşlarımızın soykırımını önlemek için bütün ülkede bu insanlık suçunu işleyen ve işleyenlere yardım eden Ermenileri tespit etmiş, onları yine Osmanlı yurdu olan Suriye, Irak ve Lübnan gibi ülkelere mecburi tehcire tabii tutmuştur.

Bu ülkelere giden Ermeniler kısa zamanda buralara alışmışlar, savaş sonrasında da çoğu Amerika ve Avrupa’ya göç etmişlerdir. İddia edildiği gibi soykırım yoktur. Soykırım olsaydı, bugün Avrupa ve Amerika’da bulunan Ermeniler de olmazdı. Çünkü bu Ermeniler, Türkiye’den göçen Ermenilerin torunlarıdır.

Osmanlı Hükümeti iddia edildiği gibi Ermeni Soykırımı suçunu işlememiştir. Ancak 1914-15 arasında Ermeniler gerçek bir soykırım yapmışlardır. Tarihçi Yusuf Halaçoğlu’nun tespitlerine göre Ermeniler 1914-1915 arasında 518 bin insanımızı katletmişlerdir. Türkiye’mizde birtek toplu ermeni mezarı bulunmamıştır. Ancak çok sayıda toplu Türk mezarı bulunmuştur. Bu mezarlar Ermenilerin katlettiği Türklerin mezarlarıdır.

İnsanların asırlardır yaşadıkları topraklardan alınıp, başka topraklara hicrete zorlanması şüphesiz hoş değildir. Ancak, tehcir kararını verenlerin bu kararı hangi şartlarda verdiği iyi düşünülmelidir.

ABD II. Cihan Savaşında Japonlarla savaşmaktadır. Amerika’da yaşayan Japon asıllı Amerikan vatandaşları vardır. Bu Japon vatandaşlarının Amerika Hükümetine karşı hiçbir hareketi olmamasına rağmen, Amerika, Japon vatandaşlarını toplamış, Arizona’da dikenli tellerle çevrilmiş, etrafında silahlı birliklerin beklediği temerküs kamplarına sevk etmiştir.

Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra bizim Ermenilere yönelik tek bir düşmanca hareketimiz olmamıştır. Fakat 1960’lı yıllarda Ermeni çeteleri diplomatlarımızı şehit etmeye başlamıştır.

Her yıl ABD’de Ermeni soykırımının tanınması için çalışanlar Ermenilerdir. Avrupa’nın her yerinde soykırım anıtları açan Ermeniler’dir. Yani bize saldıranlar Ermeniler’dir. Ayrıca Ermenilerin Karabağ’da işledikleri soykırım suçu da unutulmamalıdır.

Bir yazar taziye mesajı sebebiyle yayınlanan yazısında Talat Paşa’yı suçlamıştır. Aslında Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu da aynı fikirdedir. Erivan’da yaptığı bir konuşmada “Bizim tasvip etmediğimiz tehciri İttihat ve Terakki yapmıştır” demiştir.

Bu tarihimizin yanlış yorumlanmasıdır. İttihat ve Terakki, yukarda anlattığım gibi tehciri mecburen yapmıştır ve üstelik Ermenileri şartları Doğu Anadolu’dan çok daha iyi olan bölgelere yerleştirmiştir.

Bu sebeplerle Başbakanın verdiği mesajı doğru bulmadım. Endişe ve üzüntüyle karşıladım.   

Talat ŞALK
E.Cumhuriyet Savcısı


(Bu köşe yazısı, sayın Talat ŞALK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)